Site icon Dizifilm BiZ

Siyah Beyaz Aşk 5. bölüm

                                                                                                                                             Yazar: Sinem ÖZCAN

Geçen bölümün final sahnesinin üstüne bu hafta bölüm etiketi “Fark Etmeden” gelince ne yalan söyleyeyim, “Kaybolup giderken fırtınalarda / Gönlümce bir ıssız ada bulmuşum“ tadında sahneler başlıyor diye düşünmüştüm. Henüz “Fark etmeden senin olmuşum” demek için çok erken biliyorum, elbette. Gerçi Aslı değil belki ama Ferhat’ın buzunda minik minik çatlaklar oluşmaya da başladı, bana kalırsa.

Aslı, Sinan konusunda da bir darbe alınca çivi çiviyi söker hesabı iyice dağılıp paramparça olmak yerine silkelenip kendine geldi. Ferhat’ın daha tanıştıktan kısa süre sonra farkına vardığı keskin zekâsı kendini göstermeye başladı. Dilsiz’i bile atlatıp Yiğit’in karşısına dikilmeler, Ferhat’ı dahi kuşkulandırmadan anahtarı çalmalar… Üstelik öyle doğal, öyle hazırcevap, öyle paniklemeden uygun kılıflar bularak sıyrıldı ki olayların içinden şapka çıkardım.

Ferhat, egosu çok yüksek bir adam, etrafında kendi kalibresinde kimse de olmadığı için kendi zekâsını da uyanıklığını da sınamak zahmetine hiç katlanmamış. Aslı’nın zekâsını fark etti etmesine de egosu ona en büyük hatayı yaptırdı. “Benden sonra ikinci…” yanılgısı Aslı’yı hafife almasına neden oldu. Zaman zaman anlık kuşkular yaşadı, kabul ediyorum ama Aslı onları o kadar ustalıkla savuşturdu ki üstüne düşmedi. Belki de “aslanı terbiye ettiğini” düşündüğünden “cesaret edemez” yanılgısına kapıldı. Çok da iyi oldu, birilerinin Ferhat Aslan’a zirvede yalnız olmadığını gösterme vakti gelmiş de geçiyordu.

Bir anlık zaafa kapılıp Aslı’yı öptüğünde ilk açığı verdi Ferhat Aslan, aslında. İlk defa kontrolünü kaybetti ve Aslı’nın “Beni niye öptün?” sorusuna belki de ilk kez samimi olarak verecek cevap bulamadı. Aslı’nın “Ne olursan ol; kalpsiz ol, cani ol ama hayvan olma!” tepkisi Ferhat’ta düşünebileceğinden de derin bir yere saplandı. (Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Aslıcım “hayvan” cani de kalpsiz de değildir, o insana mahsus. Keşke şu “hayvan” metaforunu bu kadar aşağılayıcı kullanmamış olsak. Neyseeee)

Ferhat, aslında büyük bir avantaj, çok doğru bir baba figürüyle yetişmiş. Sadece anlatan, gösteren değil örnek olan bir adamın oğlu olmuş, babasını kaybedene kadar. Babasının Yeter’le evlendirilme öyküsünü öğrendikten sonra, Namık gibi bir adamın oğluna bu kadar mükemmel babalık eden Berber Necdet, Ferhat’ın hayattaki en büyük şansı. Karanlık tarafa geçtikten sonra babasından öğrendiği ne varsa bilerek hepsini gömmüş yüreğine, Ferhat. Hem de hiç eşilmeyecek, çıkarılmayacak kadar derine gömmüş. Sadece öfkesini diri tutmuş. Ne var ki şimdi biri giriyor hayatına ve o gömdüğü yerlere bilmeden kazma vuruyor. Ferhat’ın yüreği o kadar buz tutmuş ki bir hamlede eriyip içindeki çocuğu ortaya çıkarmasına imkân yok ama Aslı’nın bir tek cümlesi o buza bir darbe indirdi, bile. Bunu fark ettiği anda da kendini yine derine gömmek için karşı hamleyi yaptı. Karısından gelen telefonu, sevgilisine (sevgilisi de çok iddialı oldu aslında, ne diyeyim ki Yaprak için bilemedim) açtırarak Aslı’ya “Sen benim için bir hiçsin!” mesajı vermeyi denedi. Denedi diyorum çünkü mesaj yerine ulaşmadı. Aynı yarayı Aslı da açamadı. Hatta denebilir ki Yaprak, Aslı’ya göre daha bile fazla etkilendi durumdan. Bence bu da Ferhat’ın Aslı karşısındaki ilk yenilgisi… (Onu vurmayı başaramamasını saymazsak)

Baştan beri Ferhat’ı sevmeye çalışıyorum hem de olanca gücümle. Yaptıklarını anlıyorum, gerekçelerini de onun için makul buluyorum ama itiraf ediyorum henüz sevmeyi başaramadım. Bugün nedenini algıladım. Ferhat’ın sevgisizliği ürkütüyor beni. Ustura dışında hiçbir canlıya sevgi beslemeyişi beni ondan uzaklaştırıyor. Aslında bir tek varlığa sevgi duyabiliyorsanız o yeteneğiniz var, demektir. En azından potansiyel olarak mevcuttur da kinetiğe dönüşemiyordur. Aklım bunu kabul ediyor ama gel gör ki bu denli koyu siyah beni itiyor. İlk kez bu bölüm, Ferhat’ın birini sevebileceğine inanır gibi oldum. Yerde yatan Aslı’ya kıyamaması, o gittikten sonra solan çiçeklerine şefkatle bakışı, hele hele nikâh için hazırlanmış Aslı’yı gördüğünde yüzündeki hayranlık; benim Ferhat’la aramdaki mesafeyi biraz da olsa azalttı. Biliyorum ki sevmeyi yeniden hatırladığında bambaşka bir adam doğacak ve ben ona hayran olacağım ama şimdilik “Az öteye git, Ferhat!” diyorum.

Ben, bu ilişkide bütünüyle Aslı’dan yanayım, şimdilik. Mağdur olan o olduğu için de değil üstelik. Bunca işkenceye, bu kadar aşağılanmaya, bu denli şiddete rağmen ruh sağlığını korumayı başardığı için, gücünden hiçbir şey kaybetmediği için ve hepsinden öte hâlâ umutları olduğu için, hele hele Ferhat’ın yörüngesine girmemeyi başardığı için…

Aslı& Ferhat aşkı doğacak, doğacak da bu ancak Ferhat, “insani” özellikler kazanınca olsun istiyorum ben. O yüzden de şu an Ferhat’tan etkilenen, hatta onun içindeki gizli cevheri çıkarmak için kendini parçalayan bir Aslı görmek istemiyorum. Ferhat, kendini soktuğu kuyudan kendi başına çıkmalı. Önce Aslı’nın sevebileceği bir adam olduğunu göstermeli, ondan sonra bakarız.

Aslı’da yumuşama nasıl başlar diyorsanız cevabım, Ferhat’ın zaafını görmeye başlamasıyla olur, diyor. Aslı zayıfa kıyamayan, merhametli bir kadın. Ferhat’tan nefretinin kökeninde de onun acımasızlığı var. Ne zaman ki Ferhat’ın da yaraları olduğunu ve sarılması gerektiğini görür, ne zaman ki onun canı yandığında sadece kendisinin iyileştireceğine emin olur işte o zaman yumuşar, diye düşünüyorum. Bunun olabilmesi için de şiddetli bir deprem gerek, bana kalırsa.

Final sahnesinde Ferhat’ın ateş ettiğini görünce bütün yüreğimle Aslı’yı vurmasını diledim. İşte bu, bir kırılma noktası olur çünkü Ferhat’ın beyazdan siyaha geçişi ilk kez can almasıyla oldu. Namık’ın onun eline silah verip babasının katilini öldürtmesi Ferhat’a saf değiştirtti. Bu kez de öldürmeye kıyamadığı birini vurmuş olmak, onu sersemletecek ve kale duvarında sağlam bir gedik açacaktır. Aslı, Ferhat’ı bıçakladığında ona “Sen de bu tarafa geçtin!” diyen Ferhat, aynı koşulda kendisi de diğer yana bir adım yaklaşacaktır. Umarım ki vurulan Aslı’dır.

Yiğit ve Aslı’nın bir biçimde hayatına girmiş olması Namık’la olan ittifakını da sarsmaya başladı. Ferhat’ın, Namık’ı sevmediğini sadece ailesini hayatta tutabilmek için onun safında durduğunu biliyoruz. Namık’ın üst üste hatalı kararları, Ferhat’ın onun üstündeki baskısını da giderek arttırıyor. Gün gelip Namık’ın gerçek babası olduğunu öğrendiğinde film kopacak.

İşte benim asıl soru işaretim de ondan sonra ortaya çıkacak. Düşünüyorum, düşünüyorum çözüm bulamıyorum. Aslı ve Ferhat için mutlu bir aşk yazamıyor benim kafam. Bu kadar ellerini kirletmiş bir adamla Aslı, nasıl her şeyin üstüne sünger çekip büyük aşk yaşar? Hele kendi vicdanıyla savaşmaya başlayan Ferhat, nasıl Aslı’yla temiz bir hayat kurar? Gerçekten sağlam bir mucizeye ihtiyacımız var.

Mucize demişken her doğum bir mucizedir, hem de en umut dolu olanından ama Gülsüm’ün bebeğinin doğumu hariç… Cüneyt gibi bir babaya, Yeter gibi bir anneanneye sahip o minik ne yazık ki mucizesini yanında getirmeyi unutmuş görünüyor. Bir tek sevindirici gelişme, Gülsüm’ün Cüneyt’i ilk kez doğru dürüst değerlendirebilmesi oldu. Onun, kendisini ve bebeğini koruyup kollayacak adam olmadığının işaretlerini algıladı, Gülsüm. Şimdi yapılacak olan bebeğine bir şekilde kendi başına sahip çıkması. Bana kalırsa bebeğin Safiye’ye ait olmadığını anlayan Ferhat, gerçeği de şıp diye çözer. Gülsüm de benim gibi Ferhat’ın Aslı’yı vurmuş olmasına dua etsin bence. O olayın şokuyla Ferhat, Cüneyt’in peşine düşmeyi geciktirir. Aksi hâlde bence Cüneyt’in bu dünyada alacağı pek fazla nefes kalmadı. Bilgisayarın çalınmasında da ondan şüphelenip üstüne gitmemişti, şimdi iki hesabı birden kapatır.

Yeni bölüm yeni senaristlerle gelecek. Öykünün ana hatları biçimlendiği için gideceği yol az çok belli… Çok radikal bir değişiklik olmazsa gerilimin daha da artacağı bir yeni bölüm, bizi bekliyor olacak. Erkan Birgören, Karagül’den kalemine aşina olduğum usta senaristlerden biri. Öykünün ruhuna en uygun anlatımı yakalayacağına kuşkum yok. Öykünün asıl yaratıcıları olan Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat’a da bu güzel hikâye için teşekkür etmek istiyorum. Onlarla başka maceralarda yine karşılaşmayı çok isterim.

Siyah Beyaz Aşk, benim her hafta en sabırsızlıkla beklediğim işlerden biri. Bayıldığım oyunculuklarla, merakla izlediğim konusuyla pazartesi gecelerimin rengi. Geçtiğimiz hafta, izlenme oranlarının artışına çocuk gibi sevinmiştim; umarım bu yükseliş artarak devam eder ve umarım uzun bir süre her pazartesi keyifle otururum ekran başına. Emeği geçen herkese yürekten teşekkürler.

 

 

Exit mobile version