Yazar: Sinem ÖZCAN
Bölümün bittiğini idrak etmem; birkaç reklama, görmeden baktıktan sonra oldu. Kafamda yanıp sönen kocaman soru işaretleriyle kalktım ekran başından. Hayal – rüya – gerçek birbirine girmiş, zihnimde bölümün bütünlüğü alt üst olmuştu.
Bölümü kafamda üçe bölüp düşünüyorum. İlk bölümde İdil ve Namık’ın merkezde olduğu aile içi ilişkiler var. İdil ve Yeter arasında süren bir güç savaşı ve değişen dengeleri izliyoruz. Denk güçlerin savaşında kâh İdil kâh Yeter sayı kazanıyor ama görünen o ki bu savaş yakın gelecekte sonlanmayacak. İdil, benim henüz tanıyamadığım, ne yaptığını ya da yapmak istediğini tam algılayamadığım bir karakter. Onunla ilgili düşüncelerim var aslında ama elde yeterli verim yok, o yüzden fikirlerimi bir boş sepete attım, bekletiyorum.
Ailede yaşananlardan söz ederken Cüneyt’i atlamak olmayacak. Başlardaki silik ve korkak adam, kötüye evrilerek varlığını sürdürüyor. Biz Ferhat’ın Cüneyt’ten hoşlanmadığını hatta şüphelendiğini biliyoruz ancak ilk kez Ferhat, bunu kelimelere döktü ve “Sende beni rahatsız eden bir şey var!” dedi hem de yüzüne karşı. Cüneyt yapısındaki adamlar köşeye sıkıştıklarını hissettiklerinde tehlikeli olurlar ancak bu tehlike akla dayanmadığından etkisi geçicidir ve yıkıntısı büyük olmaz. Abidin, onun ne olduğunu iyi biliyor ve Ferhat’ın burnu da onun dediği gibi iyi koku alıyor. Bu da Cüneyt’in kendi konumunu tehlikede görmesi demek. Bekleneni yapıp Ferhat’ın ötelediği Namık’a yaklaşıyor şimdilik ama yaşanan kaos, bence Cüneyt’in boyunu aşar. Onun balonunu biri söndürecek de bu Ferhat mı olur, Abidin mi yoksa tamamen sürpriz bir isim mi; göreceğiz.
Zihnimde bölüm üç parça demiştim. Bu parçalardan ikincisi Ferhat’ın babasıyla ilgili gerçeği öğrenmesi elbette. Hafta içi gelen fragmanlarda, Ferhat’ın Aslı’nın mesajından gerçeği öğrenmesinin hayal olduğunu sezmiştim. Nitekim öyle de oldu. Yüreğim keşke o mesajı okumuş olsaydı Ferhat diyor ama aklım bu çatışmanın bir süre daha çözülmeyeceğini çünkü Aslı ve Ferhat arasında bu konunun sorun çıkarması gerektiğini söylüyor.
Aslı’nın yanlışlıkla attığı mesajı Ferhat okuyamadan Yeter onu sildi ve sır, şimdilik yine hasır altı edildi. Gerçi Aslı mesajı attığı anda çok büyük bir pişmanlık yaşadı çünkü gerçeklerin Ferhat’a büyük zarar vereceğinin farkında. Ancak bu noktada bir miktar itirazım var, söylemezsem dilim şişer.
Ferhat’ın mesajı okuma ihtimaline karşılık Aslı’nın kurduğu hayal oldukça gerçekçiydi, kabul etmek gerek. Hele Aslı’ya dönüp “Sen bunu benden nasıl saklarsın?” demesi işin can alıcı noktası ve aynı zamanda geleceğe yönelik bir ekmek kırıntısı… Ferhat, her şeyi öğrendiğinde bu, Aslı’yla aralarında ciddi bir kriz yaratacak, orası belli. Aslı da bunun pekâlâ farkında olduğunu kurduğu hayalle bize yansıttı.
Aslı’nın Ferhat’tan sakladığı ikinci bir sır daha var ki o da Gülsüm’ün bebeği… Üstelik Aslı bilmese bile Abidin de Gülsüm, bebek ve Cüneyt’le ilgili gerçekleri bilenlerden biri. Bunlar ortaya çıktığında Aslı’nın da Abidin’in de Ferhat’la çok büyük sorun yaşamaları kaçınılmaz.
Beynimdeki üçüncü odacıkta Aslı ve Ferhat ilişkisi oturuyor, elbette.
Aslı, havaalanında Ferhat onu bırakıp gittiği andan itibaren kendi duygularını tamamen kabullenmiş ve Ferhat’a duyduğu aşka teslim olmuş durumda… Geçen bölümün sonunda iç sesiyle “Senin kadar güzel adam tanımadım!” derken hem kendine hem bize o aşkı açıkça itiraf etmişti zaten, bunu bilmeyen bir Ferhat kalmıştı o da Cem sayesinde işitti. İşitti dedim çünkü duymakla algılamak aynı şey değil.
Oysa Aslı, ona duyduğu aşkla birlikte Ferhat’ı da olduğu gibi kabullendi. Ormanda kendisine silah doğrultan çocuğa “Kaç çocuğum, kaç; seni öldürür!” derken Ferhat’a öfkeli, kızgın ya da kırgın değil sadece onu “katil” kimliğiyle kabullenen Aslı’yı gördüm ben.
Ferhat’ın derdiyse kendi duyguları değil. O da iç sesiyle defalarca kendine ve bize duygularını vurguladı. (Bu arada iç seslerin kullanımına bayıldığım söylemiş miydim? O kadar yerli yerinde ve sahnenin bütününe öyle güzel monte edilerek veriliyor ki iç sesten hiç haz etmeyen ben, her seferinde hayran oluyorum) Onun asıl derdi bugüne kadar bütün sevdiklerini kaybetmiş bir adamın korkusu: Berber Necdet’i, Yiğit’i hatta Gülsüm’ü kaybetmiş ve bunun sorumlusu olarak da kendini görüyor.
Aslı’yı vurması gerekirken vuramıyor; dayısından onu koruyamayacağını hissediyor ve yüreği kanaya kanaya Aslı’yı azat edip uzağa gönderiyor, bir bakıyor ki uzaklaştıramamış; üstelik de tam aksine öteye gönderdiği kadın, kollarını açarak ona gelmiş.
Aslı’nın “Beni bir başıma niçin bıraktın, Ferhat?” sorusu bana kalırsa Ferhat’ın tetikleyicisi… Dili “Öyle gerekti.” derken yüreği “Seni hiç bırakmadım” diyor, doğru da… Aslı’dan bir an bile uzaklaşmadı ki kalbi, aklı ve ruhu… O noktadan sonra artık geri dönülmez an geliyor, elbette. “Üşüyen” Aslı’nın ısınmaya, Ferhat’ın da susuzluğunu dindirmeye ihtiyacı var. İlk anda “Bu da mı hayal?” düşüncesiyle yaklaştığım o öpüşme gerçekleşiyor.
Yaşları otuzu geçmiş üstelik evli iki aşığın, liseli sevdalılar gibi öpüşüp birbirlerinin göğsünde coşkularını dindirmeleri elbette ki gerçekçi değil; öpüşme o aşkın fitilini tutuşturduysa ardından sevişmenin gelmesi de kaçınılmaz. Kaçınılmaz da Ferhat’ın son anda sırtını dönüp yatması da sadece Aslı’da değil pek çok kadın izleyicide soğuk duş etkisi bıraktı mı bıraktı. Amaaaaaa….
Biraz durup düşünmek gerek, her şeye rağmen. Aşkı kabul edip ona teslim olan Aslı… Ferhat, bundan alabildiğine kaçtı, şu ana dek. (Aslı’nın Ebru’ya “Bir de baktım kaçmaya çalışan ben, kovalayan; kovaladığını sandığım Ferhat, kaçan olmuş.” demesi bundan) Üstelik o içedönük bir adam, onun kelimelerle işi yok. Anlatmayı sevmiyor Ferhat, o aksiyon adamı. Duygularını da anlatmıyor, gösteriyor. Benim için sevdiğini öperken ağlayan Ferhat, ona sırtını dönüp yatan Ferhat’tan daha gerçek çünkü ilkinde bilinçdışı ikincisinde bilinç hâkim.
Bilinci devreye girdiği anda, Aslı’dan uzaklaşıp içine kaçıyor Ferhat. Aslı’nın sorduklarına sözcüklerle cevap veremez, o. Zira o an ödü patlıyor. Yine birini çok sevip yakınına çekti ya o da diğerleri gibi ondan uzaklaşır, ulaşamayacağı yerlere giderse korkusu bu. Bildiği tek şeyi yapıyor, sevdiğine sırtını dönüyor ve kendine kapanıyor.
Peki ya Aslı?..
“Ben sadece âşık olduğum adamı öperim!” demişti Aslı ama Ferhat’a bunu değil devamında söylediği “Sana sevmediğin bir kadını öpme, demedim mi?” hatırlatmasını yaparak gizliden aşkını ona ilan etti.
Ferhat’ı düşündüğümde de aklıma Attila İlhan düşüyor: “… Git başımdan, ben sana göre değilim/ Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim/ Benim yağmurumda gezinemezsin, üşürsün/ … / Uykularımı uyusan nasıl korkarsın / Hiçbir dakikamı yaşayamazsın / Benim için kirletme aydınlığını /Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim / … /Git başımdan, seni seviyorum” durumu onunki…
Kolay olmayacak hem de hiç kolay olmayacak, bu aşk…