Site icon Dizifilm BiZ

MUCİZE (Sefirin Kızı,27.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Ah dünya, ah…İçinde yaşadığımız bu gezegen asla iyilere ait olmadı. Hep kötülere, art niyetlilere, sevgiyi bilmeyenlere mesken oldu. Peki, hâlâ neden inatla döner durur bilir misiniz? Bunca kötülüğün, karanlığın arasında hâlâ iyiler olduğu, umut edenler olduğu için. Zaten içinde yaşadığımız bu evrende kötü olmak en kolayı, en basiti aslında. Esas mesele bunca pisliğin arasında umut yeşertmek, bataklığın ortasında açabilen nilüfer gibi olabilmek. Tıpkı Nare gibi.

Nare Çelebi! Neler yaşamadı, neler atlatmadı ki? Küçücük yaşında, en güvendiği insanlardan birinin tecavüzüne uğradı, sevdiği adam tarafından sokağa atıldı, uçurumdan düştü, delik deşik oldu ama Melek’le gelen umuduna sarıldı; vazgeçmedi, direndi ve yaşadı. 18 yaşından bugüne sadece kızı için yaşarken kendine hep bir cümleyi tekrar etti: ”Sancar’ı asla affetme!” Uzaklarda yaşarken bunu yapmak çok kolaydı onun için. Göz görmedi, gönül de ne yapsın el mahkûm katlandı. Sevdasıyla ilgili tüm umutlarını, isteklerini toprağın altına gömdü, kızı için yaşamak istedi, onunla bir yuvası olsun, mutlu olsun istedi ama bir yanı, ufacık kırıntısı ona hep fısıldadı:”Özlemini çektiğin mutluluk bir adım ötende” diye. O sese uzun süre dirense de bugün katlanmak zorunda kaldığı iki acı, geçmişe rahmet okutunca o da en sonunda o küçücük fısıltıya kulak verdi ve Sancar’ı affetti.

Nare, aslında uzun süre affedemeyebilirdi Sancar’ı. Affetmezdi de ama bazı korkular, acılar vardır ki onlar gelip kapıyı çaldığında kulaklar sağır, dil lâl olur. Melek’in başına gelenlerle başlayan sıkıntılı süreç, Sancar’ın uçurumdan düşmesiyle devam etti. Bu dünyada insanın kalbini yerinden sökecek kadar acıtacak iki ıstırap vardır: Sevdiğini kaybetmenin ve evladının acısı. Nare ikisini de yaşamadı ancak ikisinin de ucundan döndü. Önce Melek’le sınandı. Aylarca uğruna sevdasıyla savaştığı kızını neredeyse kaybediyordu. Kızının başucunda beklerken tüm verdikleri savaşın aslında bir boşluktan ibaret olduğunu gördü. Kızı, gözlerini açana kadar alevlerin içinde yanarken her düştüğünde yanında Sancar’ı buldu. Umudunu neredeyse kaybedeceği anlarda sevdası onun ellerini tutarak umut verdi. Nare, yıllar önce Melek’le gelen umuduna sarılmıştı; onun olmadığı bir dünyada köksüz, nefessiz kalırdı. Her şeyden önce, tüm duygularından bağımsız o, bir anne. Kızı için dünyayı yakabilir. Ayağına taş değse dağları yerinden oynatabilir. Benim veyahut benim gibi anne olmayanların anlayabileceği bir şey değil bu çünkü can tatlıdır. Bir noktadan sonra her insan “Önce can!” der, anneler hariç. Bir tek onlar önce evladım, der. Tıpkı Nare gibi, tıpkı Halise Efe gibi.

Nare’ye yanlış yapanların sayısı çok fazla. Akın, Sancar, Güven, Halise Efe ve en sonunda Gediz. Nere’nin bunlar içinde ilk affettiği Halise oldu. Eskiler bir dertten mustarip birini görünce aynı dertten yanan bir başkasını çağırmak için “Şu avareye eşekten düşmüş birini getirin!” derlermiş. İşin özüne inecek olursak asla tasvip etmiyorum fakat Nare, nasıl her yaptığını kızı için yaptı, Halise de yaptıklarını Sancar için yaptı. Gerektiğini düşündüğü için bir başka anneyi yaktı; oğlunu kızdırdı, neredeyse onu kaybediyordu ama özünde her şeyi evladı için yapan bir anneydi o. Asla hak vermiyorum ve kattiyen anneliğinin ardına sığınmasını kabullenmedim ama haklı olduğu tek bir yer vardı: Halise, geçmişte yaşananları bilmiyordu. Sancar o ateşlerin içinde yanarken kendini de dünyaya kapatmıştı. Halise “Sefirin Kızı gitti, oğlumu yaktı!” diye düşünürken ona karşı nasıl iyi kalabilirdi ki? Zaten sırf bu yüzden affetmedi mi Halise’yi, Nare? Kendisi olsa belki yapmazdı ama onları neden yaptığını da biliyordu ve işin ötesinde anlıyordu da. Halise her ne kadar sonradan Sancar’ın başına gelenlerden dolayı içten içe Nare’yi suçlasa da yeri geldiğinde onu Güven’e karşı savunmayı da anne kucağını açmayı da bildi. Eskiden olsa Nare’yi konaktan atmak için yapmadığını bırakmazdı ama artık oğlunun ona olan sevdasına da Nare’nin oğlunu ne kadar sevdiğini de ve de en önemlisi Sancar’ın ilacının alaca kuşun ellerinde olduğunu biliyor. Oğlu ayağa kalktığı içinde anne yüreğinin soğuyacağına ve de Nare’yi de Elvan’dan ayırmayacağına inanıyorum ben.

Sancar Efeoğlu… Dizinin başladığı günden bu yana, beni onun kadar zorlayan, üzen ve sinirlendiren başka bir karakter olmamıştı sanırım. Affedersiniz, son birkaç haftaya kadar demem daha doğru olur. Bu konudaki tacını başka birine devretmiş bulunuyor. Oraya geleceğim ama şimdilik Sancar’la devam edeceğim. Melek’in başına gelenler tıpkı Nare gibi Sancar için de bir kırılma anıydı.  Sevdiğini umutsuzca memleketinde tutmak için çabalarken kızı için de yine aynı insanla mücadeleye girişti. Melek’in velayetini alacak ve kendince Nare’nin de yollarını kapatacaktı. SAVAŞ KAPIDAYDI. Yazılarımı düzenli okuyanlar arada kalan Melek olmasın dediğimi hatırlayacaklardır. Melek’in ilaçlardan zehirlenmesi, Sancar’ı perişan etti. Nare sadece kızı için gözyaşlarını dökerken Sancar bir yanda kızı için dualar ederken diğer yanda sevdiği kadını ayakta tutmaya çalışıyor başka bir yanda da düşmanlarını alt etmek için plan üstüne plan kurdu.

Sancar Efe, tam bir stratejik deha. Saf bir Anadolu çocuğu olarak görünse de Yarıcının Oğlu’nu toprağın altına gömeli çok oldu. Düşmanları onu küçük görse de o hep bir şekilde kazanmayı bildi. Ne yazık ki bu dehası söz konusu sevdikleri olunca köreliyor. Kahraman ve Akın meselesinde kendini kaybetmesinin sebebi de bu. Bunu da Gülsiye’ye söylediklerinden anlayabiliriz aslında.  Kızını koruyamadığı için babalığından, çalışanlarından şüphe duyduğu için Efeliğinden ve de Nare’ye yazık ettiği için adamlığından utandı. Aslında Melek’in başına gelenlerle birlikte Sancar kendini sorguladığı bir döneme girdi ama burada da ufacık bir detayı gözden kaçırdı. Baba, sevdalı ve de Efe olarak çevresindeki herkesin ona ihtiyacı olduğunu göremiyordu çünkü kendine kızdıkça düşmanlarımdan kurtulayım, sevdiklerim mesut olsun kafasında. Sevdikleri de onun olmadığı bir dünyada nefes alamıyor ve işte bu kısır döngüde yaşayıp duruyordu ta ki o uçurumun dibine çakılana kadar.

Yıllar önce Nare, Sancar ona inanmadığı için kendini oradan aşağı bırakmıştı. Daha önceki yazılarımda Sancar’ın yaşadıklarının, Nare’nin acılarının hızlandırılmış bir versiyonu olduğunu söylemiştim. Sevdiğini kaybetmenin acısıyla kavruldu, sevdiklerinin ihanetiyle yüzleşti ve en sonunda da o tepeden aşağı yuvarlandı. Sancar, bu destanın diyetini her şeyiyle ödedi, kendi yaptıklarını telafi etmek için her şeyi yaptı ve hatta Nare’nin gitmesinin bile önünde durmadı. Bazı hatalar affedilmez evet, ben de buna katılırım. O da büyük yanlışlar yaptı fakat artık bedelini fazlasıyla ödedi. Bu noktadan sonra bana kalırsa da ödeyeceği bir bedel kalmadı ve Nare’sine kavuştu.

Sancar, affedilmenin mutluluğunu yaşarken bir tarafı da hâlâ kırık. Nare onu affetti peki, ya Sancar? O kendini affedebilecek mi? Bence o kendini asla affetmeyecek. En önemli sebebiyse Sancar’ın kodlarında af diye bir şey yok. Nare onun yanında olsa da geçmişinden dolayı kendini affetmiyor. Sancar eğer Nare onu ayağa kaldırmasaydı, Melek yanında olmasaydı ayağa kalkmak için, yürüyebilmek için kılını bile kıpırdatmaz ve hatta daha da büyütüyorum bahsi “Ben bunu hak ettim, cezam bu!” deyip tedaviyi bile reddederdi ama yapmadı. Nare ona yaralarını gösterirken kızıyla birlikte ellerini tutarken sevdiği kadının gözlerinde gördüğü umuda yapamazdı bunu. Sancar’ın aydınlık tarafı da umudu da iyiliği de Nare’yle Melek artık. Her şeyi halledip köşeye atınca da içindeki karanlığı susturup onları mutlu etmek için adımlarını atmaya başladı

Nare’yle Sancar ikinci kez hayatta kalmayı başardıkları günden bu yana Nare’nin aklında hep bir soru vardı: “Gece’nin sırtına Menekşe bindi mi? Onu bu eve gelin getirirken bana ait olanla mı getirdi?” Sancar o zamanlar öfkeli de olsa bunu yapmamıştı ve aslında Nare’nin bir yanı da bu yüzden hep eksikti. Sancar nasıl ki her nefesinde sevdiğini korumaya çalıştı, bu hafta aynısını Nare de gördüm. Kahraman’ı ikna etmesi, Kavruk’la birlikte Gediz’in saldırılarını bertaraf etmesi derken tam bir Nare Efe’ydi. O sevdiği adamı kurtarmak için böylesine mücadele verirken onun en büyük hayalini gerçekleştirmemek de Sancar’a yakışmazdı. Affedilmenin ardından içindeki korkularla ve daha çok umuduyla Gece’yle birlikte birbirlerine ilk söz verdikleri sahile geldiler. Yıllar önce “Ben asla diz çökmem!” diyen Sancar, Nare’sinin önünde diz çöktü ve evlenme teklifi etti. Bir an ben de bir acabaya düştüm ama sonunda ve tam anlamıyla kavuştular. Bu destan yalan mı gerçek mi bilmiyorum ancak bu masalda şimdilik Nare ve Sancar’ın mucizesi gerçekleşti. Şimdi bir zamanlar onları diri diri toprağa gömen bu sevda, kızlarıyla birlikte yeniden bir masala dönüşebilecek mi? Bence dönüşür. Bu dünya arada sırada da olsa iyi yüzünü göstermeli diye düşünüyorum.

Gelelim Gediz Işıklı’ya. Bir süredir görmek istemiyordum ancak artık pes ettim, ne yazık ki. Keşke ilk tanıdığım gibi kalabilseydi neyse, uzun uzun konuşmayacağım ancak ben artık Gediz’in birini sevebilme ihtimali olduğunu düşünmüyorum. O birilerine ne zaman kızsa kendi ailesi, sevdikleri bile olsa gözünü kırpmadan onları yakabilen bir yapıya sahip. Babasına kızdı Sancar’la ortak oldu, Sancar’a kızdı ablasını kuyulara atan Kahraman’ın elini sıktı, şimdi de Nare’ye kızdı Sancar’ı cinayet suçlamasıyla ortadan kaldıramayınca Sahra’yı ayağına getirdi. Sanırım ben bu adamı ya çok yanlış tanıdım ya da o en kötü biçimde değişti bilemiyorum. Sahra’yla Gediz meselesini daha sonra elbette konuşacağım ancak şimdilik sessiz kalmayı tercih ediyorum. Büyük hayal kırıklığı oldu Gediz Ağa, çok büyük…

Sefirin Kızı’nda artık yeni bir döneme girdik diyebilirim. Sancar’la Nare kavuştular ancak sanırım asıl sıkıntılı dönemler şimdi başlıyor. Taraflar netleşiyor. Bir yanda Menekşe, bir yanda Kahraman, diğer yandaysa Gediz ve Sahra! Sanırım bu destanın gerçek sınavı asıl şimdi başlıyor…

Geçirdiğim trafik kazası sebebiyle uzun süre Sefirin Kızı’nda sizlerle buluşamadım. Aradınız, sordunuz, buradan da herkese çok teşekkür ediyorum.

Haftaya Bodrum’un güzel maviliğinde yeniden buluşalım.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Exit mobile version