Yazar: Irmak TERCANER
Karadeniz’de bir süredir ılık ılık esmekte olan lodosun, kendisini poyraza bıraktığı bir bölüm izledik dün akşam. Tahir ve Vedat kapışmasının en üst düzeyde yaşandığı ilk andan tutun da Nefes’in vurulduğu o son sahneye kadar pek çok duygunun aynı anda harmanlandığı bir bölüm vardı ekranlarda. Dün gece yaşananlar şüphesiz ki haftalardır ilmek ilmek tırmandırılan gerilimin bir önsözü niteliğindeydi. Karakterlerin bu kadar dolduğu bir noktada rüzgârın yönünü lodostan poyraza çevirmesi de tabii ki kaçınılmazdı. Asiye’nin kaçırılmasından sonra gözü dönen Mustafa’nın intikam naraları atarak Vedat’ı kaçırdığı ve Tahir’in onları bulduğu sahne ile başladık yeni bölüme. Tahir’in onları bulmasıyla birlikte olayın, Mustafa’nın intikamı olmaktan çıkıp yeniden bir Tahir- Vedat kavgasına dönüşeceğini anlamak şüphesiz ki biz çılgın Sen Anlat Karadeniz izleyicileri için çocuk oyuncağıydı… Fragmanlarında gösterilenin çok daha ötesinde bir yüzleşme sahnesi izlediğimizi söylemek yanlış olmayacaktır. Her zaman her şekilde laf cambazlıklarına devam edebilen Vedat’ın söyledikleri karşısında öfkeden deliren, gözü dönen bir Deli Tahir vardı… Abisine engel olmak için geldiği o eylemin kıyısında şimdi kendisi dolaşıyordu…
Merhameti ve öfkesi arasında sıkışıp kaldığı o kâbus dolu anda bile sevdiği kadının ve sevdasının arkasında dağ gibi durdu. ‘’Bu, benim sevdamın imtihanı… ‘’ dediği sahnede bir süre kendime gelemedim, ben. Tüm hayatını mahvedecek bir eylemi yapmak üzereyken bile hiç düşünmeden, tereddüt dahi etmeden sevdasının arkasında duran bir adamı izlemek hâliyle bir silkeler insanı. Öfkesi ve vicdanı arasında gidip gelen Tahir cephesinin tam aksine Vedat, her zaman yaptığı gibi kendi doğrularına inanmakla ve karşı tarafı kışkırtmakla meşguldü. Dizi başladığından beri hep aynı şeyi yapıyorsun be Vedat! ‘’ Ben, Nefes için her şeyi yaptım ve her zamanda yapacağım ya sen?’’ gibi gerçekle yakından uzaktan alakası olmayan bir cümleyi diline dolamışsın da sormadan geçemeyeceğim. Sen, Nefes için ne yaptın? Onun hayatını zindana çevirmekten, onu sindirmekten, işkence etmekten ve hepsinden önemlisi onun özgürlüğünü alıp koyu bir karanlığın içine itmekten başka ne yaptın ki sürekli konuşuyorsun?
Sen, nefretinle Nefes’in kalbinde yaralar açtın Tahir ise sevdasıyla o yaralara kabuk oldu. Sen yaktın, yıktın, geçtin o ise adım adım yeniden inşa etti. Sen, cellatlığın adını sevgi koydun o ise Nefes’e sevginin en güzelini yaşattı. Bana sorarsan sen ancak laf kalabalığı yaparsın. Peki, bu laf kalabalığı bölüm boyunca işe yaradı mı? Evet, yaradı. Sen, ölmedin ama senin öldüğünü sanan o deli ama vicdanlı Tahir acı çekti. O acıyı çekti çünkü onda sende olmayan iki şey var: merhamet ve vicdan. Onun yaşayacağı bedelden dolayı kendini suçlayan Nefes kahroldu. Nasıl bir şey bu söylesene? Hayatlarına bir şekilde girdiğin o insanları mahvetmek nasıl bir duygu? Nefes, Tahir, Asiye, Murat, Berrak, Nazar, Mercan ve hatta Ceylan… Sen, hepsinin hayatı için kara bir lekesin ve ne yazık ki kolayına silinmiyorsun. Bu noktada Nazar ve Murat’a ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yalan değil Nazar’a dizinin başından beri çok kızdım hem de çok. Yaptıklarını çoğu zaman affedemedim ama ne yalan söyleyeyim iki haftadır onu izlerken içim öyle bir cız ediyor ki… Bazen doğru zamanda ve doğru yerde seni seven insanları dinlemek gerekir çünkü onlar, içinde bulunduğun o girdapta senin göremediğin gerçekleri görürler, hissederler. Tıpkı Nefes gibi Murat gibi… Seni o kadar çok uyardılar ki sana rağmen seni korumak için o kadar çabaladılar ki şimdi o günlere dönmek istediğini duyar gibiyim. Biliyorum çok zor olacak belki de imkânsız ama yine de bir gün güneşe kavuşacaksın Nazar. Güneş bir gün yeniden sana göz kırpacak buna tüm kalbimle inanıyorum. Eğer bu evrende adalet namına bir şeyler hâlâ varsa bu, bir gün mutlaka olacak. Zira ben, geçen haftaki gibi bir sahneyi bir daha izlemeye tahammül edemem ve bu yüzden de Nazar’ın en yakın zamanda kurtulmasını ve Murat’la yaşayacaklarını görmeyi iple çekiyorum.
Girdiği hayatları mahveden kişi Vedat Sayar olur da o mahvedilenlerin listesi hiç biter mi? Gelelim Ceylan’a… Ceylan’ın Nefes’in kızı olmadığını bir iki bölüm önce aşağı yukarı zaten hepimiz anlamıştık. Yine de Vedat’ın bu denli kurnazca bir plan yapmış olması inanılacak gibi değildi ki çizilen yeni bir rota ile Ceylan, ailesine teslim edildi. Bu noktada Vedat’ın kurnazlığı hem Berrak için hem de Ceylan için çok acıydı ve Vedat mağdurları listesindeki artış hız kesmeden devam etmiş oldu.
Hadi bir düşünelim ve geçmişe dönelim. İlk bölümden bugüne kadar atlattıkları olayları ve o olaylara verdikleri reaksiyonları düşünüyorum da evet, çok fazla acı çektiler ama ne olursa olsun her defasında daha da güçlü ayağa kalktılar. Bu noktada bu gücü hem karakterlerinden hem de destan sayılabilecek sevdalarından aldılar. Vedat vurdukça onlar, sevgilerine sığındılar. Sevgilerine sığındıkça acıyla başa çıkma yollarını öğrendiler ve güçlendikçe güçlendiler. “Öldürmeyen acı, güçlendirir.” sözünün kanıtı oldular. En büyük dayanağınız sevginiz oldu mu bilin ki doğru yoldasınızdır. O, size en büyük kalkan olur. En karanlık gecede o geceyi aydınlatan ilk ışık olur. Tıpkı Nefes’in ve Tahir’in birbirlerinin karanlık gecelerini aydınlatması gibi. Aslında Vedat, hiç farkında olmadan onlara en büyük iyiliği yaptı. Onları, ‘’ben, sen’’ gibi iki farklı kimlik olmaktan çıkarıp ‘’BİZ’’ olmalarını sağladı ve o “biz”i büyük bir güce çevirdi. Dünkü bölümde Nefes’in ‘’Benden değil bizden konuşalım.’’ demesinden de anlaşılacağı gibi onlar, bir zamanlar çok uzak diyarlarda yaşayan ve birbirlerine yabancı iki insanken günü geldiğinde birbirlerinin tek yol arkadaşı oldular.
Bir kadın düşünün: Sevdiği adamın yanında olabilmesi için celladının yaşadığına sevinen… Bir kadın düşünün: Sevdiği adamın özgürlüğü için celladıyla bin yıl savaşmaya razı olan… Nefes’im, sen özür dilememelisin. Aksine Vedat’ı karakolda ve evinde vuramadığın için mutlu olmalısın. Vedat haklı olmadığı için mutlu olmalısın. Gittiğin, kaçtığın, sığındığın insanın hayatına bela değil sevda getirdiğin için her şeyden çok daha fazla mutlu olmalısın. Bunu Vedat’a rağmen yapmalısın ki bizim bildiğimiz o güçlü Nefes ol! Bunu başar ki Vedat, kazandığını düşündüğü anda bile aslında tek kaybeden olsun. Sen, Tahir’e belanın da ötesinde sevda getirdin be kızım. Öyle bir sevda ki uğruna yakıp yıkmayı, ölmeyi göze aldı Tahir. Sana, ‘’Şu can şu tende durdukça, sen hep burada olacaksın. ‘’ diyen bir adam için sen olsan olsan derman olursun. Tıpkı Tahir’in de dediği gibi ‘’Derman aradım derdime, derdim bana dermanmış. ‘’ Sen, onun en büyük dermanısın o ise senin ilk sevdan, en büyük umudun. Bölüm boyunca ormanda çekilen sahneden tutun da Nefes’in vurulduğu o son sahneye kadar hem Ulaş Tuna Astepe’yi hem de İrem Helvacıoğlu’nu büyük bir hayranlıkla izledim. O, nasıl bir duygu aktarımıdır be arkadaşım… Oynamadınız yaşadınız resmen ve bize de gözler buğulu bir şekilde izlemesi kaldı.
Şüphesiz ki hepimiz, Vedat’ın ölmediğine emindik de bu adam neden hep son sahnelerde ortaya çıkar ki? Tahir, Nefes ve diğerleri Vedat’tan çok uzun bir süre daha çekecekler, bunu biliyoruz.Bu noktada unutmamamız gereken tek şey: Kötüler ne kadar güçlü olursa olsun masallar hep iyi sonla biter, hep iyiler kazanır ve kötüler mutlaka bedeller öder.
Ne dersiniz belki de dünkü bölüm finali Vedat için sonun bir başlangıcıdır. Nefes’i vuran Vedat sanki az deliymiş gibi şimdi iyice delirecek ve iyice kasıp kavuracak ortalığı. Nefes’in başına gelenlerden kendini suçlayacak belki de ilk kez. Oysa yıllardır Nefes’e yaptığı aslında tam da dünün finalinde olan şey değil miydi? Evet, belki Vedat, Nefes’i hiçbir zaman bir kurşunla vurmamıştı ama onu yaptıklarıyla hep ölüme götürmedi mi? Evet, götürdü ve dahası Nefes’i yıllarca bir mezarın içinde tuttu.
Sen Anlat Karadeniz, akıllardan uzun süre kazınmayacak bir final ve arka fonda çalan ‘’Sarıl Bana’’ ile bitirdi bölümü. Haftaya neler olacak tam olarak kestiremiyorum ama bildiğim tek şey Tahir, çok derin acı çekecek ve Vedat iyice kafayı yiyecek. Aklımda deli sorular, yoğun merak ve gözlerimdeki umut ışığı ile bekliyorum yeni bölümü… Herkesin emeğine sağlık.