Site icon Dizifilm BiZ

Ver Elini Aşk 6. bölüm

                                                                                                                      Yazar: Sinem ÖZCAN

Ekranın başından kalktım kalkmasına da kafamda dev bir “?” var. Lalin’in 100. maddesi ne? Oğuz bak; bende öyle racon derdi filan yok, merak söz konusu oldu mu son derece ilkesiz de olabilirim, yolla annem sen o defteri bana. 100. maddeye bi’ göz atayım ben, sen sonra kaldığın yerden devam et.

Şaka bir yana, bir dizide ana çift kadar diğer çiftlerin öyküsü de gizemi koruyor ve izleyeni düşündürmeyi başarıyorsa bunun tek izahı vardır: senaryo başarısı. Sosyal medyada hangi dizinin etiketini tıklasanız aşağı yukarı benzer ifadeler görürsünüz. İzleyiciler “Diziyi yan karakterlerle dolduruyorsunuz, esas çifti izleyemiyoruz.” diye yakınıp durur. Oysa Ver Elini Aşk’ı bir sorgulatın, bir tane bile benzer şikâyet göremezsiniz. Nedeni çok açık: Yan karakterler de en az ana karakter kadar etkileyici ve empatiktir de ondan.

Ver Elini Aşk, beni ekran başında germiyor, aksine günün negatif elektriğini üstümden süzüp alıveriyor bu yüzden perşembe akşamlarını keyif ve huzurla bekliyor – dum. Geçmiş zaman… Zira bu 100. madde meselesi dengemi bozdu. Var aslında bir tahminim:

Defterde Lalin’in 30 yaşına gelmeden yapmak istedikleri yazıyor. Yani aslında bunu Oğuz’dan fellik fellik kaçırmasına gerek yok. Tamam Oğuz bağırır, çağırır; deli filan der ama o kadar. Oysa Lalin’in en büyük kâbusu Oğuz’un defteri okuması… Bu durumda içinde Oğuz’un görmesini istemediği bir şey var, demektir. Bu da ancak Oğuz’la ilgili olabilir. O maddelerin hepsi yazılı mıydı yoksa aklına geldikçe mi yazıyor, bilemiyorum ama benim tahminim 100. madde son olduğuna göre ve Lalin bütün bunları 30 yaşından önce yapmak istediğine göre ben kartımı açıyorum: Bana kalırsa 100. madde “Oğuz’la evlenmek…” Lalin son anda köşeye sıkışınca içindeki deli cesareti depreşip “Son maddeden başla okumaya” dediğine göre artık duygularını da saklamak istemiyor gibi düşünüyorum. Yine de ters köşeye hazırım, ne olur ne olmaz.

Lalin ve Oğuz’u konuşurken Oğuz’dan söz etmeden kapatamayacağım konuyu. Bir kere daha kendimi teyit ettim. Ben “ağır abi” adamları seviyorum, kardeşim. Oğuz’a ilk bölümden vurulmuştum. Giderek de bağlanıyorum, Oğuz’u üzen karşısında beni bulur. (Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!)

Ana olaya gelmeden yine yandan yandan dolaşayım ve dizide en az Oğuz kadar bayıldığım ikinci yan kahramana uğrayayım. Elbette ki Mesut! Bu hafta Kiraz’a çektiği restle gönlümdeki tahtın ucuna oturmuştu ki ardından Fulya’ya “Botokslu olan biz miyiz, niye gerilelim ki?” deyince tahtın iliştiği ucunda iyice bir yayılıp yerleşti. Hak edene, hak ettiğini veren adamları seviyorum. Hele hele aşktan gözü kör olmamış, doğruyu yanlışı ayırabilenini bir başka seviyorum. İlk bölümlerde “Kiraz, Kiraz…” diye dolanan adam, yanlışı görünce dimdik durmayı bildi. Helal olsun Mesut, ne diyeyim.

Kiraz’ın yaptığı telefon görüşmesinden, o para açgözlülüğünün önemli bir sebebe dayandığı anlaşıldı. Ardından konunun babasıyla ilgili olduğunu öğrendik. Baba hapiste olduğu için büyük olasılıkla bir sağlık sorunu nedeniyle paraya ihtiyaç var, o da tamam. Ben senaristçiklerimi biliyorsam bunun ardından çok acıklı bir öykü çıkacak ve Kiraz’ın yaptığı gerekçelendirilecektir hatta Kiraz izleyici gözünde aklanacaktır da. Ne var ki benim için iş o kadar basit değil. İlki Kiraz’ın parayı elde edişine takığım ben. Şantaj, rüşvet, oyun, düzen akla ne gelirse yapıyor para için. Haa, diyeceksiniz ki “İyi de Mesut’a yakalanmadan önce bu kız işportacılık da yapıyordu.” Doğru. Keşke de öyle kalsaydı. Bulduğu ilk fırsatta üç kâğıtçı ve fırsatçı davranmayı seçti, demek ki öncesinde buna fırsat bulamadı; derim ben de…

İkincisi, parayı Kaan’a vermek istememesini anlarım; onun için elbette ki babası, Kaan’dan önemli ama bunu dile getirmenin bin bir yolu var. Gerekçesini de söylemesin ona da peki, iyi de “vermem” diye çocuk gibi diretmek niye?

Tavrı ve para kazanma yöntemleri yüzünden benim için Kiraz tek kelimeyle İ – Tİ – Cİ, işte o kadar! Gerekçesini makul bulabilirim, hak da verebilirim ama Kiraz’ı sevmedim, sevmiyorum ve sanırım sevmeyeceğim. Acilen Mesut’u, Kiraz’ın ulaşamayacağı bir yere alabilir miyiz sevgili senaristçiklerim?

Yan sokakları bitirdiğimize göre ana caddeye çıkma vakti de geldi. İmam nikâhı da olsa sahte nikâh, Mesut sayesinde bizimkileri fena çarptı ve gerçeğe dönüşüverdi. Ayperi’nin kendini kapana kısmış hissedeceği ve kaçamayacağı için çok gerileceği belliydi. Kaan’ın evlenme işine bakışı Ayperi’ninki gibi değil elbet. Kaan, Ayperi’nin dalına basacak bir yol buldu, onu yanında tutmanın da en pratik formülü bu evliliği kullanmak; ikisini birleştirdi ve Ayperi’yi elbette ki boşamadı. Kaan, Fulya’nın oyununa geldiği için zaten başında büyük dert var ve onu çözme derdinde ancak dedenin ve Ayperi’nin öncelikleri tabi ki farklı… Yine de iyi direndi, bana kalırsa…

Ben geçen hafta Kaan’ın borcunun 500 bin lira olduğunu sanmıştım oysa 500 bin $’mış. Eh o kadar paranın Emin Ağa olmadan toplanması da mümkün değildi. En akıllıca çözüm Ayperi’den geldi gelmesine de ben Emin Ağa’yı biliyorsam o bu parayı Ayperi’ye sorgusuz sualsiz vermez. Verdiyse de ardını araştırır. Ayperi’nin Kiraz’dan farklı olduğunu para pulla işi olmadığını biliyor. Pat diye bu kadar büyük miktarda para isteyen bir Ayperi, Emin Ağa için büyük şüphe sebebidir. Üstüne gider, paranın nereye gittiğini bulur ve bunu mutlaka elinde koz olarak tutar. İşin o boyutunu şimdilik düşünmüyorum. Bakalım, göreceğiz ne sürpriz çıkacak onun altından.

Kaan, parayı buldu bulmasına da bana kalırsa o paraya ihtiyacı kalmayacak çünkü bu olaydan sonra Fulya ve Kaan aynı yerde çalışamazlar. Ee Kaan gitmeyeceğine göre yanılmıyorsam biz Fulya’ya güle güle diyeceğiz (hatta ben arkasından teneke bile çalabilirim). Büyük ihtimalle Fulya bir biçimde kendi kazdığı kuyuya düşecek bizimkiler de ellerinde 500 bin $’larıyla kalacaklar. İşin o boyutunu da sonra düşünürüz gelelim o son sahneye…

Kaan’ın Ayperi’ye bakışı geçen bölüm değişmeye başlamıştı. Bu hafta da artarak devam etti. Kaan’ın duygularını daha çabuk fark edeceğini bekliyordum ama beklemediğim Ayperi’nin de etkilenmesi oldu. Son sahnedeki Ayperi, artık eski “köylü kızı” değil bana kalırsa…

Yalnız o ne hoş sahneydi, öyle. Atmosferiyle, çekimiyle, ritmiyle ve duygusuyla öyle güzeldi ki… Bölüm finalinde Su’yun tepkisi sahnenin havasıyla çok güzel örtüşmüş, bayıldım. Aslında ben o sahnenin her detayına bayıldım. Ali İl’in bakışlarının güzelliği, Sevda Erginci’nin doğallığı… O nasıl güzel şaşırmak, o nasıl güzel etkilenmek öyle… Sevda Erginci’nin çok ama çok masum bir havası var ve çekimine yakalanmamak çok zor. Bu havayı çok başarılı kullanıyor ve çok natürel bir Ayperi çıkarıyor. Bir yanınız ona gülüyor, diğer yanınız alıp içinize sokmak istiyor, diğer yandan gücü ve kararlılığı takdir uyandırıyor. Ayperi’ye öyle güzel yakıştı ki Sevda Erginci, düşünüyorum onu başka kim oynayabilirdi diye çok eskiden olsa bir tek Türkan Şoray geliyor aklıma, başka da isim gelmiyor aklıma.

Ali İl, beni çok şaşırtan bir başka isim. Diğer işlerini unutturdu bana ve sanki o hep komedi oynamış duygusu uyanıyor. Serseriliği de duygusallığı da komikliği de çok başarılı yansıtıyor. Kimsenin hakkını yemeyeyim sadece Sevda Erginci ve Ali İl değil, Ver Elini Aşk castını genel olarak çok iyi buluyorum. Gözümü rahatsız eden oyuncu yok gibi… Çoğu için duygum da sanki karaktere oyuncu bulunmamış da oyuncu için karakter yaratılmış… Mine’yi, Asuman Dabak; Mesut’u, Mesut Yılmaz; Ayperi’yi, Sevda Erginci dışında kim oynardı düşünemiyorum bile.

İçi boş ve tıkanmış hikâyeler, zorlama karakterler, abartılı oyunculuklar, sağdan soldan apartma senaryolarla dolu ekranlarda; sessiz sedasız, sosyal medyayı karıştırmadan tertemiz bir iş çıkararak ilaç gibi geliyorsunuz,bünyelere. Bütün ekibin emeklerine ve yüreklerine sağlık.

 

Exit mobile version