İbrahim ÇELİKKOL
Yazar: Sinem ÖZCAN
İbrahim Çelikkol’u herkes gibi ben de Şamil Baturay’la tanımıştım. Dizileri “izlediğim” değil onlara “baktığım” devirdi, o zamanlar; İbrahim Çelikkol’unsa kamera karşısındaki ilk dönemleri… “Farklı!” diye düşünüp geçmiştim, dikkatimi çekmiş ama üstelememiştim. Sürekli dizi izleyicisi olabildiğim bir devre değildi ama ara ara Gül Ali‘yi de Mithat’ı da seyrettim. Denk geldikçe kanal değiştirmediğim, bir şekilde oyunculuğunu gözlediğim bir isimdi ama benim onunla gerçek tanışmam Cemil’le oldu. İlk izlediğimde Şamil Baturay’dan bu yana aldığı mesafeyi fark etmiş ve kendime “Sinem, sen İbrahim Çelikkol’a bir ünlem koy; daha çok çıkacak karşına.” demiştim. “İffet”ten sonra gerçek anlamda “İbrahim Çelikkol izleyicisi” oldum, ben.
Çok az ismin, her işini sorgusuz sualsiz izler; imzasının peşinden giderim. İlk dizisiyle fark etmiş olsam da İffet’ten beridir tam bir İbrahim Çelikkol izleyicisiyimdir. Benim “en iyi”ler listemde hep yeri olmuş; her zaman neyi, nasıl canlandıracağını merakla beklemişimdir.
Oldum olası vurgulu, altı çizilmiş oyunculukları sevmedim. Hele hele ismin rolün önüne geçmesinden, oyuncuya karakter yazılmasından nefret ettim. İyi oyuncunun her seferinde bir öncekinden farklı bir karakter çıkarmasını ve ona yeni bir özellik katmasını bekledim. İbrahim Çelikkol’un benim için en önemli özelliklerinden biri oynayacağı rolü iyi seçmesidir. Gizemli, biraz flu ve derinliği olan adamları tercih eder. Sonra o karakteri alıp hiç göz yormayan, minimal ama etkili bir oyunculukla sunar. Az ama doğru mimikle, karakterin ruhunu ortaya koyan vurgularla belirgin kılar. Sanırım o yüzden, ben onun bütün karakterlerini hâlâ isimleriyle hatırlar ve gözümün önünde canlandırırım.
“Siyah Beyaz Aşk”ın haberleri yayıldığında hele rol arkadaşının Birce Akalay olduğunu öğrendiğimde tam anlamıyla çocuk gibi sevinmiştim çünkü Birce Akalay da oyunculuğunu çok sevdiğim isimlerden biridir ve uzun süredir kafamdaki “rüya çift”lerden biriydi onlar. Fragmanı ekranda dönmeye başladığında yanılmadığımı büyük bir zevkle fark ettim.
“Siyah Beyaz Aşk” ın ilk iki bölümünü izledikten sonra kendi kendime “İbrahim Çelikkol yıllardır Ferhat Aslan’ı beklemiş.” demiştim bile. On yıldır ekranlarda ve pek çok karaktere hayat vermiş bir oyuncu olabilir ama bana sorarsanız o, Ferhat Aslan’la büyük fırtınayı kopardı.
Sert, acımasız ve koyu karanlık bir adam Ferhat Aslan ama ilk bölümden sezdirilen gizli kalmış bir “insan” yanı var. Çok derinde, çok gizli… Sadece Ferhat kendi başınayken açığa çıkan, sadece içine döndüğü anlarda gördüğümüz… İbrahim Çelikkol, onun herkese görünen yüzünü yani soğukluğunu ve katılığını mimik ve jestleri sıfırlayarak yansıtmayı seçiyor. Ferhat’ın iç dünyasına ise İbrahim Çelikkol’un gözlerinden girebiliyorsunuz.
Ferhat’ın en belirgin yanlarından biri, tepkilerinin kestirilemezliği. Ne yapacağının belli olmayışını oyunu büyültmeden, çok ani ama bir o kadar keskin hamlelerle verip geçiveriyor. 3. bölümde restoranda Namık Emirhan’a öfkelendiği sahneyi hatırlıyorum. Ferhat’ı kendince uyarıp bir anlamda ona haddini bildiren dayısına sinirlendiğini anlamak asla mümkün değil, öylece dinliyor konuşulanı; tamamen tepkisiz, tamamen nötr. Siz söylenenlerin ona işlemediğini düşünüyorsunuz. Tam o anda çok ani bir hareketle bıçağı, dayısının masada duran elinin kenarına saplayıveriyor ve tek bir cümleyle tepkisini ortaya koyup çekip gidiyor eğer o anda ekrana bakmak dışında başka bir işle meşgulseniz işittiğiniz cümle sizi çok da etkilemez ve sıradan bulabilirsiniz ama repliğe eşlik eden jesti yakaladıysanız olduğunuz yerde korkuyla sıçrarsınız ve o andan sonra Ferhat’ın öfkesinden korkmayı öğrenirsiniz.
Aynı bölümde dikkatimi çekenlerden biri de onun, Ferhat’ın alaycı yanına yaptığı vurgu olmuştu. Sorgu odasında Başkomiser Cem’e Aslı’yla nasıl tanıştıklarını anlatan Ferhat’ı hatırlıyorum. Sorgu odasında sandalyesine rahatça yaslanmış bir Ferhat… Kısa cümleler… Gülümsemeyen ciddi bir çehre… Dümdüz bakışlar… O düz bakışların gerisinde ince bir alay… Cem’in sözde uyanıklığıyla dalga geçiyor, verdiği cevapların onu şaşırtmasından keyif alıyor ve Cem’in huzursuzluğundan besleniyor. Hepimizin zaman zaman karşımızdakiyle ince ince dalga geçtiği anlar olmuştur ama hiç gülümsemeden, sesinize o hafif alay vurgusunu yerleştirmeden bunu yapmayı deneyin! İşte, o zaman ne kadar güç olduğunu fark edeceksiniz. İzlerken İbrahim Çelikkol’un bu güçlüğü çok başarıyla çözdüğünü ve Ferhat Aslan’ın keskin zekâsını (Yiğit bunu repliğiyle henüz vurgulamadan) nasıl belirginleştirdiğini görüyorsunuz.
Ferhat & Aslı sahnelerini izlerken Birce Akalay’la yarattıkları duygudan söz etmemek olmaz. “Siyah Beyaz Aşk”, benim uzun süredir gördüğüm en iyi dizi jeneriklerinden birine sahip. Jenerikte İbrahim Çelikkol ve Birce Akalay’ın tangolarını izliyoruz her hafta ve o görüntüler bende onların oyunculuklarını da somutluyor. İkili sahnelerin hemen hepsinde aynı etkiyi hissediyorum. Birinin ilerlediği noktada diğeri adımını ona uyduruyor. Biri tutuyor diğeri sığınıyor ve bunu çok doğru bir ritimle sağlıyorlar. Aslı’nın Ferhat’a “Sen bataklıksın!” diye haykırdığı sahnede, Birce Akalay’ın muhteşem yorumladığı monolog bitene dek, tamamen hareketsiz ve tepkisiz bir Ferhat izliyoruz, Konuşmanın bitişine yakın, kameranın yakın çekime geçmesiyle birlikte sözsüz ama enfes bir reaksiyon geliyor o tirada.
Ferhat’ın “Sen iyisin öyle mi?” diye başlayan ve “İyi olmak kolay, Doktor!” diye sonlandırdığı sahneyi hatırlıyorum. İbrahim Çelikkol’un sahnenin hâkimiyetini replikten destek alarak ve onu jestleriyle destekleyerek yüklenişini ve bu arada Birce Akalay’ın kendini sahneye çok güzel monte ederek onun sahneyi kavramasına izin verişini görüyorum.
“Siyah Beyaz Aşk”ın 11. bölümündeki final sahnesinde İbrahim Çelikkol oyunculuğu ise beni tam anlamıyla büyüledi. Repliksiz bir sahne olduğu için işitme hâliyle devreden çıkmıştı. Başını Birce Akalay’ın omzuna gömdüğünden gözleri de göremiyorduk ama Aslı’yı kavrayışıyla ve onun kokusunu içine çekişiyle duygu geçirmenin tek yolunun gözler olmadığını diğer duyuların nasıl izleyene geçirilebileceğini çok başarılı bir vurguyla yansıttı. Aslı’yı alıp içine sokmaya çalışan bir Ferhat gözledim ben o sahnede. Bunu yapamadıkça daha sıkı sarmalayan daha sıkı sardıkça da birbirine geçen bedenler gördüm. Aslı’nın kokusunu içine çekişi beni benden aldı. Koku, özlemin duyusudur çünkü. Çok özlediğimiz yerlerin, nesnelerin, kişilerin önce kokusunu duyumsarız biz. Bazen da daha sonra hatırlamak için onu zihnimizde depolarız. Annenin çocuğunu koklaması, çok sevdiğimiz yemeği tatmadan önce kokusunu içimize çekmemiz, huzur bulduğumuz mekânlarda gözlerimizi kapayıp oranın kokusuyla ciğerimizi doldurmamız bundandır. Canının içine almak istediğin birini de sıkı sıkı kavrarken o kokuyla bütün bedenini doldurmak istersin ve Ferhat’ın Aslı’yı kavrayışı ancak bu detayla bu kadar iyi bütünlenirdi.
Oyuncunun canlandıracağı karakteri çok iyi tanıması olmazsa olmaz şarttır. Âdeta bir psikolog gibi onu çözmesi, tepkilerini anlamlandırması ve hangi durumda ne yapacağını kestirmesi gerekir. İbrahim Çelikkol’un Ferhat Aslan’ı çok iyi tanıdığı aşikâr ancak, tamamen sezgisel söylüyorum, bence o; Ferhat Aslan’ı çok benimsemiş ve sevmiş. Ferhat’a kattığı yorumda o sevgiyi çok açık alıyorsunuz. İzleyici olarak Ferhat’tan nefret etmeniz çok kolay. Ben, derinliğini fark etmeme rağmen hâlâ onu bütünüyle haklı göremiyorum ama iç dünyasını yakaladığım her sahnede onu bütün kalbimle anlıyorum. Sevimli, sıcak, sempatik bir adam değil Ferhat Aslan ama onu empatik hâle getiren İbrahim Çelikkol oyunculuğu sayesinde çok etkileyici bir karakter…
On bir bölüm izledik henüz “Siyah Beyaz Aşk”ı. Umarım daha pek çok on bir bölüm olur önümüzde, ilerledikçe bu bölümlerde izlediğim oyunculuğun kat be kat ötesinde detaylar göreceğimi umuyorum. Çünkü İbrahim Çelikkol ve Ferhat Aslan birbirlerine çok yakıştılar ve çok iyi geldiler. İbrahim Çelikkol, Ferhat Aslan’ı unutulmayacak bir karakter yaptı; Ferhat Aslan da onun oyunculuğuna sınıf değiştirtti. Umarım, çok ama çok uzun soluklu bir dizi olur Siyah Beyaz Aşk ama o bittikten sonra da sanırım İbrahim Çelikkol benim için hep biraz “Ferhat Aslan” olacak.