Site icon Dizifilm BiZ

N’OLUR AYRILALIM VEDA….

Ulaş Azize

Ben N’olur Ayrılalım’a veda etmeye hazır değildim, hem de hiç… Daha olay; yeni açılmaya başlamışken, tipler yeni yeni benliklerini bulurken, öykünün arka planı yavaş yavaş görünür olmuşken, o güzelim diyaloglar birbiri ardına gelirken özetle ben diziye tam anlamıyla adapte olmaya başlamışken “bitti” yi kabullenmem çok zor.

Bu sezon yaz dizileri için büyük talihsizlikler yaşandı, izleyici dizi izlemekten uzaklaştı, ortalık romantik – komediden geçilmez oldu hepsine kabul… Amaaaaa kim ne derse desin sezonun en farklı işiydi N’olur Ayrılalım… Sadece öyküsüyle değil  tiplemeleri ve onları canlandıran oyuncuların başarısıyla da farklıydı. Bana göre ekipte “yok, bu olmamış” dedirten isim yok gibiydi. Teknik hata, çekim beceriksizlikleri, oturmamış sahne yoktu. Özetle sezonun en temiz, en düzgün işlerinden biriydi.

Kabul edelim ki kanalların hepsi reyting konusunda çok hassas… İşin doğası bu… Türkiye’de reyting sistemi üzerinde günlerce konuşulacak kadar kötü ve hatalı… Dizi, sosyal medyada ne kadar konuşulursa konuşulsun kanalın tek kıymet ölçütü: reyting sonuçları… Televizyon kanallarının bazıları yeni dizilerin reytinglerinde daha tolereli, daha tavizkâr olurken kimilerinin bu konuda en küçük tavizleri yok. Ne yazık ki FOX bu kanalların başında geliyor.

Dizi, reyting almıyor; reklam alamıyor diye yayından kaldırmayı anlarım ama benim kabullenmediğim final şansı tanımamak… Bu sektörde kimse stoklu çalışmıyor. Yani final kararı aldıktan sonra en fazla bir bölüm izin versen karşındaki dizi adam gibi bir final yapar, en azından ekip izleyenine saygısını göstermiş olur. Bu tavrım profesyonelce olmayabilir kabul ediyorum ama İNSANCA… Diğeri bana emeği hiçe sayan, izleyeni adam yerine koymayan çok çirkin bir tavır geliyor. Benim en ağırıma giden de bu. Her dizi elbette biter, kimi çok iyi olduğu hâlde bitebilir. Biraz insanlara benzetiyorum sanırım, kimi şanslı doğuyor kimi şanssız. Ama ne olursa olsun hepsi izleyenine vedayı hak ediyor. Benim FOX’ta bağışlayamadığım bu oldu. Son derece çirkin ve saygısızca buldum yapılanı.

Yine de olanda hayır vardı, mantığındayım. Yapılacak bir şey yok…

Yorumda bölümü değerlendirmenin, geleceğe ilişkin tahminler yürütmenin artık bir manası kalmadı. O yüzden bu kez bölüm değerlendirmesinden “teşekkür “ metnine evriliyor, yazdıklarım.

N’olur Ayrılalım salt komedi dizisi ya da bir aşk öyküsü değildi. Her şeyden önce o sektörün içinden birilerinin sektörü ti’ye almasıydı. “Reyting, reyting, reyting…” diye deliren Turgay, ne yazık ki sistemin acı yüzünü olduğu gibi ortaya çıkarıyordu.  N’olur Ayrılalım, “Reyting” adına her şeyin mubah olduğu, her türlü dolabın çevrilebildiği, insanın ya da duyguların hiçe sayıldığı düzenin kara mizahıydı. Dizi sezonun en farklı yapımıydı derken kastım da buydu. İlk kez birileri, içinde bulundukları düzenin karanlık tarafına cesurca fener tutmuştu. Kalemlerini, yüreklerini ve zekâlarını her zaman çok sevdiğim sevgili senaristlerim sistemin kurbanı olmayı göze alarak televizyon dünyasının mutfağını gözler önüne serme cesareti göstermişlerdi.

Diğer yandan, parayı pulu hele “reyting”i hiç umursamadan kamerasını ve enerjisini ihtiyaç sahiplerinin yardımına kullanan Ulaş ve Temmuz’la olması gerekeni idealize etmişlerdi.

Ama benim için en en en özeli Temmuz ve Ulaş dostluğuydu. Onların tabiriyle “can bağı”… Yerli dizlerde neredeyse hiç görmediğim güzellikte bir dostluk çizilmişti. Çıkarsız, art niyetsiz, yine onların ifadesiyle “Sırtında cesetle kapına dikildiğinde ‘Nereye mezar kazıyoruz?’” diyecek kadar güçlü bir dostluk… Üstelik bunu bir kadın ve bir erkeğin arasında yaşattılar. Yani yurdum insanına karşı cinsin ille “sevgili adayı” değil; yol arkadaşı, yürek arkadaşı olabileceğini gösterdiler.

Bir başka “ilk”leri: “Hayır!” demeyi sevdiği kadına öğreten ve onun “Hayır!” demesinden gurur duyan erkek profili yaratmalarıydı. Saçma salak jestler yapmadan, sevgisini ispat eden(!) anlamsız kıskançlıklarda bulunmadan bir kadını sevebilmeyi gösterdiler. Sevmenin onun kimliğine “değer vermek” olduğunu, kişiliğine saygı anlamına geldiğini soktular gözümüze…

Birbirine gece – gündüz kadar aykırı iki karakterin o farklılıklara takılmadan birbirlerinin özündekini fark edip âşık olabileceklerinin sinyalini verdiler.

Basit senaryo numaralarına kapılmadan, “Aman seyirci ne anlar” tepeden bakışına düşmeden, “Âşıkların arasına bir fettan kadın yerleştirelim kardeşim, şöyle en sarışınından olsun. Seyirci sever.” “Koy bir fakir kız, zengin oğlan, bi’ de hamilelik filan ekledik mi tamamdır.” ucuzluğunu yapmadan özetle piyasanın basitliğine inat izleyiciyi hafife almadan doğru mesajlarla, izleyene saygıyı göz ardı etmeden o “bir başka” dünyayı kurdular.

Oyuncular, yazılanın hakkını vermek adına ellerinden gelenin fazlasını yapmaya özen göstermiş, yönetmen yorumunu çok doğru yerlerde doğru müdahalelerle koymuş kısacası herkes işe kendince imzasını atmıştı.

Sevgili ARAS AYDIN; Ulaş’a yürekten inanıp onu en ufak mimiğine kadar düşünüp oya gibi işlediğin, elinden geleni değil ondan da fazlasını yapmak için didindiğin, tertemiz oyunculuğun ve bu işe koyduğun yüreğin için teşekkürler…

Sevgili NİLAY DURU; Azize’nin saflığını, masumiyetini pırıl pırıl yansıttığın, enerjinle kimliğe ruh verdiğin için teşekkürler…

Sevgili GÜRGEN ÖZ; Turgay gibi aykırı bir tiplemeyi başarıyla taşıdığın, abartıyı abartısızca aktardığın ve sahnelerine ustalığını kattığın için teşekkürler…

Sevgili NİLPERİ ŞAHİNKAYA; Temmuz’un canlılığına rengini eklediğin, onun ruhuna çok yakışan oyunculuğu bulduğun, yer aldığın her sahneyi ışıl ışıl aydınlattığın, dinamizminle diziyi bir adım öteye götürdüğün için teşekkürler…

Sevgili OSMAN KARAKOÇ; Yusuf kadar donuk ve itici bir tipi bile sevdirmeyi başardığın, su katılmamış bir bizonun bile duyguları olduğunu hissettirdiğin, katılığın altındaki derinliği sezdirdiğin kısacası normalde nefret edeceğim Yusuf tiplemesini “çok sevdiğim” bir adam hâline getirmeyi bildiğin için çok ama çok teşekkürler…

Sevgili HÜSEYİN GÜLHUY; Efe kadar zor bir tiplemeyi neredeyse sözsüz var ettiğin, o koca adamın içindeki sıcaklığı yansıttığın, ufacık bir rolde bile kendini fark ettirmeyi onu da geçtim Efe’yi benim için dizinin en sevdiğim tiplerinden biri hâline dönüştürmeyi başardığın için çok, çok, çok teşekkürler…

Sevgili YUSUF ÖMER SINAV; tertemiz çekimlerle, aradaki küçük hoşluklarla, öyküyü yorumlayıp doğru kurguyu oluşturmadaki başarınla ama en çok da asla unutmayacağım Ulaş’ın şarkı söylediği sahnedeki muhteşem çekimler için çok teşekkürler…

Veeeee

Sevgili A. FERDA ERYILMAZ ve NEHİR ERDEM, sunduğunuz bambaşka dünya için, diyaloglara can verdiğiniz, çoğu kez durup ikinci kez düşünmemi sağladığınız için, öyküdeki doğru mesajlar ve orijinal karakterler için özetle o kocaman yüreklerinize izleyici olarak beni soktuğunuz için sonsuz teşekkürler… Biliyorum ki bu sistemin yel değirmenleriyle savaşmaya devam edeceksiniz ve ben her yazdığınızı merakla, her seferinde yepyeni bir heyecanla bekliyorum. Siz nereye ben oraya…

Ekipte tek tek ismini sayamadığım bütün herkese yaşattığınız güzellikler için teşekkür ediyorum…

N’olur Ayrılalım, benim için tıpkı Suskunlar gibi, tıpkı Kayıp Şehir gibi, tıpkı İnadına Aşk gibi yarım kalan ama asla unutulmayacaklardan olacak…

Her bitiş, bir yeni başlangıçtır diyorum; yürekleriniz rahat olsun siz yapılması gerekeni en iyisiyle yaptınız. Gönüllerinize sağlık, yolunuz açık olsun!

 

Exit mobile version