Site icon Dizifilm BiZ

Siyah Beyaz Aşk 13. bölüm

                                                                                                                             Yazar: Sinem ÖZCAN 

Siyah Beyaz Aşk’ta 13. bölüm zihnimde birçok soruyu cevaplayarak ama yerine pek çok yenisini bırakarak bitti. Cüneyt’in muhteşem (!) planı gereği Yılmaz, Ferhat’ı suçlayınca Cem onu tutuklamak zorunda kaldı diye düşünmüştüm, geçen bölüm. Oysa yanılmışım hem de çok yanılmışım. Cem, nicedir beklediği Ferhat’ı hapse alma fırsatını bulduğunu düşünmüş, meğer.

Baştan beri Cem’le ilgili net bir kararım olamadı benim. Kardeşini sevdiğine şüphe yok, işini iyi yaptığını da düşünmek istedim ama gel gör ki bu kez elindeki davada sezgileri bir kenara bıraktım olayın ilerleyişindeki ve Ferhat’ın suçlanışındaki saçmalığı fark edemedi, belki de algılamak istemedi.

Hepimiz biliyoruz ki Ferhat, yaşadığı olumsuzluğu fırsata çevirecek zekâya sahip. Hapse girmeyi Şahin’le ilgili bilgi toplama şansı olarak görmesi ve bunu değerlendirmesi de çok doğru karar ama benim için en doğru olan, Aslı’yı kardeşine emanet edip gitmesi.

Yiğit – Ferhat ilişkisinin adım adım açıldığını görüyorduk ve böyle bir ivmeye çok ihtiyacı da vardı. Her şeye rağmen abisini iyi tanıyan Yiğit, Cem’in aksine bu defa onun suçlu olmadığından çok emindi. Yiğit’in ailesiyle hatta abisiyle ilgili travmaları olabilir, kapanmamış hesapları bulunabilir ama Yiğit adil bir adam. Hem adalet duygusu hem de abisini her şeye rağmen çok seviyor oluşu, ona sağ duyu kazandırdı, bu defa. Ferhat’a “Suçsuz olduğunu biliyorum.” deyişi de bundandı. Ferhat’ın “Kanıtın var mı?” sözüyse onun her şeyi adalet adına yaptığı iddiasına bir göndermeydi, elbette.

Her ne kadar Ferhat içeri girmeyi kendi tercih etse de Aslı’nın tehlikede oluşu ve onu koruyamayacak olması Ferhat’ın asıl handikabıydı. Benim asıl dikkatimi çeken Aslı’yı kendi abisine değil, Abidin ya da Dilsiz’e de değil Yiğit’e emanet edişi oldu. Aslında hangisi olursa olsun Aslı’yı cansiperane korurdu ama niye Yiğit?

Ailesine güvenmeyen Ferhat’ın onu aile dışında korumak istemesine şaşmamak gerek ama Cem’e değil Yiğit’e emanet edilişi, sadece Aslı’yı güvende tutmaz iki kardeş arasında da bir köprü olur. Ferhat, Aslı’yı ancak canının yarısı bildiğine teslim eder ve onun ne pahasına olursa olsun sevdiğini kollayacağı bilir. “Aslı sana emanet!” dediği anda Yiğit’in “İşte sana en sağlam kanıt!” demesi de mesajın yerine ulaştığının işaretiydi bence. Bundan sonra ne olursa olsun, iki kardeş arasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak gibi geliyor bana.

Ferhat’ın “Ebru’yu indirmişsin.” cümlesine “Çok değerli bir emanetim vardı!” diyen Yiğit’te biraz daha oyalanmak istiyorum, ben. Çok değerli bir emaneti vardı ve korumak zorundaydı, doğru; iyi de Ebru’yu öldürmek zorunda mıydı, Yiğit? Ebru’nun silahı ateş almadı ve Aslı, onun elinden kurtuldu. Hamle yapmasını engellemek adına onu bacağından vurmak da doğru. Peki, ya ikinci el ateş niye? Ebru, diziden ayrılmak zorundaydı diyenleriniz olabilir. Tutuklanıp hapse girmesi de onu saf dışı bırakmamızı sağlardı, niye ölüm? Bana sorarsanız bu tamamen Yiğit’le ilgili. Ailesini ve özellikle abisini suçlayan ve şu ana kadar gerçekten temiz kalmayı başarmış bir Yiğit var karşımızda. Şimdiyse öyle ya da böyle karanlık tarafın kapısını aralamış bir adam o. O, bir kanun adamı ama son noktada işi kanuna bırakamadı onu da geçtim, yaşananlar için üzgün de olsa Ebru’yu öldürmekten dolayı pişman değil. Yapılması gerekeni yaptığını düşünüyor ki haklı ancak ne olursa olsun, can almış bir adamın acısını da yaşamıyor. İçinde bulunduğu duygu: Abisinin emanetine sahip çıkmış bir adamın rahatlığı… Oysa nereden bakarsanız bakın artık Yiğit de bir katil…

İnsanların sevdiklerini korumak zorunda kaldıklarında, karanlık tarafa geçebildiklerini birebir deneyimledi. Bugüne dek abisine “Senin seçimin!” argümanıyla geldi hep ama şimdi kendisi de aynı seçimi yapmış durumda. Ferhat, Namık’ın tetikçisi; kimse bunu inkâr edemez ama özünde her ikisinin de ellerine silah alma nedenleri ortak. Ben, Yiğit’in günü gelince bunu sorgulamasını ve ailesine değil ama abisine bakışında değişiklik olmasını umuyorum. Hatta acaba bir gün Yiğit – Ferhat iş birliği de gelir mi diye düşünmüyor değilim.

Aslı – Ferhat ilişkisi en kritik noktada Cem’in Ferhat’ı tutuklamasıyla sekteye uğradı. Gerçi uğramamış olsa sonuç değişir miydi? Bana sorarsanız hayır! Aksine bu zorunlu ayrılık, kendi duygularıyla baş başa kalmaları açısından daha hayırlı oldu.

Geçen bölümden beri düşünüyorum: Aslı değişti mi? Evet, değişti. O güçlü, kararlarının ardında duran, kimseye boyun eğmeyen kadın artık Ferhat’ın ağzının içine bakan sıradan bir kadın mı oldu? İşte, bundan emin değilim. Aslı değişti çünkü âşık oldu. Aşk, insanı kendinden bu kadar uzaklaştırır mı? Evet, uzaklaştırır; evet, muhakemenizi yok eder ve evet, sizi mantığın uzağına atar. Eğer gerçekten âşık olduysanız o çılgınlık durumunda sizi, siz yapan pek çok şeyi terk etmişsinizdir. Bir süreliğine…  Aşk, kalıcı bir duygu değil çünkü yerini ya hayal kırıklığına ya da aşktan da güçlü bir başka duyguya bırakıp gidiyor ve o delilik geçince sizi, siz yapanlar saklandıkları yerden sahaya dönüyor; bir bir…

Aslı şu an derin bir hayal kırıklığı yaşıyor. Kendini ve sevdiği adamı sorguluyor. Onu kurtarmak için canını dişine takmış uğraşan Aslı, hapisten kurtulmasına katkıda bulunduğu adamın ona hiç değilse bir teşekkür etmesini bekliyor. Haksız mı? Sonuna kadar haklı… Her kadın gibi o da sevgisini sunduğu adamın ona değer verdiğini görmek istiyor. Yaşananların bir hata olduğundan zaten şüphesi var, hata olmadığına ikna edilmek istiyor. Sevgisinin anlaşıldığını ve daha da ötesi sevildiğini hissetmek istiyor. Yine soruyorum, haksız mı? Hayır, sonuna kadar haklı…

Amaaaaaa….

“Ama”nın diğer kutbunda Ferhat var. Ferhat’ı, Aslı’ya tavrı yüzünden idama mahkûm etmeden önce onu anlamak gerek diye düşünüyorum. (Her ne kadar elime ıslak kızılcık sopasını alıp Ferhat’a iyi bir girişesim varsa da adil olmaya zorlayacağım kendimi) Ferhat’la ilgili hiç unutmamamız gereken, bu adamın farklı kişilere ve farklı ortamlarda defalarca dile getirdiği gibi “konuşmayı bilmemesi”. Konuşmaması ya da konuşamaması demiyorum. O, konuşmayı bilmiyor. Berber Necdet’in ölümüyle hayatının çok kritik bir çağında, ergenliğinde, kapadığı bir sayfa var onun. O günden öncesini Aslı’nın ve şimdi Yiğit’in hayatında var olmasıyla zaman zaman hatırlıyorsa da bunu bir hafıza kaybı gibi düşünmek gerek. Ferhat, 12 yaşından 30 küsur yaşına kadar yani yetişkinliğinin bütününde kimseyle gerçekten konuşmamış, bir adam. Abidin ve Dilsiz gibi yanlarında kendini güvende hissettiği insanlarla bile konuşmuyor, daima dinlemede kalıyor. Ferhat, sesini sadece direktif vermek için kullanıyor, hepsi o!

Şimdi bana, “Sevgisini anlatmasının tek yolu konuşmak mı?” diye itiraz ettiğinizi duyar gibiyim.  Haklısınız da… Ama buna da açıklamam çok net: Ferhat, sevmeyi de sevilmeyi de bilmiyor ki… Her iki duyguyla da yeni tanışıyor. Yiğit, hayatına yeniden girince kardeşini ne kadar sevdiğini hatırlamaya başladı. Onunla da iletişimine bakarsak Yiğit’in kendisine de o sevgiyi göstermiyor. Aslı’ya deli gibi âşık… Bunun da pekâlâ farkında ama bu sevginin “doğru” olduğunu düşünmüyor ki. Kendine engel olamıyor sadece. Ferhat’ın kendisiyle ilgili en keskin yargısı “Ben, sevdiklerime zarar veriyorum.” O, kendine sevdiklerini koruma misyonunu seçmiş. Aslı’yı da sadece dış tehditlerden değil kendinden koruma derdinde. Bunun yolu da uzak durmak. İşte o yüzden, doğru olmadığını bile bile “Anlaşmayı sen bozdun!” diyor Aslı’ya… Öyle olduğuna inanmak istiyor ki Aslı, zarar görmesin.

Ferhat, Aslı’dan alabildiğine kaçacaktır, bana sorarsanız. Üstelik eskisinden çok daha güçlü, aşılamaz duvarlar örerek kaçacaktır içine. Hapishane “Karımı arayacağım!” diye koğuşu yakıp yıkan, dayaktan baygınlık noktasına geldiğinde “Aslı” diye inleyen adamı, kendisi dışında sadece biz bileceğiz. Aslı’yı soran herkese Aslı’nın kendisi de dâhil, “susma hakkı”nı kullanacaktır, Ferhat.

Aşk, Ferhat gibi bir adam için zaaf… Kendi konumundaki biriyse asla zaafa düşemez. Düşerse sevdiklerini koruma misyonunu yerine getiremez. Onların iyiliği için onlardan uzak durmayı seçer, Ferhat.

Geçen hafta yazımı, “Bu aşk çok zor olacak!” diye bitirmiştim. O cümlemin de sonuna kadar arkasındayım. Aslı kırılacak, hepimiz Ferhat’a öfkeleneceğiz ama Ferhat, Aslı’ya kapıları açmamak için her şeyi yapacak.

Aslı, olan biteni “bir hata” olarak görmeyi seçip Ferhat’tan uzak durmaya çalışacak ama sevgisinin reddedilmesi ve Ferhat tarafından sevilmediğini düşünmek onu çok kıracak. Ben, bu kırgınlığın onu güçlendireceğine inanıyorum ve Aslı, aşkın ilk sarhoşluğunu atlatıp doğru yolu bulacak diye umuyorum.

Aynı dili konuşmak kadar suskunluğu paylaşmak da sevdaya dâhil, elbette. Aslı “Aynı şeylere susuyoruz” diyerek bunu algıladığını da gösterdi. Üstelik bazı suskunlukların çok geveze olduğunu da biliyor. Ancak Aslı; bir kadın ve gördüğünü, hissettiğini işitmek de istiyor. Ben, sözlerin uçuculuğuna inananlardanım. Söylemeyi değil göstermeyi ve yaşatabilmeyi önemserim ama Aslı’yı anlıyorum. Karşınızdakinin duygularıyla ilgili tereddüdünüz varsa bunu diliyle ikrar etsin, yanılmadığınıza sizi ikna etsin istersiniz. Ne var ki söz konusu Ferhat Aslan’sa bu beklenti boşa çıkmaya mahkûm. Aşk, Ferhat’ı değiştirecek ama bambaşka bir adam yapmayacak. Elinde çiçeklerle Aslı’nın karşısına çıkan, aşk sözleriyle onu büyüleyen, bir soap opera kahramanı Ferhat beklemek bana çok da inandırıcı gelmiyor. Ferhat, ne kadar değişirse değişsin 100 hissedip 1 gösteren bir adam olacak. Çok derin ve çok büyük seven Ferhat Aslan, karşısındakini sevgiye boğan bir adam olmak için çok uzun yollardan geçmeli. O hep biraz, çocuğunu uyurken seven babalar gibi olacak diye düşünüyorum, ben. Üstelik, geçmişindeki kiri, pası, kötülüğü de temize çekip Aslı’ya öyle gelsin bir zahmet. Koşullar onu ne denli zorlarsa zorlasın sonuç değişmiyor. Ferhat, bir katil. Bir biçimde geçmişinin vicdanlarda temizlenmesi lazım.

Ferhat’ın hapiste karşılaştığı Azat Dağıstanlı ve kızının da bu ilişkinin tam göbeğinde yer alacağı kaçınılmaz. Azat’ın Ferhat’ı kızına göndermesini ve “Mektubu getireni öldür!” mesajını, ben bir sınav olarak yorumladım. Azat, Ferhat’ı bir nedenle deniyor gibi geldi bana. Bekleyip göreceğiz.

Ayhan Dağıstanlı’ya gelince orada kafamda muhtelif sorular mevcut. Ayhan, Ferhat’a âşık olur da bir aşk üçgeni doğar mı, sorusu ilk sırayı alıyor, bende. Bu noktada, emin olduğum tek şey, Ferhat’ın Ayhan’la işi olmayacağıdır. Ferhat, yok etmek istediği aşkı bir başka tende silecek adam değil. Bugüne dek yaşadığı sevgisiz ilişkilerin aksine, Aslı onun hayatına girdikten sonra istese de bir başka kadınla birlikte olamayacaktır. Ferhat Aslan, aldatamayacak erkeklerden biri çünkü. Ancak Aslı’yı kendinden uzak tutmak için Ayhan’ı kullanır mı? İşte buna hayır, diyemiyorum. Öykünün bu yola sapmasını hiç ama hiç arzu etmem, o ayrı ama ihtimal dâhilinde olduğunu da kabul ediyorum. Yine de binlerce farklı versiyonunu izlediğimiz aşk üçgeniyle bir kez daha sınanmak istemem.

Ayhan ve babasının Ferhat’a bir ortaklık teklif etmeleri de bana makul görünüyor. Azat Dağıstanlı “Karımı arayacağım!” diye ortalığı savaş alanına çeviren Ferhat’ı yakından gördü. Kızının, karısı için dünyayı yakacak bir adama âşık olmasını ister mi? Evladını seven bir babaysa hayır! Bunu düşünerek Ayhan Dağıstanlı’nın Ferhat’a tutkun bir kadın olmaktan çok güçlü bir ortak olma olasılığını da düşünüyor ve açıkçası bunu çok tercih ediyorum. Hapiste Azat Dağıstanlı’nın “La Tahzen” (Üzülme) levhasını ona gösterip üstelik Yusuf kıssasından söz etmesini de böyle değerlendirip geleceğe dair ümit taşımak istiyorum.

 

Exit mobile version