Yazar: Sinem ÖZCAN
Siyah Beyaz Aşk’ın başından gözlerim fal taşı gibi açık ve ellerim buz gibi kalktım. Gerçekten şahane bir finalle noktaladık bölümü. O son sahneye geleceğim gelmesine ama öncesinde Aslı’nın dramına başından bir bakmak istiyorum, izninizle.
Kendini talihsiz bir tesadüfle Aslanların içinde buluverdi, Aslı. Hem de en acımasızıyla kesişti yolu. Ölümün kıyısına kadar gitti ve hayatta kalma seçeneği olarak önüne konana “evet” demekten başka şansı da yoktu. İlk korkusu geçince belki yaşadığı duygusal şiddet yanında ölümü bile yeğleyebilirdi ama bu kez önüne konan seçenek ilkinden de acımasızdı.
Kendi hayatından vazgeçmesi belki daha kolay olabilirdi ama sevdiklerinin canını feda etmek… İşte o, katlanılmaz bir yük… İkinci kez şantaja boyun eğip geri dönülmez yola girdi.
Bu hafta zorunlu evlilik gerçekleşince kendi kendime bu ilişkiden nasıl bir aşk çıkacak ki diye sordum. Gerçekten de hayal etmesi benim için neredeyse imkânsız. Bu kadar keskin iki karakter nasıl bir araya gelir, hadi onu geçtim bu kadar ağır bir duygusal işkence yaşamış bir kadın, ona bunu yaşatan adama nasıl âşık olur, işte onu bilemedim ve sanırım bir tür Stockholm sendromu oluşacak diye düşündüm.
Ferhat, kalesinde açık kapı bulmayı geçtim en ufak bir gedik bulunmayan bir adam… Köpeğine olan sevgisi dışında insanca hiçbir özellik göstermiyor. Ulaşılması, ikna edilmesi imkânsızdan da öte bir kimlik.
Öte yandan Aslı; yumuşakbaşlı, sessiz, uysal bir kadın değil… Hayatta kalma ve sevdiklerini koruma kaygısını bu denli yoğun yaşadığı anlarda bile tepkisini kim olursa olsun koymaktan kaçınmıyor. Doğal olarak da Ferhat’tan ölesiye nefret ediyor. Bu durumda ikisinin birbirine yönelmesi, en azından birbirlerini insan yerine koymaları nasıl olacak işte onu kestirememiştim.
Öykünün ana aksı Aslı ve Ferhat üzerinde de dönse bütününde çok karanlık ve kötücül birçok olay iç içe girmiş durumda.
Handan ve Yeter’in ruhlarındaki koyu siyaha şimdilik girmiyor ve olayların onlar için iyice şekil almasını bekliyorum. Yine de her ikisi de ailedeki bütün mutsuzlukların ve acıların göbeğinde oturuyorlar. Yeter’in öyküsünü bu hafta Namık’ın ağzından öğrendik ancak Handan’ınkinin de basit bir çekememezlik olmadığı çok belli. Geçmişinde bugününü yaratan, tıpkı Yeter’inki gibi bir dram yatıyor sanki.
Namık’a baktıkça hep aklıma gelen bir söz var: En büyük zalimler, en büyük korkaklardan çıkar. Söz kime ait hatırlamıyorum ama Namık bu yargının somut örneği… Köşeye sıkıştığı her an gözlerindeki korkuyu o kadar ayan beyan görüyorsunuz ki bu adamın tek başına kalsa nasıl bir zavallıya dönüşeceğini düşünmeden edemiyorsunuz.
Arkası daima birileri tarafından kollanan, her istediği anında sunulan, aslında beyni İdil, gücü Ferhat olan bir zavallı o ama ona başkalarınca giydirilmiş kılığı kendinin zannedecek kadar da aptal. En büyük hatayı da burada yapıyor. Çok klasik söylemdir: Üç kişinin bildiği, sır değildir, derler. Ferhat’ın oğlu olduğunu İdil’e açıklayarak bence ilk büyük hatasını yaptı Namık. İdil’e yapacağı bir yanlış bu sırrın Ferhat’a ulaşması demek ve bu da Namık’ın gerçek anlamda sonu olacaktır. Ben, Ferhat’ın dönüşümünün bu sırrı öğrenmesiyle başlayacağını düşünmüştüm ilk bölüm ancak bölüm finalinin işaret ettiği, daha erken olacağı.
Aslı’nın artık yaşadıklarına tahammül edemediğini bölüm boyunca apaçık gördük. Bıçağı alıp yastığın altına koyduğunda ben intiharı düşündüğünden şüphelenmiştim ama çok önemli bir durumu atladığımı finalde fark ettim. İçe dönük yapıdaki insanlar kendilerini çıkmazda hissettiklerinde intihar yolunu seçer oysa Aslı, Ferhat’la tanışana kadarki hayatına bakılırsa tam tersi dışa dönük bir tip. Bu tür insanlar kendi hayatlarını sonlandırmaz, Aslı kadar çaresiz kaldıklarında onlara bunu yaşatanı yok etmeyi denerler.
Aslı o son hamleyi o kadar ani ve o kadar beklenmedik yaptı ki bir an donup kaldım. Sanki Ferhat’ı değil de beni bıçakladı. Ne olduğunu bile algılayamadım bir an için. Ama doğru hamle miydi? Evet, hem de çok doğru…
Bu olay Ferhat’ta ne yapacak, peki? Bana kalırsa etkisi çok başka olacak. Şaşırtıcı gelebilir size ama ben Ferhat’ın Aslı’ya saygı duymaya başlayacağını düşünüyorum. Boyun eğmeyişi, kendine zarar vermek yerine düşmanını ortadan kaldırmaya kalkışması ve hepsinden ötesi gözünün karalığı onda saygı uyandıracaktır.
Bir taraf kirlenirken diğer taraf onu aşağılamaktan vazgeçmeye başlayacak ve aralarındaki mesafe azalmaya başlayacak, bana kalırsa. Ferhat’ın Namık’la ilgili gerçeği öğrenmesi de ikisini işbirlikçi yapacaktır Namık’a karşı.
Yürekten söyleyebilirim ki uzun zamandır izlediğim kurgusu en sağlam işlerden biri Siyah Beyaz Aşk. Teknik eksikleri olabilir, detaylarda boşluklar bulunabilir veya zaman zaman mantık hataları da yer alabilir. Çok da takılmıyorum bunlara ama hakkını hiç yiyemem çok sağlam karakterler yaratılmış ve öykünün çatısı çok iyi kurulmuş.
Bu arada söylemezsem olmaz senarist istediği kadar muhteşem karakter yaratsın canlandıran oyuncu onun ruhunu yakalayıp çıkaramıyorsa öyküyü da tiplemeyi de rezil eder. Siyah Beyaz Aşk’ın en büyük şanslarından biri de bu. Castı iyi yapılmış, Allah için. Ferhat’a İbrahim Çelikkol kadar yakışacak oyuncu çok az bulunur hele Aslı’yı bana sorarsanız sadece Birce Akalay bu kadar iyi taşır.
Aslı’nın abisini ikna etmek için emniyette ona anlattığı hikâyede ekranın karşısında kilitlenip kalakaldım. O kadar büyülü bir oyunculuk çıkardı ki hayranlıkla izledim. Final sahnesindeki performansı da müthişti.
Birce Akalay ve İbrahim Çelikkol’un partner olarak çok uyumlu olacaklarını biliyordum ve soğukla sıcağın birleşmesi gerçekten izlemesi çok keyifli sahneler yaratıyormuş, gördüm. Gerilimi ve elektriği çok yüksek sahneler bizi bekliyor olacak sanırım, ilerleyen bölümlerde.
Siyah Beyaz Aşk’la ilgili baştan beri tek endişem, özellikle sıradan dram izleyicisine pek hitap etmeyeceği olmuştu. Fazla sert ve fazla yorucu gelebilir endişesi taşımıştım hâlâ da taşıyorum ama kendi adıma çok keyifle izlediğim bir iş ve reyting kılıcı tepesinde sallanmadan uzun süreli olsun diye çok dua ediyorum.