Site icon Dizifilm BiZ

Sen Anlat Karadeniz 4. bölüm

                                                                                                                         Yazar: Sinem ÖZCAN

“Kurtarmaya değmiyor muyum artık?” cümlesini ben Nefes’in ağzından sözcük olarak işitmedim dün akşam, o cümle benim beyin kodlarıma “ŞRRRRAAAAKKKKK” olarak geçti. Geçen hafta, Tahir’in çiğliği sinirimi bozmuş ve ona hak ettiği tokadı Nefes atar umarım, isteğinde bulunmuştum. Açıkçası bu kadar çabuk karşılığının geleceğini beklemiyordum ve izleyince içimin yağları eridi. Nefes’in Tahir’e attığı hakiki tokat-çık değil ama bu cümle, beni can evimden vurdu.

Benim için bölümün en değerli repliğiydi Nefes’in Tahir’e Ali ve Nino’ya baka baka söylediği cümleler: “Mazim kirli diye kurtarman gereken bir prenses değil miyim artık? Ama Vedat aynı Vedat, zulüm aynı zulüm…” Biz biliyoruz Nefes’in mazisinin “kirli” olmadığını (Hoş, geçmişte bir adama gönül vermiş olsa bu Nefes’in mazisini kirletir mi? Alakâsı yok! Gel gör ki Nefesçik de mahalle baskısı kurbanı olacak elbette ama konumuz şimdilik bu değil), biz biliyoruz kütüğün karesi Tahir’in, sevgilisi sandığı adamın aslında Nefes’in abisi olduğunu. İşte, en sevindiğim taraf da o, bu gerçeği öğrenmeden Nefes’in tokadı patlatması oldu. Dürüst olmam gerekirse, Tahir’in gerçeği öğrenip yaşayacağı pişmanlık zerre umrumda değil.

Tahir, pişmanlık ateşinde yanarken Nefes, bu cümleleriyle dövseydi onu; benim için etkisi sıfır olurdu. O, savunmaya geçmek olacaktı çünkü oysa şimdi durum tam da benim arzu ettiğim gibi: Tahir, Nefes’i “damgaladı” ve ona çok kızgın. Niye? Çünkü Nefesçik, beyaz atlı Tahir’ini beklemek yerine bir korumaya gönül düşürmüş(!) Çünkü Nefes’in hayatında Tahir Paşa “ilk” değilmiş (!) Çünkü Nefes’in kahramanı olmaya ondan önce kalkışanlar olmuş (!) Eeeee, yiğit Karadeniz delikanlısı Deli Tahir, doğal olarak (!) kızıp köpürür. Erkekliğin şanındandır kıskanmak(!) Beynindeki üç beş nöron o öfkeyle alev alınca aklıyla dili arasındaki bağlantı da kısa devre yaptı ve tammmmm bir yiğit delikanlı(!) profili çizip Nefes’e bir güzel saydırdı elbet.

Nefes çok haklı!’ “İnsan” Tahir’e merhamet çok yakışıyor gel gör ki “erkek” Tahir benim biyolojiyle ilgili teorimi doğrular nitelikte. Amiplerin bile evrimi var ama bu “Y” kromozomu evrim geçirmiyor arkadaş! “Seven adam kıskanır.” kültüründen oldum olası nefret ettim. Yok öyle bir şey! Adam sever, sevdiğinin üstüne titrer; bunun dışavurumu kıskançlık olamaz, nokta. Kıskançlıkta kişilik problemi vardır, güven eksikliği vardır, hepsinden öte saygı eksikliği vardır. Ne yazık ki baskın mahalle kültürü, hepimize böyle bir algı dayatıyor. Sevginin göstergesi, kıskançlık sanıyoruz. Bunu erkeğe de kadına da hak görüyoruz ve ne kadar sakat bir psikoloji olduğunun hiç farkında değiliz. Eee, Tahir de o kültürün adamı üstelik Saniye’nin de genlerini taşıyor. Karakter gelişimi adına baktığınızda onun bu noktada saçmalaması normal, yani. Ancaakkkk lakabının “deli” olması da kendisinin “merhamet âbidesi” bir adam olması da benim Tahir’in erkek kimliğiyle barışmamı sağlamıyor. Çok kızgınım, çokkkkk!

Çiftler arasında sorun çıktığında biri diğerine haksızlık veya hata yaptığında karşı taraf için “süründürsün!!!!”cülerden olmadım hiç. Benim ilişki tanımımda bu ifadenin de bu eylemin de yeri yok: Haddini bildirme var, kavga var, tavır koyma var ama birinin diğerine cilve yaparcasına süründürme işinden anlamam da hoşlanmam da… Ne var ki Nefes benim yumuşak karnım… Konu Nefes olunca ilk günden beri pozitif ayrımcılık uyguluyorum ben. Tam da bu nedenle adına “süründürme” diyemem ama Tahir’e kapıları kolayca açmasın istiyorum Nefes. Ta ki “erkek” Tahir, “insan” Tahir’le aynı çizgiye gelene dek.

Nefes’in Tahir’den etkilendiğini biliyoruz. Aşk bu! Gönle ne zaman, nerede ve nasıl düşer sorgulanmaz. Bu kadar ağır yaraları olan bir kadın aşka düşer mi? Evet, düşer! Aşka düşer de aşkın peşinden gider mi? Ona cevabım, hayır! Hele hele Nefes gibi bir anneyse yani kendinden önce düşünmesi gereken bir evladı varsa aşk yüreğinde durur ama hayatını aklı yönetir, yönetmeli. Üstelik iyi niyetli de olsa tam bir “hödük” olan Tahir’le yorucu, yıpratıcı ve zorlayıcı bir ilişkiye girmeli mi? Beni dinlersen Nefes, aman diyeyim, sakın ha! Ben sana Tahir’e âşık olma demiyorum, yine ol ama merhameti ona yakıştırdığın kadar sevgiyi de en çok ona yakıştıracağın güne kadar bekle. Benden sana, abla tavsiyesi.

Kendi adıma bu saatten sonra Tahir’in erkek olarak benim gözüme girmesi için ağzıyla kuş tutması gerek, üstelik tutacağı her kuşu da onaylamayabilirim. Ona öfkem sadece Nefes yüzünden de değil. Bana sorarsanız Tahir artık Mercan konusunda da suçlu. İlk günden beri Mercan’ı suçlamadım aksine ona acıdım. Tahir’i seviyor olduğu için de suçlanamayacağını düşünüyorum zira o sevgiyi kendi içinde yaşıyor kızcağız. Üstelik Tahir’le evlenme yolu açıldığı, onunla sözlendiği hâlde Tahir’e insan gibi sordu: “Düğünü istemiyorsan…” dedi. Bu ne demektir? İstemiyorsan evlenmek zorunda değiliz, istemiyorsan sözü atabilirsin özetle istemiyorsan OYALAMA. Ama Tahir Paşa ne dedi? “Ben söz verirsem tutarım!” Bak, bak, bak… Delikanlıya bak, hele sen! Sözünün arkasında dururmuş beyimiz! Haa, sen sözün yerde kalmasın diye Mercan’ı oyalamaya devam edeceksin yani? Mercan’ı sevmediğini dahası evliliğe niyetin olmadığını onu da geçtim Nefes’e yürümelerin sonuç vermiş olsaydı Mercan’a verdiğin sözü hiç gözünün görmeyeceğini biz bilmiyor muyuz, Deli Tahir? Nefes’e öfkeni, onun canını yakmak için Mercan’ı yemeğe çıkarmalarını biz görmüyor muyuz? Şu an bile Nefes’le bir geleceğin olsa gözünün Mercan görmeyeceğini anlamadık mı sanıyorsun? İşte o yüzden, başka kapıya Tahir Kaleli. Bende samimiyet notun sıfır senin kardeşim.

Dizinin en masum kurbanı kuşkusuz Yiğit. O ürkek gözlerini her gördüğümde içim kıyılıyor. Hele bu bölüm, gidip de Saniye’nin Mustafa’nın ellerini öpüp veda eden Yiğit ciğerimi söktü, hıçkıra hıçkıra ağladım. İşte en çok da Yiğit yüzünden kızıyorum ben Tahir’e. Nefes yerden göğe haklıydı, kendini oğluma sevdirme derken. Haaaa, Tahir Yiğit’i gerçekten seviyor, hiç itirazım yok ama iki gün sonra yolculayacağı çocukla ilişkisinde biraz daha dikkat beklemedim değil. Onunla hiç ayrılmayacakmış gibi çocuğa baba sevgisi sunup da sonra “beni özlediğinde aya bak, ben de ona bakıyor olacağım” demek bana Yiğit adına haksızlık geliyor.

Bu hafta hızımı alamamışım ve bütün zehirli oklarım Tahir’e yönelmiş ama Eyşan’ı, Mustafa’yı, Vedat’ı, Saniye’yi nasılsa daha çok konuşuruz. Tahir, hepsinin önüne geçti bende, şu an için. Asiye’ye “Bacım, şu Tahir’i ahırda mı olur, limanda mı olur uygun bir yerde kıstırıp ıslak kızılcık sopasıyla bir güzel benzetsen, benim adıma.” diyesim var. Asiye demişken sağ duyusuna, gönlüne ve o güzel sesine bir defa daha âşık oldum bu hafta. Öykü Gürman, Asiye’ye o kadar yakışıyor ki onu gördüğüm her karede yüzümde istemsiz bir tebessüm oluşuyor.

Nefes ve Yiğit’in, Kalelilere vedasında Yiğit ne kadar hıçkıra hıçkıra ağlamama sebep olduysa Osman Hoca da art arda suratıma tokatları patlatan isim oldu. “Sana haram edilen hayattan helallik istiyorum. “cümlesi bence bölümün değil serinin bütünüyle en anlamlı sözlerinden biri olmaya aday. Dizinin ana mesajı o sözde derlenmiş toplanmış gibi ama kendi adıma ben bütün haram edilmiş hayatlardan helallik istemeye yüzüm var mı, acaba diye düşündüm. Düşündüm ve yüzüm kızararak “Yok!” sonucuna vardım. Bırakın helallik almayı istemeye bile yüzüm yok çünkü zulme karşı sanal dünyada birkaç haykırış dışında bir şey yapmışlığım yok. Dizinin senaristleri A. Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem’le dizi yayına girmeden yaptığımız röportajda sorduğum bir soruya onlar “Farkındalık uyandırmak istiyoruz!” diye cevap vermişlerdi. Şimdi ben, sıradan bir izleyici olarak bu amaca ulaşılmakta olduğunu gözlüyorum. İşte, tam da bu sebepten Osman Hoca’nın, Nefes’ten helallik istemesi olup bitenlerin izleyicisi olmaktan öteye geçemeyen bizleri bu kadar rahatsız etti, bu kadar kendimizden utandırdı diye düşünüyorum. Nefes’in dediği gibi kime uygulanırsa uygulansın Vedat aynı Vedat, zulüm aynı zulüm… Vedatlar elbette silkelenip kendine gelmeyecek, gözünü açması gerek Vedatlar değil Tahirler, Osmanlar, Asiyeler, İdrisler, Mustafalar bence.

Nefes ve Yiğit, o fındık kabuğu gibi tekneye binip giderlerken yüreğim pır pırdı. Bu kadar kolay, bu kadar sorunsuz kurtulduklarına inanamamıştım çünkü Vedat için kullanacağım bütün berbat sıfatların yanına hiç istemesem de bir de “akıllı” yı eklemek zorundayım. Evet, maalesef akıllı bir adam Vedat. Mustafa “Sen bize hafif gelirsin!” diye poz kesse de özellikle Mustafa’yı hiç zorlanmadan mat edip geçer. Mustafa, Vedat’ın veziri Eyşan’ı elinden almakla onu zora sokmuş gibi görünse de veziri kaybettikten sonra da piyonlarla oyunu kazanmak mümkün. Öyle de oldu. Niko rolünde Sevgili Yönetmenimiz Emre Kabakuşak’ı gördüğümde yüzümde bir tebessüm oluştu oluşmasına ama ardından da Niko’nun Vedat’ın piyonu olabileceği ihtimali de geldi aklıma. Ne yazık ki haklı çıktım. Vedat, Tahir ve Mustafa’yı fena atlatıp Yiğit ve Nefes’e yeniden sahip oldu.

Dramanın kuralıdır: Kahraman bir zorluğu aştığında ardından bir derece daha zoruyla sınanır. Kahraman onun için yaratılan dünyayı tamamlayana dek sınavının güçlüğü derece derece artar. Her imtihandan derslerini alıp deneyimlerini artırırsa başarıyla mezun olur. Nefes de bir kez daha sınav kapısında… Ancak bu defa Tahir de kendi imtihanını vermek üzere. Bana sorarsanız o, Nefes’ten fazla zorlanacak. Zorlansın da bir süredir duyguları yüzünden oradan oraya savrulan ve peşinde hem Nefes’i hem Mercan’ı sürükleyen Tahir, biraz yontulsun. Sadece Yiğit, Nefes ve Tahir için değil bizler için de zor bir bölüm geliyor gibi…

Yazan ve yaşatan herkesin emeklerine sağlık.

Exit mobile version