YAZAR: Şeyma BULUT
Bazı hikâyeler vardır, anlatmaya başladığınızda bir çıkış noktası yok dersin. Mutlu bir son öngöremezsin o öyküde. Tüm yollar çıkmaz sokaklara çıkıyordur ve dersin ki günün sonunda biri kaybedecek. Kuzgun da böyleydi aslında. Birbirini asla anlamayan ancak yürekten seven iki kaybolmuş ruhun birbirini bulma öyküsüydü. Birbirlerini sevmelerine rağmen asla geri adım atmıyorlar ve en önemlisi birbirlerini dinlemiyorlardı. Kalplerinin sesini bastırdıklarından o duygular da sözcüklere dökülemiyordu, bu yüzden ayrılık da kaçınılmazdı. Bu inatlarını bıraktıkları anda birbirlerine sarılmaları da tesadüf değildi tabii ki. Derler ki her aşk mutlu sonu hak eder. Ben buna şiddetle karşıyım. Aşkın varlığı tek başına mutluluğu hak etmez. O, pahalı bir kazançtır böylesine acımasız bir hayat için. Kuzgun ve Dila’ysa bu mutlu sonu hak ettiler. Aşk dediğiniz şey emek, mücadele, sınanmak ister. Onlar da hayatla, birbirleriyle, aileleriyle ve yalnızlıkla sınandılar. Böylelikle de mutlu sonsuzluklarını sonuna kadar hak ettiler.
Tüm yollar kapalıydı. Arada kayıp giden hayatlar, telafisi mümkün olmayan acılar ve birbirini sevmekten asla vazgeçmeyen iki kalp vardı. Onlara uzaktan baktığımızda ikisi de birbirinden vazgeçmiş gibiydi. Dila, her zaman hayalini kurduğu o sakin hayatı yaşayacak; Kuzgun da yarım kalan hesaplaşması -Behram’ın ortakları – tamamladıktan sonra teslim olacaktı. Ferman’ın Dila için bile olsa onun arkasını kollaması Kuzgun gibi gururlu bir adam için kaldırılamayacak bir şeydi. Bu yüzden de ailesini koruma altına aldıktan sonra teslim olacak, hem diğer yarısı Dila’nın başkasının karısı olduğunu görmeyecek hem de dimdik duruşundan ödün vermeyecekti. Bilmediğiyse Dila’nın yaşanan her şeye rağmen hâlâ onun sözlerine herkesten fazla güvendiğiydi. Ferman’ın silahını bırakarak temiz bir hayatı seçmediğini aksine kendisini kandırdığını öğrenen Dila düşünmeden evlilikten vazgeçerek Kuzgun’u korumak için harekete geçti.
Oyun içinde oyun, plan içinde planları izlediğimiz bir finaldi aslında. Hem Kuzgun hem de Dila, kendileri dışındaki tüm sevdikleri için tehlikeli bir yola girdiler. Zaten en başından beri başlarına gelen tüm belaların sebebi bu değil miydi? Kuzgun Dila’yı korumak için düşünmeden Behram’ı öldürerek herkesin hayatını değiştirdi. Dila ise sevdiklerini korumak için Behram’ın ortaklarının hedefi haline geldi. Onlar bu fedakârlıkları yaparken sevdiklerini korudular belki ama birbirlerinden kopma noktasına geldiler.
Yolları her ne kadar ayrı düşse de birbirlerine olan güvenleri, tamdı. Öyle ki uzun süre gözlerinde taşıdığı perdeyi Kuzgun sayesinde indirdi Dila. Ferman ona tertemiz bir hayat garantisi verse de bünyesinde barındırdığı kazanma hırsı bunun her zaman önüne geçiyordu. Hayatı boyunca hep ellerini kirleterek istediklerini kazanan birinin, bir kadın için hepsini elinin tersiyle iteceğini düşünmek hayalperestlik olurdu zaten. Kuzgun’dan farkıysa onun maskelerinin olması ve Kuzgun’unsa kaybedecek bile olsa maske taşımamasıydı aslında Dila’nın gözünü açan. Bu gerçekleri gören kafası karışık kızımız artık netleşti. Ferman’dan istediklerini aldıktan sonra ona olan tüm kapılarını müthiş bir kararlılıkla kapatarak artık onu istemediğini söyleyiverdi.
Dila tüm sevdiklerini kurtarmanın da etkisiyle kendince huzurlu ama özünde yapayalnız bir hayata doğru yola çıktı. Kuzgun belki özgürdü ama Dila’sını kaybederse hep yarım kalacaktı. Ali de hayatı boyunca hep yalnız bir kız çocuğu olduğunu bildiği kardeşinin gitmesini istemiyordu ve ilk kez gururunu bir kenara bırakarak kız kardeşini Kuzgun’a emanet etti. Sevdiklerimiz için kendi kişiliğimizden ödün vermek bizi zayıf değil erdemli yapar. Ali böylelikle tüm hayatınca karanlığa hapsettikleri kardeşini o karanlıktan kurtaracak ışığı yakan kişi oldu. Dila hep ışık dolu, sakin ve temiz bir hayat hayali kurarken o hayatı, şimdi Kuzgun elleriyle sundu ona. O anlarda Kuzgun güneşi bile tersten doğurabilecek bir inançla ve sevdiği kadın tarafından affedilme arzusuyla bakıyordu Dila’sının gözlerine. Dila da düşünmeden tuttu o elleri yeniden, umutla. Bir zamanlar silah zoruyla evlendiği adamla kendi isteğiyle evlenmek istedi. Kuzgun sözünde durdukça bir ömür onun yanında kalmaya hazırdı, her ne yaşatırsa yaşatsın aşkın gücünü hissettiğimiz anlardı.
Böylelikle bir yolculuğun daha sonuna geldik. Müsaade ederseniz birkaç şey söylemek istiyorum. Kuzgun maalesef ki yanlış kararlar ve hatalı senaryo sebebiyle oldukça iddialı başladığı yolculuğuna erkenden son vermek durumunda kaldı. Eminim birçok şey yazılıp çizilecektir. Ancak üzülerek söylüyorum ki bu dizinin bitmesinin en büyük sebebi senaryodur. Geçtiğimiz sezon zaten çok da kuvvetli kurulamayan çatışmasının yerine ondan da zayıf bir çatışma konularak adeta final davet edilmiş oldu. Halbuki geçen sezonki çatışmasıyla devam etseydi bence bir şansı olabilirdi, küçük bir ihtimal de olsa. Alfred Hitchcock “İyi bir film yapabilmek için üç şeye ihtiyacınız var; senaryo, senaryo ve senaryo” demiştir. Özellikle bu sezon senaryonun zayıflığı Kuzgun‘un da sonunu hazırladı. Bundan birkaç sene önce ülkemizde star odaklı işler oldukça rağbet gördü. Artık işlemiyor maalesef. Dizide kitleleri olan oyuncular olmasına rağmen maalesef yetmedi. Barış Arduç ve Burucu Biricik başta olmak üzere tüm ekip üzerlerine düşeni yaptılar ancak senaryodan dolayı sonun önüne geçemediler. Hatta Onur Saylak ve Tülay Günal gibi usta isimlerin kadroya gelişi bile bu sonu engellemeye yetmedi. Ay Yapım’ın aynı tarz iki işinde de otuzlu bölümleri görememesi umarım yöneticilerinin takkeyi önlerine alıp düşünmeye başlamalarını sağlar. Zira star odaklı, senaryosu zayıf işlerle bu kadar zorlu geçen sektöre iş yapmaya devam ederlerse Ay Yapım bile olsalar başarılı olamayacaktır.
Kuzgun‘la olan yolculuğumuz burada son buldu. Bugüne kadar beni yalnız bırakmayan tüm okuyucularıma çok teşekkür ediyorum. Bir hatamız olduysa affınıza sığınarak veda ediyorum bu yolculuğa.
Daha güzel, daha iyi masallarda yeniden görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.