Site icon Dizifilm BiZ

Ver Elini Aşk 1. bölüm

                                                                                                                    Yazar: Sinem ÖZCAN

Aylardır merak ve hevesle bekliyordum Ver Elini Aşk’ı. Daha ilk haberleri düştüğünde, oyuncuları bile belli değilken benim izlenecekler listeme girmişti. Niye mi?  Diziyi kaleme alanlar benim bu sektörde imzalarını gördüğüm her işin ardından sorgusuz sualsiz gideceğim iki isim, çünkü. Onlar benim sevgili senaristçiklerim: A. Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem… Onların kalemiyle ilk kez tanışıyorsanız şu üç maddeyi bileceksiniz:

  1. Olaylar, çatışmalar, düğümler uzamaz, sündürülmez ve yerinde saymaz.
  2. Her an ters köşeye hazır olmalısınız; ne zaman, nereden ve nasıl bir sürprizle karşılaşacağınızı hiç bilemezsiniz.
  3. Onların yazdığı hiçbir öyküde saf, zayıf ve ezik kadın bulamazsınız. Yaşı, sosyal konumu, eğitimi ne olursa olsun onların kadınları hayatta dimdik ve kendi ayakları üzerinde durmayı bilen kadınlardır.

Ver Elini Aşk’ın genel çerçevesine de bu ilkeler doğrultusunda bakmak istiyorum, hâliyle.

Ana kahramanımız tam bir metropol adamı, çapkın, serseri ruhlu Kaan. Tipik bir bekar erkek o. Sürprizi ise dünya tatlısı kızı Su… Tüm kaygısızlığına, sorumsuzluğuna ve rahatlığına karşın âşık olduğu kızına iyi bir baba olmaya çalışan bir adam o. Karşısında Antepli köylü kızı Ayperi var. Alabildiğine yerli, alabildiğine gerçek bir karakter ve Ayperi; ayakları üzerinde durmayı başarabilen, güçlü, dediğim dedik, hazırcevap bir kadın. Bu ikilinin yolları Su sayesinde kesişiyor. Ayperi’nin işe, Su ve Kaan’ın bakıcıya ihtiyaçları var. Sonuç: Birbirine taban tabana zıt iki karakter aynı evin içinde ve odakları Su olmak üzere birlikte yaşamaya başlıyorlar. Eğer Kaan’ın dedesi Emin Ağa olmasa işler rayına girecek ve biz “Dadı” Ayperi ile “Baba” Kaan’ın birbirine çarpan hayatlarını izleyeceğiz. Ama Emin Ağa’nın planları bambaşka… Torunuyla asker arkadaşının torununu evlendirecek ve can borcunu ödeyecek. İşte ilk ters köşemiz de tam burada geliyor. Köşeye sıkışan Kaan, Ayperi ile evli olduklarını dedeye söyleyiveriyor. Bundan sonrası belli ki kaos… Hem de çok keyifli, çok renkli ve bol hareketli bir kaos… Hep birlikte bu maceraya tanıklık edeceğiz.

Öykünün diğer kahramanlarına gelince Ayperi’nin İstanbul’a gelmesine sebep olan henüz hiç tanımadığımız ablası, Kaan’ın çapkınlık ekürisi ve kankası Mesut’u ilk andan fena çarpmış görünüyor. Her ikisi de kentli, beyaz yakalı ve modern bu adamların birer köylü kızına âşık olmaları başlı başına çok hoş bir ironi geldi bana. Kent yaşamının yok ettiği doğallığın ne denli o hayata alışık olursak olalım hepimizde bir özlem olarak bulunduğunu düşündürdü.

Mesut, “baba” rolü taşımadığından Kaan’dan çok daha sorumsuz ve rahat bir adam. Bu başıboş adamın nasıl evrileceğini cidden çok merak ediyorum. Öykünün üçüncü bekâr adamı Oğuz… O diğer ikisinden alabildiğine farklı bir kimlik. Tek boyutlu, mekanik ve dümdüz bir adam o, şimdilik. Şimdilik diyorum çünkü onu da bir aşk bekliyor belli ki. Kaan’ın kardeşi Lalin, gelir gelmez afallattı Oğuz’u. Bu arada söylemeden edemeyeceğim. Bence öykünün en ilginç kimliği Oğuz olacak. Şu ana dek görmeye alıştığımız hiçbir karaktere benzemiyor. Üstelik bu kadar somut ve çizgisel bir adamın “soyut” duygularla karşılaşınca ne yapacağını kestirmek de imkânsız. Oğuz’u bilerek ilk bölümde gizlediklerini düşünüyorum. İlerleyen bölümlerin en büyük bombalarından biri o olacak gibi geliyor.

Mesut’un annesi Ayten ve ablası Simten ise apayrı renkler… Yaş fobisi ve Kaan tutkusuyla Simten ve dişi Eros rolüne soyunan Ayten, Ayperi ve Kaan’la ilgili çatışmaların ateşleyicisi olacaklar diye düşünüyorum.

Kaan’ın annesi ilk bölümdeki tek negatif karakter. Her dizinin olmazsa olmazı “fettan ve kötü” kadını anne temsil edecek gibi görünüyor. İlk bölümde başka kötü karakter belirmedi zira. Ancak çok “hoş” bir kötü olmuş, bu bölümdeki çizgisi sürerse “kızılacak” değil “gülünecek” bir figür olur.

Ayperi’nin kaçak ablası ve Kaan’ın kardeşi Lalin’le ilgili henüz bir fikir edinebilmiş değilim. Onları beklemeye alıyorum şimdilik.

İlk bölümde ana olayı ve karakterleri, kuş bakışı tanıdık ve ilk düğümle de finali yaptık. Newyork, İstanbul ve Antep arasındaki gidiş gelişler ve zaman atlamaları bu bölüm için zorunlu olarak biraz sık oldu. Özellikle baştaki geçişler konuya girmeyi güçleştirse de çerçevenin çizilebilmesi adına gerekliydi. Bu geçişler ritmi yer yer düşürdü ama Ayperi’nin eve gelişinden itibaren sahne geçişleri, espriler ve dünya şekeri minik Su sayesinde bölüm toparlandı, bence.

Oyunculara geçmeden senaryo dilinden söz etmezsem olmaz. Esprilerin kalitesi, şivenin doğru ve kıvamında kullanılışı hepsinden öte karakterlerin özüne çok uyan diyaloglarıyla çok başarılıydı. Hiç arasız bölümü, dikkatim dağılmadan izlemeyi başardıysam bunun en önemli faktörlerinden biri de su gibi akan anlatımdı.

Oyunculara en minikten başlayacağım, izninizle. Öyle çocuk delisi, bebek düşkünü biri değilimdir ben. Çocuk severim ama ölüp bittiğim söylenemez. Ben bile o minik Su’yu ekrandan alıp yoğurma isteği duyduysam onu sevmeyen olabileceğini düşünemiyorum. Sadece Gülsün Sare bile dizinin izlenme nedeni olabilir.

Uzun zamandır castını bu kadar beğendiğim dizi az oldu. Gözümü rahatsız eden neredeyse hiç kimse olmadığı gibi çoğu seçimi de “Evet, budur! Role çok yakışmış.” diyerek izledim.

Ali İl’i ben de herkes gibi en son Poyraz Karayel’de izlemiştim ve Kaan’dan çok farklı bir kimlikti. Bu kadar kısa sürede, üstelik komedi gibi çok zor bir türde bambaşka bir karakterde ne yapacağını çok merak ediyordum. Tek kelimeyle bayıldım. Bir kalemde Sadrettin’i silmiş ve Kaan’ı üstüne tam oturtmuş. Çok sıcak ve sempatik geldi bana. Bebekle oynamak bence çok zor iş. Karşınızdaki bir eşya değil canlı varlık; diğer yandan etkileşime, paylaşıma gireceğiniz bir yetişkin değil. Aradaki dengeyi kurmak çok zor. Oysa “baba” Kaan kızıyla çok doğru bir denge yakalamış.

Sevda Erginci ile uyumlarını da çok beğendim. Çok yakışan ve pozitif elektrik veren bir çift olmuşlar. Sevda Erginci’yi ilk kez izliyorum denebilir. Önceki projelerinin daimi izleyicisi olmamıştım. Dram oyuncusu olarak başarılı olduğunu da biliyordum ancak komedi çok başka ve dramdan çok zor bir tür. Ayperi’de nasıl olacağını çok merak ediyordum. Gerçekten çok ama çok beğendim. “Oynamadan” oynuyor, çok duru ve yalın… Sempatik ve çok şirin bir Ayperi yaratmış. Kimliği karikatürize etmiyor, doğalın içindeki komiği yakalamaya çalışıyor ki benim en sevdiğim komedi oyunculuğu tarzı bu.

Mesut Yılmaz’a İnadına Aşk’ta Adem / İblis’ten beri bayılırım. Çizdiği her karakterin hakkını sonuna kadar verir. Çok ayarında ve çok doğru bir oyunculuğu vardır. Mesut karakterinde de çok beğendim. Gerçi itiraf ediyorum, o elini sallasa ben gülmeye hazır bekliyorum ama bütün samimiyetimle söylüyorum Mesut’a çok yakışmış.

Gökay Müftüoğlu’nu Kara Sevda’dan biliyorum ancak orada fazla etkin olmayan bir kimlikteydi, oyunculuğuyla ilgili net fikrim yoktu. Oğuz’a tipleme olarak bayıldım ve role çok uyduğunu düşünüyorum. Bu kadar düz ve tepkisiz bir karakteri hele de komedi janrında, canlandırmak çok zor iş. Bölümler ilerledikçe ve Oğuz’un ağırlığı arttıkça Gökay Müftüoğlu’nun da asıl performansı ortaya çıkacak. İlk izlenimim çok olumlu. Umduğum gibi sürerse sanırım Ver Elini Aşk’ta “benim” karakterim Oğuz olacak.

Duygu Karaca’yı N’olur Ayrılalım da izlemiş ve çok beğenmiştim. Burada bambaşka bir kimlikle çıktı karşıma. Simten çok renkli bir karakter ve ona çok yakışmış. İyi bir komedi oyuncusu Duygu Karaca ve Simten’i çok iyi taşıyacağına ona çok hoş detaylar katacağına inanıyorum.

Asuman Dabak’a bayıldım. Role çok yakışmış. Karakterin abartısını çok iyi yakalamış ve çok hoş değerlendiriyor. Bölümler ilerledikçe harikalar yaratacak sanıyorum.

Nihal Menzil’i çok severim ve Nazmiye’de onu görmek benim için çok güzel oldu. Köksal Engür’ü konuşmak benim haddime değil. Ancak saygıyla izleyebilirim.

Başta söylediğimi yinelemek istiyorum bence çok başarılı bir cast oluşturulmuş ve oyuncular, karakterlere hem fizik hem ruh olarak çok yakışmış. İlk bölümde fikir edinemediklerimi de ilerleyen zamanlarda konuşuruz.

Ver Elini Aşk, kış sezonunda pek çok dram arasında farklı çizgisiyle izlenir olacak diye umuyorum. Her kanalda her akşam çeşit çeşit dramın olduğunu düşünürsek yormayan, germeyen aksine rahatlatıp dinlendiren ve keyifle güldüren yapısıyla sezonun hoş bir rengi olacak.

Umarım şansı bol, ömrü uzun olur. Ben her hafta keyifle izleyeceğim. Bütün ekibin emeklerine sağlık…

 

 

Exit mobile version