Yazar: Irmak Tercaner
Geçen haftanın finalinde Yiğit’i, polis arabasının içinde bir bilinmezliğe doğru giderken Tahir’e ‘’baba’’ demesinde bırakmıştık. Bu sahnenin ağır dozundan mıdır nedir, yeni bölümün gelmesini bütün bir hafta iple çektim. Yiğit’in bu adımı sonrasında hem Nefes’in hem de Tahir’in, kendi oğullarının ellerinden kayıp gitmesine karşı takınacakları tavır ve girecekleri ruh hâli beni, ekran karşısına kilitlemek için yeterli bir sebep olmuştu. Yeni bölümü izlemeyi bitirdiğim şu anda içtenlikle söyleyebilirim ki bu bölüm, yalnızca oğlunu kaybeden bir annenin değil, Öz oğlu olmayan bir çocuğu öz babasından daha çok benimseyip sevebilen bir adamın, “gerçek” bir babanın acısını da izledik.
Hayatta bazı insanlar vardır, güçlüdürler ama güçlerinin arkasında görülmeyen o nahif kalbe ulaşmak, en büyük surları geçip bir kaleyi kuşatmak kadar zordur. O kaleyi kuşatmak için yapabileceğiniz tek şey karşınızdaki insanın zaaflarını çok iyi bilmek ve bunları ona karşı kullanabilmektir. Tıpkı Vedat’ın yaptığı gibi… Evet, Vedat çok kez denedi ancak her denediğinde daha da büyük yenilgiler aldı. Vedat’ın attığı her çalım, vurduğu her darbe ilk anda değilse de uzun vadede yine en çok zararı kendisine verdi. Onları yıkamadığı her yeni gün, kaybedişine yaklaştığı her yeni andı aslında. Hiç dikkat ettiniz mi? Son bölümlerde, artık karşımızda ağzından tükürükler çıkararak kötülükler yapan, her yaptığı kötülüğün öncesinde ve sonrasında mutluluk naraları atan bir Vedat yoktu. Evet, zaman zaman yine kazanan ama aslında benliğinin en iç noktalarında artık kaybetmeye başladığını çok iyi bilen bir Vedat vardı. Asiye’nin kaçırılması, Nefes’in vurulması gibi olaylarla, içselleştiğimiz insanlara zarar verse dahi uzun vadede baktığımda söyleyebileceğim tek bir şey var: Vedat kaybediyor. Neden mi? Bu kadar büyük kötülükleri yapan bir insan, eğer bugün hâlâ Nefes ve Yiğit’i geri alamamışsa, kim aksini iddia ederse etsin kaybetmeye başlamış demektir. İşte tam da böyle bir durumdayken Vedat, Nefes’in en büyük zaafı olduğunu çok iyi bildiği Yiğit’i kullanmak istedi ve kabul etmeliyim ki çok da mantıklı bir planla velayetini davaya bile gerek kalmadan geri aldı. İtiraf etmeliyim ki Vedat, öyle bir gol attı ki Tahir ve Nefes’e, ikisi de bir anda sudan çıkmış balığa döndüler.
Vedat’ın Yiğit’i almasıyla evladını kaybeden sadece Nefes değildi. Yiğit’in kurtarıcısı ve taze babası Tahir de evladının kokusuna hasret kalıyordu.Bu noktada Vedat’ın planladığı tek bir şey vardı: Yiğit ve Tahir arasında bir seçime sürüklenen Nefes, Yiğit’i seçecek ve Vedat, tek gayesine de kavuşarak onları alıp Karadeniz’in hırçın şehrinden gidecekti. Bölüm boyunca yaşanılanları düşünüyorum da Vedat, belli bir yere kadar planında başarılı oldu hem de çok. Bir insan bir kadın ya da bir anne hiç fark etmez, bir gün sevdiği birini kaybetme korkusuyla yüzleşiyorsa bu, onun hata yapmaya, tüm gücünü kaybetmeye en yakın olduğu an demektir. Tıpkı Nefes’in bu bölüm olduğu gibi. Vedat’la yayla evinde karşılaştıklarında onun söyledikleri ile şok oldu Nefes.
Onun korkusunu, zorlandığı tercihi hepsini anladım da aklımın almadığı tek bir şey vardı: Vedat’ın gelişini neden Tahir’e hemen gidip anlatmıyordu? Aslında sorumun cevabı, Vedat’ın kazanmaya en yakın olduğu anı simgeliyordu. Vedat, bir süreliğine bile olsa Nefes’in aklını karıştırabilmiş ve ona kendisine teslim olmak dışında başka hiçbir yol olmadığı fikrini empoze edebilmişti. Kısaca yazımın başında da dediğim gibi, güçlü surları yıkarak kaleyi kuşatmıştı, hem de ne kuşatma…
O, bu eylemi Tahir’in evde olmadığı bir an yapmıştı çünkü hiç kimsenin bir anda kolayına aklına gelmeyecek bir hesabın içindeydi. Eğer Vedat, bu konuşmayı Tahir’in yanında yapmış olsaydı Nefes’i etkilemesi çok zordu çünkü Vedat, yıllarca onu hapsettiği o evde ona yalnızlığı, çaresizliği öğretmişti. Her şeyin ötesinde Nefes’in hâlihazırda zaten güçlü bir karakteri vardı ama bu karakter yalnızdı. Ağladığında, acı çektiğinde, dayak yediğinde bu eylemlerin her birini yaşadığında yapayalnız… İnsan, en büyük hatalarını kendini en yalnız hissettiği zamanlarda yapar çünkü o zaman kendinizden başka bir kaçış yolunuzun olmadığı andır. Bu yüzden onu en yalnız anında yakaladı ve ondan bir yanlışa sürüklenmesini bekledi. İşte bu noktada tüm ikaz ışıkları son kez yandı Nefes için. Yalnızken sürükleneceği yolu çok iyi bilen Nefes, nihayet tüm olanları Tahir’e anlattı ve görmeye alışkın olduğumuz ikili yeniden sahneye çıktı. Yazar’ın da dediği gibi ‘’Güçlü insanları üzebilirsiniz ama onları yıkamazsınız çünkü sizinle aranıza duvarlar koyarlar. Onları, hayal kırıklığına uğratabilirsiniz ama buna devam edemezsiniz!’’ Ben, Nefes’in gözyaşlarını, oğlunun kıyafetine sarılıp ağlamasını ve umutsuzluğa kapılmasını bir yere kadar anlayabildim ancak o yer, karşımdakilerin Nefes ve Tahir olduğunu hatırladığım ilk an benim için zaten bitmişti. Neden mi? Bunları bana, onlar öğrettiler de ondan.
Zorluklara omuz omuza direnmeyi, ellerini birbirlerine kilitleyip en sert fırtınalara dayanmayı, sevdalarını ilk çözüm yolu görmeyi bunların hepsini bana onlar öğrettiler. İşte tam da bu yüzden ikisine de böyle bir yıkılmışlığı yakıştıramazdım ki sonunda silkelenip kendilerine geldiler. Bizleri, masalsı bir sevdaya ve herkesin hayran olduğu bir aşka inandırdıkları ilk gün, hiçbir güçlük karşısında yılmayacakları konusunda karşılıklı bir kontrat imzalamıştık, biz.
Sonunda Nefes ve Tahir, Vedat’ı durdurmak ve Yiğit’i geri almak için iki ucu keskin bıçak bir plan yaptılar. Planı uygulamak ne kadar mümkün olacak şimdilik bilemediğimi söylüyor ve bu noktada rotamı Yiğit’e çeviriyorum.
Geçen haftaki yazımda Yiğit’in Vedat ile kalacağı her dakika, psikolojisinin bozulacağından bahsetmiştim. Gönül isterdi ki ben bu düşüncemde haksız çıkayım ve Yiğit, psikolojisi zedelenmeden yoluna devam etsin ancak ne yazık ki haklı çıktım. Bölüm, bir tarafta oğlunu kaybettiği için gözyaşı döken, diğer tarafta oğlunu kazandığı ilk an, ona altına kaçırtabilecek kadar zarar veren birbirinden farklı iki adam izletti, bize. Vedat, sen neden baba olmaktan bu kadar uzaktın ki? Sen, oğlunun yere attığı yemeği yerden alıp onu yemesi için zorlayan, oğlunun ağladığını görüp kılını bile kıpırdatmayan, bir çocuğu bir eve hapsederek annesinden yarar sağlamayı düşünen bir zavallısın hem de ne zavallı! Hadi, söylesene zoruna giden şey, Yiğit’in sana baba dememesi değil, en büyük düşmanın olan Tahir’e baba demesiydi değil mi? Bu noktada bile hesapların vardı senin, kirli hesapların.
Normal şartlar altında her kötü karakterin bu kötülüğe yönelmesine sebep olan bir geçmişi olduğuna inanırım, ben. Gel gör ki konu Vedat olunca kalbim bu mantığı yerle bir ediyordu hem de en başından beri. Bu bölüm, Vedat’ın karanlık geçmişine doğru bir kapı araladık ama canı gönülden söylüyorum ki o kapıdan ne çıkarsa çıksın ben Vedat’ı affedemem. Hayatımızda bizleri etkileyecek kötü şeyler yaşayabiliriz ve bunlar, tüm hayatımıza, kararlarımıza ve hatta kişiliğimizin oturmasına yön verebilir, bu doğru. Peki, bu bir bahane mi? İnsan olarak evrene geldiğimiz ilk an, bir akla sahip oluruz. Hayatımızda neyin iyi neyin kötü olacağını seçme şansına sahip olacağımız bir akla. İnsanın, iyiyi de kötüyü de seçmesi tekelinde olan bir durumdur. Ne yaşarsak yaşayalım eğer kalbimiz iyilikten yana atıyorsa bir gün doğru yolu bulabilir ve dahası yaşadıklarımızı yaşatmamak için bile bu doğruya yönelebiliriz. Bu noktada Vedat’ın yaşadıkları, yaşattıklarına kılıf olabilir mi? Asla! Vedat, kendi babasıyla yaşadıklarından dersler alıp iyiliğin yolunu seçebilirdi ama seçmedi. İşte tam da bu yüzden, sonuç ne çıkarsa çıksın benim Vedat’ı affetme gibi bir düşüncem asla yok.
Gelelim Nazar’a… Nazar’ın Yiğit ile beraber olmasına sevineceğim ne yalan söyleyeyim ki hiç aklıma gelmezdi ancak şunu çok iyi biliyorum: Sen Anlat Karadeniz izliyorsan aklına gelmeyecekleri yaşamaya hazır olmalısın. Bu yüzdendir ki bu yaşadığım şaşkınlığın üzerinde çok durmuyor ve Yiğit’in, Nefes ve ilk kez baba dediği Tahir’e kavuşacağı anı sabırsızlıkla bekliyorum. Bu noktada tek ricam, o çocuğu oradan kurtarın yahu! Ne zor zamanlardan geçti o çocuk, ne zor şartlarda yeniden yapılandırıldı zarar görmüş psikolojisi. Şimdi yeniden bu yaşadıkları iş mi ya! İşte bir bölüm daha geçti gitti hayatımızdan. Bölümü, Vedat’a oyun hazırlığında olan Nefes ve Tahir’de noktaladık. Yeni bölümde neler olur, Yiğit nasıl kurtulur şimdilik tam kestiremiyorum. Aklımda yeni bölüme duyduğum merak, kalbimde çarşamba gününü iple çeken bir heyecanla noktalıyorum yazımı. Herkesin emeğine sağlık.