Beynimi ve ruhumu dinlendirmek üzere bu hafta İstanbul’dan ve sanal dünyadan uzaklaşmış ve kaybettiğim iç huzurumu belki bulurum ümidiyle inzivaya çekilmiştim. Bugün akşam saatlerinde dönüp geldim kürkçü dükkânına… Beyin ve ruh dinlendi mi emin değilim ama günlük hayatı götürecek enerjiyi topladığım kesin.
Günlük hayat demişken diziler de yavaş yavaş rutine dönmeye başlamış ben de siftahı N’olur Ayrılalım’la yaptım bu akşam.
İlk bölüm Ulaş Vardar – Nadir Erciyesli karşılaşmasıyla bitmişti bu bölüm de baba – oğulun diyaloğuyla başladı. Geçen bölüm “Ulaş’ı babasının soyadını reddedecek raddeye getiren bir şeyler yaşanmış olmalı, demiştim. O kanaatimi güçlendirecek iki detay daha geldi. İlki Nadir Bey’in ağzından öğrendik ki Ulaş babasını reddetmiş, ikincisini de Temmuz ima etti. Ulaş’a “Senin bağlanma sorunun var ve bunun kökenini ikimiz de biliyoruz” diyerek… Gerçi bu ima babayla ilgili olmayabilir ama ben Ulaş’ın annesi ve babası arasında yaşanan bir şeylerden dolayı bu sorunun doğduğuna inanıyorum niyeyse… O noktada, düğüm daha da güçlenerek soru işaretleri bıraktı beynimde. Bunun altından ciddi bir aile dramı çıkacak ama ne? Her konuda mutlaka “bir fikri” olan Sinem’in beyin devrelerine elektrik gitmiyor şu an için. En az iki bölüm daha bekleyeceğim sanırım.
Temmuz’un işe girme ve Yusuf’un Temmuz’la imtihanı bölümlerine ayrı bayıldım. Temmuz ve Yusuf’tan çok güzel bir ikili çıkacak ve Yusuf’un Azize’ye yaptıkları burnundan fitil fitil gelecek gibi… Gittiği yeri rengine boyayan Temmuz, Yusuf’u da yakındır kıpkırmızı yapacak sanırım.
Turgay – Azize – Ulaş üçgeninde de işler karışmaya başlamış; Azize yavaş yavaş Ulaş’ın yörüngesine giriyor ve Ulaş’ın Turgay nefreti de düşünülenden büyük boyutta. Evde abisinin baskısıyla yaşamaya alışkın Azize, Turgay baskısı ve Ulaş sevgisi arasında kalınca ilk patlamayı burada yaşayacak gibi geliyor bana.
Bölümün tartışmasız en beğendiğim sahnesine geçmeden önce bir küçük anekdot anlatmak istiyorum izninizle. Üniversitede öğrenciydim daha. Yakın arkadaşlarımdan biri amatör fotoğrafçıydı. Bir gün kantinde otururken bir başka arkadaş geldi yanımıza ve kızdan fotoğraf makinesini bir günlüğüne ödünç istedi. Arkadaşımdan o kadar net bir “Hayır!” geldi ki şaşırıp kaldım. Karşı taraf bozularak “tamam” deyip gitti ama ben sanırım aval aval kızın suratına bakmayı sürdürdüğüm için bana açıklama yapma gereği duydu. “Ben hayatımın 18 senesinde “hayır” diyemediğim için hep istemediğim şeyler yapmak zorunda kaldım. “Hayır!” diyebilme özgürlüğünü yeni kazandım ve benim için çok önemli. Artık önemli ya da değil istemediğim her şeye “Hayır!” diyorum ve senin aşırı bulduğun bu tepki yüzünden ben kendimi sevmeyi öğrendim!” dedi. Bu gece Ulaş’ın Azize’ye “Hayır!” demeyi öğretmesi beni alıp o güne götürdü. Hayatım boyunca istemediğim bir şeyi yapmak zorunda kalmayan şanslı azınlıktan biri olarak HAYIR’ın kıymetini o kadar iyi biliyor muyum tartışılır ama gerçekten de insanı özgürleştirdiğine inanıyorum ve yüreğinizin taaa içinden bir kez avaz avaz HAYIR demeyi başardıysanız zinciri kırmış ve sizi esir eden ne varsa karşısına dikilmeyi başarmışsınızdır diye düşünüyorum. Tam da bu noktada Ulaş, bence artık Azize için sıradan bir adam değil! Onun ruhunu özgürleştiren adam… En güzel aşk da birbirine bağımlı olmadan bağlanabilen insanlar arasında yani özgür ruhlar arasında yaşanandır. Azize, Turgay tarafından Ulaş’a itilmişti. Eğer o itilmişliğin ve Ulaş’ın cazibesinin etkisiyle ona âşık olsa bir şeyler eksik kalacaktı. Önce “kendi” olmayı öğrenen Azize, sonra onu özgürleştiren adama âşık olursa o zaman dünya karşısına dikilse direnecek gücü de bulur. Ne Yusuf’un ne Turgay’ın baskısı işe yarar, Azize dimdik yürür gider.
Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem ikilisinin yazdığı senaryolarda zayıf kadın olmaz, varsa da bir biçimde doğru mesajı verir demiştim. Şimdi bir kez daha buna tanık olacağım. Hem de zevkle… Ürkek, minik ceylan, ezik star Azize dimdik, ayağı yere sağlam basan ve istemediği hiçbir şeye “evet” demeyen bir kadın olacak. Artık eminim! O nahif, kimseyi kırmak istemeyen görünüşün altında patlamaya hazır bir bomba var ve bu gece Ulaş, onun pimini çekti.
Bölümde bayıldığım bir başka detay da bir replikle geldi: Temmuz, Ulaş’a “Tutkuları zayıf insanlar var onlar da kendilerine “iradeli” diyorlar.” dedi ya ben iptal, ben pert, ben mefta… Öylesine altına imzamı atacağım bir cümle ki… Tutku, sadece yüreği derin insanların bildiği bir duygudur. Diptedir çünkü… Kendi kendine fokur fokur kaynar, öyle bir kaynar ki lav gibi püskürür ve o zaman ne irade dinler, ne mantık. Ne çıktıysa önüne yakar, yıkar ve sürükler. Yüreğiniz sığ ise sakin ve huzurlusunuzdur, dipte kaynayan bir şey yoktur çünkü. Serinkanlı, mantıklı, akıllı uslu, efendi tiplersiniz… Hayatınız da kolaydır amaaaaaaa eğer tutkularınız yoksa eğer o yangına tahammül edemiyorsanız inanın bana hiçbir şeyi “dibine” kadar sevmeyi de bilemezsiniz. Hep ortalama yaşar, uçlardaki adrenalini hissedemezsiniz.
Ulaş, adrenalinle var olan adamlardan… Bu kez en büyüğüne yakalandı. Bal gibi de farkında… Ne var ki Temmuz’un “Bağlanma sorunun var” cümlesi de kazındı beynine… Onu en az kendisi kadar iyi tanıyan Temmuz, uyarı fişeğini yaktı. Şimdi Ulaş’ın tutkuyla savaş zamanı… Direnecek ama savaşamadığını görünce en kısa yoldan dönecek gibi geliyor bana. Bu arada Azize’ye her yaklaştığında zihninde uyanan Temmuz’un cümlesini flashbackle vermek çok doğru ve çok çarpıcı bir detaydı Yusuf Sınav. Tebrikler…
Bu bölüm benim en beğendiğim isim Aras Aydın oldu, açık ve net… Hele Azize’ye “dırdır aşamasına geçmek için önce sevgili olmak gerekir” dediği andan sonraki o yüzünde değişen ifadelere bayıldım… Aras Aydın oyunculuğu bu bölüm bence kendini ağırlıkla belli etmeye başladı ve çok daha doyurucu sahneler gelecek diye umuyorum.
Dizide hâlâ en sevdiğim ikili Temmuz ve Ulaş… Yakınlıklarına, doğallıklarına ve art niyetsiz dostluklarına apayrı bitiyorum. Aras Aydın’ın da Nilperi Şahinkaya’nın da oyunculukları bu sahnelerde inanılmaz doğallaşıyor.
Bir başka bayıldığım isim de benim için gerçekten sürpriz oldu ama Hüseyin Gülhuy… İlk kez izliyorum. Donukluğun ve sessizliğin içinde barındırdığı sevecenliği çok sevdim. Hikâyesini çok merak ediyorum sevgili senaristçiklerim.
Osman Karakoç’u da beklediğimden iyi buldum ama biraz canlandırmak mı gerekiyor, bana mı öyle geliyor. Sanki karakter ufak rötuşlar istiyor gibi…
Bu arada hani Hitchcock filmlerinin ligth motifidir ya bir sahnede yönetmenin görünmesi sanırım senaristlerim ve Yusuf Sınav da kendilerininkini yaratıyorlar. İnadına Aşk’ ın Rıfkı’sı bu kez Rıfkı Dede olarak bizlerle… Bu detayı da çok sevdim, bırakayım buraya…
Çok güzel bir finalle Turgay ve Ulaş arasında kalan Azize’nin durumu somutlaştırıldı bana göre. Merak tepe noktada… Heyecanla önümüzdeki bölümü bekliyorum.
Başta canım senaristçiklerim ve Yusuf Sınav olmak üzere emeği geçen bütün yüreklere teşekkür ediyorum.