Yazar: Şeyma BULUT
Çarpışma’da geçtiğimiz hafta, Demir’in Kerem’in annesini vurduğu sahnede kalmıştık. Daha doğrusu biz öyle sanıyorduk. Olayın olduğu yere gelen Meral, Kerem’in annesini Demir’in elinden kurtardı. Meral gibi çıkarlarını her şeyin ötesinde tutan bir karakter nasıl oldu da Veli Cevher gibi birini karşısına almayı göze aldı anlayamadım, açıkçası. Zira sadece rahat bir hayat için Yakup’la birlik olup Kerem’i defalarca arkasından bıçaklayan Meral, nasıl olduysa birden Kerem’in annesini kurtarma eğilimine girdi. Bunu aşk için yaptığını sanıyorduk ancak birden asıl amacı ortaya çıktı. İlk bölümden bu yana Meral ya da Yakup para almak için defalarca oyun kurdular. Bu durum açıkçası biraz kabak tadı verdi.
Birkaç bölümdür Veli’nin bir rahatsızlığı üzerinden ufak ufak mesajlar veriliyor. Veli ilaç kullanmak durumunda. İlaçlarını kullanmadığı zaman kendinden geçiyor. Bu fizyolojik rahatsızlığın ne olduğunu çıkartamadım ama ciddi şekilde bipolar rahatsızlığı olduğunu düşünüyorum. Veli geçmişindeki hatalarının bedelini o kadar ağır ödedi ki kendi kafasında bambaşka bir dünya kurdu. Bu dünyada suçlu olarak Kadir’i görmekte, Kadir’in sahip olduklarını acımasızca istiyor. Kadir şu anda Zeynep ve Aylin’e sahip. Zeynep onu seviyor, Aylin de alışmaya başladı. Veli ise Kadir’in sahip olduklarını istediğini itiraf etmek yerine kafasının içinde kurduğu dünyada Zeynep’i sevdiğini düşünüyor, Aylin’i de kızı yerine koyuyor. Ailesinin tamamını bu kadar korkunç bir şekilde kaybeden biri için akli melekelerini kaybetme aşamasına gelmesi normal ama Veli gibi insanları sevmeyen biri için –hatırlarsanız ilk bölümde Galip’e söylemişti– zaaf olarak gördüğü sevgiyi bu kadar kolay kabullenmesi biraz mantık dışı geliyor bana.
Veli’nin çıkarttığı bu karışıklık sayesinde Meral yeniden Kerem’le yakın olma fırsatını yakaladı. Tabii ki de bunu lehine kullanmakta tereddüt bile etmedi. Demir’e şantaj yaparak para istedi. Biraz önce de dediğim gibi bu durum iyice kısır döngü oldu. Meral’in burada aklına gelmeyen şey ise Veli’nin kendisine yanlış yapanlara karşı oldukça acımasız olması. Veli, Meral’e iki yol sundu. Meral ise fazlasını isteyerek üçüncü yolu seçti. Veli’nin mantığında bu ölüm fermanıyla eş değer ki nitekim de öyle oldu , Demir’e parayı vermemesini söyleyerek Meral’in ölüm fermanını imzaladı. Meral, bu sefer için şanslıydı ama çok da uzun ömrü kalmadı. Zira Meral’in hikayedeki rolünün bittiği apaçık ortada. Karakterin hikâyesi “sonuna geldim!” diye bağırıyor. Bakalım senaristler ne zaman karakterin finalini yazacaklar?
Veli, bir yandan Kerem ve Kadir’i zaaflarıyla vurmaya çalışırken diğer yandan da Zeynep’i kendisine çekmek için her yolu deniyor. Selim’in Zeynep’e yaptığı iş teklifi de bunun apaçık göstergesi. Selim, Veli’nin isteği ile Zeynep’le çalışmak istiyor, Zeynep ise Kadir’in annesini bulabilmek adına Selim’le bir oyunun içerisine girdi. Bu satranç oyununu kimin kazanacağını bilmiyorum ama kaybeden Selim olacaktır. Verilen mesajlardan anlıyoruz ki Veli her zaman aynı işte, iki kişiyle çalışıyor. Geçmişte iki avukatla çalıştı ve iyi olanla devam etti. Polis merkezinde ise Meltem ve Adem’i kullandı. Meltem güçsüzlük gösterince Meltem’i oyunun dışına itti. Şimdi de Selim’i, Zeynep’le bir oyunun içerisine soktu. Öte yandan da Demir’le çalışmaya başladı. Selim ve Demir’den hangisi, kendisini Veli’ye ispat ederse diğeri açık bir şekilde oyun dışında kalacak. Tabi tüm bunların sebebi olan bir de Cansız var. Cansız’ın hâlâ Kadir’in annesi olduğunu düşünüyorum. Selim’in Veli’ye “Cansız’la sen uğraşırsın.” demesi, onunla ilgili olan kişinin Veli olduğunu ortaya koydu. Kaldı ki Kadir’in annesinin de ilaçlarıyla ilgili bir sorunu var. Onun sadece evde oturan bir kadın olduğunu düşünmüyorum. Bu hikâyede oldukça kilit bir noktada. Önümüzdeki bölümlerde bu sır perdesinin ortadan kalkacağına inanıyorum.
Kadir, bir yandan Zeynep’in bir yandan da kendi annesinin peşinde şu anda. Zeynep’se Kadir’le küçük bir çocukken kurdukları hayallerin temellerini atarken öte yandan da Kadir’in yanında durup onu ayakta tutmaya çalışıyor. Veli’nin kendisine olan takıntısını bile ona yardım etmek için kullanacak kadar da cesarete sahip.
Kerem ve Cemre cephesinde, işler oldukça yolunda gitmeye başladı. Meral’in varlığı belki de bir işe yaradı ve Kerem’le Cemre onun sayesinde birbirlerine açıldılar. Aslında benim haftalardır söylediğimi Kerem’in annesi söyledi. ”Sizin yürekleriniz benziyor.” Kerem ve Cemre şu anda bu hikâyenin açık ara en sevdiğim ayrıntısı. Onlar için ruh ikizi demek en doğru anlatım olacaktır, sanırım adeta birbirleri için yaratılmışlar. Holly Bourne bir kitabında ruh ikizlerini şu şekilde tanımlamıştı: “Ruh ikizleri, yalnızca onlar, bu büyüyü taşır. Toprağa düşen yıldırım kadar nadir gelirler dünyaya. Ama bir araya gelip âşık olduklarında… İşte o zaman, toprak ikiye bölünür. Gökyüzü deryaya, derya ateşe hücum eder. Kargaşa yağar, evrenin her bir köşesine, sel olur. Zarlar atılır, yıldızlar kesişir; ardından onlar düşürür toprağa o ilk kıvılcımı. Fakat o şey, iki büyülü ruhun karşısında durmaktadır, sanki görünmez bir duvar gibi. Felaket, kıyamet, ölüm; engelleyebilir mi kucaklaşmasını alacakaranlıkla gecenin?” Bir aşk daha nasıl anlatılır bilmiyorum. Ruhları bu şekilde oradan oraya savrulan iki yaralı çocuk, ancak bu kadar iyi tamamlardı birbirlerini. Öyle bir tamamladılar ki dillerinden de dökülmeye başladı sevgi sözcükleri. Kerem bir gün birinin kendisini sevme ihtimalini öyle bırakmış ki kurduğu hayali gerçekleştirmek için adım atmaktan bile korkuyor. Gerçek olmasını isterse tamamen kaybetmekten korkuyor. Cemre ise hayatı boyunca kandırıldığı için korkuyor. Bu iki ruh bir araya gelip korkularını artlarında bırakabildiklerinde o özlemini çektikleri hayallerinin bir adım gerisinde durduklarını da görecekler. Onlar bu hayalleri kurarlarken kaderin onlara çizdiği yol nedir, ne kadar giderler bilmiyorum ama yol onların. Birlikte yürüyecekler. Aşkın en güzel yanı da bu değil midir ? Bilinmezliği,gizemi…
Cemre, hayatındaki tüm sırların ortaya çıktığını düşünüyor, her şeyi bildiğini. Bu hafta ise öğreniyoruz ki aslında hayatını darmadağın edecek bir başka sır daha var. O da annesinin ölümü. Herkesin bildiğinin dışında bir giz perdesi de burada duruyor. Anlaşılan o ki Cemre’nin annesi doğum esnasında değil bambaşka bir sebeple öldü. Cemre, şu an için bunu bilmiyor. Belma ise Veli’nin kafasını karıştırdığı için o, bu sırrın peşine düştü. Öğrenirse ne yapacağını bilmiyorum ancak bunu Selim’e karşı kullanacak cesareti olacağını da sanmıyorum. Bu durumu bence Cemre’ye karşı kullanacaktır. Belma, zaten gizli de olsa Cemre’ye savaş açmış vaziyette. Bunu yeni bir cepheye de taşımaktan gocunmayacaktır.
Bu haftaki bölümün geneline bakacak olursak bence matruşka bebeklerine benziyordu. Her olayın içinden ayrı bir olay çıktı. Ancak bildiğiniz gibi matruşka bebekleri küçükten büyüğe gittikçe büyük parçayı tamamlar. Maalesef burada olayın içinden bir başka olayın çıkması dışında büyük resme ulaşılacak bir bütünlük yok. Senarist iki büyük parçayı, küçük küçük parçalara ayırarak bir bütün oluşturmaya çalışıyor. Biraz benzerlikler de yakaladı ama tam anlamıyla bir uyum gelmiş değil senaryoya. Hiç de gerekli olmayan pek çok artık var, bunlar atılmadıkça da bir temele oturacağını düşünmüyorum. Ellerinde böyle bir oyuncu kadrosu olan dizinin genel hikâyesi de bu kadar iyiyken senaryonun bu şekilde düşe kalka ilerlemesi inanılır gibi değil.
Şu anda dizide iyi giden bir iki şey dışında tüm konu yolundan saptı. Hikâye fazla Veli Cevher odaklı. Ana karakterler ise ondan sonra geliyor kurgudan. En büyük hata da burada. Dört ana karaktere dönülmesi, ana karakterlerin hikâyelerinin daha derinlemesine işlenmesi gerekir. Ayrıntılarına fazla girmeyeceğim zira bu konuda toplamda sekiz yazı yazdım. Kurgunun daha fazla matruşka bebeklerine dönmemesini umuyorum.
Yazıma Can Yücel’in bu unutulmaz dizleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
Ne geçmişe saplanıp kalacaksın, ne geleceğin düşlerini kuracaksın..
Ömür dediğin şu andır onu da hak ettiğin gibi yaşayacaksın..