YAZAR: Tuğçe YELİZ
Gülmenin sizin hayatınızdaki yeri nedir ya da sizin için ne kadar değerli? Bu soruya türlü cevaplar verilebilir ancak benim bu konuya yanıtım, tıpkı Moliere gibi: “İnsan gülebildiği kadar insandır.” Bu eylem o kadar kuvvetli bir sihirdir ki en sert kayaları bile yumuşatabilir.
Bu haftaki ana tema gülümsemenin ne kadar önemli olduğuydu. Ali Vefa, Tanju Hoca sayesinde yeni bir şey daha öğrenerek bir adım daha katetti öyle ki bununla da yetinmeyip Nazlı’ya gülüşünü yeniden armağan etti.
Tanju, dışarıdan bakınca hırslı, otoriter bir adam gibi görünse de özünde duyarlı ve anlayışlı biri olduğunu bu hafta, Ali’ye karşı tutumu ve ısrarla gülümsemenin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmasıyla daha net gözler önüne serdi.
Nazlı’nın durumundan etkilenmemesi ve karışmaması için Aliyi asistanı olarak alan Tanju, bende Ferman’a oranla daha anlayışlı izlenimini uyandırdı.
Ali’nin bilgi birikimini ve yeteneklerini hiçbir zaman hafife almayan Tanju, her ne kadar zaman zaman ona kızsa da kendini frenleyerek Ali’nin söyleyeceklerine kulak vermeyi ihmal etmedi. Onun yanlış düşündüğünü hissettiği anlarda doğrusunu sabırla ve Ali’nin anlayacağı biçimde aktarmak için çabaladı. Dürüst olmak gerekirse Ali’nin bir hastayı ameliyattan vazgeçirmiş olduğu gerçeği Ferman tarafından çok daha sert bir tavırla karşılanırdı.
Tanju her ne kadar başhekimlik koltuğunu kazanmak için hırslı bir adam izlenimi veriyor olsa da hırslarının yanında bir o kadar da insanları çözümlemeyi bilen ve onları önemseyen bir adam. Buna en güzel örnek de hiç kuşkusuz bir çocuğa gülümsemesini vermek için bağışçıya uyguladığı şantaj bence. Bu durum hem karşısındaki bağışçıyı ne kadar iyi tanıdığını gösterir hem de insanların sorunlarını görmezden gelmek, onları yok saymak yerine çözüm yolu arayacak kadar onları önemsediğinin bir göstergesidir.
Öte yandan Ferman da bu hafta bir başkası için sözüm ona iyilik yapmak istedi ancak onun seçtiği yol Tanju’nunki kadar başarılı ya da doğru bir tercih miydi, tartışılır. Başından beri onun tam bir gizli kutu olduğunu söyledim. Ne zaman, nerede, nasıl tepki vereceği ve geçmişindeki gizem nedenleriyle tam bir sır küpü olan Ferman, bu hafta benim nazarımda kelimenin tam anlamıyla sınıfta kaldı. Şimdi diyeceksiniz ki “Nasıl ama o Nazlı’ya yardım etti.” Evet, Nazlı’ya yardım etmek istedi ancak seçtiği yol tam bir fiyaskoydu.
Zaman zaman birçoğumuzun başına “kaş yaparken göz çıkarmak” durumu gelmiştir muhakkak ancak Ferman’ınki bu da değildi. Ben bu hafta onda en az Beliz’inki kadar bir bencillik gördüm. Niyeti ne kadar iyi olursa olsun Nazlı’ya kendini savunması için hastaneye iftira atmasını söylemesinin ne anlaşılır ne de kabul edilir bir yanı var bana göre. Bu konuda vicdanını “ama o benim öğrencim” diye rahatlatmaya çalışması da cabası. Beliz, birçok açıdan zayıf ve bencil bir karakter olsa da bu defa Ferman’a karşı takındığı tavırda yerden göğe kadar haklı ve onu affetmese yeridir. Kaldı ki bugün Nazlı için Beliz’i tehlikeye atan Ferman’ın yarın bir başkası için Nazlı’yı tehlikeye atıp atmayacağı da muamma.
Beliz’in de soruşturmayı duyduğu ilk anda Kıvılcım’a “Aman bize ne olabilir ki…” sözlerinden sonra işin ucunun hastaneye dolayısıyla kendisine dokunabileceğini öğrendiği anda, evham yapması ve Nazlı’nın durumuna üzüldüğünü vurgularken bile “Ona da üzülüyorum tabii sonuçta senin öğrencin” derkenki samimiyetsizliği en az Ferman’ın hatası kadar kabul edilemez ve bir o kadarda bencilceydi.
Ferman ve Beliz ilişkisinde gerçek bir sevgi söz konusu mu? emin değilim ben açıkçası. Öyle ki ben artık onları bir arada tutanın aşktan ziyade hastalıklı bir ilişki olduğunu düşünmeye başladım. Beliz; sevgiye, sevilmeye ve güvene çok muhtaç, Ferman da yalnız kalmamak için Beliz’le birlikte. Hayatında onu seven bir kadın var ve dolayısıyla Beliz’in sevgisini seviyor, Ferman.
Sevgi, iyilik uğruna dahi olsa karşındaki insanı yanlışa itmez eğer itiyorsa da buna zaten iyilik denmez. Nazlı’nın kuruldan en hafif cezayla kurtulmasına en güzel yardım kuşkusuz Ali’den geldi ve Ali’nin gözündeki Nazlı izlerken içimi ısıttı.
Ali’nin Tanju’dan yeni bir şey daha öğrendiği en iyi bu sahnede gözler önüne serildi. Kurulu ikna etmek için Nazlı’nın başarılarından söz edebilirdi ancak yapmadı. O duygularından bahsetmeyi seçti. Bu da Tanju’nun gülmenin öyle alelade bir eylem olmadığını Ali’ye başarılı bir şekilde aktarmış olduğunun en somut kanıtıydı. “Bizim gibileri yuhlarlar, sevmezler, aralarına almazlar! Bizim gibileri sevmek için kocaman bir kalbiniz olması gerekir, tıpkı Nazlı’nınki gibi.” cümlesi, Ali’nin Nazlı’ya karşı ne kadar minnet dolu olduğunu çok güzel vurguladı. Ne yazık ki Ali’nin de dediği gibi toplumumuzda farklılıklara, Nazlı’nın karşıtı bir tutum sergileyen kesim mevcut. Umarım Ali’nin bu cümlesiyle biraz olsun onları anlamayı ve onlarla empati kurmayı başarabiliriz hepimiz çünkü iletişim kurmada zayıf olan, onlar değil bizleriz.
Birçok tabusunu Nazlı sayesinde yıkan Ali, tüm yanlışlara rağmen bölümdeki tek doğruydu. Nazlı’nın “Bu hastane benim evim!” sözlerindeki sağduyunun üzerine bir de Ali’nin tamamen kendi içinden geldiği gibi Nazlı’nın fiziken değilde ruhen, kalben başarılarından bahsetmesi eklenince bölüm tadından yenmez hâle geldi. “Ne olursa olsun sen, sadece Ali ol!” diyen Nazlı, Ali’nin her geçen gün kalbinde biraz daha taht kurmayı başarıyor.
Gülmenin, birine gülümsemesini vermenin ne kadar önemli olduğunun işlendiği bu bölümde ben de yazımı “Ne hâliniz varsa gülün!” diyerek noktalamak istiyorum. Unutmayın sevgi ve gülmek zarar vermez, aksine iyileştirir. Bu ikisinin iyileştirici gücüne inanın.
Yazan, çeken, oynayan emek veren herkesin emeklerine sağlık. Haftaya önce TV karşısında pazar günleri de @dizifilm.biz ‘da görüşmek dileğiyle. Sevgilerimle…