Yazar: Sinem ÖZCAN
“Ne ölün, ölüme ne dirin, dirime!” Ağızdan çıkarken ne kolay, yaşarken ne ağır… Aşkın, sevdanın bitişi yakar yıkar da insanı, dostluğun bitişi bambaşka… İnsan, dost kaybettiğinde alev alev, harıl harıl da yanmaz, ince ince tüter ve sonunda çöker, kalır. Dost olmak, âşık olmak gibi bir şey değil “Oldu, işte!” deyip neye uğradığınızı anlamadan düşmezsiniz ona. Bile isteye seçersiniz, emek verirsiniz; anlar, tanır, kavrar ve çok seversiniz. Kendinizden de öne koyar; onun gibi düşünür, onun gibi duyar, onun gibi yaşarsınız. Dostluk, ömürlüktür. Nerde, nasıl, kimle olursanız olun; sırtınızı yasladığınız bir dostunuz varsa hayatın en büyük lüksüne sahipsiniz demektir. İşte, o yüzden çok ağır, taşınması çok güç bir dosta “Bitti! Buraya kadarmış!” demek. Can cana, kalp kalbe olduğuna “Bitti!” dedin mi biten istesen de istemesen de sen olursun.
Sancar’la Gediz’in yumruklaşması değil de ağızdan dökülen o cümle canımı yaktı, işte! Öyle bir bıçak sırtı ki durdukları yer; nereye dönseler pare pare kesilecek, kanayacaklar. Yükselip büyük resme baktığınızda suçlu yok! Ortada aşk var zira, aşkın günahı olmaz. Hata mıdır bilemem ama “keşke” dediğim sadece Gediz’in hissettiğini dillendirmesi oldu. “Söylemeseydi…” dedim. Dedim de işin rengi de başka: Nare’ye aşkını Sancar’dan saklayaydı bu defa da dostluğa bir kara benek düşürecekti. İçten içe onu kemiren, giderek kansere dönen. Öte yandan sonuna kadar da Sancar’a hak veriyorum. Sevdasına ortak olmuş bir dosta kucak açamaz. Tam bir kördüğüm vesselam…
Zaman kırılıp döküleni birleştirir mi Sancar’la Gediz’in can kardeşliği bunu aşar mı bilemem. Ne kadar affedici olabileceklerine bağlı ama görünen o ki Sancar’ın yüreği bunu kolayına sindiremeyecek – ti. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü hesapta kitapta olmayan işler, hem kardeş hem suç ortağı olan iki adamı bir kez daha kol kola girmeye zorlamasaydı. Anlaşılan o ki kaderin onlar için başka planları var.
Dostluğun ortasına ateşi yakan, olup bitenden hiç haberi bile olmasa da Nare… Sancar’a göre yakıp yıkan, Gediz’e göre “yıktığı kadar yapan” deprem, Nare… Sancar’ın yanına geçip baktığınızda sonuna kadar haklı o: Sekiz yıldır kendince kurduğu bir düzen var, öyle ya da böyle yürüttüğü bir hayat var ve bir anda yer ayağının altından çekildi, sarsıldı, kaydı çünkü Nare var. Onu görmezden gelme, hayatının dışına itme ve yokmuş gibi davranma şansı yok. Buraya kadar tamam! İyi de bir de Nare var ama kardeşim!
“Senin ayağının altından kayan yere çakıldım, ben” diyen ve “Kimse için, senin için bile bunu dilemem!” diyen Nare. Sancar’a bütün öfkemin sebebi de o! Sancar, o kadar suçluyor ki Nare’yi, gözü onun yaşadıklarına ve çektiklerine o kadar kör, kulağı söylediklerine o kadar sağır ki… Sadece kendisi incindi, sadece o acı çekti ve bunun tek sorumlusu da Nare. Yahu, karşında “Senin için bile dilemem!” diyen bir kadın var! İnsan bir derin nefes alır da bir düşünür. Bu kadın, geldiği andan beri aynı şeyi söylüyor. Hadi onu geçtim, suratına suratına yumrukları çakan Gediz aynı şeyi haykırıyor. Bir an ya, sadece bir an “Bunlar ne anlatmaya çalışıyor?” diye duraklamaz mı insan? “Ben seni aldatmadım!” diye haykırıyor bu kadın, bir defa da “ya aldatmamışsa…” kuşkusu düşmez mi yüreğe? Düşmüyor çünkü o kuşkuyu düşürmüyor Sancar Efe. Eğer düşürürse kendini öldürür, yok olur çünkü. Onun hayatta kalma, Sancar Efe olma sebebi Nare’ye duyduğu öfke… O öfkenin soğumasına izin vermek, yaptığı her şeyi yok etmek demek. O yüzden de beyni de yüreği de reddediyor, gözünün önündekini ve daha da sıkı, sımsıkı sarılıyor öfkesine. Nare’ye “Boşa uğraşma!” derken, korkusu da bu. Kendine güvenmiyor aslında ve çözümü de Nare’ye adeta yakarmak: ”Uğraşma, bırak beni hâlime! Uzak dur! Her şey bir kez daha karışmasın! Olduğu gibi kalsın!”
Sancar “Ben medeni bir adam değilim!” deyip yaşananları, kaldıramayacağını vurguluyor sürekli ve dilinde hep aynı cümle “Ben ihanete uğradım!”. Anlıyorum onu anlamasına da bu “ben, ben, ben…” vurgusu da beni giderek kızdırmaya başladı. İyi anladık SEN de dünya senin etrafında dönmüyor ama Efe’m! Bu kadın, “sen” dahil birçok erkeğin iki seksen yere yapışacağı bir hayattan geliyor ve o hayat onu defalarca alıp yere çarpıyor. Senin “medeniyet” dediğin hayat ona sevgisizlik, korunmama ve acı vermiş sadece. Yine de kalkmış ayağa, yine de evladına soluk olmuş, güç olmuş. Senle hesabını kapamış, kimsenin gölgesine girmeden ayaklarının üstünde durma derdinde.
Bu üçlünün kayıtsız şartsız en haklısı da en güçlüsü de en suçsuzu da Nare. O, geçmişte kalmış sevdanın tutsağı olmadan, acısını sırtına yüklenip bir hayat kurma derdinde. Koruyucuya, kollayıcıya değil gölge etmeyene ihtiyacı var aslında. Ortadaki asıl büyük haksızlık, Sancar’ın kendi korkuları yüzünden hâlâ Nare’nin hayatını cehenneme çevirmeye çalışması. Bitmek tükenmek bilmeyen “Kızımı bana ver, burdan git, işe de girme, Gediz’le de dost olma…” talepleri başka bir neden olmaksızın insanın bütün hayat enerjisini alıp götürür. Bu kadın küstah ve hadsiz Halise Efe’ye, merhametsiz ve kötü Menekşe’ye, bencil ve öfke dolu Sancar’a rağmen ayakta durmaya, ondan da mühimi Gediz’le Sancar’ı ayakta tutmaya çalışıyor. Nare’yi gördükçe de Gediz’in aşkı da Sancar’ın öfkesi ve kırgınlıkları da bana değersiz geliyor, kimse kusura bakmasın!
Gediz, geçen bölümde, yüreğindekini Sancar’a kusmuş ipleri koparan da bu olmuştu. Baştan beri benim Gediz’in Nare’ye âşık olmasıyla ilgili tepkim yok. Benim tepkim o aşkı Sancar’a söylemiş olmasına… Ancak duygularını Nare’ye dillendirmemesi ve Sancar’a “İkimiz de biliyoruz ki yârin yanağına ikimiz de değmeyeceğiz.” demesi onun Sancar’la bir “Nare savaşı”na girmeyeceğinin kanıtı. Benim Gediz’den beklediğim tavır tam da bu aslında. Sevebilir, âşık olabilir ama ne olursa olsun Nare’yi elde etmek için bir çabaya girmez, girmemeli; aksi Sancar’a ihanet değil, kendine de ihanet. Onun gönlü Nare’ye düşmüş olsa da Nare’ninki Sancar’ın yüreğinde hapis. Saldırganların elinden kaçan Nare “Sancar ve Gediz!” diye feryat ederek koşsa da bilinçsizce sığındığı kollar Sancar’ınki… Gediz onun için, bir dost bir dert ortağı olacak her zaman ama ateşe düştüğünde koşacağı deniz, daima Sancar… Bunu göre göre yaşamak da Gediz’in sınavı; yok yapacak bir şey! Gediz’in seçtiği yol bence en doğrusu… Nare’ye hissettiklerini kendi yüreğinde yaşayıp bunun diyetini öderken yakınlığını, dostluğunu ve karşılıksız sevgisini ona sunmayı sürdürmek Gediz’i bilmem ama Nare için doğru olan. Sancar’ın bunu anlamasını şu an için beklemiyorum. Anlasa da kabullenmesi çok mümkün görünmüyor; o Nare’den sonra Gediz’in de ihanetine uğradığına inanmayı sürdürecek, onu aksine inandırmak da imkânsız.
Aslına bakarsanız Gediz, gerçekten Nare’ye âşık mı yoksa hayranlıkla aşkı birbirine mi karıştırıyor, şüphedeyim. Ben Sancar’da gördüğüm o yakan, perişan eden insanı yere yapıştıran “kara sevda”yı görmüyorum Gediz’de. Gediz iyi hem de çok iyi bir insan ve ruhundaki iyilik kendi gibi olanı ilk anda tanımasını sağladı. Nare’nin duruşu, yaşadıkları, gücü ve hepsinden ötesi her şeye rağmen Sancar’a duyduğu aşk büyüledi Gediz’i. Nare’nin kendisine değil “Nare gibi bir kadın”ın varlığına âşık, Gediz. Yine de adına ne dersek diyelim, o da duygularının bedelini ağır hem de çok ağır ödeyecek, belli oldu.
Geçen bölümde, Akın’ın yeni bir planı uygulamaya geçirdiğine tanıklık etmiştik. Şimdi o plan ilk meyvelerini veriyor. Gediz’le Sancar’ın “suç ortaklığı” belli ki Gediz’in babasından çalınan parayla başlamış. Bir dönem insan ticareti yapan adamlarla iş birliği yaptıklarını da öğrenmiştik. “Sadıçlar Holding” biraz karanlık ve şaibeli işler üzerine kurulmuş anlaşılan ve Akın kim bilir ne zamandır beklettiği bu sırrı vaktinin geldiğini düşündüğü anda gün yüzüne çıkarıverdi. “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” sözü uyarınca geçmişte yaşananlar için Sancar’la Gediz’in bir B planı olduğuna inanıyorum, ben. Duygular söz konusu olduğunda saf ve aptal olabilirler ama konu iş olduğunda başarıları bana çok tesadüfi gelmiyor. Yani Akın’ın planı ne kadar sağlam gözükse de ben Sancar ve Gediz’in gerçekten yolun sonuna geldiğine inanmıyorum. Ne var ki biriktirdiği onca şeyi yıllardır istifleyen Akın’ın da tek atımlık barutu olduğunu düşünmüyorum. Akın ilk golü atsa da maçın henüz başındayız.
Aslına bakarsanız birbirlerinden kaçamayacakları bir yerde zorunlu olarak kilitli kalmak, Sancar’la Gediz’e iyi bile gelebilir. Eteklerdeki taşlar dökülür belki birkaç yumruk daha patlar ama bir mesafe alınır diye düşünmek istiyorum çünkü benim gönlüm “Ortaklık devam, sadıçlık tamam”ı kabullenmiyor. Onlar içeride kozlarını paylaşırken Nare, yine dışarıda birden çok cephede mücadele etmek zorunda kalacak ama asıl şimdi, Nare’nin başına gelenlerinin hesabını verecek olanlar düşünsün, bence!
Yazan, yöneten, canlandıran ve ekran gerisinde büyük yük sırtlayan bütün set ekibinin eline, emeğine sağlık.