Yazar: Sinem ÖZCAN
Savaşçı’nın sezon finalini gerçekten merakla bekliyordum. Geçen hafta Baran’ın öldürülüp Akın Özkaynak’ın tutuklanmış olması, Nihat için de sona yaklaşıldığını sezdirmişti. Dizinin yeni sezona çok büyük bir düğümle gireceğini tahmin etmiştik. Akın – Baran – Nihat üçlüsünden sonra gelenin artık Kağan Yüzbaşı’yla değil Kopuz Albay’la ilişkili olmasını beklediğimi de söylemiştim. Gerçi benim beklentim, Kopuz Albay’ın karısını ve kızını öldürenlerle bağlantılı birinin ortaya çıkmasıydı ancak öncekilerden daha büyük ve zorlu bir hedefin geleceğini de kurgu mantığıyla tahmin etmek çok da zor değil. Bölümün finalini konuşmadan önce bizi ona götürenlerden bahsedelim, biraz.
Savaşçı’da en beğendiğim yanlardan biri “kötü”lerin ortaya çıkıp yapacaklarını yapıp işlevsiz kaldıkları anda yok edilmeleri… Süleyman Çobanoğlu’nun “Bu topraklarda düşmanın, hainin birini yok edince yerini bir başkası alır.” mesajı vermeye çalıştığını düşünüyor ve bunu da çok gerçekçi buluyorum. Tepegöz, işlevini tamamlamıştı; yok edildi. Ardından ondan bir gömlek daha şiddetlisi Akın – Baran ve Nihat üçlüsü geldi. Nihat, Akın ve Baran gibi önemli iki desteğini kaybettikten sonra operasyonlar için kilit adam vasfını yitirmişti ve sıradan bir tetikçi pozisyonuna düşmüştü. Dolayısıyla onunla ilgili mevzuyu da uzatmanın gereği yoktu. Geçen bölüm onu durdurmaya ant içmiş Kılıç Timi’nin bu hafta öyle ya da böyle Nihat’ı alacağından kuşku duymuyordum.
Nitekim pek de zorlanmadan Nihat’ı kıstırmayı başardılar. Küstahlık etmeseydi hele hele silah çekmeye davranmasaydı büyük ihtimalle de sağ olarak ele geçirilecekti. Ancak daha önce yakalandığında gördük ki Nihat sorgu eğitimi almış bu da demektir ki sağ olarak ele geçirilmiş dahi olsa konuşmayacaktı. Dolayısıyla ölmüş olması bence kayıp değil.
Nihat’ı almaya giden Kılıç Timi, Emre ve Galip’le bağlantılarını kaybedince operasyonu iki eksikle tamamlamak zorunda kaldı. Geçen hafta Kağan Yüzbaşı’ya tavırlarından dolayı Emre ve Galip’e çok kızmış ve “Yazdım sizi deftere!” demiştim. Bu bölümde onların kapana kısıldıklarını görünce kendimden bir parça utandım ama yüreğimin bir yanı da hâlâ onları affedemediğinden “Oh olsun!” dedi, ne yalan söyleyeyim. İkilinin büyük bir yüreklilikle on dört teröristi indirmelerini de takdir ettim. Emre’ni
Sahada operasyon sürerken Ankara’da Aslı’nın dramı vardı. Babasıyla ilişkisi ne kadar kötü olursa olsun babasının ölümü hem de Aslı’nın ihbarıyla tutuklanan ve içerde yaşadıkları nedeniyle ölmüş olması onu elbette ki çok etkileyecekti. Aklın doğru bulduğunu yürek aynı kolaylıkla kabullenmiyor maalesef.
O sekansta beni en çok etkileyen yer, babasının cenazesini almaya Kubilay’la giden Aslı’nın yalnızlığı oldu. Kubilay, hepimizin duygularına tercüman olarak o tek başınalığın altını çok güzel çizdi. Aslı’ya bakarken ben; kentli, aydın ve yalnız bireylerin dramını gördüm aslında. Seçilmiş yalnızlığın bazen tercih değil bir tür hapis olduğunu düşündüm. En ihtiyaç duyduğun anda yanında kimsen yoksa işte o “modern, sosyal birey” olma durumu azaba dönüşebiliyor. Aslı’nın ailesinden kimsenin kalmadığını (anne ölmüş, bu bölüm öğrendik) biliyorduk ama dost, arkadaş, öğrenci, iş arkadaşı… kısacası yanı başında olacak kimsesi olmadığını da düşünmemiştim. Kağan’ın Aslı’ya “candaş”ı anlattığı sahne geldi aklıma ve seçilmiş yalnızlıkların insanı “candaş”lardan da doğal olarak mahrum ettiğini düşündüm.
Kağan ve Kılıç Timi’nin Akın’a duydukları öfke ve tepkiye rağmen Aslı’nın yanında olmalarını da ayrıca çok sevdim. Kağan’ın gelmesini beklemiştim ama Kılıç Timi’nin de onunla birlikte geleceğini ummamıştım, bana da hoş bir sürpriz oldu. Ayrıca “Her şeyi birlikte yapan” bir grubu vurgulamak için de o sahne çok doğru ve güzeldi.
Aslı ve Kağan ilişkisinde bu bölüm artık net bir mesafe alındı. Üstelik bu ilişkide Kağan’ın durduğu noktayı da çok sevdiğimi söylemeliyim. Ne gereğinden fazla âşık ne de duygularını inkâr eder bir tavrı vardı. Aslı’nın karmakarışık duygusallığı, yaşadıkları nedeniyle çok doğalken Kağan’ın sağduyulu davranarak ve büyük sözler etmeden onu ne kadar ciddiye aldığını göstermesini çok yerinde buldum. Şartlar gereği zor bir ilişki olacak onlarınki ama yine de sağlam zeminde başladığını görmek sevindirici.
Nihat öldürülüp tim sağ salim Ankara’ya döndükten sonra karşımıza çıkan “gümüş yüzüklü el” bundan sonraki düğümün habercisiydi ve onun ağzından bu defa hedefin Kopuz Albay olduğunu da öğrendik. “Gizli güç” aslında doğru noktaya parmak bastı. Engelleyemedikleri ve bir türlü alt edemedikleri Kılıç Timi’nin beynini hedef almak onlar için en mantıklı yoldu, elbette.
Kopuz Albay, “Teftişe gidiyoruz!” dediğinde içim cız etti, bekliyordum ona yönelik bir girişimi. Aslında ben kışladan hareket ettiklerinde bütün tim bir aradayken bir sabotaj beklemiştim. Son anda ortaya çıkan “sorunlu er” Bayındır’la tanışmamızın bir hikmeti olmalı ki helikopterin vurulması o da içindeyken gerçekleşti. Yeni sezonun düğümü de elbette en uygun yerde, helikopter düşerken atıldı.
Kopuz Albay, Savaşçı’da benim olmazsa olmazım. Evet, öyküyü seviyorum; evet, oyunculukları iyi buluyorum; evet, kurgudan memnunum amaaaaaaa benim için Kopuz Albaysız bir Savaşçı ne yazık ki izlenmez. Gerçi olaya mantık penceresinden bakınca Kopuz Albay’a da Kağan’a da bir şey olmayacağını tahmin ediyorum ama yine de bir ihtimal, minicik bir ihtimal dahi olsa Kopuz Albay’ın olmadığı dizinin yeni sezonunu hayal dahi etmek istemiyorum.
Helikopterde Kopuz Albay ve Kağan dışında Bayat, Bayındır ve bir de komutan vardı, yanlış hatırlamıyorsam. Albay ve Kağan’a bir şey olmayacağını düşünüyorum. Bayındır’ın da final bölümünde diziye dâhil olmasının bir amacı olmalı, dolayısıyla o da ölmeyecektir. İlle birileri ölecekse ben oyumu komutandan yana kullanıyorum. Bayat’ın durumu da sürpriz bana göre. Karısının hamile olduğunu yeni öğrendiğini, Albay’ın “İstersen sen gelme!” dediğini dikkate alarak ona yapılan vurguların “Acaba Bayat veda mı ediyor?” sorusunu aklıma getirdiğini de söylemem lazım. Doğal olarak gönlüm timden kimseyi kaybetmekten yana değil üstelik Bayat, denge unsuru olarak çok mühim bir isim bana göre. Hele hele oğlunun yeniden yürüme ihtimali belirdiğini, ikinci kez baba olacağını ve mutlu ailesini düşününce tamamen duygusal olarak “Ölmesin, n’olur!” diyorum. Bütün bunların yanı sıra Burç Kümbetlioğlu oyunculuğunu da seviyorum. Giderse gözüm onu arar.
Biz yaz boyu kim öldü, kim kaldı diye düşüneduralım ekipte fazlasıyla hak ettiği tatili yapsın. Bu dizi süreleri ve bu çalışma koşullarıyla çok meşakkatli bir iş yapıyorlar; hele hele, dağ taş operasyon sahneleri çekmek, gece gündüz saatler boyu çalışmak işin yükünü bir kat daha artırıyor. Zor bir sezon geçirdiler. İyi bir tatille yeni sezona hazırlanmayı çoktan hak ettiler. Hepsinin emeklerine sağlık.