Bay Yanlış, 5. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Bay Yanlış’ta geçen bölümü, Serdar’ın bir anda bizimkilerle burun buruna gelmesiyle kapamıştık. Ezgi ve Özgür’ün adada yaşadıkları maceranın heyecanı dinmeden Serdar’ın da olaya dahil olması, daha ilk sahneden işlerin iyice karışacağının sinyalini verdi. Aslına bakarsanız, Ezgi ve Özgür’ün Göcek macerası başından beri pamuk ipliğine bağlı. O kadar büyük bir yalan, o kadar çok insana söylendi ki balonun patlaması zaten an meselesi. Bu gerilime bir de ailelerin tanışması ve evlilik isteği ile yanıp tutuşan iki anne de eklenince Ezgi’nin de Özgür’ün de sinirleri sınanıyor, tabi.
Dürüst olayım, bu hafta Ezgi benim sabrımı fena zorladı. Olayları o kadar dramatize edip abarttı ve gerginliğini etrafa o kadar bulaştırdı ki ben düşüp bayılmasından çok daha büyük bir bomba beklemiştim aslında ve daha dün çok kızdığım Özgür’ün bugün sabrına ve soğukkanlılığına şapka çıkarır hâle geldim. Ancak her şeye rağmen ben çok da kızamıyorum Ezgi’ye. Yapısını bir yana koyuyorum, yetişkinlik hayatı boyunca o kadar çok darbe almış ve o kadar yere çarpılmış ki özgüveni, şimdi tamamen bilinçsizce içindeki frenleri boşa aldı tam gaz, yokuş aşağı gidiyor. Karşısındaki Özgür’den başka biri olsa o süratle duvara toslayıp her bir parçası bambaşka yerlere savrulur da o da içten içe biliyor ki Özgür, onun duvara yapışmasına izin vermez.
Aslında onca kaosun, gerginliğin, garip rastlantının, oyun ve planın altını birazcık kazıdığımızda karşımıza çıkan da tamamen bu: Onlar birlikte güçlüler. Ezgi saçmalayabilir, Özgür toparlar; Özgür bocalar, Ezgi kontrolü ele alır çünkü onların ilişkisinin dinamiğinde tahterevalli düzeni var. Ancak bu bölüm ortaya çıkan başka bir tablo daha var: Ezgi ve Özgür ekibine Ozan’dan Deniz’e; Cansu’dan Levent’e kadar bir destek de geldi. Başta esen soğuk rüzgârlar, hafif bir melteme döndü ve sıcacık bir arkadaş grubu ortaya çıktı. O kadar güzellerdi ki ben izlerken Levent’e sinir olmayı bile unuttuğumu bölüm bitince fark ettim.
Evet, onlar artık çevreleriyle birlikte büyük ve güçlü bir takımlar. Bu, hem Özgür – Ezgi ilişkisinde hem de her ikisinin arkadaş çevresi bazında sıklıkla vurgulandı. Şu ana dek amaçlar farklı olsa da yardım esastı ve o yardımlaşma düğün gecesinde yaşanabileceklerinin önünü kesti ama ayrıldıktan ve İstanbul’a döndükten sonra, güç kaybı ve saçmalamalar da hâliyle artacak çünkü oyun bitti! Artık Özgür ve Ezgi için düşünme vakti ve muhtemeldir ki birbirlerinin hayatında ne kadar alan kapladıklarını asıl şimdi anlayacaklar.
Düğünü hasarsız atlatsalar da aileleri konusunda aynı şeyi söylemek zor. Kızının düğünü de bitince iyice boşa çıkan Sevim Hanım, tamamen hedefe kilitlenmiş durumda. Öte yandan Nevin Hanım’ın da sonunda kızının “doğru” erkeği bulduğuna inancı tam. Fitnat’ın meydanı boş bulup eltisinin yanında kendine yer açması da ateşin fitili oldu ve nur topu gibi yeni bir kaos doğurdular. Ancak bütün ekibin ortak çalışmasıyla doğduğu hızla da ölüverdi “evlensinler” kargaşası. Öldü de giderken Sevim’in Ezgi’ye sevgisini, Nevin ve Ünal’ın Özgür’e güvenlerini de mezara gömdü. Yapılacak bir şey de yok, zira bu savaş zayiatı. Kıra döke; yaka yıka da olsa Göcek macerasını galibiyetle sonlandırıp bindiler arabaya.
Dönüş yolunda, rahatlamayı ama bir yandan da ciddi bir burukluğu sezdim, ben. Oyunun bitmesi onlara nefes aldırsa da bir şey eksik kaldı. Her ikisinin de birbirlerinin aileleri tarafından onaylanmış olmayı nasıl sindirdikleri ve bundan ne kadar keyif aldıkları çok açıktı. Özellikle içten içe Sevim Hanım’ın onu sevmesinden ve iyi bir “gelin adayı” olarak görmesinden çok mutlu olan Ezgi, hiç istemeden kırdığı kalbin yükünü taşıyordu. İşte bu yüzden, Ezgi’nin Sevim Hanım’a iade ettiği bilekliğin boşluğu, bana hem o kırdığı kalbin hem de Özgür ‘ün onun hayatındaki anlamının subliminal mesajı gibi geldi.
Şurası kesin ki İstanbul’a dönen ne aynı Ezgi ne aynı Özgür. Üstelik artık ikisi de bunu farkında. Odalarında çiçeklere bakarak yaşadıkları, tam bir aydınlanma anıydı. Yaşananlardan ve birbirlerinden etkilendiklerinin farkındalar. Gelecek günlerin merakını, hatta endişesini yaşıyorlar ve kendilerine itiraf etmeseler de aralarındaki her neyse onun bitmediğini, İstanbul’da onları bambaşka bir birlikteliğin beklediğini biliyorlar. Aslında bu, istemediğimiz bir durumla karşılaşınca hepimizin adım adım geçirdiği bir duygu zincirinin ilk halkası. Bu gibi durumlarda hepimiz önce anlık bir aydınlanma yaşarız, ardından bunu bilinçli kabullenme aşaması gelir ki bu her zaman en zorudur. Hele hele kendimizle bağdaştıramadığımız durumlarda bu kabullenme çok yıkıcı ve ağır bir içsel mücadele getirir. Kabullenme aşaması da geçtikten sonra kendimizden başka kimseye durumu sezdirmeme mücadelesi başlar. O yıkıcı ve ağır mücadelenin ardından bir kez daha, yorucu ve sarsıcı bir kavganın içinde buluruz kendimizi ve nihayet çoğu zaman bardağı taşıran bir damlayla beraber çözülme aşamasına geçilir. O aşama tamamıyla kontrolsüz, tamamıyla coşkun ve tamamıyla sezgiseldir. Hesap kitabın iflas ettiği, denklemin tümden çöktüğü ve bütün gardın düşürüldüğü andır. Çözülme, bir anlamda bizim yere serilmemizdir aslında. “Ne olacaksa olsun” noktasıdır ve bitkinliğin yanında tuhaf bir rahatlama da verir. Ezgi ve Özgür bu zincirin ilk halkasına aynı anda girdiler ancak aşamaları tamamlayıp yere serilme süreçleri biçimsel olarak da zamansal olarak da farklı olacak.
Bana sorarsanız bu ilişkide daha çok etkilenip kendini daha çok kaptıran Özgür. Özgür, Göcek’e geldikleri andan dönüş için arabaya bindikleri ana kadar çok sık duygu değişimleri yaşadı ve kendisi hiç farkında olmasa bile o, sahte ilişkiyi daha fazla içselleştiren taraf. Evet, yine etkilendiği anlarda Ezgi’ye karşı “Erkeğim ben!” duvarını kaldırıyor, duygusal her ânı alay silahıyla vuruyor ve kendini korumaya çalışıyor. Buna o kadar çaba harcıyor ki değiştiğini fark edemiyor. Eski Özgür, etrafında uçan dişi sineği bile anında fark eden adamdı oysa deniz kıyısına gittiklerinde etraftaki hiçbir kadın, dikkatini dahi çekmedi. Ezgi’nin sözde kıskançlık krizi için manken olarak kullandığı kadınları dahi samimi bir arayışla çevreyi inceleyip ancak fark edebildi. Eski Özgür, flörtöz bir adamdı oysa düğünde yeniden karşılaştığı Yeşim’le mesafesini gördük. Haaa şimdi bana “Özgür akıllı bir adam, sevgililik oyununun ortasında, ailesinin yanında o tuzağa düşmez!” demeyin. Yeşim’e röportaj konusunda kızgın olduğunu da kabulleniyorum ama eski Özgür, Yeşim’i yaptığına pişman edecek bir hamle bulur ve kimseye çaktırmadan da uygulardı ama geri durdu, fırsatın üstüne atlamadı. Üstüne üstlük dans pistinde Ezgi’yi kontrol edip Serdar’la yakınlaştıkları anda duruma müdahale eden de oydu. Hele hele annesinin evlilik konuşmasını dinlerken yüzünden anlık geçen “Acaba olur mu ya?” sorgulaması da dikkatimden kaçmadı. Hepsini birleştirince diyorum ki İstanbul’a başka bir Özgür dönüyor. Evet, yine tek gecelik ilişkilerine dönmeye çalışacaktır, hatta belki ilk kez 48 saatten uzun sürecek bir ilişki yaşamaya da kalkışacaktır ama huzuru kaçtı bir kere ve yaşadığı hiçbir şeyden eski tadı, keyfi alamayacak ve eksikliği giderek artan bir şiddetle hissedecek.
Ezgi’yi İstanbul’da, Serdar dışında bir de Soner beklemekte. Açıkçası Soner’in niye Ezgi’yi geri istediğini çok anlamasam ve o geri vitese pek ikna olamasam da Soner de yeni bir cephe açacak. Hayatında ilk kez birden çok adamın onu istemesine, elde etme çabasına ve ilgisine maruz kalan Ezgi’nin kafasının fena hâlde karışacağı çok açık. Üstelik iç sesi ona sürekli “Özgür’den kaç!” diye feryat ederken muhtemelen Serdar – Soner ikilisine koşacak ve onların ilgisinin tadını çıkarmaya çalışacaktır. Ancak onda da değişen çok önemli bir yer var. O, Özgür’e gerçekten güveniyor. Hiç fark etmese de belki de Deniz ve Cansu’dan da çok güveniyor ona. Düğünde paniğini yatıştıran Cansu’nun sakinleştiricisinden çok, Özgür’ün “Ben yanındayım” cümlesi oldu, çünkü. Serdar, zihnindeki “ideal erkek”, Soner “geçmişteki yarası” olabilir ama kendini koşulsuz ve düşünmeden bırakacağı adam Özgür ve biz kadınlar her özelliğin üzerini çizeriz de iş güvene geldi mi akan sular durur. Kariyer, para, güç, yakışıklılık, romantizm… hepsi güvenin karşısında düğmesini ilikler ve esas duruşa geçer. Hele hele “Biz birlikte güçlüyüz!” dediği adam karşısındayken ilgi sarhoşluğu çabuk gelir geçer.
Ezgi ve Özgür’le hiç ilgisi yok ama söylemezsem dilim şişer. Levent’in günah çıkarırcasına Cansu’ya elbise hediye etmesine ve Cansu’nun da kırılıp dökülerek bunu kabullenmesine ne kadar deli olduysam Ozan’ın müdahalesine sinirlenen Deniz’in “Ben yerimi değiştirmeyeceğim, siz baktığınız yeri değiştireceksiniz!” cümlesine de bir o kadar kalbimi bıraktım. Biraz daha sakinleş ve tepkilerini az daha yumuşak ifade et Denizcim, valla söz seveceğim ben seni. Hele hele Cansu’yu gördükçe inan daha çok seveceğim ama Ozan da benim kıymetlim yani, onu da ikide bir bozuk para gibi harcama rica edeceğim!
Bu bölümde ben Özge Gürel’i plajdaki kıskanç kadın triplerinde çok sevdim. Çok dozunda abartılmış bir iticilik ve çok doğru yerlerde yapılan vurgular gördüm. O huysuz, sevimsiz ve manasız kıskançlığın altını koyu koyu, gayet iyi çizdi. Ayrıca odada çiçeği gördüğünde girdiği duygusal atmosferi de çok iyi taşıdı. Etkilenmişliği, mutsuzluğu ve duygulanışı çok ince ve içten geçti ekranın diğer yanına. Giderek Ezgi’yi avcunun içinde daha sağlam alıyor ve temiz bir oyunculukla ortaya çıkarıyor. Emeklerine sağlık.
Yıllardır aynı oyuncuyu; aynı dikkatle ve aynı yoğunlukla izliyorsanız artık neyi, niçin ve hangi amaçla yaptığını en ufak detayına kadar bilirsiniz. Ancak ben Sevgili Can Yaman’ın her seferinde ayrıntılara kafa yoruşuna, titizliğine ve kontrolüne bir kez daha hayran kalıyorum. Bu hafta da kamerayla yaptığı dansı, beden dilini kullanma ustalığını, replikleri hiç ezmeden Özgür’e yedirmesini ve üzerinde çok çalıştığı belli olan dudak mimiklerini bayılarak izledim. Ama beni bu hafta en çok bölümün başında Ezgi’yle evin bahçesinde yaşadığı kavgada vurdu.
Bahçede tartışırlarken çileden çıkıp asfalyaları atan Özgür’de kalbimi bıraktım. Ezgi’ye sakin sakin tahammül etmeye çalışırken bir anda çok çarpıcı bir çıkışla sahneyi eline aldı. O abartılı ve şiddetli tepkiyi o kadar doğal verdi ki benim önümden ekran kalktı ve o çılgına dönmüş adam, salonumun ortasına geliverdi. Vücut dili, jestleri ve bir anda kocaman açılan gözleriyle çok öfkeli ama bir o kadar da “Benden korkma, ben sana değil kendime zarar veririm, ancak” diyen bir adam çıkardı ki o kontrolsüz tepkideki sağlam kontrole hayran oldum.
Bir diğer bayıldığım yer de annesiyle odasında evlilik konuştuğu sahneydi. Annesinin kıymetlisi, o serseri ruhlu deli dolu adamı; anne şımarığı, sevimli bir oğlan çocuğuna çeviriverdi. Yatağa küt diye devrilişiyle, bakışlarındaki sıcaklık ve oyunbazlıkla, sesinin tonuyla çok sempatik bir Özgür çıkarmış ve beni gerçekten bir anne – oğul izlediğime sonuna kadar ikna etti. Emeklerine, yüreğine ve aklına sağlık Sevgili Can.
Yazan, yöneten, canlandıran ve ekran gerisinde büyük yük omuzlayan herkesin emeklerine teşekkürler…
Bravo 👏🏾👏🏾
sizden baska da Can Yaman'in oyunculugunu beğenen kritik yok...
Medyanın kasıtlı olarak yaptığı algı operasyonuna kapılmayıp görüşümü koruyabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Farklılığımız zenginliğimizdir.
👏👏👏👏
Öncelikle emegiğinize yüreğinize kaleminize saglık:) Özge gürel ve çok dozunda abartılmış bir iticilik ve çok doğru yerlerde yapılan vurgular :):) Yönetmen müdahale etmese de oyuncuya,diğer oyuncular usta bir şekilde oyuncunun şahsına münhasır bu tuhaf tepkilerini sade performanslarıyla protesto ediyorlar .. ama anlayana :) Dolunay yetmemiş olacak ki çirkefliklerini sergilemeye burda da kaldıgı yerden devam ediyor .bölüm çok güzeldi özge faktörüne ragmen .ancak bu kadar güzel bir kadroyu bu vasatın altının da altı performansıyla aşagı çekmesine tahammül edemiyorum.arkadaş çemkirmenin de bir onuru gururu var:)yerle yeksan oldu bu terim sayende.iki aşıktan çok iki kanlıyı seyrediyoruz sanki.can'cım seni tenzih ediyorum ama twitter'da yabancı bir yorumcu fıskiyenin altında ıslandıgınız videoyu paylaşıp altına da these two are a disaster yazmış.gör işte partner insanı vezir de eder rezil de böyle.:((umarım partner açısından yaşadıgın son talihsizliğin bu olur.. Bir ikinci önemli husus da can'ın dizideki giyim tarzı.syling ekibini değiştiremiyorlarsa bu ekip uzun kollu gömleklerin ya da t-shirtlerin kollarını kesip bu adama giydermekten dvazgeçsin artık .bir tane olumlu yoruma rastlamadım kıyafetleriyle ilgili. .bu adamı da giydiremeyeceksiniz kimi giydireceksiniz? kilyos'ta kampanya için objektifin karşısına geçtiğinde üzerinde uzun kollu gömlek ve pantolon var.son derece hoş duruyor.ilgililerin bilgisine:)
İlginiz ve değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Merhabalar yeniden:) Bay yanlış Sen çal kapımı dizisinden her anlamda daha iyi oldugu halde bu dizinin reytingleri idare eder, niye?çünkü diğer dizide özge gürel yok.:) istedikleri kadar allasınlar pullasınlar bu kızın içindeki cazip kadını ortaya çıkaramazlar. masum bir güzelliği var evet yüzündeki tüm ayrıntılar orantılı yerli yerinde fizigi de güzel ama öyle albenisi janjanı yok bu güzelliğinin..ee yürekleri hoplatan bir güzelliği yok hadi bir de üstüne haldur huldur konuşup ölçüsüz bir şeklide çemkirdiğinde seyirci kaçıyor hepten. üşenmedim gittim kiraz mevsimindeki birkaç videosunu izledim orda da böyle mi diye?aynı değil çünkü o diziden sonra dişlerini yaptırmış..kendisine yaptıgı en kötü yatırım da bu olsa gerek :( hem estetik olarak kötü duruyor hem de konuşmasını büyük ölçüde etkiliyor.ayrıca çemkirirken agzına büyük gelen dişlerle acayip itici oluyor.lütfen şu kıza birisi söylesin karikatürize oldugunu o kontrolsüz çemkirmeleriyle:(( dezavantajları bunla kalsa iyi maalesef can’dan da büyük duruyor.istediği kadar minyon bir görüntüsü olsun çok genç bir havası yok.bazı çekimlerde bu daha da belirgin.bir diğer konu da çiftin arasında zaten zayıf bir çekim var.artı yeni bir çift de değil. nerde ne tepki verceklerini az çok kestirebiliyor izleyici.tüm bu handikaplara rağmen bir de arka planda izlediğimiz kanka görüntülerinden sonra gel de bu aşka inan. beşinci bölümün kamera arkası görüntüleri evet bu çiftin iki iyi arkadaş olduguna ikna etti beni ziyadesiyle, sagolun eksik olmayın:) çiftle ilgili bir beklentim yok kısacası.can bir no name’le bile turnayı gözünden vururdu bu diziyle.yine de kendisini bir gözüme perde indirerek tek başına izlemeye devam edicem...özgür karakterini sempatik,dogal ve samimi oynuyor.unutmadan, fiziksel olarak oyuncu gözleri kanatan bu giyim tarzıyla hiç çekici ve hoş durmuyor.böyle cillop gibi bir adamı kekoya çevirmek de her yiğidin harcı değil tabi:) Onur ve deniz çifti favorim.deniz’e acilen bir çekidüzen verilmesi gerekiyor yalnız..onur gibi düzgün bir çocuga sapık muamelesi çekmesi dogru değil.bu adam böyle davranmasını gerektirecek ne yaptı bu kıza centilmenlik göstermekten başka? güzelim kızı da o itici mimiklerle izletiyorlar bize işkence yapar gibi.kim sever böyle bir kadını yahu?!?.serkay bile onur karakterinden çıkıp verdiği gerçek tepkilerle bunu çok belli ediyor:) sadece can’ı değil serkan’ı da çok kötü giydiriyorlar.keşke cemre gümeli’yi hande erçel’i giydiren ekip giydirse diye içimden geçirirken bir yerde sen çal kapım’ın sytling ekibi bay yanlış’a gelsin demiş bir yorumcu..katılıyorum.bu daha iyi bir fikir:)
İyi günler, Değerli yorumunuz için teşekkür ederim öncelikle. Oyuncu ile ilgili duygularınıza saygı duyuyorum ancak reyting - oyuncu ilişkisi bağlamında kurduğunuz neden - sonuç ilişkisi maalesef ki hatalı. Reytingle ilgili durumun temelde iki nedeni var: 1. Yaz sezonunda CUMA günleri hangi dizi olursa olsun reytingi yüksek olmaz ki Bay Yanlış bu anlamda Survivor ve Master Chef yapımlarını geçerek zaten düşünülenden de çok daha yüksek reyting aldı. 2. Bay Yanlış, daha proje aşamasından belliydi ki dış piyasa için yapılmış bir yapım. Satışa ağırlık vereceklerdi ki öyle oldu ve şu an dizinin daha 10 bölümü bile yayınlanmadan çok ciddi satışı yapıldı halen de devam etmekte. Türkiye'de artık reklam geliri düşünüldüğü kadar para kazandırmıyor. Yapımcı ve kanal için ana gelir kaynağı yurt dışına YÜKSEK FİYATLA satışında. Yüksek fiyatı vurguladım zira 20 ülke 30 ülke rakamlarına aldanmamak lazım bu ülkelere ne kadardan satıldığı önemli. Bay Yanlış bu anlamda çok sağlam gelir getiriyor. Yurt dışı satışının yapılmış olması demek, bölüm garantisi almış olması demek. Yani belli sayıda bölümün gösterilmesi şart. İşte tüm bu nedenlerle sözünü ettiğiniz diziye göre çok ama çok daha avantajlı durumda Bay Yanlış. Yurt içinde sizin ifade ettiğiniz diziye göre daha az izleniyormuş gibi görünmesinin nedeni de projenin yurt dışı hedeflenerek oluşturulması. Yerli izleyicinin özellikle total izleyicinin çok sevdiği yerelliği taşımıyor dizi ama taşımadığı için yurt dışı satısı diğer diziyle kıyas kabul edilmeyecek oranda yüksek. Bir diğer çok önemli konuda dizinin FOX kanalından canlı izlenme oranı.Her hafta bu sayı, milyonu geçiyor (yurt dışındaki fanlar oradan izliyor çünkü) Tüm bu gerekçelerle dizinin şu anki performansının beklenenin çok ötesinde olduğunu söyleyebilirim ki bu da baştan düşünülmüş bir durumdu. FOX o nedenle sezonda tek boş günü olan CUMA'ya Bay Yanlış'ı koydu diye düşünüyorum. İyi günler dilerim.
Belki Cuma gününe konulmasaydı dizi reytingler daha yüksek gelebilirdi.evet ben de böyle düşünüyorum.ama yurtdışı satışlarında etkili ismin can yaman oldugunu düşünüyorum.kendisi zaten popüler partnerinin de popüler olmasına gerek yoktu.oyuncunun ciddi bir kitlesi var.yanına kimi koyarsanız koyun tutardı daha da iyi tutardı.. dizideki aşkı inandırıcı kılan kimya enerji ve uyum düşük özge’yle de demetle’de.kendisi her ne kadar demet özdemir’i begense de partner olarak ikinci kötü partneri kesinlikle demet özdemir..romcom’un katili bu iki isim:) hatta diğer başrolü paylaştıgı isimler çok daha iyiydi oyunculuk anlamında bakarsak olaya .ben can yaman’ın erkenci kuş dizisindeki performansını da çok kötü buldum.her yerde söylediğim gibi bu adam kendisinden daha başarısız bir oyuncuyla başrolü paylaştıgında işi eglenceye ve şamataya vuruyor.erkenci kuş’ta bunun canlı bir örneğidir..hatta burda da erkenci kuş’daki performansını devam ettireceğini düşünerek bir karamsarlıga kapılmadım değil.ama neyse ki öyle olmadı..özüne döndü yine çok şükür ki:)
Can'ın özellikle Erkenci Kuş'taki oyunculuğu ile ilgili ve partnere göre oyunculuğunun farklılaşmasına dair yaptığınız değerlendirmeye de katılamayacağım maalesef. Farklılığımız zenginliğimizdir. iyi güler dilerim.
Oyunculugu sadece erkenci kuş'taki partnerine göre farklılaştı zaten.o da partner kaynaklı.partnerini böyle zayıf ve pasif görünce meydanı boş bulup istediği gibi at koşturuyor :) ama kariyerine verdiği zararın farkında bile değil.diğer işlerini seyretmeyen biri sadece o işinı izlese (E.K) direkt üzerini çizer oyuncunun.çizenler de oldu.. Erkenci kuş'taki performansını siz sevmişsiniz ne güzel. can severler kulübündeki tüm arkadaşlarım diğer dışardan okudugum pek çok yorumun sahibi sürekli işaret eder gibi gerekli gereksiz serçe parmagını kullanmasına aynı şekilde sanal bir orkestra yönetir gibi davranmasına ve partneri demet özdemir'le yapmacıklıkta yarışmasına tahammül edemedi benim gibi :)umarım bu isimlerle bir daha aynı projede yer almaz ve çok iyi bir uyum yakaladıgı,mesleki gelişimine katkı sağlayan oyunculugunu yükselten, hani kendisi de diyor ya 'acaba bunlar sevgili mi 'dedirten partnerlerle görürüz kendisini:)
Şimdi bakın gerçekten amacım karşı çıkmak değil ama olaya başka noktadan bakıyoruz. Erkenci Kuş'taki Can Divit bambaşka bir karakterdi, Özgür Atasoy bambaşka. Can, nasıl Ferit'in ruhunu Can Divit'e taşımadıysa onunkini de Özgür'e taşımadı. Karakterin kendinden komik ve tatlı serseri bir yapısı var sizin "laçkalaşmak" dediğiniz şey, karakterin doğasından kaynaklanıyor partnerinin başarılı ya da başarısız olmasından değil. Kaldı ki aynı oyuncuyla ilk kez oynamıyor. Haaa, oyunculuğunun üstünü çizenler oldu demişsiniz. Herkes her tiplemeyi ve hatta dahası her oyuncuyu sevmek zorunda da değil. Can son derece profesyonelce karakter okuyan ve karakteri hiç defosuz aktaran bir oyuncu. Bunu paylaşmayan ya da karşı çıkan olacaktır ama açıkçası söylenenler beni hiç ilgilendirmiyor. Can için partnere göre oynuyor ya da oynamıyor yargısında asla bulunmam çünkü bu benim görüşüme göre onun yaptığı işe, çabasına ve emeğine saygısızlıktır. Ayrıca gördüğüm kadarıyla kariyerine verdiği zarar filan da yok. Can'ı sevmeyenler oyunculuğundan değil tarzını anlamadıklarından tepkililer. Kariyerine zarar veren oyuncu rekor seviyede ülkeye "onun" sayesinde satılan bir işte yer alamaz Farklı düşünebilirsiniz ki görüyorum öyle bakıyoruz olaylara. Benim ölçütüm SADECE Can'dır, kiminle oynadığı değil :)
ferit insanlarla arasına duvar ören ,düzenli, titiz kadınlara karşı mesafeli biriyken can divit’te kendine otuz dakikada terk edemeyecegin bir hayat kurma mottosuyla hayatını sürdüren biriydi.istese de aynı yorumlayamazdı bu iki farklı karakteri.dolunay’da vücut dilini mimiklerini jestlerini güzel kullandı. görmedik mi sesinin tonundaki değişimle duygusal değişimi izleyice defalarca nasıl aktardıgını?ama ne kadar iyi oynarsa oynasın nafileydi.diziyi partnersiz götürdü. .iyi bir partnerle o dizi çok daha fazla ses getirirdi.ama özge hanım sagolsun her işi aşagıya çektiği gibi bu diziye de yaptı aynı güzelliği..erkenci kuş’da can divit’in hidayet’in basket sahasında arkadaşlarına yaptıgı el kol hareketlerinden esinlenmiş gibi duran zorlama cool tavırlarını ben sizin gibi komik tatlı serseri ruhlu birinin tavırları gibi algılayamadım :) o abartılı jest ve mimikleri hiç samimi gelmedi bana.hele o abartılı stili, aman yarabbi:) oyunculuk sergilemeye yönelik performansından çok sırtını dayattıkları kas showlarını izlemek de cabasıydı..bu adam yetenekli bir adam.verin eline adam gibi bir senaryo oynasın.durmadan soymanın alemi ne?.bu aşırı kaslı görüntüsü bana da çok itici geliyor.ben zaten kendisini hep gönül işlerindeki gibi zarif ve klas bir stilde hayal ediyorum.kaslarını ideal orana çektiği zamanki halini.:) Benim görüşüme göre de ,PARTNERE GÖRE DEMEDİM sadece demet özdemir'e göre oynadıgını söylemek saygısızlık değil:)davranışlarıyla tavırlarıyla böyle bir intiba bırakan kendisi.ben gördüğümü söylüyorum.demet’ten başka daha ciddi ,araya mesafe koyan bir partner olsaydı karşısında sergilediği davranışların onda birini bile sergileyemezdi.zaten iyi bir partner olsaydı karşısında what the hell are you doing?? deyip bir tane de çakardı suratının ortasına o performansla:))söylediğim şeyin arkasındayım.film çekmek yönetmenin işi oynamak oyuncuların işi iyi olması da izleyicinin beklentisi.asıl bu kadar kötü bir yapımla seyircinin karşısına gelmek izleyiciye saygısızlık. :)
Hanımefendi, Neyi tartıştığımızı anlamış değilim. Ben çok net ve kesin bir şey diyorum beni Can'ın oyunculuğu ilgilendiriyor. Ben gördüğümden memnunum. Siz değilseniz buna da söyleyebileceğim bir şey yok ama ısrarla işin içine partnerlerini sokma çabanızı anlamış değilim ve açıkçası beni kiminle oynadığı zerrece ilgilendirmiyor. Ben sadece oyunculuk yeteneğini kendi bilgim doğrultusunda değerlendiriyorum duygularımla değil. Can Divit alfa erkeğiydi ve o sizi beğenmediğiniz büyük jestleri yapması gerekliydi. Bence çok da yakışıyordu. Tıpkı bu dizideki tavrının yakıştığı gibi. Yanındaki Demet'miş, Özge'ymiş, Ayşe'ymiş, Fatma'ymış benim umrumda değil. Can'ın başarısını ya da varsa hatasını da bu isimlere bağlamam, bağlayamam. Ha, partneri oyunculuk anlamında beni çok rahatsız ederse izlemem olur biter. Bu görüş alışverişi giderek kısır döngüye ve fikri kabul ettirme çabasına döndü ki bu benim zaman ayıramayacağım bir şey.Bu konuda daha fazla bir şey söylemek de istemiyorum. Ben izninizi rica ediyorum, iyi geceler.
Sinem!!!My name is Maria. I am Russian. I enjoyed reading this coverage of the episode. Thank you so much for being so kind and unprejudiced to the work of Can and Ozge. I love this duet. They are so talented.
Hello☺️ Thank you very much for this beautiful comment 🙏 We appreciate your kind words and interest. Good Sundays 😍