DARISI BAŞIMIZA
Yazar: Irmak TERCANER
Karar vermek… İnsan hayatı için ne zordur değil mi? Hayatta verdiğimiz her karar bizlere yeni pencereler açar. Yalnızca yeni pencereler mi? Tabii ki de hayır… Yeni umutlar, hayaller, mutsuzluklar ve hüzünler. Bu saydıklarımın hemen hepsi verdiğimiz yeni kararların getirileridir. İşte tam da bu yüzden zordur karar vermek, hem de çok zor… Hele de o karar, kriz zamanlarında verilmişse… Her insan hayatta bir kez kriz anında karar vermek zorunda kalmıştır. Tıpkı geçen haftanın bölüm sonuna da konu olmuş olan Öykü’nün Cem’den ayrılma kararı gibi… Geçen hafta bölüm sonu itibari ile Cem’den ayrılma kararı alan Öykü’nün bu durumu uzun süre sürdürebileceğine inanlardan değildim. Gerek dizinin gidişatı, gerekse de kararın alınış şekli bakımıyla erken bir hamle olacağına inanıyordum. Zira bu düşüncem de yanılmadığımı bölüm sonuna doğru izlediğimiz sahne ile anlamış oldum. Öykü’ye deli gibi âşık olduğunu sanan Cem, kendine yardım etmeye çok istekli olan Rüya, Merter, Serkan, Meryem ve hatta Zerrin’in de çabaları ile kendini Öykü’ye affettirmek için alışılagelmişin çok da dışında bir yola başvurdu ve bunu başardı… Evet, düşündüğüm şey tam olarak şuydu: Cem âşık değildi sadece âşık olduğunu sanıyordu. Benim için dün bölümü izlerken yaptığım en doğru tespit buydu… Cem, Öykü’ye âşık değildi, hem de hiçbir şekilde. Yalnızca âşık olduğunu zannediyordu. Dahası belki de bu sanmanın da ötesinde bir şeydi. Tıpkı Ozan’ın dediği gibi bir takıntıydı. Cem, hayatta ne istediyse elde etmiş bir adamdı. Öykü’den vazgeçememesi tam da bu yüzdendi. Neden mi böyle düşünüyorum? Bu sorunun cevabı çok basit… Sevdiği kadını dizinin ilk bölümünden beri sistematik bir şekilde aldatan bir adamdı, Cem. Onu izlediğim ilk andan beri düşündüğüm tek bir şey vardı. Evet, görünüş itibariyle Cem, Öykü’ye çok âşık gibiydi. Evet, sanki onsuz asla yaşayamazdı ancak zihnimde oturmayan bir şeyler vardı… Görünüş itibariyle deliler gibi âşık profili çizen bir adam, sevdiği kadını sürekliliği olan bir şekilde aldatır mıydı? Aşk bu muydu? Hayır, asla bu değildi… Aşk yaralamaz, tam aksine iyileştirirdi… Aşk öldürmez, tam aksine umutla, inançla ve sevgiyle, her daim yaşatırdı… Peki, Cem’in aşkı bunları sağlıyor muydu ya da sağlayacak mıydı? Tabii ki de hayır… Cem tarafından aldatıldığını bir gün mutlaka öğrenecek olan Öykü, hiç yara almadan hayatına devam edebilecek miydi? Cem’in aşkı o büyük ihanete rağmen yine de Öykü’ye nefes olacak mıydı? Hayır… İşte tam da bu yüzden Ozan’ın da dediği gibi Cem’in derdi aşk değil tamamen takıntısıydı… Peki, bu takıntı ona kazandırdı mı? Kağıt üstünde evet… Takıntılarının peşinde umursamaz bir tavırla koşan Cem, şimdilik Öykü ile barışmış olsa da biliyoruz ki bu durum geçici… Süreç içinde hep birlikte öğreneceğiz neler olacağını ama görünen şu ki Cem ve Öykü için yeni bir sayfa pek de mümkün olmayacaktır… Şunu da söylemeden geçmemeliyim ki; Cem’in acıyla başa çıkma yolu olarak gösterilen ‘’içerek atlatma’’ sahneleri benim için bölümün en sıkıcı sahneleriydi. Evet, Cem üzüntüden ne hale geldiğinin farkındayız ama bu üzüntüyü ve acıyı başka sahnelerle de göstermek ve anlatmak mümkün… Neden güzel ülkemin güzel dizilerinde her zaman ayrılık acısı çeken kişi, bu acıyı ‘’kafa dağıtma ‘’ yolu ile atlatmaya çalışır ve sonrasında da bu olay her daim diğer kişinin kapısında biter? Yok mudur bu üzüntüyü daha yaratıcı bir şekilde ekrana taşıyabilecek sahneler? Bence vardır hem de çok… Mesela o sahnelerin yerine kişinin üzüntüsünü daha içten bir şekilde anlatabilecek bir diyalog yazılamaz mı? Evet, yazılabilir… Mesela Cem ve Öykü’nün barışma sahnesi olarak karşımıza çıkan o kısım beni çok daha fazla etkiledi… Gerek ilk tanışma ortamını yeniden oluşturma fikri- kabul etmeliyim çok yaratıcıydı-, gerekse de sahnede sergilenen oyunculukların içtenliği beni Cem’in kapıya dayanma sahnelerinden çok daha fazla etkiledi ve güldürdü… İşte bu yüzdendir ki; Cem’in kapıya dayanması gibi zorlama sahnelerin aksine insana daha samimi gelen bu tarz sahnelere daha fazla yer verilebilir… Tabii şunu kabul etmeliyim ki; barışma sahnesinde bu kadar gülmem de Rüya ve Merter çiftinin katkısı yadsınamaz.
Dizi başladığından beri istikrarlı bir şekilde her daim beni etkileyen bir ikili onlar… Her geçen gün favori çiftim olma yolunda daha güçlü adımlar atıyorlar ve bu bölüm ilk kez onlar için farklı bir şeyler oldu ve bu çok da güzel oldu. Engin Deniz’e ulaşma noktasında bir araya gelen ikilimiz belki de ilk kez amaçlarından saptılar ve onlar için Engin Deniz’in odak noktasında olmadığı çok da güzel sahneler yazıldı. İlk bölümden itibaren biz seyircilerin hissettiği o güçlü etkileşimi belki de ilk kez kendileri de hissettiler ve olanlar oldu. Rüya, mutluluğunun da ona verdiği yetki ile Merter’i hiç beklemediği bir anda öptü ve Merter için o perde aralandı. Ah Merter ah… Biz sana ne dedik? Kitabına konu olarak seçtiğin ve Engin Deniz’e duymuş olduğu aşkından yararlanmayı düşündüğün o kız seni kendine âşık eder, demiş miydik? Yoksa dememiş miydik? Tabi ki de demiştik… Peki, ne oldu? Geldin mi sözümüze? Bence geldin. Dur bekle bakalım daha neler olacak… Şunu söylemeliyim ki; ilk bölümden beri düşündüğüm tek şey bu ikiliye Engin Deniz’in odak olmadığı güzel sahnelerin yazılmasıydı. Bu sahnelerin yazıldığı takdirde aralarındaki kıvılcımın başlayacağına inanıyordum ki tam da öyle oldu. Senaristimizin çizdiği yeni rotayla Merter ve Rüya ilişkisi farklı yöne çevrildi… Çok da güzel oldu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Rüya ve Merter, en başından beri Darısı Başımıza’yı her hafta keyifle izlememe neden olan karakterlerin başında geliyorlardı. Onları izlerken sanki gerçek hayatta her an karşıma çıkabilecek karakterleri izliyordum. Sanki onlar bizden birileriydi… Bu karakterlere o kadar içtenlikle hayat veriyorlardı ki… Eğlenmemek, gülmemek ve hatta hayran olmamak neredeyse imkânsızdı… Hep düşündüğüm şey şuydu. Bu samimi ve komik çifte bir de aşk ekseni ekledik mi ne olurdu? Ne olacak tabi ki de bu ekseni izlemek tadından yenmez olurdu. Öyle de oldu… Samimiyetleri ve komiklikleriyle bizleri kendilerine hayran bırakan bu güzel çiftimize bir aşk ekseni çizildi ve temennim bu eksenin devamı da gelsin de bizde zevkle izleyelim… Eğlenceli çiftimizi şimdilik burada bırakıyor ve rotayı esas çiftimize çeviriyorum. Öykü ve Ozan…
Ah ben size ne desem? Ne yapsam? Bu hafta neler oldu öyle… Geçen bölüm Ozan’ın kendisiyle yüzleşmesine şahit olan Öykü, bu kriz dönemin de hem kendisi için hem de Ozan için en doğrusu olacağını düşündüğü için Cem’den ayrılma kararını almış ve bölüm burada sonlanmıştı… Dün yayınlanan bölüm itibariyle Öykü ve Ozan ikilimiz için şunu söyleyebilirim ki; boyut atlamışlardır. Hepimize hayırlı olsun… Onlar hem çok severek izlediğim hem de yaşadıkları dönüşümlere ve verdikleri kararlara ayak uydurmakta inanılmaz derecede zorluk çektiğim bir ikili… Her hafta o kadar faklı oluyorlar ki… İlk bölüm tatlı sinerjilerine hayran kaldığım çiftimiz, ikinci ve hatta üçüncü haftalar da yaşadıkları üzücü ve kasvetli diyaloglarla beni şaşırtmış ve zaman zaman üzmüşlerdi… Peki ya bu hafta? Bu hafta da aynı şey oldu… Ekran karşısında o kadar farklı yazılmış ve oynanmış iki karakterle karşılaştım ki… Bu hallerini sevdim mi? Kesinlikle sevdim. Ya siz ne şekersiniz ya… O didişmeler ne şeker didişmeler. Ya o inatlaşmalar… Bir inatlaşma bir çifte ne kadar yakışırmış sorusunun cevabını da dün itibariyle bulmuş oldum… Sude sahnelerinin yardımıyla bir araya geldiğiniz o sahnelerden tutun da o bisiklet sahnelerine kadar her sahnenizi o kadar hayranlıkla izledim ki… O kadar içtenlikle oynamıştınız ki… Bu sahneler Öykü ve Ozan’a o kadar yakışmıştı ki valla hayran kalmamak elde değildi… Tamam, kabul siz didişin, tartışın ve hatta küsün biz razıyız… Yeter ki bütün didişmeleriniz böyle olsun… Ayrıca o koldan tutmalar, o bakışlar bunlar gözümüzden kaçmıyor, Ozan Bey… Öykü ve Ozan, o kadar ince ince işlenmiş bir çift ki… Bunu Öykü’nün Sude üzerinden Ozan’ı anlattığı o sahneden bile anlayabiliriz… Çiftimizin gidişatı açısından çok olumlu bir bölüm olmasa da seyirci gözünde Öykü ve Ozan için umut vaat eden bir bölümdü… Yalnız söylemeden geçmeyeceğim… Ozan iyisin hoşsun da ne olacak bu hoyrat söylemlerin? Ne zaman vazgeçeceksin yalnızca Öykü’yü suçlamaktan… Eğer bu yaşadıklarınız bir hata ise ve bu hataya sebep olan eylemin tarafları iki kişi ise nedendir tek tarafı suçlu bulmak? Sen hiç mi suçlu değilsin? Yoksa senin gibi bir adam suçunu kabul edemiyor mu? Cevabını şu an bilemiyorum ama bildiğim şey eğer bir hata varsa bu ikinizin de hatası… Bütün suçu tek başına Öykü’nün omuzlarına yüklemek sana hiç yakışmıyor hem de hiç… Pişman olacağın günler gelecek de dur bakalım ne zaman? Son pişmanlık fayda etmez der ve rotamı başka bir yöne çeviririm… Rota ki ne rota… Dizinin seyrini değiştiren defter olayı… Zerrin’in babasının defteri, Cem’in Öykü ile barışma girişimleri sırasında dün ilk kez ortaya çıktı… Kabul etmeliyim ki; defter olayı en başından beri ilgimi hiç çekmemişti ve bu noktada senaryoyu eleştirmekten zaman zaman kendimi alamamıştım çünkü konunun geçerliliğine bir türlü inanamamıştım. Bu yüzden de defter sahnelerinin hızlı geçmesini isteyenlerdendim ki dün bu konuda gelişmeler oldu… Zerrin’in babasının defterini ele geçirmesiyle birlikte şüphesiz ki Canan ve Zerrin savaşının da kıvılcımları iyice atıldı… Daha neler olur bilemem ve tabii şüphesiz ki bu konu daha da çok su kaldırır da lütfen şu defter olayını tadında ve zamanında bırakın… Defter olayının aksine daha güzel konular işlenebilir mi? Evet işlenebilir… Ve tabii gelgelelim ki yazımı bitirmeden önce bir konudan daha bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu hafta Ferrin ve Resmiye’nin çatışmalarını yine çok severek izledim. Gerek Resmiye gerekse de Ferrin bu tarz sahneler de muhteşem bir performans sergiliyorlar ve umarım devamı da gelir…
Özellikle Resmiye’nin ‘’elektrik sahnesini’’ çok eğlenerek izledim… Bu tarz sahneler ve oyuncular diziye hem renk katıyor hem de seyirciye derin bir nefes aldırıyor bu yüzdendir ki bu sahneler ve onları oynayan oyuncular iyi ki var… Sen, iyi ki varsın. Dizimizin, tuzu-biberi Resmiye…
Yaz sezonuna güzel bir başlangıç yapan dizimiz, yoluna emin adımlarla ve güçlü bir kitleyle devam ediyor… Daha nice güzel bölümlere… Herkesin emeğine sağlık