Yazar: Sinem ÖZCAN
Kızım’ı ilk bölümünü izledikten sonra çok beğenmiş ve sürekli seyircisi olmaya karar vermiştim ama yazıp yazmama kararsızlığım sürüyordu. İkinci bölümün başından kalktığımdaysa kendimi yazmaktan alıkoyamadım. Henüz başlamamış ve epeydir beklediğim birkaç dizi var, yazma kontenjanımı onlardan birine ayırmıştım ancak Öykü’ye de Demir’e de kayıtsız kalmam mümkün olmadı. En azından beklediklerim başlayana dek, onu da pas geçmeye gönlüm el vermedi.
Kızım, bütün direnişime karşın niye çekip aldı bu kadar içine, peki? İlki, kurulan dünyayı çok sevdim. Gökçen Usta çok beğenerek takip ettiğim bir yönetmen ve bence burada da doğal, sıcak, abartısız ve hareketli bir anlatım dili seçmiş ve bölüm kelimenin tam anlamıyla akıyor. İkincisi, öykü son derece dramatik olsa da ajitasyon yok. Altı çizilmiş acılar, merhamet hissinin sömürüsü ve sırf dramatik görünsün diye büyültülmüş oyunculuklar hiç kullanılmamış. Üçüncüsü casta bayıldım. Acaba mı, toparlar mı ki ya da olmamış bu, dediğim tek bir isim bile yok. Hele hele Cemal’de Serhat Teoman’a bütün kalbimle vuruldum. En sona benim için en önemlisini bıraktım: Senaryo. Uyarlama olmasına karşın yabancılık hissetmediğim bir havası var. Bağlantıları güçlü, yan hikâyeleri çok rahat yürüyecek ve hepsinden önemlisi ana hikâyeyi bütünleyen detaylarla kuvvetlendirilmiş. Banu Kiremitçi Bozkurt’un da Irmak Bahçeci’nin de kalemlerine sağlık.
Geçen bölümü, babasının Candan ablasını dolandırmasına izin vermemeye kararlı Öykü’nün paldır küldür oyunun ortasına düşmesinde bırakmıştık. Demir’in atikçe çevirdiği toplar olmasa Öykü, gerçeği Candan’a söyleyecekti de… Demir kendini kurtaracak bir atakla ihaleyi Uğur’un üstüne bırakınca en azından Candan ablasını dolandırılmaktan kurtaran Öykü, şimdilik sustu.
Teyzesi onu terk ettiği andan beri o küçücük yaşına rağmen tereddüdünü hiç görmedik biz Öykü’nün. Ağlayıp sızlamadan gidip babasını buldu. Onu hiç istemeyen bir adama, onunla yaşamayı bir biçimde kabul ettirdi ama öte yandan babasının sahtekâr tarafına da alet olmadı. Sıcak ve sevgi dolu bir kız, o. Doğal olarak da Candan’a da hemen ısındı ama benim en dikkatimi çeken detay, babasını bırakıp Candan’a gitmemesi oldu.
Bir yanda onu hiç istemeyen ve sürekli azarlayıp duran, üstüne üstlük dolandırıcı bir baba. Öte yanda düzgün ve onu seven bir kadın, sıcak ve derli toplu bir ev, Öykü’nün istediği düzenli bir hayat var ama o ilk anda “Seninle kalacağım!” dediği babasından vazgeçmeyi düşünmedi bile. Bilinçli değil belki ama sezgisel olarak “aile” özlüyor ve babası varken bir yabancıyı ona tercih etmiyor, Öykücük. Tam da burada biraz durakladım ben ve sorgulamaya başladım. Çocuklar sezgileri çok güçlü varlıklar. O zaman Öykü de Demir’in bütün o kötücül taraflarının ardında bizim görmediğimiz bir şey görmüş olmalı diye düşündüm.
Demir, sadece Öykü’ye tepkili değil, kimseye değer vermiyor. Bu bölümde öğrendik ki bir zamanlar “kardeşim” dediği Cemal’le sekiz yıl önce o hapse girdiği an irtibatını kesip atmış. Bununla ilgili de hiç pişmanlığı yok. Uğur’la ilişkisine bakıyorsunuz. Orada da bir sıcaklık, güçlü bir bağ yok. Yarın öbür gün Uğur’un da başına bir iş gelse Demir yürür arkasını gider. Nitekim başı sıkıştığı ilk anda Uğur’u satmakta bir an tereddüt etmedi. Haaa, Candan’ın polisi aramasını engelledi diyeceksiniz; demeyin. Engel olamasaydı ya da bir başka olumsuzluk yaşansaydı Demir’in Uğur’un yanında olmayacağı gün gibi açık. Candan’ın evinden ayrıldıktan sonra Uğur’u aramak dahi gelmedi aklına ancak evinin önünde onunla karşılaştığında Uğur’un varlığını hatırladı.
Yetiştirme yurdunda büyümüş, sokaklarda yaşamış bir adamın sevgi dolu olması beklenemez ama içimden bir ses bana, bundan fazlası da var diyor. Hani kazık yememek için ilk kazığı kendi atan insanlar vardır ya, Demir bana biraz onları çağrıştırıyor. Ne yaşadı, hayat onu nasıl sınadı bilmiyoruz elbette ama içinde bir yerlerde var olan bağlılık, sevgi ve koruma duygularını açığa çıkarması zaman alacak, orası belli. Demir’in tavrı sadece Öykü’ye yönelik olsa “Her şeyi geçtim insan bir çocuğa böyle mi davranır?” diye daha öfkeli olabilirdim ona. Ama insanları “kullan – at” eşyalar gibi gören bir adamdan çocuğa farklı yaklaşım ummak da gerçek dışı olacak.
Baba – kız ilişkisinin bir ucu da gelip Candan’a dayandı. Bu bölüm onun geçmişindeki dramı da gördük. Duyarsızlığı yüzünden ölümüne neden olduğu bir kardeş, bu yüzden onu hiç bağışlamayan bir baba, belki de bu acıyla ölen bir anne var geçmişinde. Candan, ruh sağlığını korumanın yolunu, içindeki bütün sevgiyi hayvanlara yönelterek bulmuş. Bu bir anlamda yaralı ruhunun da terapisi. Şimdi kaybettiği kardeşinin yaşındaki bir başka yaralı canlı, Öykü, onun hayatında kendine ufak ufak yer açıyor.
Candan, Demir’in ilk anda ilgisini çekti ama Candan’ın Demir’e karşı aynı noktada olduğunu söylemek güç. Şeytan çekici bir sevimliliği olan Demir, bence Candan’ı ilk anda etkilemeyi başaramadı. Öykü olmasa birbirlerine teğet geçeceklerdi belki de. Bölüm finalinde bulduğu dosya sayesinde ben Demir’in dolandırıcı olduğunu Candan’ın anladığını düşünüyorum. Bu gelişme Öykü’ye ve onların arasında filizlenecek duygulara nasıl yansıyacak, bunu da çok merak ediyorum.
İlk bölümün finalinde tanıştığımız Cemal’in de Demir’le bir hesabı olduğunu öğrendik bu hafta. Benim için ilginç olan, Cemal’in hem Demir ve hem de Uğur’u tehdit etmesi ama sadece Demir’in peşine düşmesi oldu. Öykü’nün Demir’le bağını tam kavradı mı kavramadı mı detaylı algılayamadık ama Demir’i Öykü’yle tehdit etmesi öngörülü olduğunun işareti. Yine de Öykü’nün peşinde saatler harcayan ve aslında bir çocuğa hiç de zarar verecek gibi görünmeyen Cemal, beni düşündürüyor. Sanki görünenin altından Öykü’yle ilgili de bir başka hesap çıkacak gibi geliyor. Sonuç ne olursa olsun Demir ve Cemal birbirine çok denk iki rakip ve Cemal’in gelişi Demir’in hız kazanmasını da sağlayacak diye düşünüyorum.
Öykü sadece “ailesiz” bir çocuk değil ayrıca hasta ve hastalığını da bilen bir çocuk. “Çok özel bir bakım”a ihtiyacı olduğunu doktorun ağzından işittikten sonra bana sorarsanız bu bakımı kendi kendine sağlamaya çalışıyor. Teyzesi de babası da ona ihtiyaç duyduklarını sağlayabilecek yetişkinler değil. Kendince hafızasını diri tutacak formüller geliştiriyor ve kendi derdine derman olmaya çabalıyor. Yetiştirme yurdu fobisinin altında da bunun olduğunu düşünüyorum. Orada kendisine “özel bakım” sağlanamayacağını üstelik o koşullarda kendini de tedavi edemeyeceğini düşünüyor. Sevdiği birilerinin yanında olursa o kendine yetecek. Küçücük aklıyla onu istemese de “babası olduğu için” sevdiği Demir’e sımsıkı tutunması, bundan.
Demir’in “Komando gibi bu kız, her şarta uyum sağlıyor!” demesine karşın Öykü’nün uyum sağlayamayacağı tek koşul yetiştirme yurdu. Bir anlamda onun kırmızı çizgisi de bu. Çadırda uyuyabilir, aç kalabilir, üşüyebilir hatta kendisine bakamadığını düşündüğü babası aç kalmasın diye tostunu saklayıp onu doyurabilir ama biri onun kırmızı çizgisini geçmeye kalktığında dönüp arkasını gider.
Demir’in Öykü’yle ilgili ilk yanılgısı da onun asla gitmeyeceğini düşünmek oldu. İşin ilginci, gitsin diye gözünün içine baktığı çocuk ortalıkta görünmeyince ondan kurtulmak istediğini unutup köşe bucak Öykü aramaya çıktı, Demir. Bu da yetmedi küçük kıza araba çarpacağını anladığında hiç düşünmeden kendini yolun ortasına attı. İstediği kadar inkâr etsin, Demir’de belki babalık değil ama biraz “insanlık” uyanmaya başladı. Öte yandan Candan’ın kapısına kadar gidip babası istemiyor diye içeri giremeyen Öykü de babasından kaçsa da kopamadığının sinyalini bir defa daha verdi.
Baba – kız bir biçimde birlikte yaşamaya uyum sağlayacaklar orası belli ancak bir köşede Cemal, diğer köşede Öykü’nün hastalığı hatta belki Candan’ın Demir’in gerçek yüzünü anlamış olması giderek hikâyeyi giriftleştirecek. Ben, Öykü’nün hastalığını Demir’in nasıl öğreneceğinden çok Cemal’in bu hikâyenin neresine ve nasıl konumlanacağını düşünmekle meşgulüm açıkçası. Üçüncü bölümü de merakla bekliyorum.
Bu hafta izlenme oranlarını ilk bölüme göre çok büyük oranda artırarak ekran yarışında var olacağını kanıtladı Kızım. Gerçekten çok sevindim çünkü en büyük dileğim, uzun bir süre ekrana tutunması ve iyi izleniyor olması. Önümüzdeki hafta, izlenme oranında biraz daha artış olacağını umuyor ve bütün yüreğimle bunu diliyorum. Bütün ekibin emeklerine sağlık.