Site icon Dizifilm BiZ

Savaşçı 4. Bölüm

Savaşçı

Yazar: Sinem ÖZCAN

“Eğer Yahya Batur, teröristlerin eline geçtiyse bilelim ki Kılıç Timi’nden geriye kimse kalmamıştır!” bu, Savaşçı’nın 4. bölüm mesajıydı. Aldıkları emri ne olursa olsun yerine getireceklerini ve sadece Yahya Batur’u değil bütün muhacirleri sağ salim sınırdan geçireceklerini biliyorduk.

Bu güvenle, gönül rahatlığıyla izliyordum bölümü. Kağan Yüzbaşı vurulana kadar da bölüm benim sükûnetime paralel, oldukça sakin hatta yavaş aktı. Kağan’ın yaralanıp sınırı geçememesi ve ardından esir düşmesi bölümün seyrini bir anda değiştirdi.

Tepegöz, Kağan Yüzbaşı’yı ailesiyle vurmakta kararlı… Atladığı detay Selver Hanım’ın “asker anası” oluşu. Metanetini kaybetse de doğru anda doğru adımları atmayı bildi. Oğlunu çok iyi tanıyan bir anne olarak yaşanabilecekleri öngörüp durumu Kopuz Albay’a anlatmak en doğru karardı. Baştan sona çok etkileyici olan o sekansta beni en çok çarpan detay: Evi baştan aşağı kurşunlanmış o yaşlı kadının, oğlunun fotoğrafı zarar gördüğü için üzülmesi oldu. Bir türlü haber alamadığı oğlunun olup biteni öğrenmemesi için çırpınan, o yaşlı kadın bütün dağınıklığın ortasına “Ben bu fotoğrafı hiç tozlu bırakmadım!” dediği anda dağladı yüreğimi.

Diğer tarafta başka bir dram izledik. Bir babanın dramını… Dağ gibi evladını tanınmayacak hâlde bulan, yanından ayrılırsa onu bir daha görememe korkusu yaşayan bir babanın dramı… Nitekim de korktuğuna uğradı. Hastane kapısında oğlunun kaybolduğunu öğrendiğinde elinden düşen poşet ve yerlere saçılan bademler, o ana kadar tuttuğum bütün gözyaşlarımın deli gibi akmasına neden oldu. Aslan gibi gönderdiği evladını darmadağın bulan o babanın çaresizliği bir yandan, yaşadıklarını kaldıramayan o genç askerin perişanlığı diğer yandan ciğerimi fena yaktı.

Geçen hafta Kopuz Albay’ın Serdar’ı hastanede ziyaret etmesini beklediğimi yazmıştım. Kısmet bu bölümeymiş. Onun hastaneye gelişi Serdar’ı toplasa da Albay’ı dağıtan etkenlerden biri oldu, kanımca. Kağan’ın kendisine emanet gördüğü ailesini koruyamamak da eklenince ilk bölümden beri soğukkanlılığına ve dirayetine hayra olduğumuz Kopuz Albay kelimenin tam anlamıyla çözüldü.

Dağılmak demişken bana kalırsa Aslı Özkaynak’ın önyargıları da dağılmasa bile ciddi hasar aldı, bu bölüm. Mısır gevreği yiyerek televizyon karşısında gündemi takip eden Aslı, hiç beklemediği bir anda yepyeni bir dünyayla tanışıverdi. Hayatı, kurallarla dolu, statik ve planlı kadın, Kaan’ı bu bölüme dek “deli, ne yapacağı kestirilmeyen, fevri ve plansız” bir adam olarak tanımıştı. “Boş vaktim yoktur, o yüzden beklemeyi sevmem!” diyerek azarladığı adamın; annesinin bile bilmediği bir yerde, sadece hayatta kalmaya ve kurtarmaya odaklı yaşadığını fark etti. Üstelik sadece onun değil yakınlarının da can güvenliklerinin olmadığını görmek, onun küçük ve güvenli dünyasına aldığı ilk darbe oldu. Artık Kağan’ı küçümsemesi, onun yaptığı işe soğuk durması ve onu eskisi gibi kolayca suçlaması pek de mümkün görünmüyor. Şimdi önünde yeni bir sınav var. Kağan’dan etkilenmeye başladığına göre onun hayatının içinde nasıl var olabilecek bunu sorgulaması gerek, diye düşünüyorum. Bu da ancak Kağan’ın eve yaralı dönüşüyle başlayacaktır.

Aslı ve Kağan ilginç bir ikili olacak. Taban tabana birbirine zıt iki güçlü karakter ve birbirinden çok uzak iki yaşam biçimi… Üstelik Kağan’ın istese de değiştiremeyeceği bir hayat tarzı var. Aslı’nın Hatice gibi, Selver Hanım gibi, Yıldız gibi olmayı öğrenmesi gerekecek. Ona bu değişimi gönüllü yaptıracak bir motivasyon gerekiyor. Bu da sadece aşk olabilir. İşte o aşkı izlemek çok keyifli olacak, bence.

Aslı – Kağan ilişkisinin başlayabilmesi Kağan’ın sağ salim kurtarılabilmesine bağlı elbette. Timi onu bırakıp geldiği için çaresizlikle kıvranıyor ama asıl büyük deprem, Kopuz Albay’da oldu. Üst üste gelen aksilikler onu kendini sorgulamaya itti. O, diğerlerinden çok daha şanslı… Emir almadığı için yerlerinden kıpırdayamayan Kılıç Timi’nin aksine emir beklemesine gerek yok üstelik onu kendisiyle yüzleştirmekten hiç kaçınmayan Mehmet Arif Paşa’nın desteğine de sahip. Mehmet Arif Paşa, Kopuz Albay’ın aklındakini yüzüne söyleyerek onun harekete geçmesi için gereken adımı attı. Artık Kağan Yüzbaşı’nın kurtarılmasını rahatça bekleyebiliriz.

Aslında o kadar farklı ve o kadar doğru bir noktaya parmak basıldı ki… İlk defa bir kumandanın sahaya indiğini göreceğiz, Savaşçı sayesinde. Rütbe yükseldikçe askerler, masa başında plan ve organize yapan adamlar oluyorlar doğal olarak. Bu sadece bizde değil, sanırım her yerde aynı… Belki de işin doğası bu. Hatta uzun süre eğitimden uzak kaldıklarından eskisi kadar çevik, antrenmanlı da olamıyorlardır, kabul ediyorum. Ancak işin bir de psikolojik boyutu var. Asker, kumandanını cephede, yanı başında, silah arkadaşı olarak gördüğünde pes etmez, direnci artar hepsinden önemlisi de moral bulur. İşte tam da bu yüzden ben sahaya inen Kopuz Albay fikrine bayıldım. Onun arkasından tereddütsüz giden askerleriyle Kağan Yüzbaşı’yı almakla kalmaz, taş taş üstünde bırakmazlar diye düşünüyorum.

Kopuz Albay, çok ama çok iyi yazılmış bir karakter ancak en büyük şansı onu canlandıranın Murat Serezli oluşu… Oyuncu ve karakter öylesine uymuş ki birbirine benim için bundan böyle Murat Serezli daima Kopuz Albay olarak kalacak, sanırım.

Selver Hanım’la nizamiyede konuşurken Tepegöz’ün adını duyduğunda birden değişen ifadesi, hastanede Serdar’ın yanında farklı bir adam oluşu, karargâhta askerlerinin karşısındaki tavrı… Hepsi ama hepsi bambaşka bir lezzet veriyor bana izlerken. Ancak bu hafta Kırlangıç Paşa’nın yanında kendisiyle yüzleştiği sahne, benim için hepsinden bir adım öteydi. Korkusunu yansıtışını, kendisiyle ilgili kuşkularını, yaşananlara öfkesini o kadar etkileyici verdi ki Murat Serezli, onunla birlikte an be an yaşadım, âdeta. Şu da bir gerçek ki onun Alp Öyken’le sahneleri her zaman bir başka oluyor. İki usta oyuncunun paslaşarak oynamalarını, birbirlerini çok iyi tamamlamalarını her seferinde büyük zevkle izliyorum.

Savaşçı sadece oyunculukları ve senaryosunun başarısıyla değil rejisiyle de her hafta beni çok etkiliyor. Volkan Kocatürk’ün kurduğu dünyayı çok sevdim ben. Bölümün ritmini alçaltıp yükseltmesini, detaylardaki özeni ve hepsinden mühimi o vurucu görüntülerle öyküye kattıklarını bayılarak izliyorum.

Konusu itibariyle mesajlar içeren bir dizi, Savaşçı. Ancak senaryoda mesaj verme kaygısıyla zorlamaya gidilmiyor. Süleyman Çobanoğlu ustalığını bir kez daha gösteriyor ve çok doğru çatışmalarla kuruyor öyküyü; öyle olunca da Volkan Kocatürk, alabildiğine rahatlıyor. Eksik gediği kapama derdine düşmeden, yazılmayanı gösterme çabasına girmeden işe rahatça estetik katıyor. Seçilen müziklerle, hoş detaylarla bir yandan verilmesi gereken mesajlar iletiliyor diğer yandan akan, gerilimi iyi dengelenen ve duygusu çok doğru aktarılan bir dizi çıkıyor ortaya.

Bu hafta da ekran başından çok keyifli kalktım. Oyuncusundan, senaristine; ekibin adsız üyelerinden yönetmenine kadar herkesin emeklerine sağlık… Önümüzdeki haftayı sabırsızlıkla bekleyeceğim.

 

Exit mobile version