GÜN BATIMI SENFONİSİ (Her Yerde Sen,17. bölüm)
Yazar: Şeyma BULUT
Ölmeden önce yapılacaklar listesi tutuyor musunuz? Ben tutuyorum. Hayat zaten kısa, güzellikleri yaşamak lazım. Hele de bu güzellikleri tüm ömrünüzü geçireceğiniz diğer yarınızla yapabilirseniz işte bu dünyadaki şanslılardan olursunuz. Selin hep düşlediği gün batımını izleme hayalini Demir’le gerçekleştirdi. Bir kitapta okumuştum, bir insanın hayallerine dokunabilirseniz kader çizgisindeki yerinizi alırsınız diye. Bana çok doğru gelir bu söz. Demir, ilk günden bu yana hep Selin’in hayal ettiği bir arzusunu yerine getirdi. Önce Peter Pan oldu, sonra hiç yapmadığı valsi ay ışığı altında gerçekleştirdi, şimdiyse gün batımını onunla birlikte izledi. “Seni seviyorum” demenin daha güzel bir şeklini siz biliyor musunuz bilmem ama ben bilmiyorum. Bunlar zaten ona olan aşkını, sevgisini ve bağlılığını fazlasıyla belli ediyor. Demir’in de dediği gibi, aşık olan için aşkından daha önemli bir şey yoktur. Onlar da şimdilik buradan ilerliyorlar. Gerisi de teferruat olacak gibi, aşkın güzelliği de buradadır. Sevdiğinle geleceğine doğru sağlam adımlar atıyorsan sevginden de eminsen diğer etmenler sadece kayanın üzerindeki tozu götürür.
Demir, Selin’le kurduğu dünyada öyle mutlu ki bu mutluluğuna tehdit olabilecek her şeye tüm duvarlarını kaldırıyor ve birden kaplan kesiliyor. Mutlulukla geldiği evde Eylül’ü gördüğünde yüz hatlarının tamamının kasıldığını ve gözlerindeki korkuyu gördük. En son isteyeceği şey, o geçmişteki karabasanın gelip bunu bozması; bu sebeple Eylül’ü Selin’in yanında her gördüğünde olduğundan daha da sert birine dönüşüyor. Eylül’se hala başka âlemlerdeydi ancak zor da olsa Demir’in Selin’i sevdiğini anladı. Selin’in isteğiyle kendisini bırakan Demir’e benim yüzümden aranı bozma, ona söyleme derken iması net bir şekilde belliydi. Gerçekten başkasını sevebileceğine inanmıyordu ta ki Demir’in “Senin yüzünden Selin’le sorun yaşamam ben, sadece hiçbir şey yüzünden Selin’inin kırılmasını istemiyorum” ve “Evet âşığım” sözlerine kadar. Bir otobüsün hızla çarpması gibi aniden gerçeği anladı. Demir onun varlığından Selin’i üzmekten korktuğu için etkileniyor, âşık olmakla uzaktan yakından alakası yok.
Burada Eylül’e biraz değinmemiz gerekiyor. Eylül’e biraz baktığımızda Demir’i seven, mutlu olmasını isteyen ve sessiz sedasız gideceğini söyleyen bir kadın. Peki gerçekten iyi niyetli biri gibi mi davranıyor? Kesinlikle, hayır. Öncelikle bir şekilde şirkettekilerle yakın olma derdinde. Hâlbuki bildiğimiz kadarıyla kendisi özel hayatı ve iş hayatını birbirinden ayıran biri ve o iş yerindekiler onun sadece çalışanı. İlk geldiği andan beri gönüllere girme derdinde. Demir’in uyarılarına rağmen şirketteki herkesin kalbine dokunmaya çalışıyor. Özellikle Selin’in dikkatini çekecek şekilde ipuçları bırakıyor. Demir’in aradığı sırada telefonu almak istemesi, her fırsatta Demir’i en iyi tanıyanın kendisi olduğunu sezdirmesi, Vedat’ı tanıdığını belli etmesi gibi. Onun her verdiği açığı Selin de yakalıyor, şu anda farkında olmasa da kimse söylemeden yakın bir gelecekte parçaları birleştirebilir Selin. Eylül böyle davranırken iyi niyetli olduğunu söyleyemeyeceğim. Demir’in değiştiği gibi o da değişmeye çalışıyor. Tabi bu sırada Merve, Demir’in anlayışlı olması ile ilgili konuşurken Eylül’ün herkesin aynı acıları yaşadığı bilgisini bırakması da bilinçsiz yapılan bir şey değildi. Belki de küçük bir umutla onu bu şekilde kazanacağını düşünüyordur ya da tamamen Selin’le arasını açmaktır niyeti şu anda bunun için erken ama tüm bu davranışların gelişigüzel olmadığı kanaatindeyim.
Eylül’ün anlamadığı nokta şu: Demir’in değişme sebebi, Selin. Bu çabalarının bir işe yaraması mümkün değil. Selin’den önce yaşandığında sinirden delirebileceği olaylara bakış açısı öyle bir değişti ki onu hayranlıkla izliyorum ben. Merve’nin Bora tarafından terk edilince geçirdiği krizi çok yakından tanıyordu. Yıllar önce aynısını kendisi de yaşadı ve istemsizce onunla empati kurdu. İşte bir farklılaşma daha. İlk yazılarımdan bu yana Demir’deki empati sorununu yazıyordum size. Şimdiyse bir başkasının yerine kendini koyarak yaralarını sarmak için adım attı. Merve’yi uzun uzun dinledi, kendisi de aynı acıları yaşayan, ailesi tarafından reddedilen bir çocuk olan onu sarmalamak istediğini ekranın diğer tarafından bile hissedebildik. Bildiğiniz gibi Demir’in kara kutusudur Vedat ve herkese açmaz o kutuyu. Merve için açtı. Aralarında iş dışında bir sohbet bile yoktu hâlbuki. Onların Selin’in hayatındaki yerini bildiği için
kendisi de onları hayatına kabul etti ve onlar için bir şeyler yapmaya başladı. Merve daha iyi olsun diye onu en iyi anlayacak insana götürdü. İyi olsun, mutlu olsun ve rahatlasın istedi. Aşkın insanın içindeki gizli kalan duyguları nasıl bir bir ortaya çıkarıp sıcacık bir adama dönüştüreceğinin kanlı canlı örneği oldu kendisi.
Demir, bu değişimi kendi isteğiyle yaşıyor. Attığı her adımda bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Selin’in mutlu olmasına, onunla olan geleceğine ve ilişkilerine o kadar önem veriyor ki Selin’in sürprizinin içine bir şekilde dâhil olup onu tamamlıyor. Selin ona bir tekneyle güzel bir jest yapmıştı Demir, gün batımı hayalini büyüterek gecenin yakamozlarını da ona hediye etti. İki âşık birlikte hayal kurarken Demir artık kök salmak zorunda olduğunu da fark etmeye başladı. Teknede birlikte bir yere gitme hayalini paylaşırken Selin’in köklerine olan bağlılığını yeniden anladı. Selin ne şirketini ne hayvanlarını ne de evini bırakıp gidebilecek biri değil. Onun öyle büyük hayalleri de yok zaten. Kendi evlerinde Demir’le çocuklarım dediği hayvanları ve tüm sevdikleriyle bir ömür geçirmek istiyor.Olduğu yeri yuvaya çevirerek hayatına değen herkesi de bu güzel mutluluk bulutunun içine dâhil ediyor. Demir de buna dünden gönüllü olarak her adımda o bulutu daha da güzelleştiriyor aslında. Selin’in yokluğunda tüm evi onun resimleriyle süslemesi yetmiyor gibi, geceleri kâbus gördüğünde başucuna ikisinin resimlerini koyuverdi. Ben her zaman yanındayım, demenin en güzel şekliydi bana kalırsa.
Hayat mucizelerle doludur derler ya her zaman, Selin ve Demir’e bakarak bile bu mucizeyi görebiliriz. Tüm ömrünce sevdikleriyle ve yalnızlıkla sınanan bir adam ve aşkı ilk kez tadan bir kadının yan yana durma mücadelesi onlarınki. Demir belki daha önce de âşık oldu ama değişmedi, kendisi gibi kaldı. Kökleri olmadı, arkadaşları olmadı, kendini bir yere ait hissedemedi. Ona tüm bu duyguları veren Selin oldu. Selin de ömrünce kaybetme korkusuyla yaşayan, her gidenden kendini suçlayan ve birilerine bir şeyler hissetse bile sırf bu duygudan dolayı yaklaşamayan bir kadındı. Bu yüzden hayallerini Demir’le gerçekleştirmek istiyor çünkü daha önce kimse olmadı. İki kayıp ruh, iki yolu belirsiz insan birlikte kendi masallarında mutluluğu yakaladılar. Birbirlerini öyle güzel besleyip büyütüyorlar ki her attıkları adımı hayranlıkla izlememek elde değil. Selin, bir saat önce sevdiğimiz adamlarla aramıza mesafe koyacağız deyip sonra aşkına koşarak tüm önceliklerini değiştirdi. Demir de hayatında sadece acıları, işi ve Vedat’ı olan bir adamken kocaman bir topluluğun içine düştü. Artık Selin’in arkadaşları onun için de çok kıymetli. Çift randevusuna çıktığındaki samimiyeti, Merve ve İbo’yla kurduğu bağı çok güzel. Köksüz ve ne zaman gideceği belli olmayan birine verilecek daha güzel bir hediye siz biliyor musunuz? Ben bilmiyorum açıkçası.
Demir’e İbo’ya abilik yap, diyen Selin’in çağrısına kulak vererek İbo’nun en sıkıntılı anında ona kol kanat gerdi. Şimdi haftalardır içimde tuttuğum bazı şeyleri söyleme vaktidir diye düşünüyorum. Uzun süredir bu dizide İbo kadar şiddet uygulamak istediğim bir karakter olmadı. Arkadaşın derdini bir türlü çözemedim ben açıkçası. Ayda’ya önce çevremizde çok insan var biraz birlikte kalalım dedi ve çevresine onu takdim etmekten kaçtı. Herhalde alışma aşamasında diye düşünürken en büyük bombasını bu haftaya saklamış, beyimiz. Sevdiğim kıza dürüst olacağım diye eski sevgilisini, en yakın arkadaşı diye takdim ediverdi. Ekrana bir süre kitlendim ben, hayal sahnesi falan diye düşünmek istedim. Yani aklı başında kimse bunu yapmaz diye düşündüm en azından. Vedat’la Demir’e de anlatırken anladık ki arkadaş dürüst olmaya çalıyormuş. Aklı başında biri; kendisine eğer Ayda’ya gerçeği söyleseydi dürüst olacağını, aksi hâlde yalancı durumuna düşeceğini anlatabilir mi? Kimse anlatmazsa ben bir terlikle çok güzel anlatabilirim. Neyse ki ben bunları düşünürken Vedat’ım çıktı sahneye ve bir bir söyledi bu ikisine yaptıkları hatayı. Her doğru her yerde söylenmez diye bir laf vardır ya onu kafalarına vura vura anlattı. İkisine diyorum zira Demir, İbo’ya hak veriyordu. İnsanlara dürüst olmak için taşıyamayacakları yükü vermemeleri gerektiğini, zamanla suyun akarak yolunu bulacağını pek güzel anlatıverdi. Anlamışlardır diye umuyorum artık yoksa terliğimle hazırım, korumacı anne gibi kızlarımı savunma moduna her an girebilirim. Neyse ki Demir şu ana kadar hatasız ilerliyor. Darısı İbo’cuğun başına. Bu arada içimde kalmasın, “Herkesin bir kırmızı çizgisi vardır.”ı bu hafta pek güzel yaşadık. Bütün gece, olgunluğuyla ders veren Vedat , bel altı vurulduğunda bambaşka bir adama dönüştü ve gece bambaşka bir şekilde sonlandı. Kafa dağıtmak için gittikleri mekânın altını üstüne getirerek baya baya stres attılar.
Beyler streslerini erkekçe atarken kızlar da bir yandan tatlı yiyerek bir yandan da erkeklere söverek akşamı geçirdiler. Burada çok net bir şekilde kadın ve erkeklerin sorunlarla başa çıkma yöntemlerinin farklılığını gördük diyebilirim. Merve’nin Bora’yla yaşadıklarının yanında, Ayda da İbo’yla sorun yaşayınca bir kadınlar gecesi kaçınılmazdı. Selin’in ruhundaki tatlılığı burada da net gördük. İçlerinde sevgilisiyle hiçbir sorunu olmayan tek kişi olmasına rağmen, ortama uydu . İzleyen bir erkeğe bu çok saçma gelebilir ancak her kadın işte bu ben, dedi seyrederken. Kadınların dayanışması böyledir. Senin acın, benim acımdır. Selin de böyle davrandı ve sanki gerekmiş gibi sevgilisiyle arasına mesafe koyacağını söyleyen bir feminist olarak buldu kendini. Selin’e baya güldüğüm anlardı, bunlar. İzlerken bakalım kaç saat dayanacaksın dediğim anda telefona sarılıp “ Demir gel!” derken görüverdik. Biraz önce önceliklerden bahsetmiştim ya, işte tam olarak burada çıplak gözle görebilirsiniz. Herkes sakinleşip yattığında içindeki özlem ağır bastı ve koşa koşa Demir’e gitti.
Selin’ uzaktan bakan “Eee bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Nerede kadın dayanışması?” diyebilir ancak ben anladım. Selin, arkadaşları için ilişkisinden defalarca ödün verdi ve neredeyse Demir’i kaybediyordu. Arkadaşlarının gönlünü yaptıktan sonra “Eve gel, eve.” diyen Demir’i de kırmadı. Aslında pek belli edemese de Selin, sevdiği adamın her sözünü kafasına mıh gibi kazıyanlardan. Eve çağıran âşığına koşa koşa giderken birkaç gün önce “ Ciddi bir saat sorunumuz var hayatım, bunu halletmemiz lazım.” diyen Demir’i duymuş olacak ki o gecenin sabahında Demir’e kahvaltı hazırlayıp başucuna kahvesini bırakırken gerçek olduğuna inanmayarak ellerine dokunmadan edemedi. Selin hâlâ içinde yaşadığı mutluluğu tam kavrayamıyor, sürekli bu koşturmacasının, korkusunun ve kaçmasının sebebi de bu. Bir noktada rüyadan uyanacağını düşünüyor. İlişkilerinde ilk fazları geçmelerine rağmen kendisini tam açamamasının sebebi de bu diye düşünüyorum. Demir bu korkuyu tam silemeden de bunu yok etmeye yaklaşabilecek gibi görünmüyor.
Demir kendisi bu kadar korkarken Selin’in korkularını silebilir mi peki? Samimiyetle şüpheliyim maalesef. Final sahnesine geldiğimizde bunu net bir şekilde gördük zaten. Yazının başında Eylül’ün maksatlı olduğunu söylemiştim ya size, işte bunu en büyük ispatı, bölümün son sahnesinde yatıyor. Eylül, Demir’in toplantıda olmasını fırsat bilerek şirketteki onca insanın arasında toplantıya gitmek için Selin’i seçti. Daha iki gün önce Selin’den uzak duracağını, Demir’in mutluluğunu istediğini söyleyen bir kadın için fazla garip değil mi sizce de? İlk geldiği bölümden bu yana iyi niyetli olmadığını düşünüyorum ve bu hareketiyle de düşüncemi pekiştiriyorum. Ayrıca doğa da Demir’den yana değildi maalesef. Toplantının Büyükada’da olması ve fırtınadan dolayı seferlerin iptal edilmesi, Demir’e tüm kâbuslarını bir saniye içinde yaşattı. Keşke de tek sorunu bu olsaydı. Ayrıca karşısında oturup ona sinsi sinsi gülerek Demir’in parçalanmasını keyifle izleyen Burak sorunu var. Yeri gelmişken Burak’ın Eylül’e bariz bir ilgisi var ancak bu da pek masumane durmuyor. Demir’e ait her şeye bu kadar takıntı geliştiren bu adamın, sanırım Demir’i seven herkesi kendi yanına çekmek gibi bir arzusu var. Planlarım tutmuyor diye yakınıyordu ama bence şu anda Demir, Selin, Eylül ve kendisi tam da hayal ettiği noktadalar. Bu fırtına gecesi Demir’in felaketi mi olur yoksa yine güneşi görür mü, bunu haftaya göreceğiz. Her ne kadar Selin’i dağıtacak olsa da Demir’in bir an önce uygun bir şekilde sevdiği kadına bu durumu anlatması gerekiyor diye de düşünmeden edemiyorum. Selin’in kuruntularını düşününce başkasından duyduğunda en olmayacak şekilde parçaları birleştireceğinden şüphem yok. Selin bugüne kadar yaşadıkları her krizi mükemmelen yönetti, sanırım artık sıra Demir de.
Her Yerde Sen, yine çok tatlı ve eğlenceli bir bölüm hazırlamış bizlere. Yazan, çeken, oynayan ve kamera arkasında büyük emekler vererek bize bu leziz bölümü hazırlayan tüm ekibin yüreğine sağlık.
Yazıma Cemal Süreya’nın bu güzel dizleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere. Mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.
Şimdi, diyorum.
Şimdi
Bir deniz, denizde vapur
Gökyüzünde martı
Semaverde çay olmalı
Bir de çaya yaren…
Şeyma hanım ellerinize sağlık, keşke tüm izleyiciye okutma şansımız olsa yazılarınızı. Değindiğiniz noktalara ve anlatımınıza bayılıyorum :) Eylül konusunda tamamen aynı fikirdeyiz. Sosyal medyada yorumlarda Eylül'e üzülen onun kötü olmadığını, hikayede kalmasını isteyenleri gördükçe şaşırıyorum. Eylül empati yapılabilecek biri değil, hayatı travmalarla zehir olmuş bir adamın yarasına tuz basmış biri. Ayrılıp gitmemiş direk terk etmiş ve ilk sene çok mutlu yaşamış. Yani Demir'siz hayat ona hiç zor olmamış. Selin sevgili değilken bile 2 gün ayrı kalmaya dayanamamıştı. Ama senaryoda Eylül'ü yansıtma biçimlerini sevmedim. Sanki Eylül mağdur tarafmış Demir'i terk etmekten başka çaresi yokmuş gibi yansıtılıyor ya da bana öyle geliyor. Bu hafta flashback izlemediğimiz içinde çok mutlu oldum. Artık gerçekten kaldıramayacağım bir doza ulaşmıştı. İbo çok ilginç bir karakter olmaya başladı. Baştan beri İbay çifti bana fazla çocuksu geliyordu bana hitap etmiyordu. Ama hep bir İbo'nun tarafındaydım. Geldiğimiz şu noktada İbo'nun Ayda'ya değer verdiğine inancım kalmadı. Selin'i daha çok seviyor bence. Çift randevusunda en mutlu kişi Selin'di. Hep Selin'in sevdiği şeyler ve hiç Ayda'ya hitap etmeyen şeylerle doluydu. Artık Ayda'nın tarafındayım eski sevgiliyle yemek sahnesinde de çok tatlıydı :) Merve ve Vedat'ın sonunda yan yana gelmesine de çok sevindim, Seldemden sonra favori çiftim olabilir. Vedat en başından beri dizinin en güzel karakteri bence. Sahnelerinde huzur var.
Merhabalar❤️ Açıkçası ilk geldiği günden bu yana Eylül'le ilgili bende aynı şekilde düşünüyorum, zamanı geldiğinde herkes görecektir bence🙏 Vedat'ı bende fazlasıyla sevdim 🤗 İbo çok iyi bir dost ama iyi bir sevgili mi? Kesin olarak hayır. Ben ikisini de seviyorum ama Ayda biraz süründürürse sevineceğim 🤗 Gerçekten çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için, okuyan gözlerinize sağlık 🙏 🥰
Yazılarınızı memnuniyet ve merakla ,severek takip ediyorum olaylara bakış aciniz mükemmel.başarılarinizin devamını dilerim
Çok teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için, biraz olsun kendimi anlatabiliyorsam ne mutlu bana. Okuyan gözlerinize sağlık, teşekkürler tekrardan ❤️