Yaramdan Değil, Sevdamdan Kanıyorum (Sefirin Kızı,18.bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
“Ölürsen destan olur, yaşarsan yalan…” sözleriyle hayatıma giren Sefirin Kızı, kırılmış, parçalanmış ve hayatının her döneminde şiddete maruz kalmış bir kadınla; sevilmeyi kendine layık görmemiş, ruhunun karanlığına hapsolmuş bir adamın öyküsü. Bu destan kaldığı yerden devam ederken beni de oradan, oraya sürükledi. Bazı olaylar tam beklediğim gibi gelişirken bazılarıysa mantığımı fazlasıyla zorladı.
Geçtiğimiz sezona sevdiğini kurtarmak için ölüme bile isteye giden bir Sancar ve Efe’sinin ölümünü adım adım izleyen Nare ile veda etmiştim. Sevdiğinin ölümünü izlemek, bir şey yapamamak bir insana neler yapar, ruhunda ne yaralar açar ancak yaşayan bilir. Öyle büyük, beylik laflar etmeye gerek yok, yaşarken ölürsün bu kadar basittir. En son sevdiği ona sırtını döndüğünde diz çöken Nare, seneler sonra Sancar’ın ölümünü izlerken yıkıldı. Onu anca sevdası yakabilir, dağıtabilirdi ama ne olursa olsun o bir anne ve yıkıldığı yerden tekrar ayağa kalkmak zorunda. Nare de böyle yaptı, kızının babasız kalabileceği gerçeği kalbine karabasan gibi çökerken Akın’ın karşısına dikildi. Senelerdir içinde biriktirdiği öfkesini, acısını haykırırken ben orada bir tek Nare değil, Nareler gördüm. Nare’nin Akın’a söylediği sözler bir tek onun yaşadıkları değildi. Adını bile duymadığımız binlerce kadının sessiz çığlığıydı. “Ben de yalvarmıştım, biz hepimiz yalvardık size. Hayatını mahvettiğiniz tüm kadınlar yalvardı size, dinlediniz mi?” sözlerini duyduğum anda gözümün önünden binlerce tecavüz mağduru, hayatı mahvolmuş kadının silüeti geçti. Son dönemlerde her gün bir tecavüz, kadın cinayeti duyduğumuz şu günlerde umudun ve direnişin bitmemesi gerektiğini öyle güzel sözcüklere döktüler ki yazana da oynayana da teşekkürü bir borç bilirim.
Sefirin Kızı başladığı günden bu yana toplumumuzun kanayan yaralarından birine parmak basarken ne olursa olsun umudun hep var olduğunu gösterdi. Nare’nin “Senin pisliğin bir daha bize değmeyecek, kızım da babasız kalmayacak!” sözleri onun bitmeyen umudunun sesiydi. Gözleriyle gördü sevdiğinin denizin dibinde kayboluşunu, mantığı ona her adımda Sancar’ın öldüğünü söylese de kalbinin mırıldandığı başkaydı. Hapsedildiği kamarada acısından dili lâl olmuşken, bir tek ölümü geçirmedi aklından. Bir yanı belki bu gerçeği kabul etmeye çalışsa da sevdiğinin ondan ve kızından tamamen gittiği gerçeğini kabul edemedi bir türlü ve akıttığı her bir gözyaşı sessiz duasıydı: Sancar ölmemiş ol!
Sancar Efe! Yaşanan bunca felaketin arasında onun derdi hayatta kalmak değildi, evet belki o denizin dibinden çıkmak için büyük bir mücadele verdi ama meselesi kendini değil, Nare’sini yaşatmaktı.
Sancar gerçekleri öğrendiğinden beri kendi içinde çok çetin bir savaş veriyor. Akın Nare’yi yeniden ele geçirince Sancar aslında sadece bugünü yaşamadı. Seneler önce Nare’ye inanmayarak onu bu psikopata kurban etmişti. Hakikatleri bilmemesi, Akın tarafından kandırılmış olması da acısını hafifletmedi aksine daha da perçinledi. Tarihin tekerrür etmesi gibi, Sancar yeniden aynı eşiğe geldi. Akın, Nare’yi ele geçirdi ve onu yeniden yere çakmak üzere. İşte Sancar’ın tüm hayatta kalma mücadelesi de bu yüzden. Bu sefer kendi ölümü pahasına sevdiğini zalimden kurtaracak ve ona hep istediği mutlu hayatı da vermiş olacak. Böylelikle yaşarken öldürdüğü sevdasını, ölümüyle hayata bağlayacaktı ama zaten Sancar’ın göremediği de tam olarak bu. Nare, Sancar’ın olmadığı bir dünyada ne yaşamak ne de mutlu olmak istiyor.
“Nare’m bak, sevdam… Bak kurtulduğunu göreyim ne olur? Sen yoksan benim için hayat yok zaten!” sözleriyle Nare’nin kendini kurtarması için yalvarırken aynı sözleri sevdiği kadından duydu. Bu kadar basitti aslında. Nare, Sancar’ın nefes almadığı bir dünyayı istemiyor, ne kendisini feda etmesine ne de elini kana bulamasına izin vermemesi hep bu yüzden. Melek elbette çok önemli ama kızı kadar düşünüyor sevdiğini. İşte tam bu yüzden ona doğrulan namlunun önüne geçti. Tam Nare Çelebi’ye yakışan bir hareketti. O kimsenin kendisi için ölmesine izin vermez ama sevdikleri uğruna gözünü kırpmadan hayatını feda eder. İlk bölümden bu yana Nare ve Sancar’ın farklarını defalarca anlatmıştım ama çok önemli ortak bir özellikleri var: Söz konusu sevdikleri olduğunda ikisi de rahatça kendilerinden vazgeçebiliyorlar. Kalp sevdiğinin huyuna çekermiş, diye bir söz vardır, Sancar ve Nare’de bu sözü iliklerime kadar yaşıyorum.
İçine düştükleri cehennemden birbirlerine tutunarak çıktıklarında onları limanda Sancar’ın diğer kabusu bekliyordu: Gediz. Sancar’ın hep içinde taşıdığı iki büyük korkusu var, biri sevdiğinin gitmesi diğeri de başkasının yâri olması. Bu sebeple aralarından asla çekilmiyor ve Gediz’i Nare’den uzak tutmak istiyordu. Tanıtımda Nare’yi Gediz’e verdiğini gördüğümde çok şaşırmıştım ama bölümde sahneyi görünce anlayıverdim meseleyi. Sancar’ın kendi isteğiyle Nare’yi bir başkasına emanet etmesi ancak kendisini kaybetmesiyle-ölmesiyle- mümkün olabilir.
Gediz Işıklı! Gerçekten ne yaptığını bir türlü anlamlandıramadığım tek karakter olabilir. Menekşe, Elvan, Yahya ve hatta Dudu’yu bile anladım da bu adamı bir türlü çözemiyorum arkadaş! Benim gözümde Gediz Ağa iki yönlü aslında. Önce sevdiğim tarafından bahsetmek istiyorum. Gediz; akıllı, zeki, iş bitirici ve tam bir strateji adamı. Elvan, Yahya ile ilgili gerçek sandığı yalanları kendisine anlatırken beyninin gerisine attığı ufacık kırıntılarla olayı anladı ve anında müdahele etti. O sahnelerde onu alıp, bağrıma basmak istedim. İçimden işte sahalarda görmek istediğim Gediz Ağa diye de geçirmedim değil. Benim ilk bölümlerde tanıdığım, hayran olduğum adam da oydu. Çevresine sahip çıkan, onların üzülmesine asla izin vermeyen bir insan. Onu çok sevmiştim. Ama gel gelelim kiii Nare’ye âşık olduğunu söyleyen Gediz de aynı oranda sinirlerime dokunuyor. Yanlış anlaşılmak istemem en yakın arkadaşının sevdiğine âşık olması değil benim sinir uçlarımı titreten. Aşkın insanı ne hâle getirdiğini Sancar’da görüyoruz. Adamın şirazesi kayıyor söz konusu Nare olduğu zaman. Hele bir de kıskanmaya görsün eyvah eyvah, ortalığı altına üstüne getirir. Gediz ise Nare ve Sancar’ın tüm gün birlikte olduğunu düşünüyor, Elvan’ın deyimiyle kıskançlıktan gözü dönüyor ama gayet dengeli bir şekilde Elvan ve Yahya meselesini çözmek için kolları sıvıyor. Aşk, sevda ya da adına her ne diyorsanız bu kadar dengeli bir duygu değildir. Hele de Gediz gibi yâr gözüyle baktığını iddia ediyorsan hiç değildir. Açıkçası uzun zamandır git gel yaşasam da ben bu aşka olan inancımı kaybettim. Gediz Nare’yi önemsiyor, seviyor ve korumak istiyor buraya kadar tamam da artık ben bunun aşk olduğuna inanmıyorum. Ondakinin hayranlık ve koruma iç güdüsü arasında bir duygu olduğunu düşünmeye başladım ve bu sebepten “âşığım” adı altında yaptıkları bana biraz abartı gelmeye başladı. Vurmayın ama ne yazık ki düşüncem bu yönde, yapacak bir şey yok.
Sancar, Nare ve Gediz cephesinde sular iyice bulanırken Kahraman da iyice köşeye sıkıştı. Kahraman Boz neyi, neden yaptığını bir süredir çözmeye çalıştığım bir karakter. Karısından kalan marinayı elinde tutmak için herkesi gözünü kırpmadan ateşe attı. Aslında ben yine de Nare’ye zarar vermesini ve Akın gibi biriyle iş birliği yapmasını beklemiyordum. Bir noktada kendine gelir, derken Kahraman’ın amacını gözden kaçırdım. Nare iyi, masum ama Sancar’ın sevdalı olduğu kadın. Kahraman ödeşmek için Sancar’ı öldürmek istese zaten seneler önce yapardı bunu ama o beklemeyi tercih etmiş. İntikam soğuk yendiğinde lezzetli aştır derler ya aynı o hesap, en uygun zamanı kollayıp kendisinin düştüğü ateşe Sancar’ı da atmak istedi. Ben yârimi kaybettim, o da kaybetsin diye düşündü. Bunu tasvip etmem mümkün değil ancak yaşadığı acının ne olduğunu çok iyi bilen bir insan olarak onu anlıyorum. Bazı yaralar kabuk bağlamaz, yakar geçer. Öyle zamanlarda da ne etik, ne vicdan ne de merhamet kalır. Kahraman da yıllar önce merhametini gömüp vicdanının sesini susturmuş. Şimdi tek amacı elinde kalanlara sahip çıkmak.
Planlar, programlar vs…Hiçbir zaman tam uygulanabildiğini görmedim bunların. Kahraman da mükemmel bir plan kurmuştu ama sahneye Sancar’ın çıkması ve de hayatta kalması her şeyi tersine çevirdi. Bu sebeple de yapılan plan ne kadar kusursuz olsa da her zaman bir B Planı olmalı insanın. Kahraman Boz da köşeye sıkışacağını anladığı anda B planını hayata geçirdi. Onun yüzünden Yahya hiç beklemediği bir kumpasın ortasında kalakaldı. Bir gün önce tüm derdi Elvan’ın Dudu’yu öğrenmemesiyken şimdi tüm ailesini bir yalan yüzünden kaybetmek üzere. Masumiyetini ispat etmesi de hiç kolay değil çünkü uzun zamandır attığı her adımla sevdiklerini çıldırtmayı başardı. İçindeki hırs öyle büyüdü ki en olmadık yerde kurulan bir kumpas yüzünden derdini anlatabileceği kimse yok karşısında. Kurtuluşu için de tek bir çare görüyorum: Nare’nin Ceylan’ı görmesi. İşte belki o zaman Kahraman’ın işin içindeki rolü ortaya çıkabilir ve Yahya da bu işten sıyrılabilir lakin o vakte kadar üzerindeki bu töhmetle baş başa kalmak zorunda. Yahya bu işten nasıl sıyrılır bilmiyorum ama onu oldukça zor ve yakıcı günlerin beklediğini söyleyebilirim. Ne diyeyim? Allah yardımcısı olsun.
Sefirin Kızı, sezona biraz durağan ve karmaşık bir bölüme giriş yaptı. En kısa sürede geçen sezonki performansını yakalamasını diliyorum. Yazıma burada son veriyorum. Emek veren tüm ekibin gönlüne bereket.
Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.