Yazar: Ayşe KUTLUHAN
“Geldi, en nihayetinde gönlümün Ahsen’i!!!” diyerek coşkulu bir açılış yapmak istedim, bu hafta yorumuma. Zira dönüp geride kalan altı bölüme baktığımda, Ahsen için “Hatta Sadri Hoca ve Feridun Barca’nın ortak aşkı dâhi olabilir.” diye fikir yürütecek kadar kafayı onunla bozmuş olduğumu, net fark etmiş bulunmaktayım. Adı var, cinsi yok bir Ahsen çıkarırlarsa başımıza, böyle kafayı sıyırarak uç noktalarda -sözde- tespitler yapıp senaryolar yazmak da mubah oluyor bize. Eee, Barca ve MKC seyrederken böyle uçuk tahminler yürütmek de olağan olsa gerek. Zaten bu aralar Ahsen’le duygusal bağım çok yüksek annecim; sayesinde bir hayli tilki kardeşim oldu, zihnimde yatak açıp uyuttuğum.
Neyse, aşk ve işi birbirine karıştırmayıp konuya girmem gerekiyor, biliyorum. Demiray’ın, polis kolejinden atılmasına vesile olup onun en başta Barca olmak üzere, MKC ve Sadri Hocaya karşı intikam hırsına bürümesinin başkahramanıydı, Ahsen. Keza Sadri Hocanın odasında çıkan yangının, Ahsen yüzünden çıktığını ve akabinde bu olayla birlikte Demiray’ın polis kolejinden atıldığını da öğrenmiştik, geçtiğimiz bölümlerde. Dönüp geçmişe baktığımda her bölüm, “kim bu kadın” diye kafa yormakla yetinebilmişiz sadece, Ahsen için fakat neden ortadan kaybolduğuna veya neden kimsenin onun hakkında hiçbir şey bilmediğine yönelik herhangi bir teori üretmemişiz. Tam “Oh be! Çıktı geldi nihayet. Artık netleşiriz.” dediğimiz anda, Barca ve MKC’nin onu tanımamasıyla sil baştan başladığımız noktaya, gizemli olaylara yeniden geri dönmüş olduk. Görünen o ki Sadri Hocanın odasında çıkan yangının, tek mağduru Demiray olmamış. İtiraf etmeliyim ki Ahsen’in sırra kadem basmasının arkasında yatan gerçeğin, çıkan o yangında, onun yüzünün yanması olduğunu asla ama asla düşünmemiştim. Bir yangın çıktı, Demiray kolejden atıldı ve Ahsen ortadan kayboldu. Elimizde var olan veriler bunlardan fazlası değildi, neticede. Yangının çıkma sebebinin, Ahsen olduğunu söyleyen ve onu suçlayan Barca, MKC ve Demiray’ın tam tersine, gerçekleşen bu feci olayda Ahsen’se hep bu üçlüyü suçlamış anlaşılan ve dahası ortadan kaybolduğu bu süreçte – ki bu süreç, bir tedavi süreci muhtemelen- içinde biriktirdiği öfkesini de yanına alıp intikam hırsıyla da geri döndü, Ahsen.
Muhteşem İkili’ye bir Ahsen eklenirse teşkilatta, o vakit bende özgür irademle bu ismi değiştirip Muhteşem Üçlü yapabilirim diye düşünüyorum. Zira Ahsenli günlerimizde oldukça eğleneceğimize yönelik bir hisse kapıldım gidiyorum. Profil çözümleme uzmanı olmuş, işine hâkim ve dahası en az Barca ve MKC kadar zeki bir kadın Ahsen fakat Demiray kadar kötü ya da tehlike arz edecek bir karakter gibi gelmedi bana. Ancak hâlâ kullanmaya devam ettiği ilaçları düşünerek içinde bulunduğu psikolojiyle ‘’Ne kadar ileri gidebilir?’’ diye de sorgulatmıyor değil beni. Belli ki yangından sonra oldukça zorlu bir süreç geçirmiş; yüzü değişmiş, hayatı değişmiş, çevresindeki insanlar değişmiş… Ben bu süreçte Ahsen’e Sadri Hoca’nın destek verdiğini düşünüyorum. Ahsen’in kimliğinin değişmesi de buna dahil. Şayet Ahsen’in bu intikam isteği, onlara ders vermekten ziyade bir sapkınlık boyutundaysa ikiliyi ve hayatını oldukça zorlu bir süreç bekliyor demektir. Bu durumda Ekrem, korkulması gereken en son adam gibi duruyor bence.
Ahsen’i bir kenara koyup Barca ve MKC’ye değinecek olursam bu bölüm onların çok güzel bir aile olabileceğine şahit oldum. Barca için daha önce, ondan Kaan’a çok güzel amca olur demiştim. Yağmur’un, Barca’nın içindeki eksikliği görüp ona bir aile ortamı sunmak için yemek düzenlemesi ve dahası Kaan’la vakit geçirmesini istemesi çok güzel ve de çok sıcak bir davranıştı. Barca’nın, Kaan’la oynaması ve ona masal okuması akabinde onu içinde yaşadığı eksikliğe götürse de MKC’nin söylediği bir gerçek vardı: Olayların üstünü örtünce her şey kaybolmuyordu. Silkelemesi lazımdı, kendini. Geçmişiyle yüzleşip ve geleceğe temiz bir adım atması lazımdı.
Diğer cephede Yağmur’un, Ahsen kıskançlığına girip MKC’nin üzerine yoğunlaşacağı hayalini kurarken kıskanç tarafın Nilüfer çıkması, beni hüsrana uğrattı. Anlaşılan o ki MKC ve Yağmur ilişkisi, Yağmur’un, MKC’yi her hâliyle kabul etmesiyle yoluna girecek. Üçüncü şahıslar sadece MKC’yi etkiliyor. Örnek: Barbaros…
Barca ve MKC’nin birbirlerine tahammül edemez görünüşlerinin altında, anlamı çok derin, farklı ve güzel duygular yatıyordu aslında. Öyle ki Kaan’ı uyurken seyreden ve bundan duygusal olarak etkilenip ortamı terk eden Barca’yı, Yağmur ve Nilüfer anlamazken MKC onun duygularını çok güzel ifade edebiliyordu. Öteki taraftan, Barca için Ahsen’e çok gönül rahatlığıyla ‘’Adam gibi adam.’’ tabirini kullanabiliyordu, MKC. Tıpkı geçtiğimiz bölüm, MKC’ye ‘’Sen çok iyi bir babasın.’’ diyen Barca gibi. Onlar birbirlerine her şeyi söyleme hakkını sadece kendilerinde buluyorlar fakat bir başkası devreye girince onları susturmayı da biliyorlar. Boşuna Muhteşem İkili olmadılar.
Ahsen’in, geri döndüğünün sinyallerini MKC’ye vermesinin ardından Barca’nın evine gitmesiyle nokta koyduk bölüme. İkili, her şekilde Ahsen’den işkillenmiş bir durumda. Kokuyu aldılar. Tıpkı Demiray’da aldıkları gibi ancak ben, Ahsen’in bu kadar erken bir şekilde ifşa olacağını düşünmüyorum.
Genel Yorumlarım:
- Ahsen’den sonra bölümde görmekten mutlu olduğum bir diğer karakter de Melih Karan oldu. Zira Bora Koçak’ı izlemek, bana oldukça zevk veriyor. Suçlu da olsa MKC’nin tabiriyle, ‘’yetişmiş eleman’’ı teşkilatta kullanmak, çok akilâne bir davranış oldu. Melih, en az MKC ve Barca kadar eğlenceli bir karakter.
- Barca, her geçen bölüm Nilüfer’e biraz daha akıp gidiyor. Onu alıp çocukluğuna götürmesi çok başka bir davranıştı. İkisinin de içinde bir parça yarım kalmışlık vardı ve birbirlerinin o yarım kalmışlıklarını tamamlamaya başladılar bile. Nilüfer’se artık duygularından çok emin ancak henüz itiraf etmedi kendine. Gidişat için meraktayım. En çok da Barca’nın duygularını kabul etme aşamasında MKC’ye olan tutumuna. Ona kardeşine âşık olduğunu nasıl ifade edecek, bekleyip görelim.
- Yasemin’in gereksiz tripleri karşısında ben ‘’muş’’ kalmayı tercih ediyorum. Nilüfer’in bu konuda vicdan yapmayacak kadar mantıklı bir kadın olduğuna inanmak istiyor, bu bünye.
- ‘’Yüksel amirin gereksiz aşkını neden izledik?’’ diye sormadan edemiyorum kendime. Henüz eli fincanlı Vildan psikolojisinden çıkamayan bizlere, Banu hiç reva görülür mü? (Siyah Beyaz Aşk’a selam olsun.) Neyse, sen de bayağı yere bakan yürek yakan cinsindenmişsin, Yüksel Bey Amir’im.
- Nilüfer ve Yağmur sahnelerinden çok haz alıyorum. Onların gelin, görümce ilişkisinde kendimi görüyorum dersem, asla yalan söylemiş olmam. Dört yengem var. Yağmur ve Nilüfer kadar olmasa da birbirimizi çok sever ve çok iyi anlaşırız.
Komedisi ve en çok da replikleri şahane bir bölüm izledik. Emeği geçen herkesin gönlüne bin teşekkür.
Sevgiyle kalın.