İNADINA AŞK 30. BÖLÜM
Bu bölüm benim bütünüyle ters köşe olduğum bölüm oldu. Şaşkınım, hem de çok şaşkınım. Ekmek fırını gibi açılmış ağzımı kapamayı becerebilirsem adam gibi yazmaya da başlayacağım.
Bu bölüm pembe gözlükleri takıp bakan benmişim, meğer… Evliliğin ne olursa olsun geleceğini biliyordum da ilk hayal kırıklığım Toprak’ta oldu. Toprak’ın bir şekilde haber aldığını ve kardeşini “ne olursa olsun” nikâhında yalnız bırakmamaya (Barutçu geleneği) geldiğini sonra hesap göreceğini düşünmüştüm. Ama Toprak, cidden tek hücreli çıktı. Yapacak bir şey yok!
Ardından “Yalın’ın yarın her şeyi anlatırız!” demesiyle bir defa daha “Hah işte! Yalın gizli saklı iş yapmaz!” deyip geldim kendime ama hesaplayamadığım bir detay daha… Babaanne felç geçirdi ve son anda odadaki herkesin “söyleme” yalvarışlarıyla yine “itiraf edemeyen” Defne’yle karşılaştım. Haaa, aklım elbette böyle bir haberin o an verilmemesini söylüyor ama yüreğim böyle bir sona hiç hazır değildi hem de hiçççççç!
“Bana oyun oynama artık!” diyen ve bunun sözünü alan Yalın’ımın evliliğinin ilk günü “mecburi” bir oyunla karşılaşması canımı çok acıttı. Dürüstçesi evliliklerine bir yalanla başlamaları ve en azından bir süre “gizli saklı” iş yapmaları beni üzdü.
Biliyorum, ritmin devamı için bir atraksiyon şarttı elbette ama bunun Defne& Yalın aşkını bu kadar erken zorunlu ayrılığa iterek olması canımı fena yaktı. Önümüzdeki bölüm; yine Toprak’ın bir türlü gem almayan maçoluğuyla bu işi yokuşa sürmesi, babaannenin şımarıkça kaprisiyle sırf bir araya gelmesinler diye ölüm taklidine kadar varabilecek dümenleriyle ve Yalın’ın yaşadığı büyük sınavla geçecek sanırım. Vardır bir bildikleri senaristlerimizin diyorum ama bu hayal kırıklığımı engelliyor mu? Engellemiyor…
Sonunu bir yana itip bölüme dönmeyi deneyeyim en iyisi. Bu bölüm hiçbirini göz ardı edemeyeceğim harikulade oyunculuklar ve yine her biri beynimin unutulmayacaklar listesine kazınmış replikler gördüm.
Oyunculuklara geçmeden “fermuar kapama”dan “fermuar açma”ya dönüşen ve öykünün şu ana kadarki bütününü tek kareyle özetleyiveren detaya taptım.
“Defne benim eksik kanadım” ve “Yalın benim nefesim” repliklerinde gözlerimden süzülen yaşlara engel olamayıp yazan kalemlere bir kez daha hayranlık duydum.
Aşkın bitmeyeceğine inancını yıldızlara haykıran Yalın’a bayıldım.
Yine detaylara gizlenmiş bir senaryo ustalığı her anında büyüledi beni.
Bu arada oyunculuklara geçmeden önce kostümlerle ilgili konuşmazsam olmaz. Defne’nin vintage gelinliğine BA –YIL – DIMMMM. Tam Defnece olmuştu, saçından kıyafetine kadar… Açelya Topaloğlu vintage giyimi, benim gördüğüm en iyi taşıyan kadınlardan biri… Bunun göz ardı edilmemesini çok sevdim amaaaaaaaaaaa Yalın’a takım elbise giydirilmesine de bir o kadar kızdım. Kostümcü gerçekten neyin kafasındaydı, merak ediyorum? Yalın ruhunu silip sıradanlaştırması da bir o kadar canımı sıktı.
Son olarak sıra ona geliyor hissediyorum ama söylemeden duramam Toprak’a bir el atın anacım. İçindeki o duygu dolu adamı nereye gömdüyse bir el atın da azcık su yüzüne çıksın. Giderek bir numaralı düşmanım hâline geliyor kendisi!
Her haftanın aksine bu hafta oyuncu değerlendirmelerine tersten başlayacağım. Hep en sona bırakırdım onu ama bu kez hasta hasta çıkardığı oyun nedeniyle en başa almak istiyorum.
CAN YAMAN: Daha ilk sahnesinde kısık sesini fark ettiğimde “Eyvah! Bu hâlde nasıl götürecek, bu bölümü?” kaygısı yaşadığım ama yine aynı sahnede kendimden utandığım bir oyunculukla karşıladı beni. Sanırım nikâh gününe kadar süren belli ki çok ağır bir hastalık, öyle kötü vurmuş ki o hâlde ayakta durmak bile mucize normal insanlar için. Ancak anladığım kadarıyla stres altında daha da başarılı olan ve stresi adrenaline çevirebilen yapısıyla korktuğuma uğramadığım gibi, bir kez daha hayran etti beni bu hafta.
Hele bir yer var ki işte o da beynimin unutulmazlar bölgesinde başköşeye kuruldu. Gelinlikle merdivenleri çıkan Defne’ye bakarkenki o gülüş… “Gördüğü anda o kadına yeniden âşık olan bir adam ve ilkinden farklı olarak bu kez yeniden âşık olduğunu bakar bakmaz anlamanın yansıması bir gülüş” ( Yahu ben sözcüklere dökmeyi başaramadım sen bir gülüşle onu bize geçirmeyi nasıl başardın Sevgili Can?) Öyle farklı, öyle her zamankinden değişik, öyle buğulu bir gülüştü ki aktarmak istediğini bir tebessümle bu kadar net verecek başka oyuncu var mı, bilemedim.
Can Yaman’da her seferinde beni çarpan şey, onun sadece oyuncu değil “soğukkanlı ve dingin” bir izleyici bakışına sahip olması… Sanki her şeyi kafasında ölçüp biçiyor ve izleyici bunu nasıl görecek diye düzenliyor. O kadar ritmik ki mimikler, jestler ne tekdüze ne de uyumsuz…
Hep akılla oynuyor diyorum ya bir ilave yapacağım bu bölüm “Duygudan geçmeyen şey, akılda bulunmaz!” derler. Sonuna kadar hissediyor ama o duyguların ve coşkunun bile bir gidişi, atakları, duraklaması kısacası belli bir devinimi var ve bunu çok sağlam kontrol ediyor.
Bazen bir ses titreşimi, bazen yarım bıraktığı bir cümle ve bu bölümde bayıldığım tam yerinde bir şive değişikliği… Ne önce ne sonra…. Tam da doğru yerde ve tam da olması gerektiği kadar…
Bu otokontrol, şartları ne olursa olsun, her durumda kendi oyunculuğunda zirveyi yakalamasını ve benim de onun “şiir gibi” oynayışını bayılarak izlememi sağlıyor.
İçin çok rahat olsun Sevgili Can, hastalık senin ne gücünü ne zekânı ne kontrolünü ne de yüreğini etkilemiş. Yine, yine ve yine HARİKAYDIN!
ARAS AYDIN: Ya sen iyi ki gelmişsin bizim dizimize be adam! İlk bölüm renk katacağından çok emindim şimdi kattığın rengi ( bence fena hâlde kırmızı) çok sevdim. (Ama dürüst olayım ben Defne’nin abisi Polat’ı seviyorum.)
Kaşınla, gözünle, tiklerinle, saçınla oynamanla ve sesinle cidden büyük hareket getirdin, sağ ol, var ol!
NİLAY DURU: Yine bu bölüm çok beğendiğim bir oyunculuktu. Can Yaman’la sahnelerinde daha da bir seviyorum ben onu ama bu gece nikâh masasında ağlamamak için gözlerini kaçıran o küçük kıza ayrıca bayıldım.
CEM BELEVİ: Son haftalarda tahmin ettiğim gibi çıkışa geçti. Şimdiye kadarki en iyi bölümünü izledim, desem yalan olmaz! Hele Aras Aydın’la sahnelerinde bayıldım. Ama ama ama Damla& Deniz isterken de hiç haksız olmadığımı gördüm. Oradan ciddi bir ışık geliyor. İlerleyen bölümlerde gerçekten iyi sahneler görmeye hazırladım kendimi.
160 dakikalık bölümü yazmak da oynamak da ne kadar ağır bir imtihandır tahmin bile edemiyorum, izlerken keyif aldığım için bencilliğime kızıyor ama bir yandan da bu güzelliği bana alabildiğine sunduğunuz için hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum.
ELİNİZE, EMEĞİNİZE SAĞLIK