Şahane Damat için en son söylenecek sözü en başta söyleyerek başlayacağım, bu kez: Ahhh, bu bölüm ilk bölüm olsaydı! Niye mi? Çünkü bana kalırsa romantik – komedinin “romantik” kısmı gayet güzel dururken “komedi” kısmı, benim en sevdiğim biçime “hiciv”e kaymaya başladı. Öyle güzel iğnelemeler öyle yerinde taşlar art arda geldi ki birine takılırken diğerini kaçırdım mı kaygısı taşıyorum. İlk fırsatta tekrar bakacağım.
Biliyorum dizi ve sinema görsel sanatlar, biliyorum edebiyatla karıştırmamak gerek, biliyorum romanda harika olan dizide önemli olmayabilir. Hepsini ama hepsini biliyorum ve kabul ediyorum amaaaaaa bu bölüm, hiçbiri umurumda değil kardeşim! Hatta olay örgüsü, düğümler, çözümler onlara da çok takılmayacağım. Beni benden alan diyaloglar oldu çünkü. Hem taşlamasında, hem romantizminde öyle cümleler geçti ki algım o cümleyi tırnak içine alıp attı zihnimin bir köşesine.
Ardından Tahsin’in İlknur’a attığı taşlarla zevkten dört köşe oldum. Bu kadar mı yerinde bu kadar mı doğru kelimelerle laf gediğe oturtulur.
Melike, İlknur’un tersine inişli çıkışlı… Kızıyor, hüzünleniyor; coşuyor, içine kapanıyor; gülüyor, ağlıyor… Üstelik İlknur’un yüzeyselliğine karşın o alabildiğine derin. Şefkati, sevgiyi, iyi niyeti, narinliği hepsini tek yürekte toplayıveriyor. İlknur’un çoraklığının zıddı Melike renkli, canlı ve hepsinden önemlisi doğal… Kalbi Mehmet’i alıp Melike’ye getirdiğinde onun derinliğinde vicdan kayboluverdi, mantık kendini kaybetti.
Melike’ye karşı yumuşayan Mehmet, vicdanın bütün tepkisine rağmen İlknur’a iki defa haddini bildirirken öyle keskin ve öyle sertti ki ilk bölümden beri söylediğim “İlknur’a âşık değil bu adam” cümlesi yine geçti beynimden. Üstelik şimdi bunun
Üç maddede bence evliliğin altın anahtarını sunduğunuzun farkındasınız değil mi sevgili senaristlerim? Haaaa, ortada aşk olsa bu kurallar dan dan söylenir mi, elbette hayır ama şu bir gerçek ki aşk da olsa ideal ilişki için öylesine gerekli ve öylesine doğru ki bunlar.
Ardından bir dosdoğru öneri daha geldi bu kez Melike’den Diva’ya “Onu tehdit ederek değil, kendinizi ond
Hep dile getirdim, hep de söyleyeceğim ben aciz, zavallı, aşkı için köle olan, ezik kadın tiplemelerinden nefret ediyorum. Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nedir Erdem imzalarını gördüğüm her işte bir tek şey bilirim o da asla bu tarz kadın çıkmaz karşıma. Öyleymiş gibi gösterirken bile izleyiciye “Dikkat, bu doğru olan değil; doğru olan bunun tam zıttı!” mesajı verilir.
Şimdi sıra Mehm
Ritmi çok yüksek bu bölümde komediden romantizme de hızlı ve çok güzel geçişler yaşadık. Senaristlerimin tarzlarını biraz biliyorsam romantizm ayağında da uzun uzun oyalamalar, yanlış anlamalar ve saçma ayrılıklar yaşanmadan dozu giderek artan başarılı sahneler gelecektir.
Oyunculuklara gelirsek baştan beri çok başarılı bulduğum iki isim var dizide. İlki Mesut Yılmaz ikincisi Burcu Özberk.
Mesut Yılmaz’a gelince ilk bölümde karşıma çıktığı ilk sahnede bayılmıştım. Giderek de hayranlığım artıyor. Adam neredeyse mimiksiz oynuyor ve sadece duruş ve ifadeyle rolün tam hakkını veriyor. Üstelik biten son işinde ben onun mimikleri de ne denli iyi kullandığını biliyorum. Oyuncunun en büyük avantajı olan hareketleri sıfırlayıp bambaşka bir tarzda çok da zor bir rolün altından kalkıyor. Bu kadar dümdüz bir ifade, bu denli soğuk bir görüntüyle bir adam izleyiciyi( hele de benim gibi çok zor gülen birini) nasıl güldürür, bilemiyorum. Gerçekten her sahnesinde ayrı hayran oluyorum.
Gelelim beni en fazla rahatsız eden yere. Tek kelime edeyim anlayın: KAZİBE… Gözünüzü seveyim sahneleri tamamen sessiz olsun alt yazı koyun… Daha da bir şeycikler demiyorum.
Reji anlamında görebildiğim kadarıyla hâlâ süren aksaklıklar var ancak başta söylediğimi yineliyorum bu bölüm ilk bölüm olmalıydı, işte o kadar!
Bütün ekibin emeğine sağlık diyorum.