Yazar: Şeyma BULUT
Ölmeden önce yapılacaklar listesi tutuyor musunuz? Ben tutuyorum. Hayat zaten kısa, güzellikleri yaşamak lazım. Hele de bu güzellikleri tüm ömrünüzü geçireceğiniz diğer yarınızla yapabilirseniz işte bu dünyadaki şanslılardan olursunuz. Selin hep düşlediği gün batımını izleme hayalini Demir’le gerçekleştirdi. Bir kitapta okumuştum, bir insanın hayallerine dokunabilirseniz kader çizgisindeki yerinizi alırsınız diye. Bana çok doğru gelir bu söz. Demir, ilk günden bu yana hep Selin’in hayal ettiği bir arzusunu yerine getirdi. Önce Peter Pan oldu, sonra hiç yapmadığı valsi ay ışığı altında gerçekleştirdi, şimdiyse gün batımını onunla birlikte izledi. “Seni seviyorum” demenin daha güzel bir şeklini siz biliyor musunuz bilmem ama ben bilmiyorum. Bunlar zaten ona olan aşkını, sevgisini ve bağlılığını fazlasıyla belli ediyor. Demir’in de dediği gibi, aşık olan için aşkından daha önemli bir şey yoktur. Onlar da şimdilik buradan ilerliyorlar. Gerisi de teferruat olacak gibi, aşkın güzelliği de buradadır. Sevdiğinle geleceğine doğru sağlam adımlar atıyorsan sevginden de eminsen diğer etmenler sadece kayanın üzerindeki tozu götürür.
Burada Eylül’e biraz değinmemiz gerekiyor. Eylül’e biraz baktığımızda Demir’i seven, mutlu olmasını isteyen ve sessiz sedasız gideceğini söyleyen bir kadın. Peki gerçekten iyi niyetli biri gibi mi davranıyor? Kesinlikle, hayır. Öncelikle bir şekilde şirkettekilerle yakın olma derdinde. Hâlbuki bildiğimiz kadarıyla kendisi özel hayatı ve iş hayatını birbirinden ayıran biri ve o iş yerindekiler onun sadece çalışanı. İlk geldiği andan beri gönüllere girme derdinde. Demir’in uyarılarına rağmen şirketteki herkesin kalbine dokunmaya çalışıyor. Özellikle Selin’in dikkatini çekecek şekilde ipuçları bırakıyor. Demir’in aradığı sırada telefonu almak istemesi, her fırsatta Demir’i en iyi tanıyanın kendisi olduğunu sezdirmesi, Vedat’ı tanıdığını belli etmesi gibi. Onun her verdiği açığı Selin de yakalıyor, şu anda farkında olmasa da kimse söylemeden yakın bir gelecekte parçaları birleştirebilir Selin. Eylül böyle davranırken iyi niyetli olduğunu söyleyemeyeceğim. Demir’in değiştiği gibi o da değişmeye çalışıyor. Tabi bu sırada Merve, Demir’in anlayışlı olması ile ilgili konuşurken Eylül’ün herkesin aynı acıları yaşadığı bilgisini bırakması da bilinçsiz yapılan bir şey değildi. Belki de küçük bir umutla onu bu şekilde kazanacağını düşünüyordur ya da tamamen Selin’le arasını açmaktır niyeti şu anda bunun için erken ama tüm bu davranışların gelişigüzel olmadığı kanaatindeyim.
kendisi de onları hayatına kabul etti ve onlar için bir şeyler yapmaya başladı. Merve daha iyi olsun diye onu en iyi anlayacak insana götürdü. İyi olsun, mutlu olsun ve rahatlasın istedi. Aşkın insanın içindeki gizli kalan duyguları nasıl bir bir ortaya çıkarıp sıcacık bir adama dönüştüreceğinin kanlı canlı örneği oldu kendisi.
Hayat mucizelerle doludur derler ya her zaman, Selin ve Demir’e bakarak bile bu mucizeyi görebiliriz. Tüm ömrünce sevdikleriyle ve yalnızlıkla sınanan bir adam ve aşkı ilk kez tadan bir kadının yan yana durma mücadelesi onlarınki. Demir belki daha önce de âşık oldu ama değişmedi, kendisi gibi kaldı. Kökleri olmadı, arkadaşları olmadı, kendini bir yere ait hissedemedi. Ona tüm bu duyguları veren Selin oldu. Selin de ömrünce kaybetme korkusuyla yaşayan, her gidenden kendini suçlayan ve birilerine bir şeyler hissetse bile sırf bu duygudan dolayı yaklaşamayan bir kadındı. Bu yüzden hayallerini Demir’le gerçekleştirmek istiyor çünkü daha önce kimse olmadı. İki kayıp ruh, iki yolu belirsiz insan birlikte kendi masallarında mutluluğu yakaladılar. Birbirlerini öyle güzel besleyip büyütüyorlar ki her attıkları adımı hayranlıkla izlememek elde değil. Selin, bir saat önce sevdiğimiz adamlarla aramıza mesafe koyacağız deyip sonra aşkına koşarak tüm önceliklerini değiştirdi. Demir de hayatında sadece acıları, işi ve Vedat’ı olan bir adamken kocaman bir topluluğun içine düştü. Artık Selin’in arkadaşları onun için de çok kıymetli. Çift randevusuna çıktığındaki samimiyeti, Merve ve İbo’yla kurduğu bağı çok güzel. Köksüz ve ne zaman gideceği belli olmayan birine verilecek daha güzel bir hediye siz biliyor musunuz? Ben bilmiyorum açıkçası.
Selin’ uzaktan bakan “Eee bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Nerede kadın dayanışması?” diyebilir ancak ben anladım. Selin, arkadaşları için ilişkisinden defalarca ödün verdi ve neredeyse Demir’i kaybediyordu. Arkadaşlarının gönlünü yaptıktan sonra “Eve gel, eve.” diyen Demir’i de kırmadı. Aslında pek belli edemese de Selin, sevdiği adamın her sözünü kafasına mıh gibi kazıyanlardan. Eve çağıran âşığına koşa koşa giderken birkaç gün önce “ Ciddi bir saat sorunumuz var hayatım, bunu halletmemiz lazım.” diyen Demir’i duymuş olacak ki o gecenin sabahında Demir’e kahvaltı hazırlayıp başucuna kahvesini bırakırken gerçek olduğuna inanmayarak ellerine dokunmadan edemedi. Selin hâlâ içinde yaşadığı mutluluğu tam kavrayamıyor, sürekli bu koşturmacasının, korkusunun ve kaçmasının sebebi de bu. Bir noktada rüyadan uyanacağını düşünüyor. İlişkilerinde ilk fazları geçmelerine rağmen kendisini tam açamamasının sebebi de bu diye düşünüyorum. Demir bu korkuyu tam silemeden de bunu yok etmeye yaklaşabilecek gibi görünmüyor.
Demir kendisi bu kadar korkarken Selin’in korkularını silebilir mi peki? Samimiyetle şüpheliyim maalesef. Final sahnesine geldiğimizde bunu net bir şekilde gördük zaten. Yazının başında Eylül’ün maksatlı olduğunu söylemiştim ya size, işte bunu en büyük ispatı, bölümün son sahnesinde yatıyor. Eylül, Demir’in toplantıda olmasını fırsat bilerek şirketteki onca insanın arasında toplantıya gitmek için Selin’i seçti. Daha iki gün önce Selin’den uzak duracağını, Demir’in mutluluğunu istediğini söyleyen bir kadın için fazla garip değil mi sizce de? İlk geldiği bölümden bu yana iyi niyetli olmadığını düşünüyorum ve bu hareketiyle de düşüncemi pekiştiriyorum. Ayrıca doğa da Demir’den yana değildi maalesef. Toplantının Büyükada’da olması ve fırtınadan dolayı seferlerin iptal edilmesi, Demir’e tüm kâbuslarını bir saniye içinde yaşattı. Keşke de tek sorunu bu olsaydı. Ayrıca karşısında oturup ona sinsi sinsi gülerek Demir’in parçalanmasını keyifle izleyen Burak sorunu var. Yeri gelmişken Burak’ın Eylül’e bariz bir ilgisi var ancak bu da pek masumane durmuyor. Demir’e ait her şeye bu kadar takıntı geliştiren bu adamın, sanırım Demir’i seven herkesi kendi yanına çekmek gibi bir arzusu var. Planlarım tutmuyor diye yakınıyordu ama bence şu anda Demir, Selin, Eylül ve kendisi tam da hayal ettiği noktadalar. Bu fırtına gecesi Demir’in felaketi mi olur yoksa yine güneşi görür mü, bunu haftaya göreceğiz. Her ne kadar Selin’i dağıtacak olsa da Demir’in bir an önce uygun bir şekilde sevdiği kadına bu durumu anlatması gerekiyor diye de düşünmeden edemiyorum. Selin’in kuruntularını düşününce başkasından duyduğunda en olmayacak şekilde parçaları birleştireceğinden şüphem yok. Selin bugüne kadar yaşadıkları her krizi mükemmelen yönetti, sanırım artık sıra Demir de.
Yazıma Cemal Süreya’nın bu güzel dizleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere. Mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.
Şimdi, diyorum.
Şimdi
Bir deniz, denizde vapur
Gökyüzünde martı
Semaverde çay olmalı
Bir de çaya yaren…