Yazar: Şeyma BULUT
Ruslar dünya tarihinin en acımasız milletlerinden biri olarak gösterilir. Bu dünya üzerinde belki de en fazla acıya maruz bırakılan toplumlardandır onlar, bu denli acı çekmiş olmaları onları bu kadar zalim yapmış ve kanlı tarihleri onların bugünkü karakterlerini belirlemiştir. Burada şimdi size tarih anlatmayacağım ancak sadece Stalin dönemini biraz bilenler ne demek istediğimi anlayacaklardır. Ruslar için dostluk, kardeşlik ya da bağlılık gibi kavramlar pek önemli değildir. Onlar dünyanın on yıl gerisinden gelen ve eski orman kanunlarına hâlâ inanan bir toplumdur. Bir gün onlardan biri, sizin düşmanınız olduysa o güne kadar ki en büyük düşmanınızla bile el sıkışmak zorunda kalırsınız çünkü karşınızdaki yeni düşmanın değerleri, ahlakı ve acıma duygusu asla yoktur. Bunu bize neden anlattın, şimdi diyebilirsiniz. Devam edeyim öyleyse ben. Kadir ve Veli iki düşman. Aralarındaki savaş da öyle böyle değil. Birbirlerine her fırsatta saldırdılar. Savaş baltalarını düşünmeden birbirlerine savurdular. Ancak şimdi yeni bir düşmanları var: Ivan Sokurov. Karşılarındaki insanın ne acıması var ne de değerleri. Hatırlarsanız Kadir, Veli’den hesap sorduğunda Veli ona, ben kimsenin ailesine saldırmam demişti. Kendi ailesini kaybetmekten duyduğu acı yüzünden onun gibi narsist bir ruh hastasının bile değerleri vardı, aile ince çizgisiydi. Yeni gelen düşmanlarınınsa böyle bir anlayışı yok. O zaman eski hesapları rafa kaldırıp birlikte hareket etmek zorundalar. Aksi takdirde yeni gelenler, ikisini de büyük bir keyifle yok edecek.
Geçtiğimiz haftaki yazımda tarafların birbirine karışacağını, Veli ve Kadir’in bir şekilde aynı paydada buluşacağını söylemiştim. Bu hafta Zeynep’in tutuklanmasıyla Kadir, Veli’ye bir adım attı. Ona bu hayatta en çok istediği şeyi verdi: ailesinin katilini. Veli de Kadir’e Zeynep’in serbest kalması için gereken delilleri verdi. Görünene göre ikisinin de birbiriyle işi bitmiş gibiydi ancak öyle değil. Zordan ittifak doğar. Kadir’le Veli bir şekilde sırt sırta vermek zorundalar artık. Ivan aslında çok da yabancı biri değil onlar için. Yıllar önce Veli’nin ailesinin Ruslar tarafından öldürüldüğünü biliyoruz zaten ancak öldürenlerin başında Ivan olduğunu bilmiyorduk. Kadir, kendisine saldıranları araştırırken öğrendi Ivan’ın geçmişini. Zeynep’in kurtulması için en önemli deliller, Veli’de olduğu için de bir anlaşma yapıldı ikili arasında. Fakat Ivan Kadir için de önemli. Her ne kadar geçmişte yaşanan olayda bir suçu olmasa da uyuşturucu paketlerine el koyduğundan bu yolu açtığını düşünüyor ve eski dostunun meselesi, bir anda kendi meselesi hâline geliverdi. Hâlâ Veli’yi sevmiyor, ona hâlâ güvenmiyor belki ama geçmişten kalan son hesaplarını kapatmak için bile olsa bu olayda onunla olacaktır.İkisi de oldukça deli, ikisi de oldukça korkusuzlar. Zaten ölümden korkan biri, Rus ruleti oynayamaz. Ancak ölümü göze alanlar bu tehlikeli oyunu oynayabilirler. Kadir ve Veli’nin ellerinde bir silah var ve her defasında tetiğe aynı anda basmak zorundalar. Ölme ihtimalini en aza indirip karşı tarafa yönelerek başarılı olma ihtimalleri var. Zordan ittifak doğardı belki ama bu iki deli adamın bir şekilde sırt sırta vermelerini izlemek bana fazlasıyla keyif verecek.
Kadir, Zeynep, Cemre ve Kerem. Gerçekten bu küçük ailenin anları beni çok mutlu ediyor. “Acı duyabiliyorsan canlı, başkasının acısını duyabiliyorsan insansın” der Tolstoy. Bu sözü ne güzel işledi bu güzel dört insan bu hafta. Cemre, hayatının en korkunç zamanını yaşarken koşa koşa Zeynep’e gitti. Zeynep’se Cemre’ye çok ihtiyacı olmasına rağmen başka bir avukat bulalım, dedi. Bu iki kadın en zor zamanlarında sevdikleri insanlar için fedakârlıkta bulunmanın değerini pek güzel gösterdiler ve yine hep birlikte birbirleri için nasıl güzel savaştılar. Özellikle Kerem’in kendi küçük ailelerini Cemre’ye anlattığı anlar çok güzeldi. Kerem sonunda ayakta kalmanın sırrını öğrendi, öğrendiğini de anlatmaya başladı. Aslında onların içinde bu duruma bir türlü alışamayan tek kişi Kerem’di. Eksiklikleri, hayata bakıştaki sorunları sebebiyle bir türlü mutluluğa inanmıyordu fakat o da inandı. Cemre’nin sevgisi Kadir’in ve Zeynep’in ona verdiği güvenle yaptı bunu. Zaten mahkeme çıkışında herkesin birbirine dayanarak ve dimdik çıkması “Yine biz kazandık!” duruşundan başka bir şey değildi.
Kadir, Veli’nin de yardımıyla Zeynep’i çekti aldı girdiği durumdan. Cemre, Zeynep’in dimdik yanında olurken Kerem de Cemre’nin tam arkasındaydı. Biri denklemden çıksa tüm kulenin yıkılacağı harika bir dörtlü oldular. Onları izlerken özlemini duyduğumuz dostluk, kardeşlik, aşk ve bağlılık gibi birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum. Bu anlardan aldığım keyfi, pek az şeyden aldığımı da itiraf etmeliyim. Yani bir dizide beklediğim tüm naif ve içe işleyen duyguları bana bir şekilde yaşatıyorlar. Açıkçası finalde bu dörtlüyü manzarası güzel bir yerde piknik yaparken görsem benden mutlusu olmazdı sanırım. Umarım sevgili senaristimiz de benimle aynı fikirdedir.
Taraflar demiştik ya işte Cansız hiç istemese de taraf olmak zorunda kalacak ve oğlu tahmin ettiğimiz gibi Veli’yle işbirliği yaparsa sadece oğlunu değil, nefret ettiği Veli’yi de koruması altına almak durumunda kalabilir. Zaten Veli, ailesinin katilini Cansız’ın bilip de sustuğuna kanaat getirirse Ruslar denklemden çıktığı anda çok büyük bir savaş daha başlayacaktır. Veli Cevher, Kadir’e geçmişlerinden bahsederken “Ben hâlâ o andayım!” dedi. O hâlâ geçmişindeki acıyla yaşıyor. Hatırlar mısınız bilmem; geçmiş, insanın geleceğini elinden alır demiştim ilk yazılarımdan birinde. Veli için bunu acı bir şekilde tecrübe ederek öğrendik. Tarafların birbirine karışmasından kastım da buydu. Şartlar yüzünden her ne kadar zoraki olarak yan yana durmak mecburiyetinde olsalar da özellikle Cansız ve Veli Cevher arasında kopacak kıyametin sadece fısıltıları sanki, bunlar. Bekleyip göreceğiz ancak hikâyenin kazandığı bu ivmeden sonra bir hafta dediğimizi diğer hafta acaba diyerek izliyoruz. Finale sayılı anlar kala acaba bir sonraki adımda neler olacak diye de insan beyin fırtınası yapmaktan kendini alıkoyamıyor.
Bu hafta Çarpışma’da Beran Kotan’a(Çetin) veda ettik. Kısa ve öz Çetin Komiser’i bize yaşattığı için teşekkür ediyorum. Çok sevdik Çetin’i, erken veda etti bize. Beran Kotan’a emekleri için teşekkür ediyorum, gelecekte de başarılarının devamını dilerim. Özellikle onun vedası bu hafta yüreğimize işledi fakat onun dışında da oldukça başarılı ve insanı sıkmayan bir bölümdü. Birkaç ayrıntı dışında ne yapıyor bu insanlar dediğim tek bir an bile olmadı. İzlerken oldukça keyif aldım, tüm ekibin emeklerine sağlık.
Yazıma Can Yücel’in bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere.
“Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni”