YAZAR: Şeyma BULUT
Çocukluğum Adana’da anneannemin dizinin dibinde geçti. Hayatımın en güzel anılarını da o yaşlarda biriktirdim. Tabii ki de en güzel derslerini de yine pamuğumdan aldım. Bir gün anneme sinirlenmişim, arkadaşlarımın annemden daha iyi olduğunu anlatıyorum ağlaya ağlaya… Anneannem dedi ki “Kızım en kötü aile en iyi arkadaştan daha iyidir”. O yaşlarda bunun ne demek olduğunu anlamamıştım ancak yaşım büyüdükçe hayatı gördükçe daha iyi anlıyorum. Behram’ın bunca kötülüğüne rağmen hem Yusuf’u hem de Kuzgun’u korumaya çalıştığını gördüğüm anlarda bu sözler kulaklarımda çınladı resmen. İşte aile olmak bu. Ailene kızarsın, kırılırsın ancak asla ondan vazgeçemezsin. Behram’ın, kendisinin peşinde olan oğlunu ve torununu korumasının ya da Kuzgun’un yaşanan onca acıya rağmen annesi için tüm sınırlarını zorlayarak onu kurtarmasının altında hep bu aile olma gerçeği yatıyor . Çünkü onlar darmadağın olmuş olsalar da araya acılar ve birbirlerine hasret onca yıl girmiş de olsa bunlar onların aile olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yöntemlerini pek onaylamasak da birbirlerine değer verip kolladıkları çok açık ortada. Bu hafta Kuzgun’da sıcacık aile sahneleriyle mest oldum desem yeridir. O sahnelerin doğallığını, sıcaklığını o kadar sevdim ki sanki diziyi değil de paralel evrende açılan bir pencereden o dünyanın gerçekliğini izledim. Bitmesin bu anlar diye dua ettim, izlemelere doyamadım. Bu tip sahnelerin artarak devam etmesini tüm kalbimle diliyorum.
Behram, Kuzgun’a sürekli olarak kendisi ölürse hepsinin hayatının tehlikede olduğunu söyledi. Eğer ailesini korumak istiyorsa veliahdı olması gerektiğini, buna mecbur olduğunu anlattı. Buna rağmen Kuzgun, Ferman’la anlaşarak Behram’ın evini havaya uçurdu. Acaba gerçekten öyle mi oldu? Kesinlikle inanmıyorum. Kurulan düzenek telefonla ya da uzaktan bir vericiyle harekete geçecek bir sistemdi. Doğalgaz kaçağıyla ancak uzaktan bir düğmeyle evi patlatabilirdi ama bölgedeki sinyal dağıtıcı bu durumu çok da mümkün kılmıyor. Ben burada dede ve torunun bir oyun oynadıkları kanaatindeyim. Behram’ı öldü göstererek Ferman’ı ortaya çıkartmak istediler.
Uzun zaman sonra aynı çatı altında bir araya gelen ailenin duygusal buluşması görülmeye değerdi. Öncelikle Kumru ve Kuzgun’un bahçede konuştuğu anlara değinmek istiyorum. Bana göre Meryem’den sonra Kuzgun’a en düşkün kişi Kumru. Abisinin üzerine öyle bir titriyor ki en ufacık zarar gelme ihtimalinde bile şahin kesiliyor. Dila’ya evde söyledikleri, sonra bahçeye çıktığında “ Bizi bırakma, abi!” demesi onun sevgisini pek güzel gösterdi. Kumru çaresizce abisinin bir gün o evde onlarla yaşayacağı günlerin hayalini kuruyor. Annesini anlatırken birden kendisinden bahsetmeye başlamasından yapıyorum bu çıkarımı. Abisinin kokusunu özlediğinden bahsetti. Özlem daha naif nasıl dile getirilir, bilemedim. O sahne başından sonuna fazlasıyla etkiledi beni. Kartal’ın aksine Kumru, abisinin yolunda onunla olmak istiyor. Onu korumak, yolundaki dikenleri bir bir elleriyle toplamak niyetinde. Bora ve Şermin’in tuzağını püskürtmesi, öğrendiği her haberi vakit kaybetmeden söylemesiyle bu bariz bir şekilde ortada. Sırf bu koruma içgüdüsünden dolayı ben Kumru’nun bu sırrı uzun süre içinde tutacağını pek sanmıyorum.
Kartal’sa akıl vermek yerine içini dökmeyi tercih etti. Abisinden uzakta geçirdiği yıllar boyunca onu nasıl özlediğini, yokluğunun ona çok zor geldiğini anlattı. Bu sahne de öğrendik ki Kuzgun’la aralarında bir de mesajlaşma şekli varmış. O hep abisinin canıymış. Hatta gösterdiğinden de fazlaymış düşkünlüğü. Kartal, Bora’nın adamları tarafından ele geçirildiğinde sesini son kez duymak istediği kişi Kuzgun oldu. Sahne oldukça duygusaldı ve bir an Kartal öldü diye gerçekten çok korktum. Neyse ki Kuzgun tam zamanında yetişerek aldı onu ölümün kollarından. Böylelikle ben de rahat bir nefes aldım. Bu aileyi o kadar seviyorum ki herhangi birine bir şey olacak korkusundan mideme ağrılar giriyor desem abartmış olmam. Cebeci ailesi, bu dizinin en aydınlık ve güzel yanı.
Biliyorsunuz Ferman ve Kudret’in işbirliği içerisinde olduğundan bahsediyorum haftalardır. Bu hafta buna biraz daha emin oldum çünkü final sahnesindeki durumu açıklayan başka bir mantıklı sebep yok. Bora ölmeden önce Ferman’ı gördüğünde onu beklemediği çok aşikârdı. Orada hem Dila’nın hem de Kuzgun’un olduğunu bilen tek kişi de Kudret’ti. Yani bu işbirliği dışında Ferman’ın Kuzgun’un orada olduğunu bilmesine pek imkân yok çünkü Bora, Kuzgun’un çiftlikte olduğunu haber verecek zamanı bulamadı. Burada kafama takılan tek soru neden onu öldürmediği oldu. Behram, kendisi ölürse herkesin öleceğini söyledi. Demek ki Ferman da pek inanmadı Behram’ın öldüğüne. Kuzgun’a olan düşkünlüğünü de tespit ettiği için öldürmek yerine tutuklanmasına sebep olmak istedi zannımca. Bu oyunuyla eğer düşmanı hayattaysa olaya müdahale edecek ve onu kurtaracaktı.
Peki, yeni nesil Cebeciler nasıl sıyrılacaklar bu işten? Burada sürpriz bir şekilde Kartal tarafından kurtarılacaklarını düşünüyorum. Kartal, sırf borcunu ödediği için Ali’yi bile terk etmedi. Abisi, git dediği için onu orada bırakması bana fazlasıyla mantıksız geliyor. Bu sebeple Kartal’ın geri dönerek Kuzgun ve Dila’yı oradan çıkartacağını düşünüyorum. Eğer tahminlerimiz tutarsa ve Behram’la Kuzgun bir işbirliğine girmişlerse bu dakikadan itibaren karşımızda Kuzgun Adıvar’ın olduğunu söylemek çok mümkün. Özellikle Kartal’ın başına gelenlerden sonra başka da çaresi kalmadı zaten. Dedesiyle birlik olacak ve ailesini koruyacak. Ferman gibi bilinmeyen bir düşmanla başka bir şekilde başa çıkması mümkün değil. Behram’a bu noktada çok ihtiyacı var. Tabii bunlar bizim diziden yaptığımız çıkarımlar, senaristlerimiz de bizimle aynı fikirde mi, değil mi bunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz.
Bu bölümde Sezen Aksu ezgilerini duymak, bana çok iyi geldi. Kuzgun ve Dila’nın sahneleri bu tip ezgilerle süslendiği zaman izlemek ayrı bir keyif veriyor bana ve duygusunu çok net alıyorum sahnenin. Bundan sonraki bölümlerde de bu özlediğimiz ezgileri duymaya devam ederiz diye umuyorum.
Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun