Site icon Dizifilm BiZ

Sen Anlat Karadeniz 14. bölüm

                                                                              Yazar: Sinem ÖZCAN

Dün akşam Sen Anlat Karadeniz’ i benim için alışılmadık bir sükûnetle izlemeye koyuldum. Açıkçası bu bölümün uzun süredir sosyal medyada dolaşan “meşhur” 15. bölüme bir geçiş olacağını düşünmüştüm. Bölümün son çeyreğine kadar da hislerim değişmedi. Duygusal boyutu biraz geriye çekilmiş, sanki bir sonraki bölüme sıçrayabilmek için geriletilmiş gibi geldi bana. Olay ağırlıklıydı.

Geçici velayeti alan Vedat, Yiğit’i kullanarak yine Nefes’le kedi – fare oyunu oynuyordu. Tahir, Nefes’i bu oyundan tamamen kurtarmak adına kaçma planları yapıyordu ve Nefes, bu kez “hukuk” mücadelesi vermeye kararlıydı. Öte yandan Yiğitçik boyunu aşan bir mücadeleye girmiş ve babasına verilmiş olmasına açlık greviyle direniyordu. Benim için sürprizsiz, hoş detayları olan sevimli bir akış vardı.

Vedat’ın, Nefes’in “sözde” babası yardımıyla adam tuttuğunu fark edince ilk golü yedim. Niye mi? Vedat’ın Nefes saplantısı malum. Nazar olacak o yaratıktan, Tahir’in Yiğit ve Nefes’i yayla evine götürdüğünü öğrenince kıskançlığından delireceği de kesindi. Benim tahminim ani öfkesine engel olamadığı ve hayatının hatasını yapıp Tahir’i öldürtmeye kalkışacağıydı. Tanıtımlarda Nefes’in “Tahir” çığlığı da bu düşüncemde epey etkili oldu tabi. Arkama yaslanmış Tahir’in vurulmasını beklerken vurulan ben oldum. Vedat’ın derdi Nefes ve Tahir’in “gayri ahlakî”(!) görüntülerini fotoğraflatmakmış meğer. İşte o andan itibaren bütün huzurum kaçtı ve oturduğum yerde dimdik doğruldum. Bir andan işin rengi 180 derece değişmişti çünkü. Ondan sonraki görüntüler beynimde çok flu çünkü gri hücrelerim görüntü kaydedemeyecek kadar meşguldü. Son hızla çalışıp beni oradan oraya savurdular. Bölüm bittikten sonra tempoyu iyice artırdılar ve şu an karşınızda yine bir uykusuz gece mağduru duruyor. Yapacağım hatalar için peşinen affola diyorum.

Velayet için Vedat’ın ana planı “Nefes’in akıl sağlığı yerinde değil.” iddiasıydı ancak o iddia çöktü. En güçlü kozunu kaybeden Vedat, B planına dönmek zorunda kaldı: “Nefes, Tahir’le “gayriahlaki” bir ilişki yaşıyor ve Tahir sorumsuz davranıp Yiğit’in hayatını tehlikeye atıyor.” Geçici velayeti kazanmasını sağlayan da özellikle Yiğit’in hayatının tehlikeye atılması kısmı oldu. Gelinen noktada Nefes ve Tahir nikâhı “gayriahlaki ilişki” boyutunu kısmen giderir. Kısmen diyorum çünkü ben Vedat’ın avukatı olsam “Geçen mahkemedeki iddialarımız üzerine acilen evlendiler bu evliliğin temelleri sağlam değil, çocuk için uygun ortam oluşmadı!” tezinden yürürüm. Her iki aileyi de ziyaret eden sosyal hizmet görevlileri de işin duygusal değil, maddi boyutunda olduklarından Vedat, bu noktada önde gidiyor. Evet, nikâh çok büyük bir koz ama Nefes’e velayeti kesin getirir, diyemem. Zira Vedat’ın avukatı Esma’ya göre çok becerikli. Esma’nın etkisiz eleman oluşunu göz önüne alarak ben Nefes’in elinin çok daha sağlam olmasını isterim. Berrak bulunur ve tanıklığa ikna edilirse Vedat’ın şiddet geçmişi vurgulanır ve Nefes’in eli güçlenir diye umuyorum.

Bölüm sonunda velayet için elimizde ne var ne yok diye düşündüğümde “evlilik formülü” nedeniyle Nefes, bir adım öne geçti ancak asla unutulmaması gereken bir şey var: Vedat, pes etmez. Aksine bu evlilik onu iyice çılgına çevirir. Nefes onun kafasının içini çok iyi biliyor, doğru ama sorun şu ki ancak Vedat hamle yapınca bunu anlamlandırabilecek durumda. Yani Vedat’ın planını önceden sezmesi ve önlem alması mümkün değil. Tahir ve Kaleliler ise zaten plan program adamı değil. Vedat’ın tuzağına her seferinde düşüyorlar. Vedat’ın yeni durum için geliştireceği plan bu nedenle beni ürkütüyor. İşler iyice arap saçına dönecek diye düşünüyorum.

Vedat, kesin velayeti almak üzere oyunlar kuradursun, haftasonu iki günlüğüne oğullarına kavuşan Nefes ve Tahir, gelecek kaygılarını birazcık öteleyip ânı yaşamanın derdindeydi. Tahir’in “Ben kendime söz verdim, sendeki kötü anıların yerine iyi anılar koyacacağım” cümlesi tam da bu nedenle bence çok anlamlıydı. Çünkü aşk değil ama sevgi yaşanmışlıklar üzerine kuruludur. O anlık değildir ve yaşanılanlarla sürer ve büyür. Bir kadının hayatındaki her çirkinliği yok edip yerine güzellerini koyabilmek, sadece anıları güzelleştirmez sevgiyi özelleştirir. Gözünüzü kapayıp bir düşünün hatırladığınız her güzelliğin içinde hep aynı adam var ve onları yaşamanızı o sağladı. Size çocukluğunuzu yeniden yaşatandır, bir bakışıyla size dünyanın en güzel kadını olduğunuzu hissettirendir, her türlü nazınızla kahrınızla sizi alıp başınınn üstünde taşıyandır kısacası o adam, gerçekten sizin her şeyinizdir artık.

Tahir, Nefes için bambaşka bir dünya kurdu. Bütün acılarını unutabileceği, gerçekten nefes aldığı bir dünyada onu pamuklara sarıp sarmalayıp yaşatıyor. “Bir kadının rızası olmadan değil onunla evlenmek, elini bile tutamazsın” diyen adam Tahir ve aynı Tahir bu defa Nefes’e “Sus da gidip evlenelim!” deyiverdi. İşte olayın en can alıcı yeri de tam burası. Tahir, bir kadına hele de Nefes’e bu kadar hassas bir konuda emrivaki yapacak insan değil. Tahir için hemnefesinin önüne geçecek bir tek şey olabilir bu dünyada o da en az Nefes kadar çocuğu bellediği Yiğit! Minicik yüreğiyle pasif direnişe geçen, babasının elinden tek lokma yemeyen Yiğit… Yani yanmakta olan oğlunu kurtarmak… Nefes, çok haklı olarak ilk hatasını yinelemiyor ve oğlunu kanuni yollarla alma derdinde ama Vedat’ın son hamlesi bu yolu da çıkmaza soktu. Nefes’le kaçamıyorsa Nefes’le yanmayı seçti.

Tahir, seçimini yaptı yapmasına da Nefes’in bunu kabullenmesi çok güç. Baştan beri Tahir’e “Benden sana yâr olmaz!” diyor, haklı da… Tahir onun tüm yaralarına iyi geliyor, ona insan olduğunu, sevilebileceğini hissetiriyor üstelik oğlunu da en az onun kadar benimsiyor ama gel gelelim yâr olmak bambaşka bir durum. Çok net ifade etti Nefes: “Ben 8 yıl Vedat’ın tecavüzüne uğradım” dedi. Ben “Hasarlıyım, enkazım!” diyor ikide bir. Evet, biz onun güçlü ve umut yüzüne aşinayız ama Nefes’i, Yiğit ve Tahir’den ayrı düşünün bir ve o yalnız kadının dünyasına girin. O şartlar altında sizin duygunuz mu kalır, kadınlığınız mı? Bu kadın elbette ki Tahir’e “Ben senin kadının olamam” diyecek. Tahir’e âşık bunu biz de biliyoruz, o da ama yaşadıkları, onun “kadın” duygularını engeller. Hani Tahir’in korkusu vardı ya “Sana dokunmaktan korkuyorum bir an bile beni Vedat zannedersen yaşayamam” demişti. Nefes’inki farklı bir korku mu sizce? Bir an ona dokunanın Vedat olduğu kâbusunu yaşarsa bir daha Tahir’e yaklaşabilir mi ya da bunun Tahir’e ne yapacağını düşünmez mi? Söylemeye çalıştığı aslında, duygusal olarak ben artık ölüyüm, normal bir evlilik birlikteliğini yaşayamam demek ki bu da sonuna kadar doğru… Nefes bunu inkâr edip de “Tahir benim kahramanım, her şey yoluna girecek” düşüncesinde olsa onun adı “umut” olmaz, “ütopya” olurdu.

Tahir’in “Ben senin kadının olamam!” cümlesine karşılığı tam da beklediğimiz gibi oldu. “Ben sana nikâhıma gel dedim, evime gel dedim; yatağıma gel demedim.” Tahir elbette bunu söyleyecek ama evlilik iki günlük bir şey değil, hele Yiğit için onu evladı olarak gören iki kişinin yapacağı evlilik hiç değil.  Bu süreçte her an, her şey güllük gülistanlık olmaz. O anların birinde düşünmeden söylenen bir söz ya da anlık bir tavır Nefes’i yeniden yerle bir eder. Nefes’in korkusu bu. Tahir’e inanmamak güvenmemek değil onun derdi, aksine “hemnefes”ini kaybetme korkusu duyduğu…

Üstelik olayın bir de onlar dışında bir ayağı var ki o hepsinden ağır. Yaşadıkları yer Sürmene… Kalıpları, gelenekleri ve kendi doğruları olan insanlar var orada. İkisine de dünya zindan olur. Tahir memleketinde vatansız; Nefes her an, her yerde, herkesin taşladığı kadın olur. İkisi de bunun farkında, Tahir defalarca “Ben erkeğim dayanırım ama sana yapmadıklarını bırakmaz bunlar!” dedi. Ne var ki Tahir’in gözü kara, öncelik sıralamasını yaptı, Yiğit için her şeyi göze aldı ama sonuçta geleneksel bir adam. Ömrü boyunca da öyle yaşamış. Şimdi bir seçime mecbur kaldı ve Nefes biliyor ki asıl acıyı Tahir çekecek. Tahir’i bununla yüzleştirmesi gerekiyordu. Tam da o yüzden “Sen,Vedat’ın artığını kabul edemezsin!” deyiverdi. “artık” sözcüğünü duyar duymaz hepimiz ekran başında irkildik. Her yanıma iğneler battı benim. İlk tepkim “Ne demek ‘artık’? Kendini nasıl öyle konumlandırır Nefes?” oldu. Tam da o an, senaristlerin attığı zehirli okun vücuduma girdiğini hissettim işte! Yediğim en büyük gol, buydu. Evet, o sözcük bilerek ve istenerek seçilmişti. İşiten herkes, refleks olarak bir titreyip kendine gelsin diye kullanılmıştı. Bu anlayışa tepki versin, istenmişti.

Bir durup düşünelim mi, Nefes’in ağzından “Ben Vedat’ın artığıyım!” cümlesini duyduğumuzda nasıl sarsıldığımızı? Yakıştıramadık Nefes’e… Onun kendine bu sözü yakıştırmasına sinirlendik. İyi de hepimiz, her gün, pek çok defa birileri için bunu dile getirmesek de düşünmüyor muyuz? Yargılamıyor muyuz insanları? Suçlamıyor muyuz bizim gibi yaşamayı seçmeyeni? Evlilik dışı ilişki yaşayanlara, gaylere, Nefes’le Tahir benzeri birliktelik yaşayanlara, daha daha birçoklarına damga vurmuyor muyuz? Eee, niye rahatsız olduk ki şimdi? Anlayış göstermemiz için ille yaşananın içyüzünü bilmek zorunda mıyız? Nefes, Vedat’ın artığı değil! Niye? Çünkü biz ne yaşadıklarınız biliyoruz. Peki, her gün aynı iş yerinde, aynı mahallede, aynı okulda bizim onaylamadığımız bir ilişki sürdüren kadının suçu ne? Sadece olayın detaylarına hâkim olmayışımız mı?Onun şartlarını, hayatını nerden biliyoruz da hüküm veriyoruz? Hem bizi o yargıç koltuğuna kim oturttu? “Yanlış yapıyor?” diyoruz iyi de kime göre neye göre yanlış? Kim söyledi bize dünyanın merkezinde oturduğumuzu? Her şeyin bizim doğrularımıza göre şekillendiğini? Acaba hepimiz egomuzu bir silkeleyip de hafiflesek mi? Acaba tam da bu yüzden mi kullanıldı o “artık” sözcüğü? Bize, bir yakınımıza ya da dizide bile olsa sevdiğimize kullanılınca “iğrenç” ama biz herkes için rahatça kullanabiliriz, öyle mi? Dürüst olalım, arkadaşlar! Uzaydan bakınca hepimiz,  dünya üzerinde topluiğne başı kadar yer işgâl etmiyoruz. O zaman dünyayı bizim etrafımızda dönüyor sanmak da neyin nesi?

Nefes’in yaptığı, kendini aşağılamak değil; o, insanların bakışını, zihniyetini dillendirdi Tahir’e. Bu bakışla savaşmak çok zor. Tahir “Başkasından duysam ya dayanırım ya öldürürüm ama senden duymaya dayanamıyorum o sözü” dedi ona. Nefes de tam bu sebeple söyledi, zaten. En ağırını ondan işitirse diğerleri ona koymaz ama eğer bunu Nefes’ten değil de gözünden sakındığı kadına bir başkasının söylediğini duyarsa çıldırır. Nefes’ten duyduğunda bile çöküp kaldı Tahir, başkalarından işittiğinde ne yapacağını anlamak için bunu yaşaması gerekiyordu. Tahir benim bildiğim Tahir’se o yere çöküp bir an ama kısacık bir an duraklamış sonra öyle bir laf etmiştir ki Nefes “Evlenelim” hükmüne boyun eğmiştir. Onun Nefes’e “ayrı ayrı yanacağımıza birlikte yanalım” deyişi, olayı en iyi özetleyen cümle… Onların evliliği ateşe atlamak… Mutluluğa değil yanmaya gidiyorlar.

“Bu, Nefes’in öyküsü ve Nefes mücadelesini kendi sürdürecekti, Tahir’le evlenmek yenilgiyi kabul etmektir.” düşüncesi bir anlığına düşebilir akıllara ama olaya yükselip bakmakta fayda var. Tahir çok haklı, Vedat olayı öyle bir noktaya getirdi ki ya kaçacaklar ya evlenecekler. Yoksa bedeli Yiğit öder. Bu evlilik Nefes’in, Tahir’in gölgesine sığınması değil aksine Tahir’le yan yana silahları kuşanıp meydana inmesi… Üstelik de bedeli çok ağır, bu savaşın. Nefes şimdiye dek oğlu için Vedat’la ve etrafındakilerle savaştı ama şimdi Tahir’le ve kendisiyle savaşmaya başlayacak. Yaralanacak, kanayacak ve belki çok daha ağır hasarlar alacak. Evlilik bağı onun yüreğindeki ve bedenindeki yara bandını söküp attı. Yarası açık şu anda… Darbelere ve enfeksiyona karşı savunmasız… İnsan Tahir, insan Nefes’i iyileştirebildi ama gönül işlerinde deneyimsiz “erkek” Tahir, Nefes’in kadınlığındaki yaraları kanatmadan tedavi edebilecek mi, belli değil. Nefes’in savaşında Vedat ve çevreden sonra yüreğiyle yapacağı mücadele, üçüncü cepheyi açtı. Bizim “UMUT” Nefes’imiz oğluna ve Tahir’e umuttu kendi yüreğine umudu olmadığını da hep dillendirdi. Artık kaçınılmaz olarak önümüze gelen evlilik Nefes için de Tahir için de “Güzel, güneşli günler” vaadi değil aksine bir ateşten gömlek… O gömleği giyip yanmaya gidiyorlar. Ya kül olacaklar ya küllerinden doğacaklar.

 

 

 

 

 

Exit mobile version