Site icon Dizifilm BiZ

Savaşçı 9. Bölüm

Kağan Bozok

                                                                                                                         Yazar: Sinem ÖZCAN

“Çakallar, aslanın yemini çaldı.” diyerek açtık Savaşçı’nın 9. bölümünü. Baran, Nihat’ı kaçırdı, beklediğimiz üzere. Ayhan’ın ölmemiş olması büyük tesellimiz oldu. Nihat’ın kaçırılmasıyla da işler iyice kızıştı.

Baran’ın Nihat’ı Aslı’nın evinde saklama düşüncesi, kâğıt üzerinde doğru bir plan. Ne var ki geçen bölüm de yazdığım gibi Baran’ın gereksiz özgüveni ve Aslı’yı hele de Aslı – Akın ilişkini doğru değerlendirememiş olması pratikte eylemi hataya sürükledi. Akın Özkaynak, Aslı’yı Baran’a nasıl tanıtmış olursa olsun akıllı bir adam, baba – kız arasındaki problemi fark ederdi. Ayrıca Aslı’nın kendine has çizgisini de atlamazdı.

Aslı, yaşadıklarından çok korkmuş olabilir ama netice itibariyle doğru bildiğini yapan bir kadın. Üstüne üstlük babasına bir sevgi, minnet ya da bağlılık duymuyor. Elbette ki babasının öldürülmesini isteyecek kadar duygusuz değil ama babasını ve Baran’ı polise ihbar etmek, aslında Akın Özkaynak’ın bir anlamda hayatını da korumaya almak demekti. Bence çok akıllıca davranıp babasının yurtdışına çıkmasını engellediği gibi Baran ve Nihat’ın oyununu da bozmuş oldu. Kubilay ve Kağan, Aslı’daki tuhaflığı fark etmemiş ve üstüne gitmemiş olsalardı da ben Aslı’nın o tehditten sonra yine polise gideceğini düşünürdüm.

Aslı’nın olaya istemeden de olsa karışmış olmasının faturası Kağan’a da çıkacaktı elbette. İşte benim asıl kızdığım ve asıl affedemediğim detaylar ondan sonra başladı. Kağan, adı teröristlere yardım ve yataklık yapmakta geçen Aslı’yla ilişkisini Kopuz Albay’a ve üstlerine elbette açıklamak zorunda. Onlar da bu açıklamayı Kağan’dan talep etmekle yükümlü – ki Kopuz Albay “Ben ona kendim kadar güvenirim.” diyerek zaten safını belli etmiş durumda. – ama Kılıç Timi’nin hele hele Serdar’ın tepkisini anlamak mümkün değil.

Birlikte çarpıştığınız silah arkadaşınız var karşınızda (komutan demiyorum özellikle). Tepegöz’le mücadelesine birebir tanık olmuşsunuz; Serdar’ı almak için neler yaptığını en yakından görmüşsünüz. Hangi akla hizmet “Ya, aşk bu belli olmuyor ki!” tarzı altın günü teyzelerinin tepkisini veriyorsunuz acaba? Hangi akla hizmet, Kağan’dan şüpheleniyor ve açıklama bekliyorsunuz ki? Hele Serdar!.. Senin bütün deliliklerini çeken, bu adam; seni Tepegöz’ün elinden çekip alan, yine bu adam; sana evini, odasını açan da bu adam sen hiç mi tanımıyorsun “abi” dediğin adamı? Atar gider yapmalar, bulduğun ilk fırsatta kararını sorgulamalar, hem de sahada görevin orta yerinde arkasından kulis yapmalar… Sen ne çiğ, ne hadsiz ne çocuk çıktın be Serdar Üsteğmen!

Ben, herkes şüphelense de herkes ileri geri konuşsa da Kağan’ın önüne kapı gibi dikilen, değil kuşku duyan, kafasında biraz bile soru işareti olanın kafasını tokmakla ezen bir Serdar görmek isterdim. “Abi” dediğin, ailenden yakın bildiğin adamın ne yapıp ne yapmayacağını herkesten önce sen bileceksin, Kağan bile kendinden şüphelense sen kuşku duymayacaksın. Hele hele en kritik anda, görevin orta yerinde komutanını bir an bile yalnız bırakmayacaksın. Onun kararını sorgulamayacaksın! Şimdi bana “Ama son anda Kağan’ı destekledi ya!” derseniz fena kapışırız. O iş son ana kalmaz! Serdar, emir dahi almış olsa tek başına yürüyüp gitmekte kararlı Kağan’a “Ama emir aldım komtanım!” diye mızıldanmaz.

 

Hepimiz biliyoruz Kağan fevri bir adam, gözü döndü mü önünde durmak çok zor, kararından vazgeçirmek neredeyse imkânsız ama gel gör ki Kağan, kendi hayatını tehlikeye de atsa timden kimseyi riske etmedi bugüne kadar ve bugün de aynı desteği hak ediyordu.

Olay geçip gittikten sonra dönüp tim arkadaşlarından özür dilemesi Kağan’ın büyüklüğüdür bana göre. Aslında orada özür dilemesi gereken Kağan değil, ondan şüphelenenler olmalıydı. Bana kalırsa Kılıç Timi’nin tamamı “Siz bana nasıl güvenmezsiniz?” sitemini fazlasıyla hak ediyordu. Hele hele gerçek ortaya çıktıktan sonra durumdan hiç gocunmadan “Biz ne ara bu kadar Fransız kaldık, arkadaş!” diye olayın geyiğini yapan Emre ve Galip; sizi de yazdım bir yere!

Kağan’ın Aslı’yla ilgili tereddüdü bana sonuna kadar doğru geldi. Aklıyla yüreği çelişip durdu. Kubilay’ın söylediklerini mantıklı bulsa da söylediği gibi onun konumundaki bir adamın artık alengirli ilişkilere tahammülü yok. Zaten her yanı ateş olan dünyasında bir parça huzur istiyor Kağan. Aslı’nın antimilitarist tavrının da baştan beri farkında. Babasıyla ilişkisi konusunda o Baran’a göre çok daha doğru yaklaşsa da babası ve Baran’la yemek yerken görmüşlüğü de var, Aslı’yı. Kısacası Kağan’ın “Acaba mı?” duygusu yaşamasını yargılamadım, ben. Üstelik Kubilay’ı dinleyip yaşananları değerlendirdikçe “O terörist olamaz!” yargısına varmayı da bildi, Aslı aklanmadan önce. Kopuz Albay’ın telefonuyla gelen müjdeden sonra artık Kağan, Aslı’ya olan duygularının ipini bırakıverecek gibi geliyor, bana.

Aslı, yaşananlardan en büyük değişimle çıkacak kişi kuşkusuz. Kağan’ı tanıdıkça yumuşamaya başlamıştı, düşünceleri. Birebir tanık oldukları ve hastanede Yıldız’ın ona tavrı da kendi doğrularını bir kez daha gözden geçirmeye itecektir onu. Üstelik bütün bu yaşananlardan sonra Kopuz Albay’ın yanına gitmesi de duygularıyla artık eskisi gibi savaşmayacağını düşündürüyor. Kağan, sahadan döndüğünde Aslı’yla ilişkisini bıraktığından çok başka bir noktada bulacak, kuşkusuz.

Kılıç Timi bile Kağan’dan şüphelenirken onun arkasında sapasağlam duran tek adam Kopuz Albay’dı, tam da beklediğim gibi. Konumu, aldığı emirler ve mesleki gereklilikleri onu zorlasa da Kağan’a inanmayı hiç bırakmadı, o. Üstelik üstlerinin sert ve tartışmasız tavırlarını dahi yumuşatabildiği kadar yumuşattı diye düşünüyorum. Emniyet’te Aslı’nın aklandığı haberini aldığında yüzündeki rahatlama ve gözlerinin içinin bir anda gülmesi, her zaman soğukkanlı ve daima kontrollü bir adam olan Kopuz Albay’a çok yakışan bir değişiklik oldu.

Hiç dile gelmese de Kopuz Albay için çok özel olan iki kişi var: İlki elbette Kırlangıç Paşa… Aralarında ast üst ilişkisinden çok öte bir baba – oğul yakınlığı olduğu belli. Onu Kırlangıç Paşa yetiştirmiş, hem mesleki anlamda hem de insan olarak. Kopuz Albay, ondan gördüklerini Kağan’da uyguluyor bana kalırsa. Yani Kırlangıç Paşa’nın oğlu, Kağan Yüzbaşı’nın babası olarak konumlandırıyor kendini. Komutanı olması dolayısıyla mesafeyi korusa da Kağan, onun evladı. Doğal olarak da oğlunun temize çıkmış olmasına da komutanı olarak değil, babası olarak tepki veriyor. Yıllardır mücadele ettiği teröristlere karısını ve kızını kurban etmiş ama kendine gönül bağıyla bir baba ve oğul edinmiş bir adam, Halil İbrahim Kopuz.

Daha önce de yazmıştım. Dizinin belki de en iyi yazılmış karakteri Kopuz Albay ve en iyi canlandırılanı da kuşkusuz yine o. Murat Serezli onu oya gibi işliyor. Tek detayı atlamadan, en küçük ayrıntıyı bile özenle seçip çıkararak vurguluyor. Karakterin can alıcı bütün noktalarının altını çiziyor. Bu da kahramanın talihi… Murat Serezli sayesinde benim için dizi tarihinin unutulmaz tiplemelerinden biri olacak Halil İbrahim Kopuz.

Tepegöz’den kurtulduktan sonra devreye giren Nihat ve Baran ikilisinden, önce Nihat’tan kurtuluruz diye ummuştum ben. Baran, bağlantıları nedeniyle bana daha dolu bir karakter gibi gelmişti ama niyeyse pek işlenmedi. Belki de o daha önce devreden çıkacağı için üstü kapalı geçilmiştir, detayları bilemiyorum ama Baran’ın öldüğü yerde Nihat’ın da çok uzun müddet kalıcı olmayacağını umuyorum. Neticede Nihat, Baran’a göre sıradan bir tetikçi ve Kılıç Timi’nin onu avlaması da çok uzun sürmez diye düşünüyorum.

Bağlantıları ve işbirliği meçhul kalanlardan biri de Akın Özaydın. Onun örgütle bağı neydi, ne zaman ve nasıl bu işlere girdi ve hepsinden önemlisi pozisyonu ne, öğrenemedik. Eğer o da yakalandığı için diziden çıktıysa sorularım cevapsız kalacak, demektir. Bu durumda bizi yine bir başka düşman bekliyor olmalı. Bu defa Kağan’la kişisel bağı olmayan biri olsa iyi olacak artık. Kopuz Albay’ın karısının ve kızının nasıl öldürüldüklerini öğrenemedik, orada açık kalmış bir hesap olsa ve bu defa olayın odağında onu görebilsek, keşke.

 

 

Exit mobile version