Bu sezonun en merak ettiğim işlerinden biri MF yapımın hazırladığı Mucize Doktor‘du. Açıkçası bu işe sürpriz olarak bakıyordum en başında. Uyarlama bir dizi olsa da bizdeki yansıması nasıl olur, böylesine özel bir insanı ekrana nasıl yansıtırlar ve ne kadar başarılı olurlar bunların hepsi bir soru işaretiydi benim adıma. Ancak oyuncuların belli olmasıyla ve özellikle Taner Ölmez ve Reha Özcan’ın kadroda olduğunu görmemle izlenecekler listeme yazmıştım bile diziyi.
Bir mücadele öyküsü Mucize Doktor. Hikâyenin ana kahramanı Ali, otizmli ve savant sendromuna sahip. Bu sendromun doğası gereği bir alanda dahi denecek ölçüde yetenekli. Ali için bu özel alan da tıp. Hayatı boyunca farklı olduğu için toplumdan dışlanmış ancak o bununla yaşamayı bir şekilde öğrenmiş. Ali’nin meselesi insanların ona bakış açıları, hakkında ne düşündükleri değil. O “Kimse vaktinden önce cennete gitmesin.” diye doktor olmak istiyor ve tüm savaşı da bu yönde. Umut dolu ve iyiliğe adanmış bir hayat onunki ve beni ilk anda içine çeken de onun mücadeleci, hırslardan arınmış ve tek amacı insanların aileleri ve sevdikleriyle mutlu bir hayat kurması yönündeki inanılmaz isteği oldu.
İlk bölümün odağında Ali olmasına karşın, diğer karakterler de kim, kimdir tadında gösterildi. Ali’nin hastaneye gelişiyle tüm karakterler etkilense de içlerinde bir kişinin durumu diğerlerinden oldukça farklı. Hastane kurulundakiler bir şekilde çıkarlarını düşünürken sadece Ferman’ın meselesi başka. İlk bakışta fazla egoist, kendinden başka kimseyi düşünemeyen ve kalıplara sıkışmış bir karakter vardı karşımızda. Onun derdi ne başhekimlik, ne hastanenin reklamı ne de başka bir şey. O Ali’nin cerrah olamayacağını düşünüyor ve tüm derdi de herkesi buna ikna etmek. Aslında temele inildiğinde Ali de Ferman da benzer insanlar. İkisi de bazı özelliklerinden dolayı insanların istemediği veya yadırgadığı karakterler. Yıllar önce Adil Hoca Ferman’ı hastaneye getirdiğinde verdiği savaşı bugün benzer biçimde Ali için veriyor ve geldiği noktada geriye dönüp bakmayan Ferman bunu arızalı buluyor.
Ferman’ın bundan sonraki mücadelesi kendi önyargılarıyla olacağa benziyor. O, hatayı asla kabul etmeyen bir meslek icra ettiğini biliyor. Hatta asistanı Nazlı’ya gösterdiği tepkinin de sebebi buydu. Nazlı’nın duygusallığı onu hataya zorlayacaktı, Ferman da bu sebeple müsaade etmedi bu yanlışa. Özünde Ali ile ilgili endişesi de buradan geliyor diye düşünüyorum. Ameliyathanede birden tutulup kalması bir felakete sebep olabileceğinden ciddi şekilde kaygılanıyor Ferman. Oradaki hareketlilik, yüksek ses Ali’ye hata yaptırabilir ve bu insanların hayatına sebep olabilir. Ferman, Ali’ye “Git!” demedi, “Bilmiyorsun!” da demedi ancak onun saydığım bu sebeplerden ötürü cerrah olamayacağını düşünüyor. Ayrıca kendisi ilk bakışta yüksek egolu gibi görünse de yanlış yaptığı zaman özür dilemeyi bilen bir insan. Bunun bir örneğini de günü geldiğinde Ali ile yaşayacak diye umuyorum. Ferman da Ali’nin onun dünyasına girdiği andan itibaren değişimler yaşayacak, belki bu değişimler karşısında uzun süre bocalayacak ve hatta burada en büyük mücadeleyi de kendisiyle verecek, diye düşünüyorum.Açıkçası hastanedeki entrikalar, yaşanacaklardan çok Ali’nin doktor olma mücadelesiyle, Ferman’ın kendi iç savaşının nasıl ilerleyeceği benim için en merak ettiğim iki unsur.
Senaristler bir zen ustası gibi ilk bölümden ana çatışmayı seyircinin önüne koydular. Dizide fazlaca tıbbi terminoloji kullanılmış, bu ilk bakıldığında biraz zor anlaşılır ve sıkıcı görünse de medikal içerikli bir dizide bu dilin kullanılması çok mühim ve ekip bunun da altından iyi bir şekilde kalkmış. Ayrıca Ali’nin hikâyesi de çok fazla ajite edilmeden net mesajlarla bezeli insanı etkileyen bir hikâye. Bu kadar sağlam temelle başlayan bir öykünün kalan kısmını izlemek ayrı bir keyif olacak benim adıma. Özel yeteneklere sahip genç bir cerrah adayı bir daha kimse melek olmasın diye cerrah olmayı başarabilecek mi? Ferman doktor olacağına asla inanmadığı bir adamı ön yargılarından sıyrılarak yetiştirebilecek mi? Yoksa toplumun dayattığı farklıyı kabul etmeme düşüncesiyle hareket ederek ona sırtını mı dönecek?
Hikâyenin bu başarısının yanında, dizinin rejisi de göz doldurup benden tam not aldı. Yusuf Pirhasan Seviyor, Sevmiyor isimli televizyon dizisinde izleyip başarılı bulduğum bir yönetmen. Mucize Doktor’da kurduğu dünyayı da çok sevdim. Bölüm boyunca rejide hiçbir hata görmedim ama beni derinden etkileyen iki durum vardı: Birincisi Ali’nin fotografik hafızası ekrana aktarılırken kullanılan yazılar ve görsellerin “fotografik hafıza” kelimesi hiç kullanılmadan izleyiciye çok güzel geçirilmesi oldu. İkincisiyse kurulda Adil Hoca “ Dışarıda binlerce Ali var.” dediği anda sahne kesildi, hastanenin dışında içeri girmeye çalışan Ali’ye odaklandık. Ali tam içeri girecekken hastanenin camlarına yansıyan Alileri gördük. Harika bir metafor ve hayallerine giden yolda “KAPI AÇILMASINI” bekleyen binlerce Ali’ye çok güzel bir gönderme yapıldı ve bayılarak izledim.
Bölümün oldukça hızlı aktığını da söyleyebilirim. Bu kadar yüksek tempolu bir bölümde ana hikâyeye ek olarak havalimanındaki çocuğun ve hastanede yaşam mücadelesi veren bebeğin durumunu çok iyi kombinlemiş Yusuf Pirhasan. Ayrıca geçmiş ve günümüz arasındaki sahneler bağlantıda tek bir hataya yer vermeden çok iyi bütünlenmiş.
Cast seçimi de başarılıydı. Bu olmamış dediğim ya da bu karakter böyle mi olur hissi uyandıran kimse yoktu. Taner Ölmez’i daha önce Katil Joe isimli tiyatro oyununda izlemiş ve ayakta alkışlamıştım. Ondan sonra hemen tüm projelerini izlediğim bir aktör oldu. Taner Ölmez diziden önceki söyleşilerinde otizmli insanlarla ilgili çalışmalar yaptığından bahsetmişti. Dizide de bunu net bir şekilde aktarmış. Ali Vefa’nın kimseyle asla göz teması kurmaması, yürümesi, konuşmaları, elindeki ritmik hareketleri; uzun süre gözlem yaptığı ve bunu hayatına entegre ettiği fazlasıyla belliydi. Metot oyunculuğunun başarılı bir örneğini sergileyen Taner Ölmez, tüm bölüm boyunca tek bir mimik bile kaçırmadan on üzerinden on verebileceğimiz muhteşem bir oyunculuk sergiledi. Ayrıca Ali’nin çocukluk yıllarını canlandıran oyuncu Adin Külçe de tüm bölüm boyunca başarılı bir performans sergiledi. Otizmli bir çocuğun hareketlerini güzel bir şekilde ekrana taşıdığını düşünüyorum.
Taner Ölmez’in yanı sıra Murat Aygen, Hazal Türesan, Reha Özcan ,Özge Özder ve Fırat Altunmeşe de oynadıkları karakterlere beni ilk bölümden inandırdılar. Burada beklediğimin altında gördüğüm tek isim Onur Tuna’ydı. Kötü müydü? Değildi. Fakat beklediğimin biraz altında olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Özellikle Ali’yle olan sahnelerde fazlasıyla donuk buldum kendisini. Kendisini daha önceki projelerinde izlediğim için yüzde yüzünü vermemiş Ferman’a. İlerleyen bölümlerde daha yüksek bir performans izleyeceğimize dair olan inancımı sürdürüyorum.
Bölüm güzel başladı ve iyi aktı. İyi bir ilk bölüm kotarılmış bence. Bölümün final sahnesinde Ali’nin savaşının beklediğimizin de üstünde zor geçeceğinin ipucunu gördük. Otizmli biri olarak doğuştan getirdiği özelliklerini cerrahlığının önüne geçirmeden yeni hayatında nasıl mücadele edeceğinin merakını uyandırdı bende. Öykünün başarılı bir şekilde açılarak ilerleyeceğine de inandım. Açıkçası ben Mucize Doktor’un daimi izleyicisi olurum ve perşembe akşamları ekran başındaki yerimi alırım. Dizi’Sin’deyse sürpriz bir kalem bölüm yorumlarında sizlerle olacak.Yolu açık, ekran ömrü uzun olsun.
Yazan, çeken, oynayan ve kamera arkasında büyük emeklerle bize bu lezzetli bölümü hazırlayan tüm ekibin emeklerine sağlık.