Bay Yanlış, 13. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Geçen bölüm Özgür’ün diline pelesenk olan “huzur”un yüzünü şöyle bir gösterip ardından son hız kaçtığı biz bölüm izledim, bu hafta Bay Yanlış’ta. Kendi içlerindeki savaşı bitirip “Artık birlikte mutlu olacağız!” diyen Ezgi ve Özgür için işler o kadar kolay, yol o kadar dümdüz olmayacaktı elbette ama nezarette geçirilen gece, kaosun şiddetinin benim düşündüğümden de yüksek olacağının işareti oldu.
Ezgi’yi ihbar edenin kimliğinin çok da önemli olmadığını, mühim olanın bu depremin yol açacakları olduğunu dile getirmiştim ve hâlâ da sözümün arkasındayım amaaa burada durup da Serdar’a iki cümle etmezsem de dilim şişer: Şimdi, arkadaş! Sen, iyi bir hastanede iyi kötü yeri olan bir uzman doktorsun; kendi çapında yakışıklı bile sayılabilirsin (o ensede kıvrılıp duran birkaç tutam saça iki makas vurma isteği, tamamen benim estetik manyaklığımdan senle alakası yok), Cansu türevi kadınlar için çok da iyi bir avsın. Eeee, bu neyin hırsı, kardeşim? Anladık, egon var da ego insana ilerleme azmi verdiğinde işe yarar, seninki ancak “Kumda oyna, annem sen!” duygusu uyandırıyor. Hastaneye bir kere bile uğramadan “Onu bitircemmm, bunu ben alcammm, onun gününü göstercemmm!” çocukluğuyla ortalıkta dolaştığında benim gözümde Saygın Jinekolog Serdar değil, maçta yenildiği için çamura yatan ergen oluyorsun, bak söyleyeyim! İşin şakası bir yana, ben Serdar’ın eğitiminde, zekâsında ve statüsündeki bir adamın davranışlarının da bunlara paralel olmasını beklerdim. Gerçi Yeşim’le uyumlarını görünce sorunun kökeninin DNA’ları olduğunu da fark ediyorum ama bence hâlâ anlamsız bir hedef peşindeler. Kocaman bir ego havuzunda yüzüyorlar. İkisi de Özgür ve Ezgi’yi elde etmekten çok, ilişkilerini katletmeye kilitlendiler. Bu Ali Cengiz oyunları sonuç verir mi? Verir! Ezgi ve Özgür’ü birbirinden koparmaya yeter mi? Geçici olarak evet! Ama bununla sınırlı kalır daha da öteye gidemez. Oysa elimizde bir Tolga var. Kırmızı çizgileri olmayan bir Tolga… Bu ne demek? Bu adam, herkesi ve her şeyi kullanabilir, her pisliği yapabilir, her tür kötülükte bulunabilir demek… Üstelik Serdar’ın motivasyonunu ne kadar anlamıyorsam Tolga’nınki de aksine o kadar meydanda. Kişisel kıskançlıktan, ailenin kara ördek yavrusu oluşuna kadar her malzemeye sahip. Onun çevireceği dolaplar, sadece Ezgi ve Özgür’e değil doğrudan Özgür’e de yapabilecekleri benim için çok daha büyük merak unsuru. Özetle evet, ben Serdar’dan ve onun “sası” kardeşi Yeşim’den de bir miktar sıkıldım galiba. İnşallah onların da Antarktika’da filan yaşayan bir kardeşleri vardır, valla uçak biletleri benden…
Serdar’ın âşık olmadığı kadını sırf “esas oğlan”ın elinden kapma hırsıyla yarattığı krizler, Ezgi ve Özgür’ü yıkamadı da bir afallattı. Henüz ilişkinin başında, ayaklar yerden bir karış havada, başlar pembe bulutlara gömülmüşken art arda gelen sorunlar onlarda “şanssızlık” duygusu uyandırsa da Ezgi “Ben Özgür’ün başına sürekli iş açıyorum.” duygusuna kapılmaya da başladı ve maalesef bu duygu onu manipüle edilmeye çok açık hâle getiriyor.
Öte yandan Özgür, yüzünü tamamen Ezgi’ye çevirip tüm benliğini onu kollamaya adadı; bu Özgür’ün sevme biçimi… O, “Ezgi gölü”nün kenarında duran bir söğüt. Dallarıyla, yapraklarıyla onun üzerine eğildi ve kendini Ezgi’ye gölge olmaya adadı. Yüzü Ezgi’ye sırtı tehlikelere dönük olduğundan da gelmekte olanları fark etmiyor. Hedefe kitlenmiş, sadece Ezgi’yi korumaya çalışıyor çünkü Ezgi, onun zaafı… Aslında Özgür çapında bir adam, Serdar’ın “Ezgi’yi ben kurtardım!” masalını yemez, bütün her şeyi İrem’in planladığına asla ikna olmaz ama söz konusu Ezgi olunca üstünde durmayıp konuyu kapayıverdi. Serdar’ın “kahraman” olma egosu da onu rahatsız etmedi çünkü onun “esas oğlan” rolü çalmaya ihtiyacı yok, o doğuştan baş rol! Serdar’ın anlattığı masal içinde bir yerlerde onu tatmin etmedi. Serdar “Ezgi’nin davalarını düşürdüm!” dediğinde Özgür, bir elektrik devresi gibiydi. İçindeki Özgür, Serdar’a dirençliydi ona asla güvenmemişti ama Ezgi’nin kurtuluşu adına bunu görmezden geldi ve direnç olmayan yolu seçti. Kendine kısa devre yaptırıp suskun kaldı. İlerde Özgür’ün içindeki bu dirençler “seri” bağlanıp çok şiddetli kıvılcımlar yaratacak diye düşünüyorum.
Aslında Özgür sadece Ezgi için değil sevdikleri uğruna ilkelerinden ödün verebilen bir adam. Annesinin hatrına Gizem’i işe alışı da bundan. Arada annesi olmasa alenen ona sadık olmadığını göstermiş Gizem’i La Laguna’nın kapısından geçirmezdi, onu da geçtim Gizem yapısındaki bir kadının garsonluğu itirazsız kabullenişi zihninde bir soru işareti yaratırdı ama uyanmadı. Konu bir an önce kapansın ve Ezgi’ye odaklanabilsin diye Gizem’i işe alıp olayı bitirdi. Onun için artık Ezgi dışındaki her şey silindi. O kadar silindi ki bin yıllık işletmeci olarak bir iş yerinde üst üste gelen bu kadar aksiliğin tesadüf olamayacağını sorgulamadı bile. Şu anda “âşık” Özgür, Özgür’e ihanet ediyor. Kötü ve yanlış mı bu? Aşk adına elbette hayır ama onu savunmasız kıldığı için de tehlikeli. Ben, Sevim Hanım’ın yerinde olsam Tolga’ya gidip “Hımmmm, çok ayıp ama insan ailesine böyle mi yapar?” diye parmak sallayacağıma oğlumu masaya çakar ve “Sen bi’ aklını başına al, bakayım! İyi anladık âşıksın da bu ne böyle sağdan soldan gol yiyorsun; titre ve kendine dön!” konuşması yaparım daaa düşününce saçmaladığımı fark ettim. Sevim ayol, bu! Göcek – İstanbul arasında gide gele türbülanstan beyniyle çenesi yer değiştirdi, kadının; anca oğlunun kasları erimesin, derdinde.
Özgür, Ezgi’nin zaafı olduğunun farkında. Dünyaya gelmesini sağladığı, büyüttüğü ve çocuğu gibi sevdiği La Gabbia’yı Tolga’ya verişindeki fedakârlığın altında da bu var. Ozan’la konuşurken La Gabbia’nın kendisi için ne anlama geldiğini çok net vurguladı ama bir seçim yapıp onu feda etti; bundan da asla pişman değil fakat üzgün ve seçime zorlandığı için de içinde bir yerler kırık. Son noktada “yapılması gerekiyordu ve yaptı” çünkü terazinin diğer kefesinde Ezgi var ve onun olduğu yerde başka hiçbir şeyin daha ağır çekme ihtimali yok. Özgür; Ezgi’nin dürüstlüğüne, saflığına ve samimiyetine vurulmuştu. Dans ederlerken söylediklerine bakınca başka sebeplerin de eklendiğini gördüm. Onun yaşamak istediği hayatı sahiplenmesi, kararlılığı ve ruhuna sahip çıkması da Özgür’ü ona bağlıyor. Ezgi, onun tanıdığı kadınlardan farklı ve farklılığı yüzünden Özgür’ü bu kadar çekti ama ikisinin de atladığı bir nokta var: O farklı kadını ortaya çıkaran da Özgür; hep fedakârlık yapan Ezgi’yi uğruna her şeyin feda edilebileceği biri yapan da Özgür. O, Ezgi’deki derinliği fark etti ama aslında kendisinin de bu derinliği aradığını, buna çok ihtiyacı olduğunu kavrayamadı. İşte o yüzden Serdar’ın son hamlesi “Bayan Yanlış” bu ilişkiye ne yapar, bilemiyorum. “Bayan Yanlış”la bir yol ayrımına gelindi. Tolga, Özgür’ün o kadına bir zamanlar âşık olduğunu iddia ediyor. Gerçekte ne olduğunu bilemiyoruz ama kesin olan birbirine çok benzer oldukları. Aşkın doğasında benzerlerin mutluluğu çok zordur. Burada durumu netleştirecek olan “Bayan Yanlış”la karşılaşmadan önceki Özgür’ün kim olduğu bana göre. Gerçekten benzer iki ruh mu var, yoksa “Bayan Yanlış”tan sonra onun yolundan giden bir Özgür mü doğdu? Her iki durumda da eski sevgilinin gelişi sarsıcı olacak ve bence burada istikameti Özgür değil, Ezgi belirleyecek.
Ezgi’nin dünya ayaklarına serildiğinde, onu nasıl alıp kabulleneceği çok önemli, demiştim. Değişen sadece Özgür değil, Ezgi de farklılaştı. Özgüveni yerle bir olmuş kadın, şimdi Özgür’e rahatça “Birlikte çalışmak bana doğru gelmiyor.” diyebilecek cesarete sahip. Üstelik de bunu, ona sürpriz hazırlayan Özgür’e söylüyor. Sevdiğini kırmamak, kaybetmemek için “ – miş gibi” davranan Ezgi yok artık. Beraber çalışma konusunda çok da haklı. İlişkileri çok yeni ve işi daha karmaşıklaştırmak, mücadelede yeni cepheler açmak çok gereksiz. Ancaaaakkkk ben aynı olgun ve mantıklı tavrı, evlilik teklifinde de bekledim; yalan yok! Bu kadar yeni bir ilişkinin evlilik gibi karmaşık bir yola şu an için girmemesi lazım ama “sürpriz”i duyan Ezgi’nin içinden yine o evlenme sevdalısı kadın fırlayıverdi ve “yüzük, yüzük, yüzük…” sayıklamalarına girişti. Oysa Bursa’da Ünal’a “Evlilik benim seçimim mi, başkalarının dayatması mı?” çelişkisini itiraf etmişti. Şimdi bana “Ama her âşık kadın, sevdiği erkekle evlenmek ister!” klişesiyle gelmeyin gözünüzü seveyim. Benliğini yeni bulmuş, birey olmanın keyfini yeni yeni sürmeye başlamış ve hepsinden mühimi hayatıyla ilgili çok büyük değişiklikleri art arda yaşamış bir kadının “Yahu kaçmıyor ya; aileler burnunu sokmadan, sağa sola dert anlatmadan aşkın bir tadını çıkaralım arkadaş! Şimdi ne evliliği?” demesini isterdi, benim gönlüm. Cansu gibi yüzük, gelinlik, evlilik çılgınlığını, ben yeni Ezgi’de çok sevmedim, dürüstçesi.
Ezgi’nin ikinci ofsaytı da bence finalde geldi. Serdar’ın manipülesine yenilip o ses kaydını çantaya atmayacaktı, Ezgi. Özgür, La Gabbia’yı feda edip kafesten çıktı ama o kafes, şu an Özgür ve Ezgi ilişkisi için bir “kapan” olmak üzere. Ezgi, Özgür’ün Ozan’la konuşmasında işittiklerini, Özgür ve La Gabbia ilişkisi adına yanlış değerlendirirse ve ondan habersiz Tolga’yla bir pazarlığa oturursa ayak sesleri duyulmaya başlayan “Bayan Yanlış”ın da ateşi körüklemesiyle büyük yangın çıkar. İlişkinin başında “Her şeyi önce birbirimizle konuşacağız.” diyen Ezgi’nin gizli kapaklı iş çevirme sevdasına kapılmamasını umuyor bir yanım ama öte yandan da daha önce Ezgi’ye gerçekleri sormadan hata yapan Özgür’ü düşününce şimdi hata sırası Ezgi’de diyorum.
Bu hafta ben Özge Gürel’e bölümün başında Tolga’ya saldırdığı yerde çok güldüm ve onu keyifle izledim. Özgür’ü sakinleştiren mantıklı kadının bir anda yüzünün değişip Tolga’ya saldırması çok iyiydi. O akıl – duygu geçişlerini çok doğru ve ölçülü başardı, izlenmesi pek keyifli bir sahne çıkardı. Ayrıca Ozan ve Özgür’ün La Gabbia konuşmalarını dinlediği sahnede de yüzündeki duyguyu çok beğendim. Fedakârlığın boyutunu algılamayı, bundan üzüntü duymayı ama bu üzüntüye kadınsı bir gurur eklemeyi güzel birleştirmişti. Emeklerine sağlık, Özge Gürel.
Sevgili Can’ın bekârlığa veda gecesinde dansçı kızlarla ilgili açıklamayı Pablo’ya bırakıp azar işiten çocuk tavrıyla ceza beklemesini çok beğendim. Beden diliyle, yüzünün ifadesiyle alabildiğine sevimli; bir yanı muzır bir yanı mazlum çok sempatik bir Özgür çıkarmıştı. Amaaaa benim bu bölüm asıl bayıldığım yer bambaşka… Serdar’la iki sahnesi vardı. Benzer duygular ifade eden ama bambaşka verilen iki sahne… İlkinde Serdar, Ezgi’yi akladığını söylemek için gelmişti yanlarına. O sahnedeki bakışta “Superman’i oynuyorsun, yemedim ama şu an umrumda değilsin!” ifadesi okunuyordu ve Ezgi’nin aklanması o kadar ağır basmıştı ki Serdar’dan rahatsız olsa da öfkelenmemişti. Finalde ise “Ne çevirdiğini bilmiyorum ama elbet yakalayacağım, seni.” bakışına bu kez çok keskin bir öfke ekledi, Sevgili Can. Aynı anda kuşku, hoşlanmama, tedirginlik ve iki sahnenin ayırıcısı öfke, inanılmaz bir düzen ve etkileyicilikle geçti, gözlerinden. Bir tek duygunun eklenip çıkarılmasıyla, sadece minik bir nüansla iki enfes sahne kotarmış, hayranlıkla izledim. Veeee söylemezsem olmaz! Elbette, Ozan’a La Gabbia’yı feda edişini anlattığı sahne… Önce Ozan’dan bakışlarını kaçırıp yere bakan sonra dimdik onun gözlerine “haykıran” “Pişman değilim ama bu üzülmediğim anlamına da gelmez!” bakışı… Nasıl Özgür’ce, nasıl insanca ve nasıl duygusal bir bakıştı o öyle! Bir tek anla içimi kıyıp beni can evimden vurdu. Aklına, emeklerine ve o güzel yüreğine sağlık Sevgili Can Yaman.
Yazan, yöneten, canlandıran ve ekran gerisinde büyük yük omuzlayan bütün ekibin emeklerine sağlık.
EKLEME: Ben yazıyı bitirmeye çalışırken Bay Yanlış’la ilgili final haberi sosyal medyaya düştü. Bu tip durumlarda yapımdan açıklama gelmeden olayı “kesin” doğru olarak görmem ben ama eğer doğruysa finalsiz bir bitiş olacak anlaşılan. Hiçbir proje finalsiz bitmeyi hak etmez. Bu en azından izleyene saygıdır. Bu noktada sorumluluk da yapımın değil kanalındır. Arka planda olup bitenler beni hiç ilgilendirmez ama ben haftalardır izlediğimiz dizi için bir final izlemek isterdim. Nasip değilmiş, söylenecek bir şey yok. Yazı, haberden önce yazılmaya başlandığı için doğal olarak “devam ediyor” düşüncesi ile oluşturuldu. Haftaya artık bölüm hakkındaki düşüncelerimi değil genel bir veda yazısını kaleme alır ben de sizlere Sevgili Can’ın yeni bir projesine dek veda ederim.