Yüzyıllık Yalnızlık ( Güvercin, 7. bölüm)
Yazar : Şeyma BULUT
İnsanlar yalnız doğar ama tek başına büyümez. Bazı insanlar kocaman bir kalabalığın içinde gözlerini dünyaya açar. Şanslıysa o ilk gördüğü kişiler ailesi olur, yalnızlığını elinden alırlar. Bazen de kan bağı da olsa aynı hanede yaşasa da yalnızlığın önüne geçilemiyor. Kenan, doğduğu ağa konağında bir kalabalık içinde hayata başladı. Düşünsenize etrafınızda onlarca insan var ama sizi anlayan kimse yok. Kenan’ın bu dünyadaki sınavı da bu oldu. Yanında olduğu insanlar tarafından anlaşılmıyor. Ailesinin onu anlamamasına da alıştı belki ama ondan saklanan gerçekler gün yüzüne çıktıkça Kenan, iyiden iyiye yalnız hissetti kendini.
İnsan bazen bildiğini sesli bir şekilde duyana kadar kabul etmez. Kenan da içten içe bu hayatın içindeki kimsesizliğini biliyordu ama kardeşlerine duyduğu sevgi, babasına duyduğu vefa onu adım atmaktan alıkoydu. 15 yıl önce yaşananların bedelini en ağır ödeyen insanlardan biri o. Diğer herkes bir şekilde yaşamına devam ederken o hayatını ertelemek zorunda kaldı. Töre böyle söylüyordu. En büyük erkek çocuğu olarak ailesinin başında durmalıydı. Onu bu noktaya töreye olan bağlılığı getirmedi mi? Ailesi onsuz da bir şekilde devam edebilirdi, hayatlarını kurabilirdi ama gelenekler tersini söylüyordu. Yıllar önce örflerine uygun olarak tercih ettiği hayat, onu bu sefer de tanımadığı bir insanla nikâh masasına oturttu. Zülüf’le töre istediği için, masum bir insanın ölmemesi ve bu kan davası bitsin diye evlendi. Tek isteği artık her şeyin bir nihayete erip iki ailenin de yaşamlarına kaldığı yerden kavgasız, gürültüsüz devam etmesiydi. Olmadı, olamadı.
Kenan altınların peşine düştüğünde aslında içten içe bir şeyleri hissediyordu. Annesinin kimseye sevgi göstermeyen, acıması olmayan bir insan olduğunu en iyi bilen kişi o. Birdenbire Kavi’lere karşı iyilik meleği kesilmesinden kuşkulandı. Zaten altınlar ortaya saçıldığında annesine şüpheyle bakan bir o vardı. Bedir’in sessizliği sadece onu etkilemedi. Hırsızdan itirafı aldığında da annesine altınların sende ne işi var, neden yaptın demedi. “Gerçeklerin ortaya çıkmasını neden istemiyorsun? Sen bu gerçeklerden neden korkuyorsun?” diye sordu. Kevsa’nın sizi benden alacaklardı, yalanına ne yalan söyleyeyim ben çok güldüm ve pek tabii ki Kenan da inanmadı. Annesinin yalanlarına kanmadı ama çok daha büyük bir sıkıntıya girdi: Zülüf’e gerçekleri nasıl anlatacağı sorunu. Bir yanda Kevsa söyleme derken diğer yanda gerçekleri bilip de susmanın ağırlığını yaşadı. Kenan’a olan sevgimi görmezden gelerek söyleyebilirim ki attığı her adımı doğru bulduğum tek karakter o. Bana uygun olmayan bir şey yapsa bile onu mantık kılıfına öyle güzel uyduruyor ki haklı bu adam ya, deyiveriyorum.
Diğer yandan Zülüf de duyguları ve mantığı arasında sıkışıp kaldı. Aklıyla duygularına hükmetmeye çalışırken her defasında tam tersini yapıyor. Kenan ona her adım attığında ailesinin üzerindeki lekeden, babasını aklamak uğruna verdiği savaştan ötürü o istediği adımı bir türlü atamadı. Töre için evlendiler, arada birçok sorun var, hepsine tamamım. Onun yanından bakınca da mantıklı geliyor ama uzaktan bakınca korkaklık ettiğini düşünmeden edemiyorum. Kenan için durum onunkinden daha zor. Babasının katilinin kızıyla evlenen Kenan’dı. Nikâhtan sonra Zülüf’ün yüzüne bakmasaydı da anlayabilirdik ama karşımızdaki adam bambaşka bir tavır sergiledi. Masumiyetine inanmasını geçtim, çıktığı yolda onu yalnız da bırakmadı. Ona inandı, güvendi. Zülüf’ü yargılamıyorum. Asla yanlış anlaşılmak istemem. Onunla gitmek, ailesini yalnız bırakmak istemeyebilir. Kendince haklı sebepleri de olabilir ama Müslüm bile sırf bir şüphe için çekip gidebilmişken onunla düşünmeden bir ihtimal uğruna yola çıkana “Gitme, kal” diyebilmeli, yalnız bırakmamalıydı.
Kenan, önce kardeşinden sonra annesinden yana hayal kırıklığına uğramışken son darbeyi de Zülüf indirdi. Kenan’ın yapayalnız geçirdiği hayatını onun ağzından dinlerken gözyaşlarıma hakim olamadım. Hayatı boyunca hiç anne sevgisi tatmayan Kenan için Kevsa’nın onu sevmemesi de bunu söylemesi de sürpriz olmadı. Çok iyi bildiği şeydi bu zaten. Gerçekleri yıllar sonra öğrenmek onu üzse de asıl yıkılmasına İsmihan sebep oldu. Çocukluğunda ikinci annem dediği, sığındığı bir liman olarak gördüğü insanın gerçekleri söylemediğini anlamasıyla kendisini iyice yalnız hissetti. Doğal olarak da sevilmediğini düşündüğü, yalnızlığının içinde daha da kırılmamak adına gitmeye karar verdi.
Kenan her ne kadar sevilmediğini düşünse de ben ona yine de katılamayacağım. Yaşadıkları çok ağır, bir sözüm yok ama en azından kardeşlerinin onu sevdiği aşikâr. Nefise neyse de Ökkeş beni çok şaşırttı bu bölümde. Daha önce demiştim ya, Kenan yeni bir düşman kazandı diye. O lafımı toptan geri alıyorum. Ökkeş ne olursa olsun iki kardeşini de fazlasıyla seviyor. Nefise’ye seni gözüm görmesin, derken dayı olacağını öğrendiğinde soluğu kardeşinin yanında aldı. “Bu kıza iyi bakacaksınız yoksa onu gelir götürürüm.”dedi. İki gün öncesine kadar yüzüne bile bakmadığı kız kardeşi için yaptı bunu. Hadi Nefise neyse de ya Kenan? Abisinin gücü altında ezildiğini söyleyen, kendini hakir gören de oydu. Meğer hiç de öyle değilmiş. Abisini asla affetmeyeceğini söylerken bir bar kavgasıyla tüm yelkenleri suya indirdi.
Celil’in ona anlattığı Kenan’ın annesiyle ilgili gerçeklerin ardından Ökkeş’ten beklediğim bambaşkaydı. Kenan’ın karşısına geçip gerçekleri yüzüne çarpacağını düşünmüştüm ben ama o önce dayısından sonra annesinden hesap sordu. Dizideki en uçarı karakter olmasına rağmen abisine yapılanlar onun bile zoruna gitti. Şimdilik Kenan’a sarılıp annesine hesap sorsa da karakteri gereği sağlam durabilecek bir yapısı da yok. Hele de bir de Kenan giderken şirketin başına onu geçirince güç kaybediyor gibi görünen Kevsa’nın, her şeye hakim olabileceği bir fırsat yakalamış olacağını düşünüyorum. Ökkeş şu anda kararlı görünse de annesine çok da direnebilecek kadar güçlü biri değil. Yine de açık kapı bırakmak lazım. Aşk insanı değiştirir. Belki birden nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde vurulduğu Nimet, onu daha dayanıklı birisine dönüştürür. Kim bilir?
Kevsa, bu dizide beni en yoran karakter. Bir insanda nefret ettiğim tüm özelliklerin ete kemiğe bürünmüş hali. Güçsüzü ezip güçlüyü gördüğünde kuyruğunu altına alıp geri çekilen biri o. Karşısında Celil gibi korkağı görünce şahin kesilirken diğer yanda Kenan veya Emel gibi kendinden daha güçlü insanlar karşısında ağzını bile açamıyor. Eskiden annelik kozuyla Kenan’ın öfkesinden kendini korurken şimdi onu da kaybedince iyice suspus oldu. Celil onu tehdit ettiğinde adamı paçavra gibi sokağa atan kadın, oğlunun tehdidi karşısında boynunu eğdi. İşte bu yüzden asla kazanamayacağını düşünüyorum. Bugüne kadar olduğu gibi boş boş bağırıp sonra da birilerinin ardından dolanarak iş bitirmeye çalışacaktır. Unuttuğuysa artık Celil yok. Tek başına nasıl devam edebilecek, merakla bekliyor olacağım.
Dizinin finali beni en etkileyen sahnesi oldu. Kenan ne kadar severse sevsin, gelecekleri konusundaki tercihi Zülüf’e bırakarak geri çekildi. İlişkilerde “Dönerse senindir!” anlayışı bana çok ters gelse de yine de geçerli bir düşünce. Hele de onların durumunu düşünecek olursak bu ilişkinin bir noktada zorunluluktan çıkması lazımdı. İşte şimdi töreyle evlendikleri için değil gerçekten istedikleri için bir arada kalıp tüm engelleri el ele aşabilirler. Boşansalar da boşanmasalar da birbirlerinin ruh hâlini bakışlarından anlayan bir çiftin gönülleri asla ayrılmaz. Kenan ve Zülüf yollarının kesiştiği tablonun önünde birbirlerine veda ederken sahne seçimine bayıldığımı söylemem lazım. İlk karşılaşmada renkli ve ışık dolu bir ambiyans varken son sahnede kasvetli bir ortam hazırlanmıştı. Altan Dönmez, karakterlerin ruh hâllerini ekrana güzel aktardı. Bu ikisinin hikâyesi bu noktadan sonra nereye evrilecek merak ediyorum doğrusu.
Güvercin radikal bir karar alarak senarist değişikliğine gitti. Açık konuşmak gerekirse ben senarist değişiminin riskli ve işe zarar veren bir durum olduğunu düşünürüm. Dizideki önemli üç çatışma unsurundan ikisi tamamen çözülerek Ahmet’in ölümü meselesi gizli bırakıldı. Hatırlarsanız diziyi ilk başta çatışmasının gücü ve karakterlerin öyküye nakış gibi işlenmesi sayesinde yazmaya karar vermiştim. İki ana meselenin de çözülmesiyle yerine başkalarının geleceği belli. Burada ilkinin gücünün altında basit kalmayacak bir çatışma bekliyorum. Güvercin kendi türü içinde özellikli bir iş. Bu yapılan değişim umarım ona bu özelliğini kaybettirmemiştir.
Emek veren tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Orhan Veli’nin bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle,
Nasıl koşar aynalara, bir cana hasret,
Bilmezler…