Yazar: Sinem ÖZCAN

 

Fazilet Hanım ve Kızları, tanıtımları yayımlanıncaya dek açıkçası pek de ilgimi çeken işlerden biri olmamıştı. Oyuncu kadrosu kesinleşince daha önceki projelerinde çok dikkatimi çeken iki ismi castta gördüm: Hazal Türesan ve İdris Nebi Taşkın. Bu iki ismin hatırına ilk bölümü izlemeye karar verdim.

Tanıtımlarda Nazan Kesal’ın performansı dikkatimi çekse de konusu itibariyle beni pek ilgilendirmeyen bir projeydi, Fazilet Hanım ve Kızları. Yayım günü, vazgeçmeyeceğim bir başka diziyle çakışınca da gününde izleme şansım olmadı.

Öykü çok tanıdık olduğumuz yalı, konak hayatı ile yine tanıdık olduğumuz varoştan çıkıp kendine zenginler dünyasında yer bulmak isteyen bir kadının hayallerini anlatıyor. Açıkçası uzun süredir ekranları saran köşklü konaklı dizilerin benim için çok cazibesi yok. Diğer yandan kendi hırsları için insanların üstüne basmaktan çekinmeyen kimlikler de uzak durmaya çalıştığım kahramanlar. Öyle olunca da dizi bende ister istemez 1 – 0 mağlup başladı.

Öykünün bir kanadında layık olduğu hayatı yaşayamadığına inandığı için çok öfkeli ve hırslı Fazilet Hanım var. Kendi yaşamında beklediği sıçramayı yapamayınca bu defa umudunu küçük kızına bağlamış durumda. Onun güzelliğini ne yapıp yapıp paraya ve hayal ettiği hayata çevirmeye kesin kararlı. Önündeki en büyük engel büyük kızı Hazan… Kardeşi Ece’ye çok iyi bir abla olan Hazan, anneyle sorunlu. Belli ki geçmişe dayalı çözülmemiş bir sorun var anne kız arasında. Herkese ve her şeye kafa tutmaktan çekinmeyen Fazilet, büyük kızına karşı çok da ileri gidemiyor ancak sınırı zorlamaktan da geri kalmıyor.

Evin küçük kızı Ece, annesinin hayallerinin anahtarı… Ablasının aksine anneye karşı koymaktan ölesiye korkuyor, diğer yandan önüne çizilen pırıltılı dünyaya da çok lakayt değil ancak onun da ciddi bir engeli var. Sevgilisi Yasin… Tipik bir kenar mahalle delikanlısı olan Yasin, Ece’ye çok âşık ve onun sürüklendiği hayatı kabullenecek gibi durmuyor.

Hazan, annesiyle sorunlu olduğu kadar kendisiyle de kavgalı görünüyor. Güzelliği ve zenginliği önemsemez görünürken, hatta dış görünüşünde kasten boş vermişlik sergilerken bir yandan da Sinan Egemen’den etkilenebiliyor.

Diğer cephede Egemen yalısı ve bu yalıda, apayrı dünyalarda yaşayan bireyler var. Mutlu bir evlilik yaşayan Sevinç ve Hazım Egemen, çocuklarının ve istemedikleri gelinlerinin yol açtığı problemlerle uğraşmak zorundalar. Üstelik Sevinç Hanım’ın ciddi rahatsızlığı ve bölüm finalindeki ani vefatı, Egemen ailesinin hayatını çok ciddi etkileyecek gibi görünüyor.

Egemen ve Çamkıran ailelerinin yolları kesişmeye başladı. Bu kesişme hangi açmazları, hangi aşkları ve hangi acıları doğuracak ilerleyen bölümlerde netleşecek.

Çok zengin ama mutsuz bireyleri izlemekten de sınıf atlama çabasındaki insanların hırslarından da artık yoruldum. Öykü bunların dışında bir alan açacak mı diye baktım ama şimdilik buna dair bir ışık da yok. Yine de Nazan Kesal, Mahir Günşıray gibi çok güçlü oyuncuların yanında genç ama başarılı Hazal Türesan, İdris Nebi Taşkın ve Deniz Baysal gibi isimler diziyi bir şekilde sürükleyecektir, diye düşünüyorum.

İlk kez izlediğim Alp Navruz’u Sinan olarak beğendim. Nazan Kesal’da ise çizilen kimlik gereği hep öfkeli, hep hırçın ve hep yüksek perdeden konuşan Fazilet bana çekici gelmedi. Oyunculuğa hiç lafım yok ama tiplemedeki abartı azaltılsa isabet olacak. Deniz Baysal’ı da Hazan’a yakıştırdım ancak onun da mimik ve tavırlarında bir düzeltme gerekiyor.                                                                    Hazal Türesan’ı komediden sonra böylesi bir dramda üstelik de “kötü yenge” pozisyonunda görmek ilginç geldi bana. İlk izlenimim daha önceki rolünden 180 derece farklı bu yeni kimlik ona çok yakışmış ve çok iyi taşıyor. Dizinin en başarılı oyunculuklarından biriydi, bana göre.

Afra Saracoğlu, fizik olarak Ece’ye yakışmış ancak oyunculuk anlamında çok da etkileyici bulmadım. İdris Nebi Taşkın’ı izlerken de “Keşke bir öncekine bu kadar benzer bir tiplemede olmasaydı.” diye düşündüm. Egemen’lerin Sinan’ı o olsaydı daha bir hoş gelecekti gözüme.

İlk bölümde derinliği çok belli olmasa da giderek ağırlığı artacak gibi görünen Yağız Egemen’de Çağlar Ertuğrul’u ise açıkçası biraz yadırgadım. Hem görüntü olarak hem de oyunculuk anlamında beni etkilemedi.

İlk bölüm pek çok şeyi bir arada vermek ve izleyiciye âdeta kuş bakışı, hikâyeyi şöyle bir dolaştırmak zorundadır. Bunun etkisiyle mi bilemiyorum ama özellikle öykünün yalı ayağında sıkıldım, akmadı bir türlü. Çok fazla tanıtım ve bilgilendirme taşıyan buna karşın aksiyonu zayıf kalan bir bölümdü.

Senaryo, fazlaca yaslanmış klişelere. Eğer o klişeleri bir biçimde farklılaştıramazsa sadece asıl hedefi olan total izleyicisiyle yüzü güler. Ne yazık ki senaryo dilini de pek akıcı bulmadım.

Özetle bende “Ne olacak bundan sonra?” merakı uyandırmadı Fazilet Hanım ve Kızları. Sürekli izleyicisi olmam, denk gelirsem bakar mıyım? Buna da çok net bir cevabım yok aslında, belki atlaya atlaya bir iki bölüm hepsi o…

Yine de belirtmeden geçmeyeyim. Anladığım kadarıyla bu sezon biraz ihmal edilen total seyircisini hedefleyen bir proje bu. İlk bölümden sonraki kanaatim de ben izlemem ama total seyircisi bu diziyi tutar oldu. Bakalım, önümüzdeki haftalar ne gösterecek.

Yolu uzun, reytingi bol olsun

 

 

Related Article

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.