Yazar: Sinem ÖZCAN
Henüz 15 yaşında bir çocukken kendine “baba” diyen bir yaratığın bir başka yaratığa para için sattığı bir kadın Nefes…
Kim ne derse desin, Nefes çok gerçek bir karakter… Onu benzerlerinden ayıran bence kaderine razı olmayışı, başarsın başaramasın direnmeyi seçmiş olması. Akıl sağlığını bir biçimde korumayı becermiş ve çocuğunu babasının karanlığından korumayı bilmiş. Geldiğimiz noktada yepyeni bir kaosun ortasında buldu kendini. Bir kez daha zincirini kırmayı denedi ve şimdilik bunu başarmış da görünüyor ne var ki Vedat’ın duracağı yok! Nefes’in en büyük şansı, bu son hamlede yanıbaşında Tahir’i bulmak oldu. Artık yalnız savaşmak zorunda değil. Bir başına olsa zaten, bu defa da kafesine kapatılacağı kesin ama Tahir, bir anlamda Allah’ın ona hediye ettiği bir kale. Ne var ki, o kalenin de gedikleri var.
Baştan beri Vedat’ın psikopatlığına şahidiz. Onu bu hâle getiren nedir, ne yaşadı da böyle oldu bilemiyorum çok da umrumda değil çünkü yaşadığı ne olursa olsun Nefes’inkinden ağır olamaz. Nefes, “insan” kalmayı başardıysa Vedat’ın mazereti olamaz benim gözümde. O, bilerek seçtiği bir kimliği taşıyor bana sorarsanız o hâlde bedelini de öder, benim de kılım kıpırdamaz. (Ben Sevgili senaristçiklerimin kalemini biliyorsam Vedat’ın bu yaptıkları burnundan fitil fitil gelir)
Vedat’ın psikopatlığı iki bölümdür o kadar ön planda ki gizli tehlikeler, dikkatten kaçıyor.
Mustafa; ailesine düşkün, kardeşlerine babalık etmiş, karısına âşık mert bir adam… Hiç itirazım yok ama gelin bir yaldızını kazıyıverelim onun, altında ne var bir bakalım: Bir iş adamı var önce, paraya sıkıştığında kendi kardeşini nişan tepsisine oturtuveren bir iş adamı hem de… Para gerekiyordu, acil gerekiyordu ve Mustafa onu buldu. Nasıl mı? Kızı Mercan’ı Tahir’e vermeye kararlı Dağdevirenlerle anlaşarak.
Hadi, Tahir’i kurban edişini geçtim ama öyle bir cümlesi var ki yüreğime bıçak gibi saplandı. Kayınpederine “Bu kadın sekiz sene o adamın koynuna girerken, ondan çocuk yapıp büyütürken aklı nerdeymiş?” diyen adamla benim işim olmaz, kusura bakmayın!
Mustafa’ya ne kadar güvenmiyor ondan ne kadar rahatsız oluyorsam Asiye’yi de bir o kadar gerçekten mert buluyorum. İyi bir babanın yetiştirdiği, iyi bir kadın o. Mustafa’dan çok daha delikanlı olduğu da kesin. Üstelik yüzyıllardır çözülemeyen kaynana – gelin mücadelesinde de kalbim tamamen ondan yana. Zira, Mustafa’nın bağnazlığını kimden aldığını görmek için müneccim olmaya gerek yok. Özellikle Asiye odaklı şirinlikler ve espriler de acının içinde hoş bir ferahlık veriyor bana.
Başta Nefes’ten söz ederken “Allah bu defa ona bir kale gönderdi.” demiştim. Benim için Tahir, Nefes’in sığınıp korunacağı bir kale, şimdilik. Şimdilik diyorum çünkü görünen köy kılavuz istemez Tahir’le Nefes arasında o güne dek ikisinin de hiç bilmediği bir şeyler oluyor, olacak. Olacaklara geçmeden önce Tahir’de biraz soluklanmak istiyorum. Nefes’in gerçekliğine, görünürlüğüne karşın bana göre Tahir, şu anda biraz flu. Biz onu henüz tam tanımıyoruz, doğal olarak şimdilik hep aksiyon içinde görüyoruz ve oradaki tepkilerini izliyoruz. Bu bölüm nokta vuruşlarla siluet hâlindeki Tahir’i belirginleştirmeye başladı, senaristler ama iyi biliyorum ki bu daha başlangıç… Giderek ona daha fazla zoom yapacaklar ve asıl o zaman duygu ve düşünceleri keskinleşecek, şu anda biz Tahir’i sadece seziyoruz.
Tahir’in gerçek hayatta karşılığı var mı bilemem, öykünün doğası gereği biraz idealize edilmiş bir karakter o. Amacı çok net: Nefes’i ne olursa olsun korumak. Giderek bu amaç, yavrulayacak ve biz Nefes olmadan bir hayat düşünemeyen Tahir’le karşılaşacağız.
İlk bölümün “altın kalpli hödük”ü dönüşme belirtileri göstermeye başladı bile ve bu, o kadar dolaysız o kadar süslenmeden ve o kadar temiz hareketlerle verildi ki Tahir, kalbimi çalmayı başardı. “Daha önce gelemediğim için özür dilerim!” ne demek, arkadaş ya? Bu nasıl bir cümle… Sadece bu cümleyle sayfalar boyunca Tahir yazarım ben. Bence insan olmanın en önemli belirtilerinden biri “utanma” duygusu… Yaptığınızdan utanmayı kast etmiyorum. Bir başkasının yaptığı çirkinlikten hicap etmeyi söylüyorum. O çirkinliğe engel olamamanın üzüntüsünü taşımayı kast ediyorum.
Nefes’in yaşadıkları çok ağır, çok zor. Bence o çilesini doldurdu.