Bu bölüm benim bütünüyle ters köşe olduğum bölüm oldu. Şaşkınım, hem de çok şaşkınım. Ekmek fırını gibi açılmış ağzımı kapamayı becerebilirsem adam gibi yazmaya da başlayacağım.
“Bana oyun oynama artık!” diyen ve bunun sözünü alan Yalın’ımın evliliğinin ilk günü “mecburi” bir oyunla karşılaşması canımı çok acıttı. Dürüstçesi evliliklerine bir yalanla başlamaları ve en azından bir süre “gizli saklı” iş yapmaları beni üzdü.
Sonunu bir yana itip bölüme dönmeyi deneyeyim en iyisi. Bu bölüm hiçbirini göz ardı edemeyeceğim harikulade oyunculuklar ve yine her biri beynimin unutulmayacaklar listesine kazınmış replikler gördüm.
“Defne benim eksik kanadım” ve “Yalın benim nefesim” repliklerinde gözlerimden süzülen yaşlara engel olamayıp yazan kalemlere bir kez daha hayranlık duydum.
Aşkın bitmeyeceğine inancını yıldızlara haykıran Yalın’a bayıldım.
Yine detaylara gizlenmiş bir senaryo ustalığı her anında büyüledi beni.
Son olarak sıra ona geliyor hissediyorum ama söylemeden duramam Toprak’a bir el atın anacım. İçindeki o duygu dolu adamı nereye gömdüyse bir el atın da azcık su yüzüne çıksın. Giderek bir numaralı düşmanım hâline geliyor kendisi!
Her haftanın aksine bu hafta oyuncu değerlendirmelerine tersten başlayacağım. Hep en sona bırakırdım onu ama bu kez hasta hasta çıkardığı oyun nedeniyle en başa almak istiyorum.
Hele bir yer var ki işte o da beynimin unutulmazlar bölgesinde başköşeye kuruldu. Gelinlikle merdivenleri çıkan Defne’ye bakarkenki o gülüş… “Gördüğü anda o kadına yeniden âşık olan bir adam ve ilkinden farklı olarak bu kez yeniden âşık olduğunu bakar bakmaz anlamanın yansıması bir gülüş” ( Yahu ben
Can Yaman’da her seferinde beni çarpan şey, onun sadece oyuncu değil “soğukkanlı ve dingin” bir izleyici bakışına sahip olması… Sanki her şeyi kafasında ölçüp biçiyor ve izleyici bunu nasıl görecek diye düzenliyor. O kadar ritmik ki mimikler, jestler ne tekdüze ne de uyumsuz…
Hep akılla oynuyor diyorum ya bir ilave yapacağım bu bölüm “Duygudan geçmeyen şey, akılda bulunmaz!” derler. Sonuna kadar hissediyor ama o duyguların ve coşkunun bile bir gidişi, atakları, duraklaması kısacası belli bir devinimi var ve bunu çok sağlam kontrol ediyor.
Bu otokontrol, şartları ne olursa olsun, her durumda kendi oyunculuğunda zirveyi yakalamasını ve benim de onun “şiir gibi” oynayışını bayılarak izlememi sağlıyor.
İçin çok rahat olsun Sevgili Can, hastalık senin ne gücünü ne zekânı ne kontrolünü ne de yüreğini etkilemiş. Yine, yine ve yine
ARAS AYDIN: Ya sen iyi ki gelmişsin bizim dizimize be adam! İlk bölüm renk katacağından çok emindim şimdi kattığın rengi ( bence fena hâlde kırmızı) çok sevdim. (Ama dürüst olayım ben Defne’nin abisi Polat’ı seviyorum.)
Kaşınla, gözünle, tiklerinle, saçınla oynamanla ve sesinle cidden büyük hareket getirdin, sağ ol, var ol!
NİLAY DURU: Y
CEM BELEVİ: Son haftalarda tahmin ettiğim gibi çıkışa geçti. Şimdiye kadarki en iyi bölümünü izledim, desem yalan olmaz! Hele Aras Aydın’la sahnelerinde bayıldım. Ama ama ama Damla& Deniz isterken de hiç haksız olmadığımı gördüm. Oradan ciddi bir ışık ge
160 dakikalık bölümü yazmak da oynamak da ne kadar ağır bir imtihandır tahmin bile edemiyorum, izlerken keyif aldığım için bencilliğime kızıyor ama bir yandan da bu güzelliği bana alabildiğine sunduğunuz için hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum.
ELİNİZE, EMEĞİNİZE SAĞLIK