Yazar: Sinem ÖZCAN
Dün akşam Sen Anlat Karadeniz’ i benim için alışılmadık bir sükûnetle izlemeye koyuldum. Açıkçası bu bölümün uzun süredir sosyal medyada dolaşan “meşhur” 15. bölüme bir geçiş olacağını düşünmüştüm. Bölümün son çeyreğine kadar da hislerim değişmedi. Duygusal boyutu biraz geriye çekilmiş, sanki bir sonraki bölüme sıçrayabilmek için geriletilmiş gibi geldi bana. Olay ağırlıklıydı.
Geçici velayeti alan Vedat, Yiğit’i kullanarak yine Nefes’le kedi – fare oyunu oynuyordu. Tahir, Nefes’i bu oyundan tamamen kurtarmak adına kaçma planları yapıyordu ve Nefes, bu kez “hukuk” mücadelesi vermeye kararlıydı. Öte yandan Yiğitçik boyunu aşan bir mücadeleye girmiş ve babasına verilmiş olmasına açlık greviyle direniyordu. Benim için sürprizsiz, hoş detayları olan sevimli bir akış vardı.
Vedat’ın, Nefes’in “sözde” babası yardımıyla adam tuttuğunu fark edince ilk golü yedim. Niye mi? Vedat’ın Nefes saplantısı malum. Nazar olacak o yaratıktan, Tahir’in Yiğit ve Nefes’i yayla evine götürdüğünü öğrenince kıskançlığından delireceği de kesindi. Benim tahminim ani öfkesine engel olamadığı ve hayatının hatasını yapıp Tahir’i öldürtmeye kalkışacağıydı. Tanıtımlarda Nefes’in “Tahir” çığlığı da bu düşüncemde epey etkili oldu tabi. Arkama yaslanmış Tahir’in vurulmasını beklerken vurulan ben oldum.
Velayet için Vedat’ın ana planı “Nefes’in akıl sağlığı yerinde değil.” iddiasıydı ancak o iddia çöktü. En güçlü kozunu kaybeden Vedat, B planına dönmek zorunda kaldı: “Nefes, Tahir’le “gayriahlaki” bir ilişki yaşıyor ve Tahir sorumsuz davranıp Yiğit’in hayatını tehlikeye atıyor.” Geçici velayeti kazanmasını sağlayan da özellikle Yiğit’in hayatının tehlikeye atılması kısmı oldu. Gelinen noktada Nefes ve Tahir nikâhı “gayriahlaki ilişki” boyutunu kısmen giderir. Kısmen diyorum çünkü ben Vedat’ın avukatı olsam “Geçen mahkemedeki iddialarımız üzerine acilen evlendiler bu evliliğin temelleri sağlam değil, çocuk için uygun ortam oluşmadı!” tezinden yürürüm.
Bölüm sonunda velayet için elimizde ne var ne yok diye düşündüğümde “evlilik formülü” nedeniyle Nefes, bir adım öne geçti ancak asla unutulmaması gereken bir şey var: Vedat, pes etmez. Aksine bu evlilik onu iyice çılgına çevirir. Nefes onun kafasının içini çok iyi biliyor, doğru ama sorun şu ki ancak Vedat hamle yapınca bunu anlamlandırabilecek durumda. Yani Vedat’ın planını önceden sezmesi ve önlem alması mümkün değil. Tahir ve Kaleliler ise zaten plan program adamı değil. Vedat’ın tuzağına her seferinde düşüyorlar. Vedat’ın yeni durum için geliştireceği plan bu nedenle beni ürkütüyor. İşler iyice arap saçına dönecek diye düşünüyorum.
Vedat, kesin velayeti almak üzere oyunlar kuradursun, haftasonu iki günlüğüne oğullarına kavuşan Nefes ve Tahir, gelecek kaygılarını birazcık öteleyip ânı yaşamanın derdindeydi. Tahir’in “Ben kendime söz verdim, sendeki kötü anıların yerine iyi anılar koyacacağım” cümlesi tam da bu nedenle bence çok anlamlıydı. Çünkü aşk değil ama sevgi yaşanmışlıklar üzerine kuruludur. O anlık değildir ve yaşanılanlarla sürer ve büyür. Bir kadının hayatındaki her çirkinliği yok edip yerine güzellerini koyabilmek, sadece anıları güzelleştirmez sevgiyi özelleştirir. Gözünüzü kapayıp bir düşünün hatırladığınız her güzelliğin içinde hep aynı adam var ve onları yaşamanızı o sağladı. Size çocukluğunuzu yeniden yaşatandır, bir bakışıyla size dünyanın en güzel kadını olduğunuzu hissettirendir, her türlü nazınızla kahrınızla sizi alıp başınınn üstünde taşıyandır kısacası o adam, gerçekten sizin her şeyinizdir artık.
Tahir, Nefes için bambaşka bir dünya kurdu. Bütün acılarını unutabileceği, gerçekten nefes aldığı bir dünyada onu pamuklara sarıp sarmalayıp yaşatıyor. “Bir kadının rızası olmadan değil onunla evlenmek, elini bile tutamazsın” diyen adam Tahir ve aynı Tahir bu defa Nefes’e “Sus da gidip evlenelim!” deyiverdi. İşte olayın en can alıcı yeri de tam burası. Tahir, bir kadına hele de Nefes’e bu kadar hassas bir konuda emrivaki yapacak insan değil. Tahir için hemnefesinin önüne geçecek bir tek şey olabilir bu dünyada o da en az Nefes kadar çocuğu bellediği Yiğit! Minicik yüreğiyle pasif direnişe geçen, babasının elinden tek lokma yemeyen Yiğit… Yani yanmakta olan oğlunu kurtarmak… Nefes, çok haklı olarak ilk hatasını yinelemiyor ve oğlunu kanuni yollarla alma derdinde ama Vedat’ın son hamlesi bu yolu da çıkmaza soktu. Nefes’le kaçamıyorsa Nefes’le yanmayı seçti.
Tahir, seçimini yaptı yapmasına da Nefes’in bunu kabullenmesi çok güç. Baştan beri Tahir’e “Benden sana yâr olmaz!” diyor, haklı da… Tahir onun tüm yaralarına iyi geliyor, ona insan olduğunu, sevilebileceğini hissetiriyor üstelik oğlunu da en az onun kadar benimsiyor ama gel gelelim yâr olmak bambaşka bir durum.
Tahir’in “Ben senin kadının olamam!” cümlesine karşılığı tam da beklediğimiz gibi oldu. “Ben sana nikâhıma gel dedim, evime gel dedim; yatağıma gel demedim.” Tahir elbette bunu söyleyecek ama evlilik iki günlük bir şey değil, hele Yiğit için onu evladı olarak gören iki kişinin yapacağı evlilik hiç değil. Bu süreçte her an, her şey güllük gülistanlık olmaz. O anların birinde düşünmeden söylenen bir söz ya da anlık bir tavır Nefes’i yeniden yerle bir eder. Nefes’in korkusu bu. Tahir’e inanmamak güvenmemek değil onun derdi, aksine “hemnefes”ini kaybetme korkusu duyduğu…
Üstelik olayın bir de onlar dışında bir ayağı var ki o hepsinden ağır. Yaşadıkları yer Sürmene… Kalıpları, gelenekleri ve kendi doğruları olan insanlar var orada. İkisine de dünya zindan olur.
Bir durup düşünelim mi, Nefes’in ağzından “Ben Vedat’ın artığıyım!” cümlesini duyduğumuzda nasıl sarsıldığımızı? Yakıştıramadık Nefes’e… Onun kendine bu sözü yakıştırmasına sinirlendik. İyi de hepimiz, her gün, pek çok defa birileri için bunu dile getirmesek de düşünmüyor muyuz? Yargılamıyor muyuz insanları? Suçlamıyor muyuz bizim gibi yaşamayı seçmeyeni? Evlilik dışı ilişki yaşayanlara, gaylere, Nefes’le Tahir benzeri birliktelik yaşayanlara, daha daha birçoklarına damga vurmuyor muyuz? Eee, niye rahatsız olduk ki şimdi? Anlayış göstermemiz için ille yaşananın içyüzünü bilmek zorunda mıyız? Nefes, Vedat’ın artığı değil! Niye? Çünkü biz ne yaşadıklarınız biliyoruz. Peki, her gün aynı iş yerinde, aynı mahallede, aynı okulda bizim onaylamadığımız bir ilişki sürdüren kadının suçu ne? Sadece olayın detaylarına hâkim olmayışımız mı?Onun şartlarını, hayatını nerden biliyoruz da hüküm veriyoruz? Hem bizi o yargıç koltuğuna kim oturttu? “Yanlış yapıyor?” diyoruz iyi de kime göre neye göre yanlış? Kim söyledi bize dünyanın merkezinde oturduğumuzu? Her şeyin bizim doğrularımıza göre şekillendiğini? Acaba hepimiz egomuzu bir silkeleyip de hafiflesek mi? Acaba tam da bu yüzden mi kullanıldı o “artık” sözcüğü? Bize, bir yakınımıza ya da dizide bile olsa sevdiğimize kullanılınca “iğrenç” ama biz herkes için rahatça kullanabiliriz, öyle mi? Dürüst olalım, arkadaşlar! Uzaydan bakınca hepimiz, dünya üzerinde topluiğne başı kadar yer işgâl etmiyoruz. O zaman dünyayı bizim etrafımızda dönüyor sanmak da neyin nesi?
Nefes’in yaptığı, kendini aşağılamak değil; o, insanların bakışını, zihniyetini dillendirdi Tahir’e. Bu bakışla savaşmak çok zor. Tahir “Başkasından duysam ya dayanırım ya öldürürüm ama senden duymaya dayanamıyorum o sözü” dedi ona. Nefes de tam bu sebeple söyledi, zaten. En ağırını ondan işitirse diğerleri ona koymaz ama eğer bunu Nefes’ten değil de gözünden sakındığı kadına bir başkasının söylediğini duyarsa çıldırır. Nefes’ten duyduğunda bile çöküp kaldı Tahir, başkalarından işittiğinde ne yapacağını anlamak için bunu yaşaması gerekiyordu. Tahir benim bildiğim Tahir’se o yere çöküp bir an ama kısacık bir an duraklamış sonra öyle bir laf etmiştir ki Nefes “Evlenelim” hükmüne boyun eğmiştir. Onun Nefes’e “ayrı ayrı yanacağımıza birlikte yanalım” deyişi, olayı en iyi özetleyen cümle… Onların evliliği ateşe atlamak… Mutluluğa değil yanmaya gidiyorlar.
“Bu, Nefes’in öyküsü ve Nefes mücadelesini kendi sürdürecekti, Tahir’le evlenmek yenilgiyi kabul etmektir.” düşüncesi bir anlığına düşebilir akıllara ama olaya yükselip bakmakta fayda var. Tahir çok haklı, Vedat olayı öyle bir noktaya getirdi ki ya kaçacaklar ya evlenecekler. Yoksa bedeli Yiğit öder. Bu evlilik Nefes’in, Tahir’in gölgesine sığınması değil aksine Tahir’le yan yana silahları kuşanıp meydana inmesi… Üstelik de bedeli çok ağır, bu savaşın.