Yazan: Feyza ZENGİN
Mucize Doktor’un adını ilk duyduğumda başarılı bir doktorun hikâyesinin anlatılacağını düşünmüştüm. Tanıtım ve hikâye ile ilgili detaylar gelmeye başladıkça işler benim için ilginçleşmeye başladı. Mucize Doktor, otizmli bir doktorun hayatını konu alıyordu. Yani mucize aslında ana kahramanın ta kendisiydi. Doktor Ali Vefa’yı ekranda izlemek için dört gözle beklemeye başladım. İlk bölümü ise başından sonuna kadar yerimden kalkmadan, soluksuz izledim.
Ali Vefa’nın hikâyesi ve mücadelesi bugüne kadar izlediğimiz kahramanlardan oldukça farklı. O sıra dışı özellikleriyle beraber küçücük çocuk kalbini koca bedenine sığdırmayı başarmış “özel” biri. Hayata “farklı” özellikleriyle başlamış ama onun bu farklılığı en başta ailesi tarafından kabul görmemiş. Bunun o küçücük yüreği nasıl darmadağın etmiş olabileceğini düşündükçe daraldım.
Babası tarafından “sakat”, annesi tarafından “hasta” diye ötelenmiş ama gerçekte ikisi de olmayan biri, Ali. Bir çocuk için hayattaki en önemli şey anne – babası tarafından sevildiğini bilmek, onların yanında güvende olduğunu hissederek büyümektir. Ali Vefa en başta bundan mahrum olarak başlamış hayata. Sadece abisi var onu en çok seven.
Babası, sevgi ve ilgi göstermek yerine öfke ve şiddet kullanarak “sakat” diye etiketlediği Ali’yi “normal”leştireceğini düşünmüş. Aslında babasının çok masum bir isteği var, oğlunun ona “baba” demesini istiyor yalnızca. “Balığa ağaca çık!” demek kadar absürt bir istek bu aslında ama babası da bunun olanaksızlığını fark edecek noktada bir adam değil. Ali bunu başaramadığında ise öfkeden deliye dönüp en az Ali kadar ürkek bir tavşanı duvara fırlatıyor.
Babasının kötü tutumuna rağmen onu olduğu gibi seven, hayatını güzelleştirmek isteyen bir abisi var ve onun bir anlamda koruyucu meleği. Babası kardeşine “sakat” dediği için önüne atlayıp tokatlanmayı göze alan, diğer çocuklar kardeşiyle oynasın diye tekinsiz bir kulübeye girmekten çekinmeyen bir abiye sahip, Ali ama nihayetinde abi de küçük bir çocuk…
Evin içinde durum böyleyken evin dışında her şey daha da acımasız. Onu “ezik” diyerek tekmeleyen ve kötü davranan çocukları izlerken o kadar içim acıdı ki. O tekmeleri karnımda hissettim resmen, ekrana girip Ali’yi sarıp sarmalayıp ordan çıkarmak istedim. Çocukların davranışları ebeveynlerinin aynasıdır aslında. Onu dışlayan o çocuklar da tamamen ebeveynlerinden gördükleri ötekileştirmeyi kendilerinden farklı olana uyguladılar. Oysaki Ali, kendini onlardan farklı görmüyor, istediği tek şey onlarla oynayabilmek. Bunu o kadar çok istiyor ki bu şiddete her gün maruz kalmasına rağmen bundan vazgeçmiyor. Ali Vefa’da en çok etkilendiğim özellik de bu pes etmeyişi oldu. Aslında bu otizmli bireylerin genel özelliklerinden biri. Vazgeçmiyorlar… Yaptıkları iş doğru ve güzel olana kadar defalarca baştan yapıyor ve mükemmele ulaşana kadar direniyorlar. Biz sıradan insanların havlu attığı pek çok durum onlar için “bir kez daha yapılması gereken bir iş” sadece. Ali de tam bu nedenle küçükken gruba girmek için, büyüdüğünde iyi bir cerrah olarak çalışabilmek uğruna tüm sınırlarını zorluyor. Cerrah olmak onun tek amacı çünkü küçükken sekiz gün arayla yaşadığı iki büyük kayıp, onda hem derin izler bırakıyor hem de ona hayatının amacını veriyor. Aynı zamanda da hiç sahip olamadığı “baba” figürü olan Adil Hoca’yla yollarını kesiştiriyor.
Ali doktor olduğunda, kurtaramadığı o en değerli iki varlığını geri getiremeyecek ama başkalarının en kıymetlilerini hayatta tutabilecek. Bu amaca o kadar tutkuyla bağlanmış ki otizmin getirdiği pek çok davranışla mücadele etmiş ve kendini geliştirmiş. Mucize Doktor, bize otizmli Ali Vefa’nın cerrah olup olamayacağını anlatacak, aslında. Hastanedeki dengelerden anladığıma göre bu yolculukta Ali’nin ayağına taşlar takılacak olacak ama bazen de Ali, başkalarının ayağına takılan “taş” olacak.
Temastan hiç hoşlanmamasına rağmen parmak ucuyla insanlarla tokalaşabiliyor. Muhtemelen bu dokunuş bile onun için çok zor ama sosyalleşmek adına bu kadarını yapabilmek için eğitmiş kendini. Otizmlilerde sık rastlandığı gibi Ali de rutinine sımsıkı bağlı. Sabah uyanmak, diş fırçalamak ve çiçekleri sulamak gibi işler için tuttuğu bir kontrol listesi var. Evden çıkarken kapıyı 3 kere kilitliyor, eşyaları çok düzenli, jilet gibi ütülü gömlekleri var ama çok sevdiği ve istediği şeyler için bu rutini bozabilecek seviyeye kendini getirmiş, yemek saatine 15 dakika olmasına rağmen döner yemek için restorana gitmeyi, kendini ikna ederek başarıyor. Demem o ki Ali, öğrenmeye ve gelişmeye açık bir birey aslında.
Duyuları, sıradan insanlara göre çok daha hassas olan Ali Vefa, hemen önünde duran minibüsün korna sesinden, havaalanındaki aşırı kalabalıktan fiziksel bir acı çekiyormuşçasına rahatsız oluyor. Etrafındaki uyaranlar arttıkça elindeki istemsiz hareket de artıyor. Otizmlilerde yaygın görülen bu durumu bilen Ferman’ın, cerrah olamayacağını ispatlamak için Ali Vefa’yı Acil Servis’e götürmesi asla bir tesadüf değil. Havaalanındaki gibi yoğun sirkülasyonun olduğu, seslerin ve olayların birbirine karıştığı ortamın Ali Vefa’da duraksamaya yol açması kaçınılmazdı ve onun asla bir “cerrah” olamayacağına inanan Ferman da bunu ona göstermeye çalışıyordu.
Küçük Ali Vefa’nın titremeler geldiğinde tavşanının kafesini tutarak sakinleştiğini izledik. Ah, keşke annesi ve babası onu şefkatle sarıp sarmalayıp saçını okşayıp yanında olduklarını hissettirebilmiş olsalardı. İzlerken bu kısımda kahroldum gerçekten. Otizmli olsun ya da olmasın Ali gibi bir çocuğun incindiğinde sarılacağı şey, içinde bir canlı olsa bile ahşap bir kafes olamaz çünkü. Olmamalı da… Ailenin ona sağlayacağı güven duygusunu bir başkasından karşılamaya çalışması çok yürek burkucu.
Biz, iki farklı Ali Vefa izledik aslında. İlki gündelik hayatta otizmlilerin yaşadığı tüm farklılıklarla, iletişim sıkıntılarıyla mücadele eden Ali Vefa; ikincisi de bir hayat kurtarma söz konusu olduğunda son derece profesyonel, olağanüstü yetenekleriyle konuya hâkim olan cerrah Ali Vefa. İşte bu ikisi arasındaki farkı izlerken gerçekten büyülendim.
Kendisi için çok fazla uyaran içeren havaalanı gibi bir ortamda küçük bir çocuğu kurtaran cerrah Ali Vefa’yı izlerken onun mucizesini anladım. Olağanüstü belleği, fotografik hafızası ve sezgileri birleşerek tıp alanında ona, deha derecesinde bir yetenek vermiş. Savant sendromuna sahip olduğu için bir hastayı gördüğünde Ali Vefa’nın gözünde onun tüm anatomisi en ince detaylarına kadar canlanabiliyor. Bir bakışta röntgen çekermişçesine çok farklı açılardan hastanın durumunu tespit edebiliyor.
Odağına Ali’nin yerleştiği, kuvvetli bir ana hikâyesi olan Mucize Doktor’un yan hikâyeleri de merak uyandıracak nitelikte. Hastanedeki dengeler her an değişecek gibi. Babasından hastane yönetimini devralan Beliz ve Kıvılcım arasında belli ki geçmişe dayalı bir husumet var. Detaylarını hikâye açıldıkça göreceğimizi sanıyorum. Beliz, Adil Hoca’yla birlikte hastaneyi yönetiyor ama Kıvılcım’ın hastane yönetimine tek başına sahip olmak; bölüm başkanı olan Tanju’nun da Adil Hoca gidince başhekim olmak gibi bir amacı var. Bu amaç uğruna hastaneye büyük PR getirisi olabilecek Ali’yi işe aldılarsa da onun ayağını kaydırmaktan hiç çekinmeyecekleri de açık. İlerleyen bölümlerde bu çatışmayı daha derinlemesine izleyeceğimizi sanıyorum. Yani Ali, yeni bir çevreye uyum sorunu yaşamak dışında birtakım gizli amaçların da hiç bilmeden aracı olacak gibi duruyor.
İlk bakışta yerli dizilerde çok alışkın olduğumuz “aşk” duygusunun ve romantik ilişkilerin pek belirleyici etkisini görmedik ama ilk bölümde hafifçe sezdirilen aşk kanadında da farklı çiftler ve karşılıksız aşklar gözlendi. Hastane Yönetim Kurulu Başkanı Beliz ile Genel Cerrah “Muhteşem” Ferman arasında bir duygusal ilişki var. Söz konusu iş olunca, Ferman’ın yüksek egosuyla, Beliz’in profesyonel kararlarının çatışabileceğini gördük. İlerleyen zamanlarda bunun ilişkilerine yansımaması mümkün değil tabi. Ayrıca asistan cerrah Nazlı’nın Ferman’a, diğer asistan Demir’in de Nazlı’ya duyduğu ve şimdilik karşılıksız olduğunu sezdiğimiz iki aşk da fark ediliyor.
Ali Vefa’nın ana hikâyesine tüm bu yan çatışmalar, bölüm hikâyeleri ve entrikalar da eklenince oldukça tempolu ve sürükleyici yeni bölümlerin bizi beklediğini düşünüyorum.
Yazımı sonlandırırken, Mucize Doktor ekibine, otizm farkındalığı hakkında topluma böyle büyük bir fırsat yarattıkları için teşekkür ederim. İnanıyorum ki Mucize Doktor, dışardaki binlerce ALİ’nin girmek istediği kapıların aralanmasına vesile olacak. Diziyi izledikten sonra bir kişinin bile otizm farkındalığı artacaksa, bir veli bile çocuğunun sınıfındaki kaynaştırma öğrencisine ertesi gün daha farklı bir gözle bakarak destek olacaksa Mucize Doktor mucizesini gerçekleştirmiş demektir.
Projenin her aşamasında emeği bulunan, yazan, yöneten, oynayan ve çeken herkesin emeğine sağlık.