Yazar: Sinem ÖZCAN
Siyah Beyaz Aşk; başladığından beri hep zevkle izlediğim, çoğu zaman kafamda bir sürü soru işaretiyle ekran başından kalktığım bir dizi. Olup biteni sorgulattığı, düşünmeme fırsat tanıdığı için çok seviyorum galiba. Geçen hafta atılmış yeni düğümler vardı, bu bölüm cevaplarını alır mıyım acaba, düşüncesiyle oturdum bölümün başına ama sorularım artarak kalktım.
Cem’i öldüren ve Aslı’nın evine giren kadın, gizemini korumayı sürdürüyor. Bu hafta onu sadece Yiğit’in evine gelen Aslı’nın fotoğrafını çekerken hatırladık. Öte yandan Yeter’i ihbar eden ve bir anlamda fitili ateşleyen Ayhan da sessiz sedasız çekiliverdi.
Konuyu Azat Baba’dan açmışken bildiğimiz kadarıyla o bir hükümlü… Muhtemelen kızının sağladığı bir kolaylıkla dilediği zaman içeriden çıkıp normal hayatını sürdürme imkânı vardı ancak bu durum biraz fazla mı aşırıya vardı ki?
Geçen bölümün fitili ateşleyenlerinden biri de Yeter’di. Namık’a duyduğu aşk, nefrete evrildiğinden beri farklı bir Yeter izliyoruz. Daha savaşçı ve daha közü kara artık. Ferhat, gerçeği öğrenecek diye ödü patlayan kadın şimdi bütün geçmişi o da öğrensin diye âdeta zemin hazırlıyor. Bu bomba patladığında ortalık toz duman olacak ama şimdilik Yiğit’le Ferhat arasındaki buzları erittiği için hayra hizmet ettiğini düşünmek istiyorum.
Yiğit’in ailesine kırgınlığı ince ince işlendi. O, kendini ailenin kara tavuğu gibi hissediyor. Bu kırgınlığı öfkeye çevirmek için yıllarca uğraşmış ama özellikle abisi söz konusu olduğunda başaramadığını da biliyoruz. Yiğit’in yeni hayatında en büyük şansı Suna… Aslında Aslan erkeklerinin ikisi de hayatlarına giren kadınlar açısından çok talihli. İkisini de içine düştükleri kör kuyudan eşleri tutup çıkarıyor. Suna’nın aklı, sağ duyusu ve kocasına derin sevgisi olmasa Yiğit gerçekten de “ne yapacağını bilmediğinde en olmayacak şeyi yapan” adam olacak. Suna, her olayda en kritik noktaya parmak basarak ya da Yiğit’i doğru zamanda, doğru dozda silkeleyerek onun kendi karanlığında yok olmasına izin vermemeyi başarıyor.
Yiğit’in, Ferhat’a gayri ihtiyari “abi” diye hitap ettiği yerde benim de Ferhat’la birlikte gözlerim doldu. O abinin ardında öyle çok anlam gizli ki… Ben oldum olası kan bağının gereksiz abartıldığına inananlardanım. “Can bağı” nı çok daha fazla önemserim. Aynı ailede doğmuş olmak, aynı genleri taşımak iki insanı “can” yapmaya yetmiyor bana kalırsa. Yaşanmışlıklar, zor anlarda birbirine sırt vermek, aynı dili konuşup aynı rüyaya inanmak; akraba olmaktan çok daha önemli, çok daha doğru ölçütler… Yiğit ve Ferhat arasında yaşanan da bu aslında. Öz ya da üvey kardeş olmaları çok da önemli değil, hatta bana kalırsa hiç kan bağları da olmayabilir, sıkıntı yok.
Ferhat, Yiğit’le ilişkisinde çok ciddi bir mesafe kat ettiyse de büyük dalgalanmaların eşiğinde bana göre. Bölümü izlerken bir yandan da düşüncelerim onunla Aslı arasında gitti geldi, bir türlü bir dengede duramadı. Arabada uyuyan Aslı’ya yaptığı çok içten bir konuşmaya tanık olduk. “Hayatımdan çok kadın geçti benim, biliyor musun?” diye başlayan kalp kırıklığından söz eden ve “Belki bir gün bunları sen uyanık olduğunda da anlatabilirim. Belki çirkine de yakışır böyle güzel sözler.” diye noktaladığı nefis bir monolog dinledik, Ferhat’tan.
Birkaç bölüm önce Aslı, ona “Sen hep yanlış aynalara bakmışsın, bundan sonra bana bak; ben seni çirkin göstermem!” demişti. Bu kez Ferhat’ın “bir ayna tutuluncaya kadar anlamıyorsun kalbinin kırık olduğunu” deyişi, Aslı’yı hayatının “ayna”sı olarak alıp kabullendiğinin de işareti. Artık Ferhat, zayıflıklarının farkında olan adam! Bugüne dek kırık kalple yaşanmayacağını düşündüğünden kalbinin kırık olduğunu hep inkâr etmiş kendine, ilk kez kabulleniyor. İlk kez Ferhat’ın içine yolculuk yapıyor ve üstelik bunun güzel bir şey olduğunu bilerek yapıyor. “Bir gün bunları sana anlatabilirim, belki” deyişinde de ümit var aslında. Kendini bir başkasına açabilme arzusu ve onunla birlikte bir gelecek ümidi…. Bütün bunları düşündüğümde Ferhat’ın ne kadar büyük bir yol aldığını, ona bu mesafeyi Aslı’nın sevgisinin ve gücünün aldırdığını görmemek imkânsız.
Ancak şartlar ne yazık ki değişiyor. Aslı, eski Aslı değil artık. Bunun yanında bir süredir Ferhat üzerinde hiç etkisi olmayan Namık, yeniden devreye girdi. Namık, çok usta bir yalancı. Ferhat gibi çok akıllı bir adamı yıllarca bu gücüyle yanında tutmayı bilmiş ve bir kez daha onu manipüle etti. “Aslı bize yakın durduğu için abisi öldü. O, bizim dünyamızdan değil. Yaşadıklarımıza alışkın değil.” sözleri Ferhat’ı can evinden vurur ve vurdu da…
Öte yandan Aslı’nın “Korkmadığım için korkuyorum zaten!” cümlesinden, ondaki değişimi de sezdi Ferhat.
Aslı “Korkmadığım için korkuyorum zaten!” derken karanlığa alışmasını kast ediyor. Bunun onu değiştirdiğini ve bu değişimin abisini kaybetmesine neden olduğunu düşünüyor ki bana kalırsa bu noktaya gelmesi de çok normal. Aslı’nın sorunu Ferhat’la değil şu an.
“Ölüm, kalanlar içindir.” cümlesini son iki bölümde birkaç kez duyduk ve bence çok doğru bir yargı, bu. Ölüm, sizin elinizden en sevdiklerinizden birini çekip aldıysa sizi, geri dönülmez biçimde değiştirir.
Ne yazık ki Ferhat, bu noktada Aslı’yı tutup o karanlıktan çıkaramaz. Aslı, bilinçsizce de olsa bunları Ferhat yüzünden yaşadığını düşünüyor ve ondan uzaklaşmakta yavaş yavaş. Ferhat’sa zaten onun yaşadıklarının sorumlusu olarak kendini görüyor. Baştan beri Aslı için “Can kurtarmaya hayatını adamış bir kadın, can alan bir adamla nasıl birlikte olur?” sorusuna cevap aramış ve bulamamıştım. Anlaşılan Aslı da bir anlamda bu ikilemi şimdi çok ağır yaşamaya başlayacak. Bu durumda Ferhat’ın Aslı’yı bulunduğu yerden çekip çıkarması imkânsız. Hayat, onların aşkını tam da bu noktadan sınayacak, bana sorarsanız.
Cem’in ölümünde tetiği çekenin Cüneyt olduğunu finalde hem Aslı hem de Ferhat nerdeyse eş zamanlı öğrendiler. Cüneyt’in suyu uzun zamandır ısınıyordu. Vadesi çoktan dolmuş, uzatmaları oynuyordu bana göre. Bu noktadan sonra ölmese dahi, ortalıkta görünmesi pek mümkün değil, bence. Açıkçası ben Aslı’nın Cüneyt’i vurmasının bir hayal sahnesi olduğunu düşünüyorum. Hayal değil de vuran gerçekten Aslı’ysa bu, onun karanlık tarafa geçmesi demek ki Aslı bunu hiç kolay atlatamaz. Karanlığa alışmakla, karanlık olmak arasında dağlar kadar fark var.
Aslı da Ferhat da son derece zeki insanlar. Her ikisi de Cüneyt’in bu planda tek başına olamayacağını bal gibi bilir ve ardındaki gücün de Namık Emirhan olduğu sonucuna şıp diye varırlar. Beni Cüneyt’in ölümünden çok olayın bu boyutu ilgilendiriyor, Namık’ın yeni bir yalanıyla bu kapatılamazsa o zaman Ferhat’ın babası olma gerçeğine kadar bu işin sonu uzanır. Bu gerçeğin Ferhat’a neler yapacağını hepimiz tahmin ediyoruz. Her şeyi yakıp yıkan ve kendi içine alabildiğine kaçan bir Ferhat göreceğimiz kesin. İşte belki de Aslı’yla yine birbirlerine tutunmalarını sağlayacak güç, bu olacak diye düşünüyorum daha doğrusu bunu umuyorum çünkü bu bir bebek fikrinden çok daha anlamlı geliyor, bana.