YAZAR: Şeyma BULUT

Bana sorarsanız insan ümit ettiği sürece yaşayabilir. Hayatın olanca zorluğuna rağmen o histir, insanın devam etmesini sağlayan. İnsanın umudu da hayalleri de ölümle karşı karşıya kalınca biter.Umutlar tükenince zaten devam etme arzusu, yaşama sevinci de kayboluyor.  Yaşamın bittiği yerde, umudun da olmayacağını düşünürüm ben hep. Hayatının son günlerini yaşayan idealist bir insan bu durumda ne yapar? Hele de artık yanlışlıklardan bıkmışsa. Akif Öğretmen gibi, kendince bunu düzeltmek isteyebilir.

Akif hasta hem de çok hasta. Nereden çıkardın dediğinizi duyar gibiyim. Bu hafta belli aralıklarla aldığı ilaçlar ve Zeynep’in babasına vaktinin az kaldığını söylemesi beni böyle düşünmeye itti. Zaten umudu olan, Akif gibi ince ruhlu bir insan neden böyle bir işin içine girsin ki? Hele de karşısındakiler öğrencileriyken. Dışarıda meslektaşı olan hanım, doğru söylüyordu. Akif Erdem böyle bir şeyi asla yapmaz. Karakterinde yok onun. Amaaaa biri hayatının son savaşını verip kazanmak zorundaysa ve en mühimi artık zamanı kalmadıysa kuralları, her şeyi boşverebilir. Akif’e olan da bu. Onun bu yola çıkma sebebi yani. Zaman yok, yapılması gereken şeyler var.

İyi insanların başına gelen kötülükler beni üzer. Ben de onlar için bir şeyler yapmak isterim. Ben de tıpkı Akif gibi durumun düzelmesini, adaletin yerine gelmesini arzularım. Ancak tabii ki yöntemim bu olmaz. Değişim, doğru olanın yapılması önemli fakat metodu bu olmamalı diye düşünüyorum. Ben bir işin yapılmasından çok nasıl yapıldığına da bakarım. Yani kaptanın gemiyi limana yanaştırması yetmez. Akif’i anlıyorum. Zamanı daralıyor ve hâlâ yapmak isteyip de yapamadıkları var. Bugüne kadar düzgünce yaşaması da o arzularını yerine getirmesine yetmemiş. Amma velakin bunu yolu bu mudur? Bir grup genci rehin alıp onlara işkence etmek midir? Adalet böyle mi sağlanır? Akif’in sözleri, hareketleri insanı çok rahat manipüle edebiliyor. Kaldı ki ilk izlediğimde bende manipüle oldum ve Akif’e hak verir gibi oldum. Sonra bu olayı reelde düşündüm. Bir gün interneti açsam dedim, böyle bir vak’a çıksa karşıma, tepkim ne olurdu? Delirirdim arkadaş! Adamın biri gencecik çocukları rehin alacak, bunu sosyal medyadan paylaşacak ve bunu yaparken de ulvi bir amacı olduğunu savunacak. Bunu kimler yapar biliyor musunuz? Teröristler. Yani o insanlara da sorsak hepsinin çok erdemli amaçları var. Yaptıkları şiddete böyle dayanak sağlıyorlar. Zulüm görenler için bu yola girdiklerini söylerler hep. Onları nasıl mazur göremiyorsam Akif’i de göremiyorum ben. Rüya, masum bir kız ve mağdurdu evet ama öğretmenimizin izlediği yöntem de pek doğru değil. Ancak onun yerinde olsam umudumu tümüyle kaybetsem kendim için de asla yapmazdım diyemiyorum. Bu sebeple de asla yargılamıyorum onu. Kendince doğru olanı yapıyor belki ama ben (en azından o hâle gelmemiş olan ben) şiddetin, şiddetle çözülemeyeceğini düşünürüm. Bu savaşın sebebi olan iki kadının suçsuz olması, yapılanları aklamıyor ne yazık ki.

Yaşattığınızı, yaşamadan ölmezsiniz derler. Akif’in yaptığı bu aslında. Rüya masum bir gençti. Aslında o da bir tür terör mağduru. Günümüz şartlarında böyle bir yıkıma sadece bombalar sebep olmaz. Sosyal medyanın gücüyle de Rüya’da olduğu gibi bir insanın mahvına sebep olunabilir.  Rüya’nın arkadaşları adım adım onu bu şiddete maruz bırakarak ölümüne sebep oldular. Onun hayatında görünmeyen bombalar patladı. Korktu, üzüldü, kırıldı ve umudu kalmayınca da ölüme yürüdü. Bu sıralama size tanıdık geldi mi? Akif bu kızın maruz kaldığı her bir duyguyu 12-A sınıfına yaşatıyor şu anda. Bir musibet, bin nasihatten iyidir derler ya. Akif de anlatmaya karar verdiği dersi, kendince uygulamalı olarak öğretmeye çalışıyor. Böylece Rüya’nın yaşadıklarını yaşatarak yanlışlarını fark etmelerini sağlayacak. Ardından da değişmelerinin yolunu açacak. Zamanının da kısıtlı olduğunu düşünürsek bunu hemen yapması için olduğundan farklı birine dönüşmesi gerekiyordu. Tabii ki bunlar benim çıkarımlarım. Hatalıysam da seve seve ters köşeye yatmaya hazırım.

Şimdi buraya kadar her şey tamam. Beni allak bullak edense Akif’in ortakları. Ona yardım eden insanların duruşları kafamı karıştırdı. Rüya ve Zeynep’in babaları ve Metin Müdür. Görünenler şimdilik bunlar. Hepsi de iyi insanlar. Herhangi bir kötü tavır ya da hırs görmedim hiçbirinde. Peki, iyi bir insan böylesine bir işe neden evet der?

Önce babalardan başlamak istiyorum. Bu iki adamın böylesine bir planın içine birlikte girmeleri için ortak bir amaç lazım. Bu da beni Rüya ve Zeynep’in başına gelenlerin ortak bir yönü olduğu düşüncesine itti. Aksi hâlde kızının öğrencisinin babasıyla ne işi olur Zeynep’in babasının? Biri kaza geçirmiş, diğeri intihar etmiş. İlk bakışta benzerlik yok.  Ayrıca hastanedeki gizemli adamın “Kız uyandı.” demesi de Zeynep’in başına gelenlerin basit bir kaza olmadığını düşündürdü bana. Rüya’nın da bir şekilde ölüme itildiğini düşünecek olursak kesinlikle aralarında bir bağlantı olması lazım. Bu iki acılı babayı yine de bir şekilde anlarım. Ne olursa olsun evlat acıları var. Peki, Metin Müdür? Zaten beni karmakarışık eden de o. Onun Akif’le olan ilişkisi de kuvvetli ayrıca. Adamın yüzüne su tabancası sıkacak kadar, espri yapıp sarılacak kadar tanıyor Akif onu. Bana kalırsa Metin Müdür de Akif’in eylemlerinin amacına dahil olacak ama şu anda nasıl olacağını bilemiyorum. Elimde herhangi bir veri yok. Hiçbir emniyet amiri, sebebi ne olursa olsun genç bir insanın ölümünü de gencecik insanlara işkence edilmesini de hoş karşılamaz. Bu adamsa Akif’in girdiği yolu desteklediği gibi yanında da oluyor. İlerleyen zamanlarda onun da bu işin içinde bir yeri veya yaşanmışlığı olduğunu öğreneceğiz bence. Aksi hâlde bir grup psikopat şehri karıştırdı, demekten alıkoyamam kendimi ne yalan söyleyeyim.

Diğer yandan ben bu planın dört kişiyle oluşturulmadığı kanaatindeyim. Böylesine organize ve planlı bir iş için daha fazla insana ihtiyaç var gibi hissediyorum. Zira Zeynep’in babası “Hepimiz yanındayız.” derken öyle bir vurguladı ki işin içindeki herkesi hâlâ görmediğimiz hissi uyandı bende.

Her ne olursa olsun, her ihtimali hesaplanmış bir plan var karşımda. Öğrencilerin verecekleri tepkiye kadar hesap edilmiş hem de. Zaten bu kadar başarılı gitmesinin sebebi bu. Akif sadece bir yerde bocaladı, hesap etmediği bir şey oldu. O da Zeynep’in uyanmasıydı. O beklenmeyen bir şeydi ve tek bir an tedbiri elden bırakmasını sağladı. Akif’e ileride de hata yaptırabilecek tek şey bu bence. Zira Zeynep’in yanında olmak istiyor. Uyandığını öğrendiğinde “Senin yanında olmak istiyorum” demesi de bundandı. Bu da anlık bir karar alıp hata yaptırır mı ona diye düşünmeden edemiyorum.

Akif, öğrencilerine acımasız olsa da ben onun birini öldüreceğine inanmıyorum. Bu yüzden de Tuğrul’un öldüğünü düşünmüyorum. Akif neden onu seçti ya da onu öldü göstermekte amacı ne, bilemiyorum. Birkaç tahminim var ama hepsi sezgiden öteye geçmiyor. Şimdi diyebilirsiniz ki okulu patlattı adam, neden zarar vermesin? Çünkü suçlu gördüklerine dokunmadı. Gizem’le de Mevsimle’de işi bitince onları suçluluk duygusu ve acılarıyla baş başa bıraktı. Birini öldürmek ise bir cezadır. Yaptığının bedelini ödetmektir. O sadece suçlu olanların yaptıklarının farkında olmalarını istiyor. Bu durumda Tuğrul’un öldürülmüş olması, bir amaca hizmet etmiyor ve açıkçası “Yanlış cevap verdiniz de bir arkadaşınızı öldürdünüz.” türünden bir ceza da yaptığı o eylemi bence açıklamıyor. Bu sebeple de birini öldürdüğüne inanmıyorum. Ben, burada Tuğrul’un kendisinden kaynaklanan bir durum olduğuna inanıyorum. Yani bir şekilde Akif Hoca, Tuğrul’u Rüya’nın ölümüne neden olan “suçlular”ın arasından çekip aldı diye düşünüyorum. Bu adam zaten ilk andan itibaren beni hep bir ikilemde bırakıyor ya hayırlısı artık, ne diyeyim.

Akif Erdem’le ilgili duygularım değişiyor. Hem üzülüyor hem kızıyorum. Amacını doğru bulsam da yönteminden nefret ettim. En azından ilk iki haftada bana yaşattığı his buydu. Dizide her sorunun ardından henüz cevabı bulamadan yeni bir soruyla karşılaşıyorum. Bu öğretmen ne yapmak istiyor açık ama bu işin sonu nereye varacak, orası muallak. Zaman ilerleyip senaryo açıldıkça umarım tüm sorularımın cevaplarını bulabilirim.

Öğretmen, izlerken bana birçok şeyi sorgulatan bir iş oldu. Sosyal şiddettin nelere sebep olacağını, bizim günlük hayatta dalga geçmek için attığımız twitlerin bir insanın sonunu hazırlayabileceği gerçeğini gördüm. Dizinin ana konusuyla alakası yok belki ama elimizdeki telefon ve bilgisayarlarla yazdığımız her şey bizim değil. Bir başkasına ne yapabilir onu görüyorum. Açıkçası Akif sınıfı uyandırdı mı bilemem ama bende bir şeyleri uyandırdığı aşikâr.

Emek veren tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Orhan Veli’nin bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Bu yalan dünyada herkes yanılır
Her zaman görürüz bir sürü insan

Güç tutar zavallı karşı kıyıyı,
Ne av kalır ne gölgesi tabii.

Related Article

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.