YAZAR: Şeyma BULUT
Tarihin en tehlikeli arazileri mayın tarlalarıdır. Adım atarken çok dikkatli olmak zorundasınız. Bu arazileri geçmek için ya işin uzmanı olmanız gerekir ya da profesyonel olarak bu işi yapıyor olmanız lazım. Eğer ikisi de değilseniz ölüm kaçınılmazdır. Çarpışma’da bu hafta bir mayın tarlasındaydık. Arazinin sahibi de Cansız’dı. Bu sebeple herkesten bir adım öndeydi. Onun bir adım önde olması Ivan’ın sonunu hazırladı. Ivan, patronlarından aldığı emirle Kadir ve Veli’nin peşine düşmüştü ancak hesaplayamadığı kendisinden çok daha güçlü bir adamın ona istediğini vermeyeceğiydi. Cansız ev sahibi olarak dersine iyi hazırlanmıştı. Ivan’sa deplasmanda olduğunu unutup istediği gibi davranabileceğini düşündü. Zaten Ruslar kendi evleri dışında hiçbir zaman kazanamazlar çünkü onların yaşadığı coğrafyanın şartları dünyaya pek benzemez. Bu sebeple evleri dışına çıktıklarında ne yapacaklarını pek bilemezler. Ivan Sokurov hem deplasmandaydı hem de ev sahibi çok güçlüydü bu sebeple kaybetmesi de kaçınılmaz oldu.
Ivan, Cansız’ın Kadir’i korumak istemesini göz ardı etti; Kadir’e onun yaptığı bombayla saldırdı. İlk bakışta istediğini yaptırmış gibi görünüyordu. Ancak karşınızda bir satranç ustası varsa bir adım değil on adım sonrasını hesaplamak zorundasınız. İlk piyonu ileri sürdüğünüz anda vezirin hamlesini hesaplayabilirseniz kazanırsınız. Birçok oyunda şans faktörü geçerlidir ancak satrançta değil. Cansız, on hamle sonrasını hesapladı bu sebeple de Ivan’ın ilk saldırısını püskürtmeyi başardı. Geçtiğimiz haftaki yazımda Cansız’ın bir şekilde adamlarıyla bölgede olduğunu ve Kadir’i kurtaracağından bahsetmiştim. Nitekim öyle de oldu. Önce Ahmet Başkomiser’i ele geçirerek bombayı etkisiz hale getirdi ardından da bölgedeki adamlarıyla oğlunu kurtardı. Bunları yaparken de onun tüm çevresini ele geçirdiğine şahit olduk. Cansız her yerde… İşini asla şansa bırakmıyor ve zekâsıyla karşısındakini alaşağı etmeyi başarıyor. Böyle bir düşmanı nasıl yıkabilirsiniz ki? Zordur, çok zor. Cansız hem merhametsiz, hem de çok zeki. Fakat ben yine de biraz da olsa merhamet kırıntısı olduğunu düşünüyorum. Oğluna duyduğu sevgi ve öncesinde ona yaşattığı acılar sebebiyle Zeynep’e dokunmamasının başka bir açıklaması yok. Kimliğinin gizliliğini riske atan herkesi bir şekilde yok etmişti. Merhameti olmasaydı Zeynep’i çoktan öldürmesi gerekirdi. Öldürmedi çünkü oğluna bir acı daha yaşatmak istemiyor. Mahallede Kadir’i uzaktan izleyip “Benim gibi bir babayla ne yapacaksın?” derken durumunu net bir şekilde ortaya koydu. Kadir’in etrafına çektiği gizli güvenlik duvarıyla da kendince babalık görevini yerine getirdi. Gerçekler ortaya çıktığındaysa oğlunun öfkesinden nasıl kaçacağını merak ediyorum açıkçası çünkü gördüğüm kadarıyla ona zarar veremeyecek durumda. Bu, Cansız’ın ya kaçmasına ya da ölmesine sebep olacaktır. Yaşananların acısı, baba oğulun asla bir araya gelmeyeceğini gösteriyor.
Şöyle bir geçmişe gidelim mi? Veli içine girdiği suç dünyasında Ruslarla çalışırken teslimatı yapamayınca ailesi katledilmişti. Ivan da bu katliamı yapan kişinin ta kendisiydi. Peki buradaki bilinmeyen ne? Bu haftaki final sahnesiyle anlıyoruz ki Ruslar, Cansız’ın ülkedeki işlerini yürütüyorlar ve gerektiğinde onun için infaz timleri gönderiyorlar. Veli uzun süredir ailesinin katiliyle çalışıyormuş meğerse. Veli Cevher bunca yıldır ailesini katleden insana hizmet ediyordu. Cansız’ın olanları bilip susması bile onun için düşmanlık sebebiyken bunu öğrendiği andan itibaren iki taraf için de oldukça kanlı geçecek savaş başlamış oldu.
Veli, hayatı boyunca yaşadıklarından hep Kadir’i suçladı. Bu sebeple de onun elinde ne varsa almak, onu da kendisi gibi yalnız bırakma niyetindeydi. Fakat öğrendiği bu son gerçek Veli’nin hayata bakışını ve Kadir’le olan durumunu tepeden aşağı değiştirecektir. Finale bu kadar kısa süre kala Çarpışma’da iyiyle kötünün değil, büyük bir kötü için bir araya gelen insanların mücadelesini izleyeceğiz anlaşılan. Kadir ve Veli’nin artık ortak acıları ve ortak bir düşmanları var. Cansız’ın babası olması, Kadir için bir şey değiştirmeyecek ve olanca öfkesiyle bu yeni savaşta Veli’yle müttefik olacaktır. Peki bu savaşı kim kazanır? Yineliyorum. Böylesine sonu, başı belli olmayan savaşlarda herkes kaybeder. Bu kayıpların neler olacağını da son bölüme kadar göremeyiz sanırım.
Cemre hayatının en zor dönemini geçiriyor şu sıralar. Annesinden kalan günlüğü hala okuyamadı. Babasının geçmişinin satır satır yazdığı bu günlükte Cemre’nin yaşanan bunca acının üstüne gerçeklerle yüzleşmekten korkması oldukça normal. Kerem, her ne kadar bir an bile onu yalnız bırakmasa da , o yine de korkuyor. Babasıyla ilgili son iyi duygularının gitmesinden, hiç tanımadığı annesinin yaşadıklarının ağırlığından, belki de gerçeklerin yakıcılığını bu sefer ruhunun kaldıramamasından korkuyor. Tüm hayatı yalanlarla geçen bir insanın gerçeklerden korkması kadar doğal bir şey de yok sanırım.
Cemre sadece merhametli de değil aynı zamanda fedakâr bir insan. Babasının ihanetine rağmen Belma ve Demir’e, Zeynep’i kurtarmak adına istediklerini verdi. Üstelik bunu oldukça rahat bir şekilde yaptı çünkü hayatı bolluk içinde geçmesine rağmen o zenginlik, ona mutluluk getirmedi oysa “ailem” dediği o üç insan ona huzur verdiler. Bir olmak nedir, onu öğrettiler. Özellikle de Kerem… Evet mahallemizin ağır abisi biraz zorlandı. Kendini ifade edemedi. Belki de Kerem’in büyüme şekli ona bunu yaptırmadı fakat şimdi sevmenin her şekline aşina bir adam oldu. Kadir ve Zeynep sayesinde bağlılığı öğrenirken sevdiği kadınla da karşılıklı aşkın iyileştiriciliğinin tadına vardı. Kerem, Cemre’yi o kadar güzel bir sevgiyle sarmalıyor ki, hayatı ayaklarının altından çekilmeye çalışılan bir kadın onun sayesinde ayakta durabiliyor. Daha ilk yazılarımda demiştim sanırım, ruh eşi olduklarını. Bu iki yaralı çocuk başarırlarsa çok güzel severler ve “bir” olurlar demiştim. Bugün haklı çıkmanın gururunu yaşıyorum. Büyük bir zevkle izlediğim bu aşkın sonunun da aynı güzellikle olması en büyük temennim.
Yazıma Şehnaz Baykuş’un bu güzel dizeleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın.
Bir mayın tarlasında yürüyorum şimdi…
Sevinçler uzak kalmış bana
Ötelere koymuşlar sevdamı
Mutluluksa sınırın ötesinde hala…
Attığım her adım öldürüyor beni
Bir diğer adım için diriliyorum
Senin dönüşünü görebilmenin ümidi taşıdım omuzlarımda
Ümitlerimi gerçekleştirebilmek için diriliyorum…