Yazar: Ayça AKMAN

“Bütün dünya bir sahnedir “der Shakespeare ” Bütün erkek ve kadınlar sadece birer oyuncu, girerler çıkarlar…” Ne acı tecellidir ki Cihangir için bilgisi ve iradesi dışında kurulan bu sahne, şiirsel bir metafor değil; herkesin ellerine tutuşturulan yazılı metni okuduğu bu oyunda yaşam, bir yanılsamadan ibaret; ölümse tek gerçek.

Cihangir Tepeli! Hümeyra – Eren Karabulut çiftinin biricik oğlu. İsmini gerçek ailesi mi koymuştu yoksa onu kaçırıp büyüten Tepeliler yazgısıyla birlikte adını da değiştirmişler miydi, hep merak etmiştim. Bu bölüm anladık ki gerçek babası Halka’ya savaş açıp İlhan Tepeli’nin kardeşini öldürünce can ve kan bedeli olarak Karabulutlardan alınıp şimdiki ailesine bizzat Cengiz Han tarafından adı da verilerek teslim edilmiş küçük bebek. Ancak üç yıl önce açmış bu sırrı Hümeyra’ya lider. O zamana kadar da kendi emanetini, minik Kaan’ı teslim etmiş genç annenin kollarına ki buna sonra değineceğim.

Aradığı cevaplara ulaşmak için ‘savaşmak’ belli ki kaderinde var ‘Cihangir’ in. Pek az kalem oynattım hakkında şimdiye kadar, beklemeyi seçtim. Onda duygu görmek istedim, herhangi bir duygu; sevgi, hayal kırıklığı, acı…Hatların koptuğu beyninde neler oluyor, neden unutmayı seçti yahut neden zihnini susturdular anlamaya çalıştım. Unutmak bir kaçıştır aslında. Kaldıramayacağınız kadar büyük bir travmaya maruz kaldıysanız hayatta kalabilmek için unutmayı seçersiniz. ”Beni sustursanız da o çocuk gelip sizi bulacak” dediği zaman dilimi, gerçekle son temasıydı belli ki. Cihangir asıl kimliğini keşfetmişti. İrem bunu öğrendikten sonra Gülay’la yüzleşirken onca olup biteni tek cümleye sığdırdı aslında, Cihangir‘in sizin gibi bir ailesi varken düşmana ihtiyacı yok, derken. Ama Gülay, Arif‘in kızları Yıldız ve Sitare‘yi babalarının ölümünün tek sorumlusu olduğu gerekçesiyle İrem‘in üzerine salıp cinayete azmettirirken oğlumuz için bunu yapmak zorundaydım, cümlesinin ardına sığınınca sinir uçlarım kısa devre yaptı benim. İlhan‘ın gerçekler ortaya çıkmasın diye yangından mal kaçırır gibi Cabbar‘ı vurmasıysa tuz biber ekti her şeyin üzerine.

Sevgi ne göreceli bir duygu diye düşündüm, yanlış ellerde zehir, doğru ellerde panzehir… İnsan içindeki kötülüğü cafcaflı bir sevgi paketi yapınca kabul edilebilir mi oluyor, her şey? İrem’in babası, reddettiği ses kayıtları ortaya çıkmasın diye kızını paranoyaklıkla suçlarken ne rahattı.  Halka’nın adamı olduğunu, Cihangir’in muhtemel hafıza kaybında parmağı olduğunu bile bile döktüğü sahte gözyaşlarına hangimiz inandık? Tepeliler‘in oğullarına yaptıkları o şeyin kefareti var mı? Hayat gariptir; yaptıklarınızı önünüze elbet koyar ve sizin anılarınızı gri bir pus perdesi ardına iten travmayı, daha büyük bir travma söker atar, nihayetinde bir gün başladığınız yere dönersiniz, her şeyin başladığı yere.

Alsam Cihangir’i karşıma, oturtsam terapi koltuğuna ona şimdiye kadar niye gerçeklere gözünü kapattığını sorardım. Ne kendisine gönderilen kaseti seyredip Nurten’e doğumuyla ilgili sorular sorarken ne de ailesinden Eren Karabulut’la ilgili cevaplar almaya çalışırken rüyalarına giren Terzi’nin kimliğini kovalama konusunda gösterdiği cevvallikten eser görememiştik onda. Gerçeklere yaklaştıkça onu geri çeken savunma mekanizmasına teslim olmuş gibi hiç üstelememiş, eski defterleri hiç kurcalamamıştı. Nurten ki ailenin kara kutusu, baskı karşısında illa ki açık verecekti, ama olmadı, olamadı. Evde elime doğdun, cümlesi kapattı konuyu ve ben bir kez daha anladım ki o henüz doğrularla yüzleşmeye hazır değildi. Uykuyla uyanıklık, yalanla gerçek arasında kaybolmuş yaşamı ancak büyük bir acıyla silkelendiğinde hareketlenebilirdi o da İrem‘den geldi. Yalnız burada ciddi bir eleştirim var benim. ilk beş bölümü silebilseydim hafızamdan Cihangir‘in yasına ortak olabilirdim belki. Söz konusu nişanlısı olduğunda sokaktan geçen herhangi bir insana gösterebileceği samimiyetten fazlasını göremedik bölümler boyunca. Beraber geçirdikleri her dakikayı seyirciye bir işkenceymiş gibi yansıtmakla kalmadı, bulduğu her fırsatta Müjde ile alttan alta flört edip kalben defalarca ihanet etti İrem’e. Eski nişanlıdan boşalan alanı doldurmakta hiç gecikmedi Müjde. Tüm aforizmaları, öğütleri ondan duyduk; durma koşla başladı, akıllı olma deli ol dünya senin kahrını çeksinle devam etti, sevgi iyileştirirle bitirdi. Onun da annesini kaybettiğini, acısı olduğunu öğrendik bu vesileyle amenna fakat bu kadar şeyin üzerine Cihangir’de gördüğümü ancak vicdan azabı olarak okuyabilirim ben, sevgi değil. Katillerin izini sürerken duygu patlamalarıyla verilen yas sürecini zerrece hissedemediğim gibi hikâyenin içine de giremedim, üzgünüm. Neticede ulaştığı her delille zihni sarsıldı lakin tünelin ucundaki ışığı hâlâ göremedi, Cihangir.

Hümeyra cephesinde, pek çok şey aydınlandı bu bölüm. Kaan’ın Cengiz ‘in oğlu olduğu gerçeğiyle yüzleştik ki bu benim geçen hafta şüphelenip dile getirdiğim bir husustu. Birlikteliklerinin gerekçesi de bize sunulmuş oldu dolayısıyla. ‘Sır kardeşliği’ydi onları bağlayan. Vasiyetin açılmasından neden bu kadar korktuklarını da anlamış olduk zira Kaan’ın ‘veliaht’ olarak adının orada geçtiğini düşünmemek saflık olurdu. Oğlunu emaneten Hümeyra‘ya verdiğini anladığımız lider, istediğim zaman onu geri alırım dediğinde üvey annenin verdiği tepkiyi görünce daha önce koymuş olduğum şerhi gönül rahatlığıyla kaldırdığımı söylemeliyim. Hâlâ sahada Kaan’a fazla yüklendiğini düşünsem de artık onun sevgisinden şüphe duymuyorum. İki oğlu yanıbaşındayken yaptığı taziye konuşması sırasında Kaan‘ın elini sımsıkı tutmasına da kalbimi bıraktım, biline… Geriye benim aklımı kurcalayan tek bir soru kalıyor: Kaan’ın annesi kim?

Cengiz’ in istediğim zaman emanetimi geri alırım, cümlesinde ne kadar ciddi olduğunu Nadir’le yaptığı işbirliği sayesinde gördük. Nadir ‘in Kaan‘a anahtarını  Cengiz’in bilgisi dışında vermiş olma ihtimali olmadığına göre rahatlıkla liderin veliahdını tahta geçirmek üzere kolları sıvadığını söyleyebiliriz. Tabii, bu esnada babasının kendisinden sakladığı sırrın peşine düşmüş olan Çağatay da boş durmayacaktır. İki veliahdın yaklaşan savaşı ilerleyen bölümlerin ana teması olacak o kesin.

Bu savaşı polis tarafı nasıl karşılar, göreceğiz fakat Cemal Amir ve Bahar geçen hafta Doktor Amca‘nın yardımıyla bulunan el yazması kitaba harcadılar mesailerini, bu bölüm. İçimdeki şüphe kıvılcımları hiç sönmediği için ‘Doktor’un saatin içinde ve lavabonun altında, kitapları eliyle koymuş gibi bulmasından hâlâ feci ‘kıllandığımı’ şuraya not düşeyim de aklım kalmasın. Bahar, elindeki fotoğraf Kaan’ınkiyle eşleşince bilgi sakladı, muhtemelen Cemal Amir’den bile şüphelendiği için. Haksızdı diyemem çünkü kitabı bulup deşifre ettirmeye götüren Amir’in tavrından bile şüphelenir olduk, Halka sağ olsun.

Bahar, fotoğrafın yönlendirmesiyle kendisini babasının okulunda bulduğunda Cemal Amir’in yetimhanede büyüdüğü, Bahar’ın babasının da bir yetim olduğu gerçeği bu hikâyenin neresine düşer, bilemedim. Lakin Terzi’nin tuzağına düştüğünde “Yeter ama…” dediğimi hatırlıyorum. Halka‘nın adamları öyle hızlı saf değiştiriyorlar ki başım dönüyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil ve bir süre sonra bu sıkıntı verici bir kısırdöngüye dönüşebilir. Vasiyeti açma yetkisine sahip avukatın, okulun müdürü olarak belirip Terzi’yle işbirliği yapması örneğinde olduğu gibi.

Halka ‘da sorular bitmez ama benim nefesim tükendi. Cihangir‘in Truman Show filmindeki Truman karakteri gibi bir yalanın içinde yaşadığı gerçeğiyle yüzleşip “Olur ya belki görüşemeyiz; iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler” diyerek selam verip, sahneden ineceği günü merakla bekliyorum.

Yazan, yöneten, oynayan ve emek veren herkesin yüreklerine sağlık. İlk bölümden beri oya gibi işledikleri sahnelerle kesintisiz bir akış yakalayan, ikinci bölümde bunu sanata dönüştürmüş olan, son bölümde de aynı performansı devam ettiren kurgu ve montaj ekibine bilhassa saygılarımla…

 

Related Article

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

3 Comments

  1. Anonim 7 Mart 2019

    Kaan kiminoglu, en kacirdim mi yoksa bilinmiyor mu hala?

    1. Sinem ÖZCAN 7 Mart 2019

      Merhabaşar, yazarımız Sevgili Ayça'nın site hesabında bir sorun oluştuğundan size cevap vereedi. Daha doğrusu yazdı ama sitede görünmüyor o yüzden onun adına ben size cevabını iletiyorum: "Kaan Halka nin lideri Cengiz Han ‘ın oğlu fakat henüz annesini bilmiyoruz." İlginiz için çok teşekkür ederiz

  2. Ayca Akman 7 Mart 2019

    Kaan Halka nin lideri Cengiz Han 'ın oğlu fakat henüz annesini bilmiyoruz🙂