Misafirliğin Kısa Olanı Makbuldür
Yazar: Sinem ÖZCAN
Site açıldığından beri “Pandora’nın Kutusu” bölümüne mümkün olduğunca geç yazı koymaktı, dileğim. Çekilen her dizi büyük emek… Senaristinden, yönetmenine; oyuncusundan set işçisine kadar herkesin insanüstü bir çabayla elinden gelenin iyisini yapmaya çabaladığını biliyorum. Biz izleyiciler ekran başında bir elimizde kumandamız diğerinde kahvemiz, ayaklarımızı uzatıp “Bu iyi, bu olmamış; şunu beğendim, bundan hoşlanmadım.” yargılarını pek de düşünmeden sıralarken onun ardındaki emeği bazen göz ardı edebiliyoruz.
Dizi izlerken mümkün olduğunca bakışımı yumuşatmaya çalışırım, acımasız olmaktan kaçınırım. Gel gör ki nihayetinde bu da bir iş. Her işin zorluğu, ağırlığı ve kendi içinde insafsızlığı var. Bazen çok iyi bir proje, hatalı bir seçimle ya da beklenenin altında kalan bir performansla vasat hatta kötü çizgisine kayabiliyor. Bu noktada da susmak, adil gelmiyor bana.
Tuba Ünsal’ı filmlerde birkaç kez izlememe rağmen, dizi oyunculuğuna pek denk gelmişliğim yoktu, İçerde’ye kadar. Fiziğini hoş bulsam da bu sektör sadece fizikle yürümüyor maalesef. İzlediğim filmlerde de beyazperdeye yakışan bir yüz olduğunu kabul ediyorum ama oyunculuğunda beni etkileyen bir yön bulamadım şimdiye dek.
İçerde, baştan beri izlediğim, zaman zaman senaryo boşlukları olsa da temposu ve oyunculuklarıyla çok beğendiğim bir dizi. Öykü çok ilgimi çekiyor, reji çok başarılı ve bağlantıları çok güçlü. Ancak bu dizide baştan beri aksayan ayak, kadın oyuncular.
Bensu Sorel ilk bölüme göre toparlamış olsa da hâlâ benim istediğim Melek performansını çıkaramadı. Damla Colbay için umudu epeydir kesmiş durumdayım. Yine de aksayan iki karakterle bir ayağı tökezlese de bir biçimde gidiyordu dizi.
Gel gelelim “konuk oyuncu” statüsüyle diziye dâhil edilen Tuba Ünsal da eklenince gerçekten tahammül sınırlarım fena hâlde zorlanmaya başlandı. Dizide Kudret’in sağ kolu Handan’ı oynuyor Tuba Ünsal. Yani bir mafya babasının her türlü kirli işini bilen sert bir kadın… Ne var ki ilk sahneden beri o sert kadına dair bir ifade, bir duruş, bir mimik yok.
Her sahnede podyumdaymışçasına catwalk yürüyüşüyle endam eden, boş bakışlarıyla ne olup bittiğini bir türlü kavrayamamış kız çocuğu profili canlandıran, ağdalı konuşması ve cılız ses tonuyla en gergin ortamı dahi buz kestiren bir oyunculuk var karşımda.
Yüz hatları zaten nahif ve kırılgan bir görüntü veriyor. Bu kadar sert bir kimliği canlandırırken bu büyük dezavantaj… Üstelik değiştirmesi mümkün olmayan bir durum bu… O hâlde zıtlık yaratmak zorunda… Neyle? Sesiyle, konuşmasıyla ve duruşuyla… Öyle ki biz o masum yüzün gerisindeki katı imaja hayran olalım. Gözlerini kocaman kocaman açıp hayret dolu bakışlar atmayacak dünyaya, yürüyüşünü sertleştirecek ve konuşma tarzındaki o mıymıylığı yok edecek.
“Oyuncu dediğin her rolü oynamalı”. görüşüne saygım sonsuz ama o cümledeki koşula dikkat! “Oyuncu dediğin…” Yani bu işi hakkıyla yapabilen… Ne yazık ki Tuba Ünsal’ın oyunculuk kapasitesi bu cümlenin içini dolduramıyor. O zaman B planı uygulanacak: Tipine ve duruşuna uygun roller seçilecek. Kendisine farklı bir karakter canlandırma şansı sunulduğunda bundan mutlu olmasını ve bunu fırsat olarak görmesini anlıyorum ancak insan kendine karşı “adil” olmayı bilmeyi. “Ben bunun altından kalkamam.” deyip uzak durmak da bir erdemdir.
Oyuncunun ve menajerinin bu kadar güçlü bir kadroda yer bulmak istemelerini anlarım. İnsanın kendine objektif olabilmesi çok zor ama anlayamadığım İçerde’nin cast direktörü… Audition alınmıştır diye düşünüyorum. Orada hiç mi farkına varılmadı, bu tiplemeyle Tuba Ünsal’ın örtüşmediği? Yoksa “Diğerleri nasılsa götürüyor bu da halleder!” mantığı mı devreye girdi? Bildiğim kadarıyla yer yerinden oynatacak bir adı, güçlü bir fan kitlesi, kısacası diziye isim olarak katacağı çok büyük bir artısı yok. O hâlde bu seçimdeki mantık ne?
İşin bence çok daha can sıkıcı boyutu, yetersiz oyunculuğu sadece kendini göze batar yapmıyor. Uğur Yücel, Çetin Tekindor gibi duayen oyuncular için sıkıntı olmasa da genç oyuncuların performanslarını da aşağı çekiyor. Çağatay Ulusoy’un Çetin Tekindor’la ya da Rıza Kocaoğlu’yla olan sahnelerini bir izlemek ardından Tuba Ünsal’la sahnelerine bakmak gerek söylemek istediğimi kavrayabilmek için.
Her hafta diziyi izlerken jenerikte “konuk oyuncu” yazısını gördüğümde “İnşallah bu son bölümdür.” duasıyla izliyorum diziyi. Bence fazlasıyla uzadı, konukluğu malum misafirliğin kısa olanı makbuldür.