YAZAR: Şeyma BULUT

Bu haftaya “Senin yanında yara mı olacak? Benim yanımda yâr mı?” sözleriyle başladı Sefirin Kızı. Sancar yıllar önce yaptığının ağırlığı ve  sevdasını kaybetmenin acısıyla yanarken bir de dostunun indirdiği son darbeyle karşı karşıya kaldı. Nare de olduğu gibi diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamadı belki ama inceden süzüldü o gözyaşları. Yanmasa da yıkıldı. Aşk ve dostluk apayrı iki durumdur. İnsan kime sevdalanacağını bilemez, karar makamı değildir orada. Birden düşersin o ateşe ve kavrulmaya başlarsın amaaaaa dost dediğin başka. Onu insan kendi seçer, tanır, güvenir ve sırtını dayadığı bir dağ oluverir o kişi. Güvenilen o dağlara kar yağarsa  da belki aşk kadar öldürücü olmaz ama yaşadığı hayal kırıklığı da en az aşk kadar üzer insanı.

Sancar seneler önce içine düştüğü durumdan Gediz’le ayakta kalmayı başarmıştı. “Ne oldu oğlum sana? Ben o vakitler Nare’nin acısıyla dibe vurmuşken senin dostluğunla ayağa kalktım. Sen bana 9 yıl boyunca omuz oldun, sırt oldun. Sağdıç dedik lan, var mı ötesi?”  Aslında bu sözler bile onun içinde bulunduğu durumu net bir şekilde ortaya koyuyordu. Sancar, seneler sonra yaşadığı ikinci acının altında ezilirken yine de kendini düşünmedi. Zaten en yakın arkadaşının onun sevdiği kadına âşık olması bir sorunken bir de Gediz’in ilanı aşk edeceğini öğrenip kelimenin tam anlamıyla delirdiğinde ben Nare’yi kaybetmekten korktuğu için böyle davranıyor diye düşündüm. Ehh, bunun için de oldukça fazla sebebim vardı ama tek korkusu bu değil. Sancar, Gediz ne yaparsa yapsın Nare’nin ona yâr olmayacağını biliyor. O zaman neden Gediz’i bu engelleme çabası diye sordum kendime ve Sancar’ın Gediz’e üçümüzü de yakarsın demesi bana cevap oldu. Bu çok net bir ifadeydi ve altını kurcaladıkça da gördüğüm şey aslında değişmiyor gibi görünen Sancar’ın fazlasıyla değiştiği. Bir zamanlar sevdiğinin kendisinden başkasıyla olabileceğine inanmaya dünden razı olan adam yok artık. O zaman niye yanacaklar? Cevabı çok basit değil mi? Nare yanacak, o yanarken Sancar’ı da yakacak. Gediz, Sancar’ın karşısına dikilip meydan okurken sanırım bir gerçeği gözünden fena hâlde kaçırıyor. Nare, Muğla’ya döndüğünden beri en çok Gediz’e güvendi. Başı sıkıştığında, üzüldüğünde neredeyse her anında “en yakın arkadaşım” dediği insanla paylaştı içindekileri. Kimseye kalbini açmazken ona açtı. Seneler sonra kendine bir dost edindi ve ona sığınmadı, onunla oldu. Gediz atacağı adımla Nare’yi en yakın arkadaşından etmek üzere, Sancar bunu görüyor ama ne yaparsa yapsın Gediz’e bir türlü gösteremedi.

Bana bir gün Sefirin Kızı’nda öyle bir bölüm gelecek ve sen baştan, sona Sancar’a hak vereceksin deseler vallahi inanmazdım. İçimden yapar yine bir delilik, delirtir beni derdim ama arkadaşlar vallahi varmış öyle bir an. Ben bu hafta Sancar Efe’yi izlerken “Haklı bu adam arkadaş, dağılın!” deyip durdum kendi kendime. Şimdi bana içinizden diyebilirsiniz ki “Yazar hanım kızı karga tulumba sırtlayıp eve hapsetti, ne haklılığından bahsediyorsun sen?” Eğer Nare yaralı ve hâlâ etrafta serbestçe dolaşan bir de psikopat tehlikesi olmasaydı Sancar’ı benim kalemimden kimse kurtaramazdı.

Sancar Efe, bu hafta ne yaptıysa sevdiği kadını korumak için yaptı. Daha fazlasını da asla talep etmedi. Olayı aman benim yanımda olsun, Gediz’le konuşmasın falan değildi. Akın’ın tehlikeli gölgesinden gücü yettiğince onu uzak tutmak istiyordu ve bunu yapabilmek için de kendince en doğru yolu seçti. Kale gibi konağa Nare’yi koydu, etrafına da onlarca korumayı dikti. Şimdi düşünecek olursak böyle bir durumda kimse karşısındakinin hislerini düşünmez, düşünemez. O evden tek başına çıktığı anda açık bir şekilde Akın’ın radarına girecek ve belki bu sefer onu kurtaramayacak Sancar. Bu düşünce onun ruhunu kemirirken nasıl sevdiğinin sözlerine kulak versin ki? O da veremedi zaten. Tam aksine istersen bu konağı benim başıma yık, zehir zıkkım et ama güvenliğini sağlamadan seni buradan dışarıya çıkarmam dedi, kestirdi attı. Sancar’ın bazı durumlardaki yöntemleri tartışmaya açık olsa da ben bunu tartışmam. Belki başka bir yerde de korumasını sağlayabilirdi ama  Nare’nin “Bak, sen olmadığına bana neler olduğunu gör!” sözleri yüreğinin bir tarafına işlenmişken onu kendinden uzak tutmasını beklemiyordum.

Sancar yaptıklarında haklı olmasına haklı da Nare de haksız değil. Yıllar önce Gece’nin sırtına binip gelin olarak girmek istediği konağa, hiç istemediği halde tutsak olarak geldi.  Peki etrafındaki herkesi bir şekilde anlayan Nare, bu durumu neden anlamıyor? Bunun üzerine düşündüm uzun uzun. Sancar’la yaptığı konuşmaları, yemek masasında herkese efelenmesini, Kavruk’un yanında Sancar’a kök söktürmesini, hepsini tek tek masaya yatırdım. Birdenbire beynimde o ışık yanıverdi. Sancar Nare’yi korumak istiyor da Nare korunmak istemiyor sorun burada. O, bugüne kadar her belayı tek başına defetmiş, kimseden yardım, destek beklememiş bir kadın. Akın tehlikesiyle ilk kez de baş başa değil. Tam sekiz sene yaşadı bu duyguyla. İçten içe ben kendi başımın çaresine bakarım, kimsenin korumasına muhtaç değilim diye düşünüyordur. Hele de Sancar’ın bunu yaparken  etraflarına yaşattıklarını gördükçe de öfkesi daha da büyüyor Nare’nin.  Bir yanda yumruklanan Gediz, diğer yanda sinir krizleri geçiren Menekşe ve her açtığı kapının ardında bir şekilde onun canını yakan diğerleri. Kim böyle bir yerde kalmak ister ki? Nare de doğal olarak istemiyor ama bunlar onun ikinci dereceden sorunları.

Nare’nin o konakta aldığı her nefes kalbine batıyor. Menekşe’yi her gördüğünde Sancar’ın ondan ikinci kez vazgeçişini görüyor. Hatırlarsanız seneler sonra Sancar’a kalbinden gelerek yaptığı ilk konuşmada sorduğu soru buydu:”Neden evlendin?” Evet, Nare affetmeyecek; evet, çok kırgın ve bu, evlilik meselesi onun canını yaktı. Açıkçası  ben de “Annem istedi, evlendim!” meselesine bayağı sinir oluyordum. Elvan, Nare’ye gerçekleri anlatana kadar elbette. Geçtiğimiz haftaki yazımda Sancar ve Nare’nin ortak bir özelliklerinden bahsetmiştim hatırlarsanız. Söz konusu sevdikleri olduğunda kendilerinden dahi vazgeçebileceklerinden söz etmiştim. Bu haftaki bölümde Sancar’ın sırf Elvan için kendini nasıl yaktığını öğrendim. Bilirsiniz, küçük yerlerde sırf çocuğu olmuyor diye bir evlilik bitiyorsa ne yazık ki çocuğu olmayan kadın da milletin diline düşer. Elvan’ın tek ailesi Efeoğulları. Yahya ile evliliği bitince de yine  yalnız kalacaktı. Diyelim ki kalmadı, ona sığıntı gözüyle bakılacaktı. Sancar kendini hiç düşünmeden tüm bunların önüne geçti. Bu yüzden de Elvan, Nare’yle kavuşamamalarından dolayı kendini suçluyordu. Ona göre onlar bir destanın kahramanları, basit bir nikâh onları ayıramaz. Tek sorun bu olsaydı evet, haklıydı ama evlilik meselesi onların en küçük sorunu. Elvan ve Zehra, Sancar’ı aklamaya çalışırlarken Nare’nin yüreği taşıdığı yükü daha fazla kaldıramadı. “Sizin destan bildiğiniz, yalan!” diyerek bir bir döktü içinde ne varsa. Kalbindeki dile geldiğinde de yıkılan tek şey ne yazık ki kızların destana olan inançları değildi, abilerine olan güvenleri de yıkıldı.

Kızlar kendi aralarında dertleşirken onları izleyen üçüncü bir göz vardı: Sancar Efe! Her ne kadar uzun zamandır gerçekleri bilse de Sancar ilk kez Nare’den dinledi yaşananları. Gece’nin sırtında gelin olarak gelmek isteyip tutsak edildiği konağın bahçesinde nasıl parça parça edildiğini anlatırken ağzından çıkan her kelimenin ardından Sancar da un ufak oldu. Nare, yatağında anılarıyla baş başa kalıp kavrulurken Sancar da Gece’nin ayaklarının dibinde, küçük bir oğlan çocuğu gibi günahlarının altında eziliyordu. Zaten kendisiyle sorunları hayatının her anında içine zifiri bir karanlık gibi çökerken şimdi o karanlığın içinde boğuluyor ve ne yazık ki olanları düzeltmek için de elinden hiçbir şey gelmiyor.

Sancar Efe, kendi içinde böylesi bir savaş verse de aslında değişiyor. Bildiğimiz gibi Sancar, sevdiği insanlara güvenmesiyle ünlü bir arkadaşımız değil. Tam aksine bir yanlış yapıldığını düşündüğünde yakıp yıkan biri. Açıkçası Yahya’yı da perişan edeceğini  düşünüyordum. Pek tabii öyle olmadı.Yavaş yavaş da olsa ailem dediği insanlara inanmayı belki başaramasa da deniyor. Bu başkası olsa bir zahmet, derdim ama Sancar gibi güven sorunları olan biri yapınca değişimi görmemek için kör olmak lazım. Kardeşine inandı en azından inanmayı denedi ve bence bu sefer pişman da olmayacak.

Sancar, Kahraman’ın bir şeyler karıştırdığını farkında ve tek yapması gereken bunu ispat etmek. Peki, buna nasıl uyandı? Cevabı basit: Başlarına ne felaket gelse Kahraman orada. Bir insan bu kadar kolay her yere yetişiyorsa ya süper kahramandır ya da bizzat o felaketin sebebidir. Sancar da bunu anlamış olacak ki kardeşiyle mükemmel bir oyun kurdu ve geriye yaslanıp beklemeye başladı.

Sancar, Kahraman’ı yakalamayı beklerken sanırım şer birliğinin tam ortasına düşecek. Kahraman, Akın ve Menekşe işbirliği bu hafta itibariyle başladı. Menekşe, Nare’ye olan hırsından kocasının can düşmanlarıyla aynı safa geçti. Bunların hepsi de tahmin edilebilir şeylerdi. Tek bir şey hariç: Menekşe’den intikam almak isteyen eski, terk edilmiş deli sevgilisi Loki! Şimdi Menekşe’nin ipleri, Loki’nin ellerinde gibi duruyor. Bakalım o, bu ipi kesmeyi mi yoksa Menekşe’yi ipin ucuna takmaya mı karar verecek hep birlikte göreceğiz.

Yazımı bitirmeden önce son sahneye değinmeden geçmek istemiyorum. Gediz, Sancar’ın tüm söylediklerine rağmen Nare’yi konaktan alır almaz bir bir haykırdı içindekileri. Onu sevdiğini, dostu olmanın ona yetmediğini söyledi. Gediz’le ilgili bir şeyler söyleyeceğim elbette ama bugün değil. İlanı aşk sahnesini izlediğimde söyleyeceğim tek şey, Sancar’ın haklı olduğu ne yazık ki. Nare’nin duyduğu itiraf karşısında, yüzündeki ifade kızgınlık değildi. Koca bir hayal kırıklığıydı, en yakın arkadaşını kaybetmenin kırıklığı…

Emeği geçen herkesin gönlüne bereket. Haftaya görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Related Article

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.