Hayatta bazı şeyler vardır ki taşımak için yürek gerekir. Yalana inanmak, doğru değildir belki ama insanı rahatlatır. Kabul edilen gerçek dışı durum, bazen delirmenin bile önüne geçebilir. Sancar son sekiz yılını kendini bir yalana inandırarak geçirdi. Nare’si onu aldatmış, kandırmıştı.Bu inançla uzun yıllar yaşadı ve şimdi de doğal olarak aksini düşünmek istemiyor. Düşünürse bu düşünce bir an bile aklına yatarsa en büyük cezayı kendisine kesecek. Ne Gediz’e ne de başkasına bırakmadan kendi sonunu seve seve yazacaktır. Sevdiğine kıyamayan, canını yakmayı aklına bile getiremeyen bir adam o. Kızına seni üzeni bana söyle icabına bakayım, derken şaka yapmıyordu. Nare’nin ellerine baktığında gözlerinde oluşan acıyı görmemek için kör olmak lazım. Kafasındaki duvarları kaldırmadığı için de Nare ne anlatırsa anlatsın, yılların öfke birikimiyle kendini onun yalan söylediğine inandırmış. Kim ne derse desin aksini düşünmek bile istemiyor.
İnsan bazı şeylerin önüne geçemez. Sancar farkında bile olmadan Nare’ye yavaş yavaş kapılarını açmaya başladı. Bunu mantığıyla değil kalbiyle yaptığı için, eminim, farkında bile değildir. Kara efenin ihanet, dürüstlük, inanç, dostluk gibi kavramlara kendince bir bakış açısı var. İnandığı bir gerçeğin aksine ikna etmek de çok zor olunca hayatını kendi kendine zindan edebiliyor. Nare’nin onu aldattığına inandı ve bitti. Bu gerçek değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Sağdıcıyla da zaten bu yüzden kafa kafaya gelmediler mi? Onun kitabında yazmayanlar vuku bulunca Sancar birden gemileri yaktı. Tıpkı yıllar önce Nare ile yaktığı gibi.
Gediz Ağa’nın itirafı gece rüyalarıma girecek kadar kafamı kurcaladı. Neden söyledi Sancar’a? Bu soru beynimi kemirdi durdu. Kendimce yaptığım çıkarımsa beni aşk meselesinden çok daha farklı bir noktaya götürdü. Gediz eğer Nare’nin peşine düşmeyeceğini söylemeseydi derdim ki adam doğru olanı yaptı. Dostunun ardından iş çevirmedi, pat diye söyleyiverdi. Nare ile birlikte bir hayatım olsun diye bir şey de düşünmüyor. Biraz geriye de gidince karşıma çıkan manzara başka. Gediz, Nare’ye olan hislerini kendisine zor itiraf etti. Ablasına anlatırken de Sancar ona sorduğunda da aynı gizlilikle hareket etti. Nare ona geçmişini anlatınca birden her şeyi yakıp yıkacak kıvama geldi. Gediz belki isteyerek belki farkında bile olmadan Sancar’ı cezalandırmak istedi. Hatırlarsanız “Biraz da o acı çeksin, eşşşek gibi kabul edecek.” diye haykırmıştı sinirini. O anki öfkesiyle de onun kalbini yerinden sökecek hamleyi gördü ve bir saniye bile düşünmeden kardeşinin canını çok yaktı. Gediz ve Sancar geçtiğimiz haftaki son sahneyle dostluklarını bitirdiklerini söyleyerek ayrı yönlere savruldular. Peki gerçekten sağdıçlık tamam mı?
Gediz’i kendime çok benzetiyorum. Ben önce konuşur, sonra düşünürüm. Sinirlendiğimde karşımdakinin ruh hâli ne olur, nasıl olur pek düşünebilen biri değilim. İlk bölümden bu yana Gediz’le doğrudan bağ kurmamı sağlayan en önemli husustu bu. Gediz o sözleri söylediği anda, içinden eminim ki kendine bir dünya küfür sıralamıştır. Bir şeyi bitirmenin bile bir adabı vardır. Bu iki deli, bunu bile çok güzel yaptı. Ortaklığın bitişi için bir araya geldiklerinde davranışlarıyla örnek oldular. Bu da ikisinin de sinirlerinin saman alevi gibi olduğunu düşündürdü bana. Şahsen onların yerine ayrı ayrı kendimi koyduğumda bu şekilde her şeyi bitirdiğim ortağıma pek de insaflı davranmazdım. Sancar’ın yerinde olsam marinayı, Gediz’in yerinde olsam zeytinliği bırakmazdım mesela. Onlarsa beklenenin dışında hareket ederek gönül bağının hâlâ bir yerlerde durduğunu gösterdiler. Şimdi ben nasıl inanayım bu dostluğun bittiğine?
Onlar da inanmıyorlar ki Nare oradan oraya onlar için koştururken ikisi de ses etmedi. Belki Sancar istemiyorum, demiş olabilir ama bana daha çok istemem yan cebime koy gibi geldi. Aksi hâlde Nare’nin söylediği yalanı anlayıp da neden yine de o meydana çıksın ki?
Onu bunu bilmem de Nare’nin bu olaylar içindeki hâline acımadım dersem yalan olur. Bir yandan Gediz’i ayağa kaldırmaya çalışırken diğer yandan Sancar’ı ikna etmeye çalışıp duruyordu ve ikisini de aynı ayrı güzel idare etti. Bir dost olarak Gediz’in yanında oldu, Sancar’a da duymak isteyeceği şeyleri söyleyerek her şeyi yoluna koymaya çalıştı. Bu hengamede Nare’nin içindeki iyilik kalbimi ısıttı.
Nare ve Gediz’in arasında oluşan dostluk bu dizinin en sevdiğim ayrıntılarından bir tanesi. Gediz dertlenerek bu işin içinden nasıl çıkacağını düşündüğü anda sırtını Nare’ye dayadı. İşlerini emanet etmesi bir yana “Yanımda ol!” dedi. Sancar’ın ardından bir omza ihtiyaç duyuyordu ve Nere oradaydı. Tıpkı bir zamanlar Gediz’in onun yanında olduğu gibi. Ben onların arasında oluşabilecek aşk meselesine pek yükselmedim. Gediz’in Sancar’a olduğu gibi Nare’ye omuz olması, candaş olması durumuysa kalbimi ısıttı. Aşk her insanda farklı cereyan eder zaten. Bu duygu Sancar ve Nare için tüketici bir şeyken Gediz henüz o tükenme durumunda değil. Öyle olsaydı Nare seke seke yanlarına gelip Sancar’a sarıldığında rahatsız olması gerekirdi. Gediz’inse polisleri gördüğünde tek odağı Sancar’dı. Onun için en önemli insan o. “Yarin yanağından gayri…” demişlerdi. Gediz adını ne koyarsa koysun bu kadına öyle bir adım atmayarak sözünü tutarken Sancar da birlikte kurdukları işin yıkılmasına göz yummayarak kendisinden beklenmeyecek bir adım attı.
Nare’nin gelişi herkes için dönüşüme sebep olsa da Sancar’ın hızlı değişimini de görmezden gelemeyeceğim. Onun gibi sabit fikirli bir adam birçok konuda yumuşamaya başladı. Mesela bu hafta “git” lafını hiç kullanmadı. Nare’nin onu nasıl toza çevirdiğini, zorluğunu, acısını anlattı da git, demedi. Aşk böyledir zaten. Ne kadar can acıtıcı olsa da üstüne toprak atsa da bu duygu bir yerden filiz vermeye başladığında varlığının acısını yokluğunun boşluğuna tercih edersin. Sancar, marinayı teslim ederken Nare’nin çalışmaması şartını koyabilir, ortaklık bitmesin diye onun gitmesini isteyebilirdi ama yapmadı. Hâlâ bazı konularda kızsam da itiraf etmem lazım ki yumuşatmayı başardı beni. Kafasındaki duvarlar kalktıkça da kırıp döktüklerini de toplamaya başladı.
En büyük değişimi de şüphesiz Melek konusunda oldu. Kızıyla ilgili Nare’yi her şeyin dışında tutmaya çalışırken Nare, evin önüne geldiğinde kızının elinden tutarak annesinin yanına getirdi. O anlardaki konuşmaları, üçünün aynı kare içerisinde hissettirdikleri ve Sancar’la Nare’nin gizli selamlaşmaları onların artık aile olduklarının en güzel ispatı. İnkâr da etseler birbirlerine hep karşı da olsalar söz konusu kızları olduğunda ikisi de her şeyi bir kenara bırakıp aile oluveriyorlar. Sancar ve Nare kendileri dışında gerçekleşen olaylar zincirini kontrol edemedikleri için ayrıldılar. Bunca sorunun içerisinde Melek onları yeniden birbirlerine bağlamayı başarabilir mi peki? Kim bilebilir?
O melek ki Sancar’ı yeniden gülümsetti. Bir zamanlar annesinin taht kurduğu kalbe girdi ve orada kendine sarsılmaz bir yer edindi. Tam anasının kızı diyebilirim onun için. Söz konusu sevdiği insan olduğunda daha önce kaybetmeyi göze alamadığı kıyafetleri bile önemsiz hâle geldi. O anda babası üzgündü ve geri kalan hiçbir şeyin bir önemi yoktu. Nare nasıl Gediz’i yalnız bırakmadı, o da küçücük kalbiyle üzgün olduğunda kapısında yatan babasını bekledi. Daha güzel pek az şey gördüm. Bir çocuğun çıkarsız sevgisi, masum öfkesi ve küsmesi bile insanın yüzünde gülümsemeye sebep oluyor. Melek ve Sancar arasında sağlam bir bağ kurulmaya başladı. Şimdilik annemin kızıyım dese de inadıyla, sevdiklerine olan düşkünlüğüyle babasının kızı olduğunu da görüyorum. Sancar içinse durum çok daha farklı. Bir zamanlar yabancı olan bu küçük kızı tanıyor, anlıyor ve kalbine nasıl dokunacağını çözmeye de başladı. Bunlar pek bir sevdiğim ayrıntılar efendim, izlerken gözlerimden kalpler çıkmasına engel olamıyorum.
Sancar için birçok şey denebilir ama hayatındaki insanları iyi tanıdığını söyleyebilirim. Nare’nin doğru söylediğine inanmasa da onun karakterini iyi biliyor. Nare, toya gitsin diye yalanlar söylerken Sancar yüzünde değişik bir gülümseme ile dinliyordu onu. Bende izlerken “Nare ne saçmalıyorsun sen? Tutamayacağın sözler verme.” derken yalan söylediğini çoktan anlamış bile, Sancar. Dedim ya yavaş yavaş sakinleşip ısınıyorum bu adama. Acısını anarken artık kör bir sinirle davranmaması da bendeki yerini her geçen anda daha da yükseltiyor. Bu adamın tek handikapı sabit fikirli oluşu. İnandığı bir şeyi tersine çevirmek çok zor ama imkânsız değil. Geçtiğimiz bölümde Nare’nin kulübede onun kafasına bir çivi çaktığını düşünüyorum. Şimdilik dili inkâr etse de kara efenin kalbi duymaya başladı karşısında haykıran bu kadını. Yoksa Nare yalan söyleyecek, Sancar sessiz kalacak öyle mi? Var mı öyle bir dünya?
Final sahnesine geldiğimizde baskın duygum öfkeydi. Halise’nin Nare için kurduğu planı, tırnaklarımı kemirerek izledim. Sebebi ne olursa olsun bir kadın, başka bir kadına bunu yapmaz. Bırakın kadını insan olan yapmaz. Kız neredeyse dört hayvanın saldırısına uğrayacaktı. Hiç bir gerekçe bunu haklı çıkarmaz. Üstüne üstlük Menekşe de sırf hasedinden bu kötülüğe ortak oldu. Sancar umuyorum ki Nare’yi izlediği kamera görüntülerinden o Menekşe’nin işe yaramaz abisini de görür de hepsini ters çevirip neye uğradıklarını şaşırtır. Bunu tüm kalbimle istiyorum.
Öfkemi bir yana bırakırsam hoşuma giden ayrıntılar da yok değildi. Nare ve Sancar iş birliği güzeldi. Bu ufacık anın içinde Nare’nin belgeyi görmesine rağmen Sancar’ın kötü bir şey yapmadığına olan inancı da kalbimi ısıttı, ne yalan söyleyeyim. Zaten kıyamet kopmak üzere, Sancar’ın şimdi hiç olmadığı kadar dostuna ve yârine ihtiyacı var. Dostluk bitti, demişlerdi ama kötü günün kapıya gelmesiyle o sözlerini de unutacaklarına adım kadar eminim.
İnsanı duygudan duyguya sürükleyen, güzel bir bölümdü. Tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.