Yazar: Sinem ÖZCAN
Yere yuvarlanan rujla Cem’in yeniden depreşen travmasında bırakmıştık Leke’nin ikinci bölümünü. O travma, bir şans verdiği Yasemin’den öteye savurmuştu Cem’i bir kez daha. Çocuk denecek yaşta annesini bir başka adamla birlikte yakalayan bir gencin, kadınlarla ilişkisinin sağlıklı olmasını beklemek mümkün değil elbette. Ne var ki nedenlerini açıklamadan korkup kaçmasını da Yasemin’in anlamasını beklemek haksızlık.
Yasemin, doğal olarak Cem’in kendisiyle oynadığını düşünecek ve öfkelenecekti ama hesapta olmayan şey, bu öfkenin Murat’a bir şekilde sıçraması oldu. Yurtta arkadaşları tarafından dışlanan, engelli bir çocuk; üstelik de “duyma ümidi”ni bir kez daha kaybetmiş dokuz yaşında bir çocuk… Hırçınlaşacak, tepkisel olacak ve en sevdiği varlık da olsa ablasına kök söktürecek, doğal olarak. Bazı sorunların kartopu gibi yuvarlanarak büyüme ve pek çok farklı insanı etkileme özellikleri vardır. Bu da onlardan biri… Çözümü Yasemin’de olmayan bir problemin bedelini ödemek ne yazık ki ona düştü. Ona “Ben kimim ki? Yetiştirme yurdundan çıkmış bir kız…” dedirten aslında Cem’in tavrı değildi, tek başına. “En sevdiğim” dediği Murat’ın belki de ilk kez ablasını kendinden uzaklaştırması, itmesiydi. İstediğiniz kadar güçlü olun hayatta bazı anlar ne denli direnseniz de sizi dibe vurur. Allah’tan o anda karşısında Nevin ablası vardı ve Allah’tan, Nevin abla düştüğü yerden onu kaldıracak güce sahip. “Sen, kendi değerini bilmezsen kimse sana değer vermez.” cümlesi tam da o an ihtiyacı olan ilaçtı, Yasemin’in. Anında “Ben kimim ki?” noktasından “Ben, en dibi görmüş ama ayakta kalmış bir kadınım!” noktasına evrildi Yasemin.
Güçlü olmak, her kadının doğasında var ama Nevin abla çok haklı; her şeyden önce “kendini sevmeyi” bilen kadın, bu gücü eline alıp hayatını doğru yönetmeyi başarıyor. Başkalarından sevgi ve ilgi dilenerek, bir başkasına yaslanarak var olmaya çabalamak insanı, hem yarım hem de gücü körelmiş kılıyor. Önemli olan özündeki güce dayanıp dik durmak, gerektiğinde onurunu kaybetmeden ama sözünü sakınmadan bunu başarabilmek. Yasemin, benim için tam da bu tavra sahip olduğundan çok “güzel” bir genç kadın. Kolaya sapmıyor, ağlayıp sızlamıyor; yardım, ilgi, sevgi dilenmiyor ve susmuyor.
Cem’e “Yaptığın yanlış!” diyen Ekber olsa da savunma mekanizması çok gelişkin bir adamı, onun iki cümlesi kendine getiremezdi. Getirmedi de sadece kafasına bir soru işareti düşürdü ama Yasemin’in “Sen adam değilsin!” cümlesi yüreğini delip geçti. Hedefi tam on ikiden vurdu çünkü. Etrafına ördüğü duvarların içinde yalıtılmış bir dünyada yaşayan Cem, kendi ölçüleriyle “özverili, iyi ve dürüst” bir adam kendince, biri karşısına çıkıp da yüzüne ayna tuttuğunda üstelik o aynada gerçek yüzünü fark ettiğinde yumruk yemiş gibi olması da kaçınılmaz. Cem, bunu fark edip “Sen benim ilacımsın!” dedi. Haklı da… Eğer iyileşmeyi başarabilirse bu gerçekten Yasemin’le olacak.
Öte yandan yetiştirme yurdunda yaşamak zorunda olan, duyamayan ve konuşamayan dokuz yaşında bir çocuk için de sağlıklı bir “erkek rol modeli” bulmak çok güç. Babası yok, abisi yok, yaşıtlarıyla anlaşamıyor ve ona ilgi gösteren sadece Nevin’le ablası var. Bu anlamda da Murat’ın hayatında Cem çok gerekli. Yasemin’in öfkesini dindiren de bence bunu fark etmesi oldu. Cem’den etkileniyor ve o bu etkinin adını “aşk” koyuyor ama ben aşkı çok özel bir noktada konumlandırdığım için sanırım, Yasemin’in duygularına şu an bu adı veremiyorum. Birbirlerine iyi gelen iki insanın, karşı konulamaz biçimde birbirlerine çekilmesi olarak görüyorum, aralarındaki durumu. Öyle ya da böyle Cem ve Yasemin, birbirlerine akmaya başladılar.
Ekber ve Nevin dışında onların arasında yeşerenleri ilk fark edenler Birkan ve Arda oldu. Arda, tesadüfen yakaladığı kareleri fotoğraflarken yatta gördüğü Yasemin’i de hatırladı. O fotoğrafları abisine karşı kullanacağı çok belli ama çok kişisel fikrim tıpkı Mehmet’in şirketteki pozisyonu kapmak için yaptığı şantaj hamlesi gibi bu da boşa çıkacaktır. Yasemin’le ilgili iki defa önyargı kurbanı olan Cem, Arda’nın söyledikleriyle bir kez daha Yasemin’e tavır almaya kalkışmaz diye umuyorum. Bu noktada tek sorun, Yasemin’in o gece yaşananları Cem’e anlatmayı gereksiz görmüş olması. Sadece çantasının çalındığını söyleyip diğerlerini “Cem’i ilgilendirmediğini” düşünerek aktarmadı. Bu ilerleyen dönemde bir sorun çıkarır mı bilemem ama Cem’in yüzüne “Sen insan değilsin!” diyen Yasemin’in bu noktada gelecek bir saldırıyı da rahatça savuşturacağına inanıyorum, ben.
Birkan’a gelince işte o, büyük sıkıntı… Giderek bir “takipçi sapık” profili çizmeye başlıyor, Birkan ve bunu aşmak çok zor. Onun polis olma durumunu bir yana bırakıyorum, bu tarz bir psikolojik rahatsızlığı engellemek çok güç. Ne yazık ki giderek de şiddeti artacaktır. Şu an evinin önünde bekleme, eve girip eşyaları karıştırma aşamasında Birkan ama yavaş yavaş gizli ya da açık tehditler ve ardından zarar verme aşaması gelecektir. Bu zarar, doğrudan Yasemin’e yönelik olmaz. Bu hafta, arabasını çizdiği gibi önce Cem’e kendince küçük gözdağı verme şeklinde başlar ama ardından Cem’i yok etme planları yapabilir. Bu arada uyarılara karşın “akıllanmadığını” düşündüğü Yasemin’i kendine getirmek için de Murat’ı kaçırmak ve onu Murat’la sınamak gibi eylemlere kalkışabilir. Açıkçası benim baktığım yerden, Birkan’ı engelleyebilecek bir durum ya da kişi de yok. Birkan “geliyorum” diyen çok büyük bir tehlike.
Yasemin ve Cem ilişkisinde Birkan faktörü çok sağlam bir engelleyici olarak kendini gösterdi. Bu arada Yasemin’in hayatında Murat’ın ameliyatı ve Serpil’den aldığı borcun ödenmesi problemleri büyük sorunlar olarak duruyor. Serpil; Birkan’ın Yasemin’e ilgisini gördüğünden ve o karşı çıktığı için şu an Yasemin’i, Şirin gibi zorlamıyor olabilir ama o parayı da Yasemin’de bırakacak kadın değil. Elli bin liralık borcun ayda beş yüz lira taksitle kolayına ödenmeyeceğini bilmek için de iyi matematik gerekmiyor. Yasemin’i bir yandan ekonomi diğer yandan Murat’ın durumu giderek daha da çok sıkıştıracaktır.
Cem, kariyerindeki yükselme fırsatını çok önemsiyor görünmüyor. Belki de Mehmet’i kendine ciddi rakip görmediğinden şu an işi, ilk planda tutmuyor. Onu Yasemin dışında asıl zorlayan mesele Arda. Annesi ile Arda arasında ilk çatlak gündeme gelse de Arda yapısında bir gencin, o imkânları hele hele abisine meydan okuma fırsatını eliyle itmesini de beklememek lazım. Annesinin ikide bir ortadan kaybolması ve ikidir ekranda gördüğümüz para transferleri bende Belkıs’ın birtakım illegal işler içinde olduğu duygusu uyandırıyor. Arda’ya kurduğu şirketin de bir “paravan” olması çok mümkün.
Arda ve Cem’in babalarının, Belkıs’ın sevgilisinin ve ardından Avusturalyalı kocasının ölmüş olmaları benim kafamda Belkıs bir “kara dul” mu sorusu da uyandırıyor. Şu an, onunla ilgili tek bilgimiz, büyük bir paranın üstünde oturduğu ve birtakım planları olduğu. Onun durumu açığa çıktıkça bunun, Cem’in hayatına neler yapacağını da görmeye başlayacağız. Cem, Ekber’e annesiyle ilgili ısrarla “Dahası var…” diyor. Bu bölüm flashbackle, Belkıs’ın sevgilisini Arda’ya şiddet uygularken gördük. Cem’in kast ettiği “daha”nın bu olduğunu pek düşünmüyorum ama içimden bir ses Cem’in, annesinin hayatındaki “ölüp duran” adamlarla ilgili bir şeyler biliyor olabileceğini fısıldıyor bana. Eğer öyleyse işin rengi iyice değişecektir.
Leke, asıl meselesini ilk bölüm ortaya koymuş ve yavaş yavaş hikâyeyi açmaya başlamıştı. Şimdi vardığımız noktada, Yasemin ve Cem’in yolları kesişti hatta ben henüz çok erken desem de aralarında bir “aşk” başladı. Yine de şimdiki bu bahar havasının geçici olduğunu biliyoruz. Bu ilişkinin önce “kara kış”lar yaşaması gerek. O kara kışların habercisi aniden çıkan fırtına, nereden ve nasıl esecek; şu an benim kafamı meşgul eden bu. Hikâyenin yavaş yavaş açılması ve bu sırada karakterlerin renginin netleşmesini çok sevdim. Hemen herkes, durduğu yeri belli ettiğine göre bundan sonraki adım asıl çatışmanın tam anlamıyla meydana çıkması olacaktır ve şu an bunun nereden, nasıl geleceğini kestirememek de merak duygumu kamçılıyor.
Leke, bu hafta ilk kez ara reklam açtı ve reklama kadar da molasız uzun bir süre geçirdik ekran karşısında. Buna karşın temponun düşmemesi ve bağlantıların iyi yapılmış olması beni bunaltmadı. Bütünlüğü olan ve iyi akan bir bölüm olmuş. Cem’in ofisine hesap sormaya giden Yasemin’de çok ama çok beğendim Melis Sezen’i. Ölçüsü çok iyi ayarlanmış bir oyunculuk çıkardı. Abartıya hiç kaçmadan jest ve mimiklere bu nedenle çok yüklenmeden repliklerin hakkını iyi vererek çok doğal ama bir o kadar da etkileyici bir iş çıkardı. Çok açık yüreklilikle söylüyorum benim için Leke’nin en büyük kazançlarından biri Melis Sezen. Onu bu diziyle keşfettim ve izlemeyi de çok sevdim. Eline, emeğine sağlık.
Burak Sevinç, Cem’i kavrayıp avcunun içine aldı. Onun sakin ama duygulu profiline de çok yakıştı. Cem, derinliği gittikçe ortaya çıkan bir karakter bu da Burak Sevinç’in onu adım adım açmasına şans tanıyor. Murat için işaret dili öğrenen Cem’i ve Ekber’in onu sıkıştırdığı köşeden öfkeyle kaçışını çok beğendim ama en çok yurdun merdivenlerinde Yasemin’e yüreği açışını sevdim. Dozu çok doğru bir duygusallığı ve içtenliği vardı. Cem açıldıkça onu iyice avcunun içine alacak, Burak Sevinç ve başarılı performanslarını keyifle izleyeceğim.
Mehmet Bozdoğan’ı da Birkan’da çok beğendim ben, özellikle de bu hafta. Onun hastalıklı ruhunu iyi yansıtıyor ve kıvrak bir oyunculukla karaktere çok seri şekil değiştirtiyor. Mehmet Bozdoğan’dan Birkan’ın tehlikeli yanını hele öfke krizlerini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Yazan, yöneten, canlandıran ve set gerisinde yükün büyüğünü sırtlayan herkesin eline, emeğine sağlık.