Afili Aşk 1. Bölüm
Yazar: Tuğçe YELİZ
Çeşitli sebeplerden dolayı ara vermek zorunda kaldığım dizi değerlendirmelerine dönmeye karar verdiğim noktada Afili Aşk çıktı karşıma ve bin bir hevesle geçtim bugün ekran karşısına. Başlangıç için birkaç eksiği olsa da yüzümde kocaman bir gülümsemeyle kapattım geceyi. İş, genel olarak ilk durakta benden geçer not aldı ama sevdiğim/sevmediğim noktalara değinmeden geçemeyeceğim.
Konu alışılmışın dışında yani çok orijinal değil ancak romantik komedide senaryodan çok hikâyenin nasıl işlendiği önemlidir. Açık konuşmak gerekirse ilk bölüm için senaryodan ziyade oyuncuların yetenekleri ve şirinlikleri beni manipüle etti, diyebilirim. İzlerken gözü rahatsız edebilecek derecede abartılı bazı sahnelere yer verilmiş ve Ayşe’nin aile ortamı beni biraz rahatsız etmiş olsa da konu açıldıkça aileler arasındaki “uçurum” diye nitelendirebileceğimiz fark yeni değişimlere sebep olacak ve öykünün dahada katmanlı hâle gelmesine ışık tutacaktır. Buna kanıt olarak dizinin girişindeki rüya sahnesini gösterebiliriz. Ayşe’nin bilinçaltında yatan aile, bir düşle sunuldu bizlere, hikâyeye böyle bir giriş yapılması bende senaryonun dönüp dolaşıp o rüyaya varacağı izlenimini uyandırdı. Bir başka açıdan bakıldığında da izleyiciye sunulan bu bariz farklar ve vurgulanan unsurlar her ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da toplumuzun güncel sorunlarına güzel bir gönderme olmuş. Bu açıdan sevdiğim bir diğer nokta da senaryoyla anlatılmak istenen asıl meselenin seyirciyi yormadan erken ve net bir şekilde ortaya konmasıydı. Konunun ekran başındakilere ilerisi için sinyaller vererek ilerlemesi, yapımın daha iyi anlaşılması ve izleyiciyi içine çekmesi adına bir artı olmuş ve olay örgüsünü kaçırmadığım, sakin bir işi seyretmek bir izleyen olarak beni memnun etti. Öte yandan hikâyenin bu kadar hızlı ilerlemesi, kurgunun alanının dar olduğunu düşündüğüm için beni biraz korkutmuş olsa da yan karakterlerle bu sorun olmaktan çıkar diye umuyorum. Bölümün özellikle son yarım saati gayet tempolu ve akıcıydı.
Hikâyenin geçtiği ortam, kılık kıyafetler, replikler olay örgüsüne uygundu gözümü ve kulağımı pek rahatsız etmedi. Kurgu için başarılı bir dünya kurulmuş diyebilirim ancak arka fonda çalan müzikler sahnelere göre fazla yüksek kalmış ve yer yer o anki atmosfere adapte olmamı engelleyen bir unsur hâline geldi.
Karakterler rollerine güzel bürünmüş. Birkaç kişi dışında rahatsız olduğum kimse olmadı desem yeridir. Tüm bunların dışında belirtmeliyim ki, başrollerin uyumunu çok sevdim! Çağlar Ertuğrul ve Burcu Özberk’in enerjisi tutmuş, kıpır kıpır bir çift çıkmış ortaya. Bu noktada küçük bir parantez açıp Çağlar Ertuğrul’un hakkını vermek istiyorum. Kendisini dram rollerinde izlemeye alışmıştım ama itiraf etmeliyim ki komedide de fazlasıyla başarılı iş çıkararak başta ben olmak üzere birçok kişiye ters köşe yapmış ve rolünü güzel sırtlamış, yaşadığım tüm ikilemi sildi attı kafamdan.
Karakterlere de şöyle yakından bir bakacak olursak Ayşe ve Kerem ikilisinin bir araya geldikleri ilk sahnede, aklıma Yeşilçam’ın o meşhur filmi Sev Kardeşim gelmedi dersem yalan olur. Fakir ve tekstil atölyesinde çalışan, güzeller güzeli bir kız; zengin, çapkın ve yakışıklılığının fazlasıyla farkında, özgüvenli bir genç. Devamında her ne kadar aynı havayla ilerlememiş olsa da aldığım o sıcaklık tüm bölüm boyunca devam etti.
Kerem, varlık içinde yaşamını sürdüren bir ailenin uyanık, yakışıklı ve çapkın küçük oğlu olarak çıktı karşımıza. Yaratıcı zekâsı sayesinde aile şirketini bir start – up çalışmasıyla sektörün lideri hâline getirmiş ama buna rağmen babası Muhsin’in gözünde yer edinememiş çünkü Kerem babasına göre; yiyip içip, gezip tozup, her çiçekten bal alma mottosuyla hayatını yaşayan, çevresindeki her kızı etkisi altına alabileceğinden emin olan, abisine göre özgüveni tavan, hayatı gelişi güzel yaşayıp düşünmeden hareket ettiği için başı bir türlü beladan çıkmayan zengin bir playboy. Kerem’in son çapkınlığı, bu kez başına kolay kolay kurtulamayacağı yeni dertler açtı ve evrilme serüveni tam olarak bu noktada başladı. Yaptığı son bencillikten dolayı neredeyse birinin hayatına sebep olacağı gerçeğiyle yüzleşmesinin ardından değişmeye karar vermesiyle, sağlam bir kayaya çarpması eş zamanlı oldu. Bugüne kadar ki tüm ezberini bozacak “Beşe kadar saymama fırsat veren kız olmadı.” sözünün üzerine ona daha çok sayılar saydıracak ve hayatını sil baştan kurduracak Ayşe’yle eski atölyede yolu kesişen Kerem’in değişim serüvenini ve yeni maceralarını merakla bekliyorum.
İlk etapta, iki aile arasına büyük farklar olduğu seziliyor olsa da Muhsin Amca’nın eski bir esnaf, eşininse adaklar adayıp dilekler tutan bir kadın olduğunun gösterilmesi aslında ailelerin çok da birbirlerinden farklı olmadıklarının sinyalleriydi. Belli ki bu serüvende bol kahkaha atıp çok eğleneceğiz.
Ayşe, Kerem’e göre çok şanssız bir karakterle çıktı karşımıza.Başkalarının isteklerini yerine getirmek için çabalarken kendi hayatını ihmal etmiş, ailesine karşı daima boyun eğmek zorunda kalan, biri despot diğeri hayırsız ve çıkarcı iki ağabey, fitneci bir yenge, akli gelip giden bir anne ile beraber yaşayan iyi kalpli, çaresiz bir genç kız. Ayşe’nin küçük abisi Erkut izlerken her ne kadar çileden çıkmama sebep olsa da sevgili Uğur Uzunel rolünü çok iyi giymiş ve başarılı bir karakter çıkarmış ortaya. Tam bu noktada izlerken sevdiğim diğer bir ayrıntıya da değinmeden geçmek istemiyorum. Taner Rumeli’nin can verdiği Rıza karakterinin sinirli bir anında eşine el kaldırıp sinirlerimi tavana zıplatmasıyla o eli karısına değil de Erkut’a uzatmasının beni kahkahaya boğması arasında saniyelerin olduğuna yemin edebilirim. Kendisi bu hareketiyle “Despot olabilirim ama mağara adamı değilim” diyerek izleyiciye güzel bir ters köşe sunarken çok güncel bir sorun için de doğru bir mesaj verdi.
Aile baskısına daha fazla katlanamayıp annesinden aldığı ufak ipucuyla beraber harekete geçen Ayşe için artık “iyi kız” serüveninin sona erip “kötü bir kız” olarak yeniden doğma zamanıydı. Önce işini, sonra ailesini, en son sevdiği adamı ve en yakın arkadaşını kaybeden Ayşe’yi sığınmak için gittiği atölyede yeni bir hayat bekliyordu. Değişme karar veren Kerem’in ağzından çıkan sözler, bu kez işleri kendi adına çıkılmaz bir yol olurken Ayşe’ye nefes alanı yaratması izlerken en çok güldüğüm sahneydi sanırım.
Kerem, iyi çocuk olmaya karar verirken Ayşe’nin kötü kız olmaya geçişi rollerin değiştiğinin ve gelecek eğlenceli sahnelerin sinyalleriydi. Listede de güzel sonuçlar yakalan “Afili Aşk”ı ben ilk etapta çok sevdim. Yolu açık şansı bol olsun.
Gelecek hafta önce ekran karşısında sonra dizifilm.biz ‘da görüşmek dileğiyle. Yazan, çeken, oynayan herkesin emeklerine sağlık. Başarısı daim, ışığı bol olsun. Sevgilerimle…