Site icon Dizifilm BiZ

Ufak Tefek Cinayetler 4. bölüm

                                                                                                                                                      Yazar: Sinem ÖZCAN

Ufak Tefek Cinayetler’in ilk bölümünü izleyip ekran başından kalktığımda izleyip izlememe konusunda kararsızdım ve “Birkaç bölüm bakayım, sararsa gider.” düşüncesindeydim. Üstüne üç bölüm daha gitti. Dizi beni belli bir mesafede tutuyor, yani alıp içine çekmedi ama merakımı da gıdıklıyor. Öte yandan yayına yeni başlayan diziler içinde en çabuk yükselen ve “tamam, tuttu bu!” denen de belki tek dizi.

Bizim yerli dizi izleyicisi genellikle kendi hayatına, yaşadıklarına paralel işleri seviyor. Ufak Tefek Cinayetler; yaşam tarzı, mekân ve kurulan dünya açısından böyle değil. Seçkinci ve kendine has steril bir havası var ancak öte yandan yaratılan karakterler sadece o dünyada değil sadece bizim toplumumuzda da değil evrensel ölçekte iş yapan kimlikler. Dünyanın her yerinde, her toplumunun her kesiminde bir Merve, bir Pelin, bir Arzu, bir Mehmet ya da Taylan görme şansınız var. İzleyiciyi büyük oranda çeken de bu oldu, galiba.

Senaryo kuramcılarının hemfikir oldukları bir nokta vardır: “Kötü”sü çok iyi olan iş tutar. Burada “kötü” tanımını öncelikle Merve için düşünmek lazım. Bu açıdan baktığımda da Merve, gerçekten çok iyi düşünülmüş, çok iyi işlenmiş ve hepsinden önemlisi yaşayan bir karakter. Dizinin tutmasında, bana sorarsanız, en büyük pay onun.

Bu hafta, bölümü izlerken bir yandan da düşünüp durdum. “Ben olsam Merve gibi bir kadınla nasıl başa çıkabilirim?” diye ya da başa çıkabilir miyim, acaba? Açıkçası bu, bir ön karara bağlı: “Bu kadınla uğraşmalı mıyım, uğraşmamalı mıyım?” Oya, bu hafta Serhan’la konuşmasından öğrendiğimiz üzere, hayatın adil olması gerektiği fikrinde ancak kabul edelim ki bu fazlasıyla idealist bir düşünce. Evet, hayat adil olmalı ama değil. O hâlde ben olsam adalet sağlayıcısı pelerinini giyer miydim, Oya gibi? Benim tavrım: Kazanmayacağım savaşa girmem ben, bir de kazanırken benden neler eksilir onun hesabını iyi yaparım. Oya bu hesabı yaptı mı ya da geçmişin kini her şeyin ötesinde mi onu daha tam anlayamadım. Biz sonucu biliyoruz: Oya, Merve’ye savaş açtı.

Yine bana kalırsa bu savaşı açmakta aceleci davrandı ve duygularına yenildi. Oya’nın Merve’yi iyi tanıdığını düşünmüyorum hele bu bölüm Serhan’la aralarında filizlenmeye başlayan duyguların onu iki cephede savaşmaya iteceğine inanıyorum. Buna gücü yeter mi Oya’nın, emin değilim.

Peki, gelelim asıl önemli soruya: Merve gibi bir kadını nasıl yenersiniz? Önce düşmanı tanımak gerek elbette. Kabul edelim Merve, acı ve keskin bir zekâya sahip. Bunun ötesinde çok sağlam plan kuruyor ve yılmadan adım adım o planı uyguluyor. Etrafı çok kolay manipüle edebiliyor ve soğukkanlı oluşu; bunu, daima lehine kullanmasını sağlıyor.

Merve, bir komutan ve bütün komutanlar gibi askerleri var. O zaman onunla savaşıyorsanız ilk etapta direk komutanı değil askerleri hedef almak gerek bence. Merve’nin ordusu, kimi gücünden korktuğu için onunla olanlardan kimi onun yanında olmanın getireceği faydalardan nasiplenmek isteyenlerden oluşuyor. O hâlde ilk olarak buraya oynamak ve onun elini zayıflatmak lazım. Bu askerlerden en zor saf değiştirecek olan Pelin, kuşkusuz. O, başlı başına ayrı bir taktik gerektirse de Pelin’i Merve’den koparmak çok güç ama imkânsız değil.

İkinci olarak Merve’ye Merve’nin oyunlarıyla hamle yapmayacaksınız. Onu şaşırtmak ve hata yapmasını sağlamak gerek. Bu da çok zor ama yine imkânsız değil. Ancak ordusunu kaybetmiş ve yeni plan geliştirecek gücü kalmamış Merve’yi alt edebilirsiniz. Oya’nın Merve’ye korku salma hamlesi başkalarında çalışır ama Merve’de değil. Bunu göremediği için ben Oya, Merve’yi tanımıyor diyorum.

Oya, meşhur 96 yazında çok ağır bir darbe almış; Pelin ve Merve’nin belki de en büyük kurbanı olmuş buna rağmen ayakta kalmış ve kendine yeni bir hayat kurmuş. Ne var ki o travmayı bütünüyle söküp atamamış bünyesinden, doğal olarak. Olayın ikinci kurbanı Edip, yaşananlardan sonra Merve’ye “bulaşmama”yı seçmiş ve kendine çevreden soyutlanmış bir alan yaratmış ancak onun kini Oya kadar güçlü değil. Oya’yı güdüleyen uğradığı haksızlığın öcünü almak. Ne var ki yaraları yüzünden Merve kadar güçlü değil, Merve’yi yaralamadıkça da durumu eşitlemesi zor.

Tam da bu noktada devreye Serhan giriyor. Serhan, Merve’nin en büyük zaferi… Merve’nin Serhan’ı elde etmek için verdiği savaşı çok iyi anlıyorum da benim anlamadığım Serhan’ın Merve gibi bir kadına nasıl yem olduğu… Evlilikleri bir aşk zeminine oturmuş görünmüyor. Büyük ihtimalle Merve’nin yine ince ince dokuyup oluşturduğu bir planın sonucu. Merve çok tipik bir dişi örümcek… Eğer niyet ettiyse onun ağına yakalanmamanız imkânsız. Serhan’ı yakalamış, kilitlemiş ve şu an, sosyal hayatta onun gücünü ve statüsünü kullanarak yaşıyor.

Serhan, belli ki onunla mücadeleyi uzun süredir bırakmış. Aslında sadece Merve’yle değil kimseyle ve hiçbir şey için mücadele eden bir tip değil Serhan. Kızıyla kendisi için bir güvenli alan oluşturmuş ve orada nefes alabildiği ölçüde sürdürüyor hayatını ya da Oya’yı tanıyana dek sürdürüyordu, demeliyim. Oya, Serhan’a unuttuklarını hatırlatmaya başladı. Birine güvenmeyi, biriyle konuşabilmeyi ve her şeyden önemlisi hesapsız yaşamayı. Etkileşim karşılıklı da olunca Oya ve Serhan arsında bir aşk kaçınılmaz görünüyor.

Etik değerleri bir yana bırakırsak aslında Merve’ye karşı kazanılacak en büyük zafer, Serhan’ı ondan çalmaktır. Haaa, Merve bunu cevapsız bırakır mı? Asla! Gerçi etik tarafını bırakalım bir yana dedim ama ortada bir çocuk olunca pek de kolay değil, bu. Serhan’ı Merve’den çalmak küçük bir çocuğun yaşamını da birinci elden etkiliyor. Annelik duygusunu asla tadamayacağını bildiğimiz Oya, bunu yapabilir mi? Sanmam. Hadi yaptı diyelim oluşacak yeni tabloda gerçekten mutlu olabilir mi, onu da sanmam. Gerçi içimden bir ses Oya’nın artık hiçbir koşulda bütünüyle mutlu olamayacağını söylüyor. Bölümde Komiser Yardımcısı Derya’dan öğrendiğimize göre Oya ve Serhan aşkı mutlu sona ulaşmamış. Yaşadıklarının üstüne aldığı bir aşk darbesi de Oya’ya ikinci büyük yıkımı getirecektir diye düşünüyorum.

Bu öyküde şu ana dek benim için en flu karakter Oya. Onu tam anladığımı ya da çözebildiğimi düşünmüyorum, belki de karakter olarak bana çok uzak olduğundandır. Motivasyonunu kavradım ancak yolu benim için çok belirsiz. Serhan’a ilgi duymasını anladım ama onunla bir ilişki yaşayacak cesareti olup olmadığını bilemedim. Özetle Oya’nın hamleleri benim için şu an fazlasıyla muğlak.

Grubun en zararsız görüneni hâlâ Arzu. Evliliğindeki sorun, iç dünyasına fazlaca gömülmüş olması onu şu an için etrafında olup biten entrikalardan uzak tutuyor. Açıkçası Arzu çok klasik bir aldatılma, yüzleşme, boşanma süreci yaşıyor ve tepkileri de bununla uyumlu. Arzu’yu farklı kılacak, onun öyküsünü bana merak ettirecek, kısacası Arzu’yu benim için ilginç kılacak bir yaklaşıma ihtiyacım var. Bu hâliyle benim için öyküde bir farklı renk o kadar. İlerleyen bölümlerde Arzu ve Mehmet ilişkisinde neler değişebilir bilemiyorum ancak Arzu’yu sevmeye hazırım, bunun için onun bir ivmesine ihtiyacım var.

Öykünün erkekler cephesi biraz ihmal ediliyor duygusu uyandı bende. Edip’i neredeyse hiç tanıyamadım. Hayata karşı pasif bir duruş seçmesi ve Oya’ya platonik bir sevgi beslemesi dışında onun kimliğiyle ilgili bilgim yok. Mehmet ve Taylan aslında aynı kumaştan biçilmiş adamlar. İkisi de sığ tipler. Aralarındaki fark Mehmet daha cesur görünürken Taylan’ın onu takdir etmekle birlikte aynı adımları atacak cesaretinin olmayışı. Oya’ya karşı ilgisinin altında da bir vakitler etkilediği kadını hâlâ etkileyebiliyor olma duygusu yaşamak istemesini buluyorum ancak benim gördüğüm Taylan kolay kolay sahada olamaz, o kenardan maçı izleyenlerden ama “ben olsam şöyle şöyle yapardım.” kolaycılığından ayrılmayan adamlardan biri.

Gelişmeye ve işlenmeye en müsait karakter Serhan görünüyor. O kendini ait hissetmediği bir dünyada yaşamaya zorlanan yalnız bir adam. Oya’yla kesişen yolları en çok onun hayatında ve duygularında deprem yaratacak, kuşkusuz. Ne denli cesur ve ne denli kararlı olabileceğini zaman içinde göreceğiz.

Merve, Oya’nın hamlesini onun kliniğini kapattırarak başka bir hamleyle cevapladı. Üstelik bana sorarsanız sıkı bir gol attı. Oya bunun karşılığında sağlam bir planla ve çok kontrollü olarak harekete geçmezse maçın galibi tartışmasız Merve olacaktır. Merve’nin aksine Oya’nın duyguları olduğundan ve yaşadıklarından etkilenecek kadar insan olduğundan hemen kontrolü eline alıp akılcı bir hareket planı hazırlayacağını ummuyorum. Ancak beklentim, bu darbenin de Oya’yı Serhan’a bir adım daha yaklaştırması.

Oya, “Savaş Sanatı” okuyarak kendi yolunu bulmaya çalışırken Merve o sanatı kendi yaratıyor. İtiraf ediyorum ben de merakla bir sonraki cephenin nerede ve nasıl açılacağını fena hâlde merak ediyorum.

 

Exit mobile version