Böyle mi Olacaktı ?(Güvercin,8.bölüm)
Yazar: Şeyma BULUT
Güvercin’deki senarist değişimini öğrendiğimden beri büyüsünün bozulmamasını diledim. Belki bu sevdiğimiz tat hiç bozulmaz diye hayal kurdum. Üzülerek söylüyorum ki bu hafta karşıma çıkan tablo başkaydı. Güvercin eski tadında değildi. O sevdiğim, yazarken ayrı bir haz aldığım dizi gitmiş ve yerine, abartısız, ne olduğunu anlamakta zorlandığım bir iş gelmiş. Karakterinden, hikâyesine kadar sallanıyordu dizi bu hafta. Emsallerinden ayrı bir yere koyup özellikli bir iş dediğimiz Güvercin, maalesef ki bu özelliğini yitirmeye başladı. Yeni senarist nasıl bir manevra planlıyor şimdiden konuşmak için erken elbette ama ne yalan söyleyeyim pek de umut vaat etmiyor ve ben de son yıllarda çok popülerleşen bir söyleyişi kullanmak durumunda kalıyorum: Hayaller ve hayatlar.
Hikâyenin yönü değişirken farklılaştığını net olarak gördüğüm ilk karakter Ökkeş oldu. Bundan iki hafta önce bu adamın evlenmeye karar vereceğini söyleseler güler geçerdim. Ökkeş’in Nimet’e âşık olduğuna inancım tam. O duygularını olduğu gibi yaşayan biri. Eğer seviyorum diyorsa seviyordur. Fakat erken alınan bu karar beni iki soruya götürdü : Ökkeş gerçekten evlenmek istediği için mi aldı bu kararı? Yoksa tek amacı kendisine yalan söyleyen Kevsa’yı cezalandırmak mı? Şimdilik bu soruların cevabını kendime saklayıp gelecek bölümde bu adamın atacağı adımları görmek istiyorum.
Diğer yandan Kevsa, beni gerçekten yormaya başladı. Yersiz sinir krizleri, sürekli bağırmasıyla diziyi izlerken artık zorluk çekmeme sebep oluyor. Bu dizideki en sevdiğim şeylerden biri her karakterin yaptığının hikâyenin içinde bir yeri olmasıydı. Bu yüzden de Kevsa’nın davranışları gözüme batmıyordu. Bu hafta ise ortalarda bağır çağır gezmek dışında tek yaptığı şey Nimet’in sırrını ortaya çıkarmak oldu. Bu gerçeği direkt gidip Ökkeş’e söyleseydi nişanı başlamadan bitirseydi tam da ondan beklenecek bir hareket derdim. Ancaaak bu hareketi herkesin önünde yapması Kevsalık bir hareket değil. Hatırlarsanız Kenan evlenirken de her şeyi usulüne uygun yapmış ve Ökkeş’i rezalet çıkarmaması konusunda uyarmıştı. Kenan da giderken onu insanlara rezil etmekle tehdit etmiş ve Kevsa’nın gözlerindeki tedirginliği görmüştüm. Yani korktuğu bir şey bu rezil olma meselesi. Bu kadının bizzat böyle bir skandala sebep olması Kevsa’nın yapmayacağı bir hareket gibi geliyor. Yeni senaristin ne yapacağına elbette karışma lüksümüz yok ancak en azından sekiz bölüm boyunca izlediğimiz karakterlerin taban tabana zıt davranmamasını beklemek çok da anormal değil diye düşünüyorum.
Öte yandan Nefise ve Müslüm de neydi, ne oldu dediklerimden. Müslüm için bir şey diyemem henüz onunla ilgili spesifik bir şey yok. Nefise’ye ise müsaadenizle iki çift lafım var. Bildiğiniz gibi onlar anne, baba olmak üzere. Daha bir bölüm öncesine kadar aile olarak çöplükte de yaşarız, yolumuzu buluruz diyen Nefise’ye ne oldu? Ben söyleyeyim üstüne toprak atılmış. Bir tavan akmasından dolayı Müslüm’ün babalığına kadar getirdi meseleyi, bu küçük hanım. Gören de onu damsız evde kaldı zanneder. Bu evde nasıl çocuk büyür diye ağladığı meskende iki çocuk büyümüş, biri de âşık olup iki aileyi birbirine kattığı adam. İnsanlar ne mücadeleler içinde evlatlarını büyütüyor. Burada önüne yemek koyan bir kayınvalide, gözünün içine bakan bir kayınbaba ve aile bireyleri var. El üstünde tutuluyor. Bana sorarsanız yaptığı sadece şımarıklık. Bir de üstüne kocasını sürekli aşağılandığı, hor görüldüğü eve götürüp keyfi geldiğinde döven Ökkeş’in yanında çalışmaya zorladı. Anlayacağınız yeni doğan gelişmelerden nasibini alanlardan biri de Nefise olmuş. Sağlık olsun, ne diyeyim.
Güvercin ne tarafından yakalamaya kalksam elimde kaldı bu hafta. Gaziantep’te bunlar yaşanırken dizinin İstanbul ayağında daha evlere şenlik olaylar izledik. Bir kere İsmihan ve Kenan arasındaki meselenin acı boyutunun tek bir anına bile inanmadım. İsmihan karakteri çok boşlukta kaldı. Ben öyle bir bahane bekliyordum ki ya bu kadın nasıl söylesin şimdi , diyebilelim. Ne yazık ki öyle olmadı. Bu hanımefendi yıllarca oğlunun acı çekmesine göz yummuş. Bunun bahanesi olarak da Kevsa’nın Kenan’a zarar verecek olmasını kullanıyor. Hadi diyelim küçükken durum böyleydi. Eeeee bu adam büyüdü, bütün güç onun elinde, her şeyi o yönetiyor. O zaman neden söylenmemiş bunlar? İsmihan daha şimdiden zayıf ve korkak bir insan olduğunu gözler önüne serdi. Risk almamış, var olan durumu kabul etmiş ve kaderine razı gelmiş. Amaaa eskiyi değiştirmek istiyorsa insan risk almalı değil mi? Bana verilene razı olayım, gittiği yere kadar diye bir mantıkla hareket etmemeli diye düşünüyorum.
Kenan ve Zülüf meselesine şimdilik girmeyeceğim. Bilenler bilir bu çifti fazlaca severim. Ama maalesef aralarındaki kimyadan eser kalmamış diyebilirim. Yine de çok iddialı olmayacağım ve bir sonraki bölümü bekleyeceğim. Tek diyeceğim İsmihan’ın Kenan’ın hayatına girmesi, Zülüf ile yeni bir geleceğin de kapısını açmış olabilir. Zaten bu kadar olumsuzluk içinde bir tane de güzel şey olsun değil mi ama?
Diyeceksiniz ki hiçbir şeyi mi beğenmedin? Tabii ki beğendim. Bana kalırsa bu bölümün en iyisi tartışmasız Emel’di. Aşk her şeyi affeder mi tartışmasına dair muazzam bir duruş sergiledi : Affetmez.
Emel ne kadar lükse, şatafata düşkün olsa da içinde tertemiz bir kalp taşıyor. Kocasını çok sevmesine rağmen, senin ellerinde kan var diye, içi kan ağlayarak terk etti onu. Emel’i izlerken gerçekten hüzünlendim. Bütün hayatı, hayalleri ellerinin altından kaydı gitti. Ben olsam yerinde çok sinirlenir, öfkelenirdim ama o yıkıldı. Yeniden anne olma planları yaparken Kasım’ın kucağına bıraktığı gerçek tüm dünyasını başına yıktı. Yine de Emel Kasım’ın yaptıklarını sakladı ve bir darbe de o indirmedi Kavilere ama böyle bir adamın yanında durmayı reddetti. Koca bölümde yüzümü güldüren tek ayrıntı da buydu.
Güvercin‘in yeni hâli beni pek tatmin etmedi, doğrusu. Geçtiğimiz bölümün analizini yaparken senarist değişimiyle ilgili endişelerimden bahsetmiştim. Keşke haksız çıksaydım. Yazılarımı düzenli takip edenler, bu diziyi emsali işlerden ayrılan özellikleri sebebiyle yazmaya başladığımı hatırlayacaktır. Güvercin ana hikâyesi, çatışması, karakterlerin çatışmaya ilmek ilmek işlenmesi ve insanı kendine hayran bırakacak şekilde kurulan dünyasıyla ilk bölümde beni tavlamıştı. Üzülerek söylüyorum ki bu haftaki bölümü izlediğimde tek söylediğim şey şuydu: Böyle mi olacaktı?
Senarist yeni gelen karakterlerle hikâyeye bir manevra aldırmak istemiş gibi görünüyor. İlla ki yenilikler olacak ama özellikle İpek karakterinin girişi biraz garip geldi bana. Bu karşılaşmanın gerçekçiliği sorguladım kendimce. Koca metropolde başka hastane yokmuş gibi neden Kenan orayı seçti? Mesele kızı görmekse eğer daha düne kadar “Biz Zülüf ve Kenan olalım” diyen adama ne oldu? Tamamen tıbbiyse o zaman da bu kadar zengin adam başka doktor mu bulamadı, diye soruyorum kendime.
Diğer yandan Gafur bu kadar senedir kimsenin çözemediği meseleyi 24 saatte nasıl çözdü? Bu kadar kolaydı neden kimse öğrenemedi gerçekleri? Önümüzdeki hafta umarım bu soruların cevaplarını alabiliriz.
Tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Nazım Hikmet’in bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın.
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice.
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin.